31 Mart 2010 Çarşamba

TT Arena: Kaba İnşaatın Yüzde 90'ı Bitti!


Türk Telekom Arena Spor Kompleksi inşaatı tüm hızıyla devam ediyor.

Türk Telekom Arena Spor Kompleksi'nde kaba inşaatın önümüzdeki günlerde tamamen bitmesi beklenirken, yetkililerden aldığımız bilgiye göre şu anda kaba inşaatın yüzde 90'ı bitmiş durumda. İnşaat alanında şu anda üst çatı sistemini tutucak olan V kolonlar yerleştiriliyor. Ayrıca yine ana çatı aksamını tutucak olan kolonlar da iki hafta içerisinde yerleştirilecek.

Kaynak: galatasaray.org


Galatasaray bugün güzel bir haber geçmiş. Taşıyayım istedim. Az kaldı. Çok az kaldı.

Hot Fuzz: Frank Rijkaard Edition


Rijkaard'ın durumunu "Hot Fuzz" filmine benzetiyorum.

Şehirden, kasabaya gelmiş bir polisi anlatan bir komedi filmidir ve Simon Pegg'in en müthiş kurgulu filmidir bana göre. Kısaca anlatmak gerekirse çok çok başarılı olduğu için ve ön plana çıktığı için şehirden kasabaya gönderilen bir polis memurunu anlatır film. Fakat bu göründüğünden daha fazlası olan bir kasabadır. Kasabadaki kuralları değiştirmeye çalışanları, kasabanın tarikatı tarafından yokedilmesini ve etkisiz hale getirilmesini anlatır. Simon Pegg ise bu tarikatı öğrenir ve yokeder.

Filmde çok yüksek sesle gülen bir tiyatrocu da öldürülür, toprağını kasaba halkından başka birine satmak isteyen de, canlı heykelde. Böyle bağnaz bir kasabadır. Rijkaard'ı Simon Pegg olarak görüyorum. Kuralları değiştirecek olan ise Galatasaray Yönetimi.

Galatasaray "sözde" başarısız bir hocayı takımda tutmak istiyor. İstikrar bu. Görülmemiş, duyulmamış şey. Bu ülkenin kurallarına aykırı hatta. Bu yüzden dört bir yandan Rijkaard gönderilsin deniyor, futbolcular istemiyor diye haberler çıkıyor. Rijkaard'ın kellesi isteniyor kısaca. Rijkaard takıma ne kattı diyorlar, sanki bunu diyenler ülke futboluna katkı sağlamış gibi. Güzel futbol oynatmaya çalışan, doğru düzgün insan olan Gerets ve Skibbe'ye yaptıkları gibi Rijkaard'ı da tüketmek istiyorlar. Aynı haberler sürülüyor hep;

Ülke insanın hoşuna gidecek damarlardan basıyorlar. Gençler alınsın, yerli oyuncular, yerli, iş bilen teknik direktör vs. vs.

Çok garip bir oyun bu. Galatasaray yönetimi bu "tarikatı" yıkacaktır umarım. Zira yeniden başlangıç yapmaktan yoruldu bu takım. Bu kelle avcısı, bağnaz tarikatı da parçalamak gerekiyor.

30 Mart 2010 Salı

Rijkaard'ın Türk Medyası'yla İmtihanı


Eveeet, bir ritüel daha yinelendi ve bugün çok sevdiğimiz Gökmen Özdemir ve ona benzeyen bir takım adamlar, her sene olduğu gibi, takım Rijkaard'ı istemiyor, arada sorun var, 5 futbolcuyla yapılan görüşmelerden derlenmiştir tadında haberler yapmaya başladılar.

Birincisi Adnan Polat seçimden önceki gün çıkıp, şampiyon olsak da olmasak da Rijkaard ile devam edeceğimizi ve hatta Nisan ayı içerisinde yeni bir sözleşme için konuşacaklarını söylemişti. Şuan ki puan durumundan kimse memnun değil fakat Galatasaray'ın bir sistem takımı olmak istiyorsa sabretmek zorunda. Bu öyle her sene 5 oyuncu alalım, her sene teknik direktör değiştirelim, her sene x yapalımla, yani her sene yeniden başlamakla olmaz.

Rijkaard buraya bir şey başarmak için geldi. Kazandığı parayı Milan da verir, Chelsea de. Hatta daha fazlasını bile kazanır. Rijkaard'ın amacı bir şeyler başarmak. Fenerbahçe'yle olan maçı izlemek için Van Basten'i çağırıyorsa bu işe ne kadar değer verdiğini anlamak gerekir. Basın saçmalamaya başladı her zaman ki gibi. Gerets şampiyon oldu; futbolcular Gerets'i çok seviyor, Gerets takımı 3. yaptı; futbolcuları yönetemedi haberleri çıktı. Skibbe Galatasaray'ı uçurdu, Avrupa'da şov yaptı; Futbolcular çok memnun, Skibbe'nin takımı düşüşe geçti; Futbolcular isyanda. Her sene, her teknik direktörle aynı haberler. İsimler değişip duruyor. Geçin kardeşim şu aptal haberleri.

Takmışsınız bu takım 4-3-3 oynamaz. Ulan Belediyespor bile 4-3-3 oynuyor, bu takım niye oynamasın? Bu takım da oynar. Bu takım 1-8-1, 10-0-0, 0-0-10 bile oynar. Önemli olan diziliş değil çünkü. Rijkaard'ı kıçıyla dinleyenler, Rijkaard'ın geldiğinden beri bas bas "Diziliş değil, felsefe önemli." dediğini duymazlar tabi. Rijkaard 4-4-2'ye dönse, takım düzgün mü oynayacak bir anda? Makine gibi mi işleyecek? Avrupa'da niye başarılı olamıyoruz diye götünü yırtan medya düşünsün bakalım yüzde kaç payları var bu durumda?

Fatih Terim'i yediniz, Kalli'yi yediniz, Del Bosque'yi yediniz, Aragones'i yediniz... Doymadınız mı abi? Doymadınız mı yahu? Bu nasıl açlıktır? Hayatında pivot santrafora uzun oyna, onun indirdiği toplarla gol ara yönteminden başka bir oyunla hücum futbolu, defans futbolu izlememiş, bilmemiş adamlar hesap soruyor Rijkaard'a ve yukarıda ismini saydığım bir çok adama. Siz kimsiniz? Sizin çapınız nedir ki futbolu bildiğinizi iddia ediyorsunuz?

Mesela Hıncal Uluç. Geçenlerde çıkmış "Ben 5 Dünya Kupası izledim. Benle dalga geçemezler. Rijkaard futbolu bilmiyor, ben biliyorum." diyor. Yahu 55 tane Dünya Kupası izlesen n'olur? Hayatında sistem nedir, savunma nedir ilgilenmemişsin, sadece izlemişsin, gelmiş o Barça'yı bende şampiyon yapardım diyorsun. E hadi yap. Yok gerçekte de değil. Football Manager oyununda yapsana. Orada bile sırf transferle şampiyon olamıyorsun yahu. Sabır gerekiyor, sistemine bağlılık gerekiyor, oyuncuların uyumu gerekiyor ki sosyal hayat çok az işlenmiştir o oyunda. Yani bir adamın gece geç uyuduğu için veya hiç uyuyamadığı kötü oynaması gibi sebepler yoktur. Formda veya formsuzdur. Bu kadar detayların önemli olduğu bir konuda nasıl olur da o takımı ben de şampiyon yapardım şeklinde eleştirirsiniz?

Frank Rijkaard eleştirilmez bir adam değildir. Son maçta yaptığı Arda değişikliği için bile eleştirilebilir. Sorun eleştirmek ile bok atmak arasındaki farkı anlayamamaktır. Hakan Ünsal gibi futbol zekası yerlerde olan bir adam bile çıkar mesela "Arda değişikliği yanlıştı." der. Evet haklıdır. Ama ardından "Bu değişiklik Rijkaard'ın acizliğini gösterir." derse sana bir hassiktir çeker o TV'yi izleyenler kulağındaki çınlamayı şarkı sanırsın. Aciz kim bellidir halbuki o sırada. Sen Çaykur Rizespor'da bile yedek kalırken, Rijkaard CL kupasını kaldırıyordur.

Frank Rijkaard'a süre ve sabır tanınmak zorundadır. Çünkü artık iş çığırından çıkıyor. Her sene teknik direktör değişimi, her sene 5-6 yeni yabancı, her sene yeni sistem, yeni antrenman metodları vs. vs. Nereye kadar yahu? Bu ülkeye sabır, istikrar gibi kavramlar ne zaman gelecek? Ne zaman bir takımın bir sistemi olacak. Ne zaman x iyi kapanıyor, sert takım lafından kurtulup; bir maçta 500'e yakın pas yapıyor, kanatlarını müthiş kullanıyorlar gibi laflar duyacak bu kulaklar? Ne zaman defans özürlüsü olup, sürekli tekme tokat dalan takımlarımıza iyi defans yapıyor demekten kurtulacağız?

Başarılı olmak sadece skor değildir. İstediğin kadar başarılı ol, kendini yere atarsan, rakibine tekme atarsan, topu götünle kontrol edip dalga geçtiğini sanırsan başarılı değilsindir. Tarih belki seni yazar. Fakat kayıtlara bakmayan kimse seni hatırlamaz.

İşte kayıtlara bakmadan hatırlanacak takımlar için sabır şarttır. Rijkaard bu sabrı hakeden adamlardan biridir. Skibbe de, Aragones de, Del Bosque de öyleydi. Yönetimimiz umarım bu gazı almaz ve inatla takımının, hocasının arkasında durur...

Yoksa bu kısır döngü sürer, gider.

28 Mart 2010 Pazar

Fenerbahçe Golü: Galatasaray 0 - 1 Fenerbahçe


Klasik bir derbi izledik. Yine süpriz bir adam, yine çok alakasız bir şut, yine bireysel hata, yine pozisyon bulamayan Fenerbahçe, yine klasik Galatasaray baskısı ve yine çıkamayan gol.

Konuşulacak hakikaten bir şey yok. Yani bu sene yapılacak bir tedavi yok. Mehmet Topal'ın vasatlığından mı bahsedelim? Yoksa Caner Erkin'in baskı bile yokken 10 metreye pas atamamasından mı bahsedelim?

Kusura bakmayın, tek taraflı bir yazı olabilir. Yapacak bir şey yok. Şu maç hakkında denebilecek hakikaten bir şey yok. Pozisyon bulundu, şut çekildi, Volkan maçın sonuna doğru müthiş bir top çıkardı her Galatasaray maçında olduğu gibi, Selçuk sanırım sadece Galatasaray maçlarında sağ ayağına büyü falan yaptırıyor. Yine çok acayip bir gol attı. Büyük ölçüde Leo'nun hatası olsa da o topun çok alakasız bir ivmeyle hemen kalecinin önüne düşmesini açıklayamıyorum ben.

Maçla alakalı konuşmamız gerekirse; Trabzonspor maçının, pozisyon verilmeden oynananı diyebilirim. Yine ilk 10 dakikada 2 gol atabilecek pozisyonu bulan Galatasaray, daha sonra maçı dengeleyen rakip takım. Daha sonra hızlı hücumlarla, sağa ve sola atılacak uzun toplarla gol arayan Galatasaray. Dediğim gibi Trabzonspor maçının aynısı. Farklı yazabilecek hakikaten pek bir şey yok.

Galatasaray'ın en büyük sorunu iç oyuncuları. Bunu sürekli belirttik. Rijkaard bu sorunu engellemek için çapraz toplarla çıkmayı düşündü. Fenerbahçe ise Güiza'nın başarılı topsuz alan oyunuyla ve ayağa pas yaparak hücum oynamayı düşündü. Ayağa pası ise Galatasaray'ın başarılı alan savunması izin verdi. Fakat Fenerbahçe pozisyon çıkaramadı. Fenerbahçe Golü dediğim kavram ise burada devreye giriyor. Fenerbahçe'nin oyununu küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın.

Fenerbahçe Golü'ne örnek de verebilirim. Mesela Kadıköy'de, Kezman'ın abuk şutu Ergün'ün kıçına çarpmış, müthiş bir falso ile köşeye girmişti. Mesela Roberto Carlos'un frikiği, barajdan dönen top Deivid'in önüne düşer, o vuruş köşeye gol olur. Mesela yıl 2000, maç boyu savunma yapıyor Fenerbahçe, Johnson frikiği, Emre'ye çarpıp gol olur. Daha da sayabilirim fakat hakikaten yıllardır şöyle maçlar izlemek yoruyor beni.

Bireysel performanslara geçersek Galatasaray'da Neill'in müthiş oynadığından bahsetmeliyiz. Daha sonra Elano'nun bölüm bölüm iyi işler yaptığından bahsedebiliriz. Hücum hattında Keita bir Ankaragücü maçındaki kadar olmasa da yine skora etki edecek oyunu oynadı. Gio ise bana göre Trabzonspor maçından sonra bu maçta da çok iyi işler yaptı. Bana göre yedek kalmaz bu saatten sonra.

Fenerbahçe'de Volkan Demirel'in iyi performansından bahsedebiliriz. Keza Andre Santos'un da iyi oynadığını düşünüyorum. Ortasahada Alex'in uzun süre sonra gayretli olduğundan bahsedebiliriz. En azından Galatasaray baskıyı arttırdığında stoperlere yaklaşarak, pas alışverişine katılarak takımını rahatlatmasından bahsedebiliriz.

Neyse maç için hakikaten konuşulacak pek bir şey yok. Trabzonspor - Galatasaray maçını, Trabzonspor'un pozisyon bulmamış halini düşünerek yorumlamak hakikaten yeterli oluyor. Çok garip yahu. Bir türlü akıl ve mantığım almıyor şu gole. 30 veya 35 metreden şut, Leo yatmasa, yürüyerek bile o topun önünde durabilir. Ama yatıyor, top önünde sekiyor ve gol.

Galatasaray'ın şampiyonluk şansı bitti gibi sanırım. İlk 2 şansı ise sürmekte. Zira Fenerbahçe 2 haftadır uzaktan vuruyor. Her hafta böyle olmayacaktır. Beşiktaş ise dün gerçekten müthiş oynadı ikinci yarı. Böyle devam edebilir mi? Şüpheliyim. Zira Rıza Çalımbay'ın uyumasıdır o maçın o hale gelmesinin diğer sebeplerinden biri.

Biraz hakemden bahsedersek;

Bana göre bir takımın üstüne oynamadı. Son dakika Gio'nun Lugano tarafından çekilmesi bana göre tartışmasız penaltı. İlk yarıda ise Güiza'nın ofsayt diye kesilen pozisyonun da ofsayt ile alakası yok. Dediğim gibi eşit hatalar yaptı. Pek hakem diyemiyorum bu sebeple.

Galatasaray şampiyonluk şansı açısından 4. sırada şu an. Yani diğer takımlar hediye etmediği sürece tüm maçlarını kazansa bile 4. bitirecek ligi.

Son 4 haftada, 3 tane skoru etkileyen bireysel hata yaptı Galatasaray. Hakikaten denebilecek bir şey yok. Beceriksizlik üst seviye çünkü. Yorum bile yaptırmıyor adama.

Fenerbahçe'yi tebrik ederim.

24. Sandık: Biz Sizi Bizden Sandık


www.alisamiyen.net forumundan alıntıladım başlığı. Ancak bu kadar iyi anlatılabilirdi. Üzerine başka şeyler bulmaya gerek yok.

Bir takımın en başarılı yıllarını yaşatmış futbolcularını taraftar nasıl sevmez? Çok saçma değil mi? İşte yukarıdaki bazı oyuncular bunu başardı. Sildiler. Son seçimle de cilayı attılar.

Biz sizi bizden sanmıştık.

Yanılmışız.

Adnan Polat Yeniden Başkan!


Bir seçim daha bitti ve Adnan Polat, bana göre Galatasaray tarihinin en rezalet seçim süreçlerinden birinin sonunda tekrar başkan oldu.

Adaylığını açıkladığından beri belaltı vuran, yalan yanlış bilgiler sunan, TV'lere çıkıp ne kadar Galatasaray'a hakaret eden futbolcu eskisi varsa onlardan medet uman, Peter Kenyon gibi adamlarla part-time sözleşme bile imzalayamayıp sadece göz boyamak için isimlerini sunan, proje diye Galatasaray TV'yi bedava yapacağız diyen bir adamın sadece lise çıkışlı diye bu kadar oy alması kelimenin tam anlamıyla rezalettir. Kara bir gündür. Çünkü Galatasaray seçimlerinde kıstas başarı değil, liseli/lisesiz ayrımıdır bu saatten sonra. Bunun böyle olmadığını kimse inkar edemez. Şu kafaya karşı seçim kazandı Adnan Polat;

Mekteplilere son çağrı!
Geçtiğimiz hafta içinde Galatasaray‘ımızın adı ile anılan kulübü neden Adnan Polat ve ekibinden kurtarmamız gerektiğini detayları ile yazmış ve Hıncal Uluç tarafından kafatası avcısı olarak suçlanmıştım! Yazdıklarımın sonuna kadar arkasındayım ve çağrımı yeniliyorum: Görevinizi lütfen yapın ve kurtarın ismimizle anılan bu kulübü! Bizden birini getirin! Kimilerine göre yanlış olsun, işi bilmesin ama bizden olsun! Direksiyona biz geçelim en azından inşaat demirleri arasında kaybolan ruhumuzu kazanalım!"

Yiğit Bulut


Hepsi olmasa da gözünü koltuk hırsı bürümüş ve büyük bir çoğunluk olduğuna inandığım şu güruha karşı kazanılmış muhteşem bir zaferdir. Asıl büyük zafer ise umuyorum ki tüzükle ilgili olan kongrede kazanılacak ve liseli değil, liseci olan bu bir tür ırkçı olan güruhtan tamamen kurtulacaktır Galatasaray. Lise, Galatasaray'ın kalbidir. Yanlış anlaşılmasın. Lise ile Galatasaray iç içedir. Fakat Yiğit Bulut gibi müsvetteler lisecidir. Şu kafa yapısı Galatasaray'ın tek düşmanıdır. "İşi bilmesin ama bizden olsun!" kafasındadır bu adamlar. Bildiğin faşisttirler, ırkçıdırlar. Tekrar ediyorum bugün sadece bir seçim kazanılmadı. Ama Galatasaray tarihinin en kara günlerinden biri yaşandı.

Normal bir kulüpte, sadece 2 yılda kulübü karanlık çağdan çıkarıp, günümüze kadar ulaştırmış birinin karşısına aday bile çıkamazdı. Sponsorluk gelirlerini yüzde 300 arttırmış, stad konusunu halletmiş, şirket birleşmesini halletmiş, amatör branşlarda 3 adet uluslararası kupa kazanmış ki birisi rahmetli Özhan Canaydın döneminde erkek takım formasıyla çıkan, Fenerbahçe'ye kaybedip küme düşen Bayan Basketbol takımımızdır. Bu sadece yapılanların bir kısmı. Fakat bu kadarı bile yeter 1000-1500 oy fark atmaya. Tabii bir anda 1000 küsür üyenin aidatını yatırmak, eski futbolcular, koltuk hırsına yenik düşmüş insanlara hitap etmek bu realiteyi ortadan kaldırıyor. Haim Fresco gibi birinden medet ummak bile acizliğin göstergesidir.

Adnan Polat süper bir başkan değil. Hataları da çok oldu. Fakat Özhan Canaydın'a 6 yıl süre veren kurulun, Adnan Polat'a deyim yerindeyse silah zoruyla bir dönem daha vermesi rezalettir, ayıptır.

Galatasaray bir kritik virajı döndü bugün. Yarınlarını bu karanlık beyinlere emanet etmekten kurtuldu. Sıra çok mühim olan tüzük değişiminde.

Galatasaray'a hayırlı olsun!

GENEL TOPLAM
SARI 2.290
KIRMIZI 2.944
BEYAZ LİSTE 133
İPTAL 35

TOPLAM SAYILAN OY
5.234

% DAĞILIM
SARI % 43,75
KIRMIZI % 56,25

26 Mart 2010 Cuma

Bir Belediyespor Klasiği: İ. B. Belediyespor 2 - 1 Bursaspor


Belediyespor'un ligin tepesindeki takımları yenme alışkanlığı vardır ki özellikle Fenerbahçe bu konuda çok çeker. Mesela geçen sene Sivasspor'u da yenmişlerdi. Bizden puan aldılar son dakikada ve lider yapmamışlardı.

Bu sefer de Bursaspor'a çelme taktılar. Öncelikle maçın keyifli olduğunu belirteyim. Bursaspor'un topla oynadığı, Belediyespor'un çok akıllı hücumlar yaptığı veya yapmaya çalıştığı ama maçın genelinde yarısahasından çıkamadığı bir maç oldu.

Maçın başında klasik bir Bursaspor baskısı izleyeceğimizi düşünüyordum. Fakat Belediyespor buna izin vermedi. Çok iyi ve akıllı paslaşarak bu olası baskıyı tamamen kırdı. Daha sonra hakikaten çok basit bir korner organizasyonuyla golü buldu. Bursaspor yeniden tempo ayarlamak istedi fakat Belediyespor buna da izin vermedi. Özellikle bugün çok yerinde paslaştı Belediyespor ilk yarı. Kısa veya uzun pas konusunda çok iyilerdi. Bursaspor'un hızlı hücum oyuncuları sayesinde hızlandırdığı tempoyu da düşürmüş oldu.

Sercan, Volkan Şen, Turgay gibi oyuncuların geniş alanda yakaladığı savunmaya neler yapabileceğini bilen Abdullah Avcı, savunmasını neredeyse cezasahasının içine kurmuş. Önüne de Efe ve Serhat gibi hakikaten bu ligin en tecrübeli ve artık bu tür maçların üstadı olmuş iki oyuncuyu yerleştirmiş. Onlarında yanına Hasan Ali ki Galatasaray'a bu sene son dakika golünü atan adamdır, gelmiş ve sağlam bir alan savunması için güzel bir plan kurmuş.

Fakat kusursuz işlemedi bu planı. Bursaspor o kadar geriye kurulmuş savunmada bile Sercan'la etkili olabildi. Bunun sebeplerinden biri Barbosa'nın oynamaması tabii ki. Vinicius ile birlikte birbirlerini tamamlayan oyuncular. Yıllardır beraber oynuyorlar. Genç Mahmut biraz sakarlıklar yaptı. Bu pozisyonlarda ise Sercan'ın gerek en büyük eksiği olan son vuruşları, gerekse bu maç tam konsantre olmaması sebebiyle sürekli ofsayta düşmesi yüzünden gol fırsatlarını kaçırdı.Bu baskı sürerken Belediyespor Hasan Ali'yle müthiş bir gol attı. Bu adam sanırım kötü gol atmıyor. Galatasaray'a attığı gol de çok güzeldi. Bugün de çok akıllı bir plaseyle Ivankov'u avladı.

Bu golden, ilk yarı sonuna kadar müthiş panik yaptı Bursaspor ve iki yüzde yüzlük pozisyon daha harcadı Belediyespor. Özellikle Efe'nin kaçırdığı pozisyon hakikaten çok acayip. Bursaspor ise çok agresifleşti bu arada. Eğer hakem, hakem olsa Ozan, Ali Tandoğan ve Hüseyin Çimşir'e sarı kart çıkarırdı. Fakat Bünyamin Gezer hakem olunca olmaz böyle şeyler. İlk yarının en ilginç istatistiği sanırım Serhat Gülpınar'ın 6400 km. koşması oldu. İkinci yarı 10 küsür km.'ye çıkmıştır. Tam göremedim.

İkinci yarıyla Bursaspor yine saldırdı, Belediyespor yine kapandı. Hakemin Ali Tandoğan'a göstermediği bir kırmızı kart var bu arada. 70'ten sonra Bursaspor müthiş yoruldu yalnız. Batalla'nın oyuna girmesiyle biraz daha pas yapsalarda genellikle çok acayip şekilde hücumları yediler. Özellikle Volkan Şen rezalet oynadı bugün. Golü atsa da bu böyle. Volkan Şen'in yaptığı top kayıplarının haddi hesabı yok sanırım. Goldeki vuruşu çok iyiydi yalnız. Tebrik edelim.

Golden sonra daha iyi oynaması gereken Bursaspor. Daha da kötü oynamaya başladı. Pas yerine, dribbling ile bir şeyler yapmaya çalıştılar. Bu dakikalarda Volkan Şen daha da top ezdi. Volkan değil Ozan İpek'in kanadından gelmeye çalışsalar belki daha etkili olabilirlerdi. Eh böyle organize olamayan bir hücum hattı Belediyespor için nimet. Cezasahasını iyi doldurdular, gelen uzun topları karşıladılar, zaten çökmüş olan Bursa ortasahasındaki tüm ikili mücadeleleri kazanıp, skoru korumayı başardılar.

Bu skordan sonra Bursaspor'un kaybettiği bir şey yok. Hala liderler, hala ipler Bursaspor'un elinde. Yalnız bu panik havasını dağıtmaları lazım. Özellikle Ertuğrul Sağlam'ın daha sakin olması, mümkün olduğu kadar daha az küfretmesi lazım kenarda. Boşuna bağırmasınlar çünkü "Adam gibi adam Ertuğrul Sağlam" diye. Taç konusunda bile nice küfürler ediyor yahu. Sen böyle olursan, zaten baskı altındaki oyuncular nasıl sakin kalıp atak yapacak?

Bursaspor'un zor maçları da başlıyor tabii. Antalyaspor, Gaziantepspor, Beşiktaş, Gençlerbirliği ve ligin kilit maçlarından biri olan Galatasaray. Bu baskıyı kaldırır, bu takımları yener de şampiyon olursa tebrik edilir zaten. Müthiş bir başarı olur bu. Şu görüntü, Bursaspor'un haftalar ilerledikçe daha kırılgan bir takım olduğunu gösteriyor. Geçen hafta Denizlispor gol attıktan sonra çözülmüştü Bursaspor mesela.

Belediyespor'da ise Tevfik'in çok iyi oynadığını söylemek gerekiyor. Takımı hücuma çıkaran bir numaralı adamdı. Leverkusen altyapısında eğitim almış, soğukkanlı ve yetenekli bir oyuncu zaten. Ankaraspor transferi çok yanlıştı. Fakat Abdullah Avcı çok güzel kullanıyor Tevfik'i. Yine Belediyespor'da Efe'nin ve genç Hasan Ali'nin iyi oynadığını söyleyebiliriz. Efe özellikle Bursaspor'un ön alan baskısını çok iyi paslarla kırdı. Hasan Ali ise görevini yapmasının üstüne bir de gol attı zaten. İkinci yarıdaki çok iyi oyunuyla Ali Güzeldal'ı da ekleyebiliriz buraya. Trabzonspor altyapısı görmüş bir adam Ali. Biraz sakatlık talihsizliği, biraz belki de kendi çalışmaması yüzünden pek yükselemedi. Bu maç potansiyelini gösterdi tekrar. Yaşı biraz geçse de hiçbir şey için geç değil. Belki iyi bir patlama yapabilir.

Takım savunması konusunda ise sıkıntı yaşadı Belediyespor. Barbosa'nın eksikliği en büyük sebep olsa da özellikle golden sonra çok acayip boşluklar bıraktılar. Golde zaten tamamen Belediyespor'un armağanı oldu. Cezasahası içinde verkaç yaptı yahu Bursaspor. Eğer Bursaspor soğukkanlı olabilse, akıllı hücumlar geliştirse maçı 2-0'dan bile çevirirdi.

Sonuç olarak Bursasporlular üzülmesin. Dediğim gibi hala kendi ellerinde şampiyonluk düğümü.

Fenerbahçe'nin Basın Toplantısı


Bugün Aziz Yıldırım ve asbaşkanlar bir basın toplantısı yaptılar. Hakemler, Federasyon ve işlerin gidişatı hakkında.

Pek yadırgamıyorum böyle toplantıları. Öncelikle bunu belirteyim.

Derbi öncesi olması kötü oldu fakat hakemlerin hakikaten rezalet yönettiği ortada. Fenerbahçe kendi bakış açısıyla bunu düzeltmeye, belki de hataları kendi lehine çevirmek istiyor olabilir. Bana göre pek de yanlış değil zira hakemler o kadar kötü ki bu da bir strateji sayılır bir kulüp için; hakemlerin kötülüklerini avantaja çevirmek. Normal geliyor bana bu yolun izlenmek istenmesi olasılığı.

Biraz da takımın kötü durumunu, takım üzerindeki baskıyı perdelemek için yapılmış sanırım. Fenerbahçe hakemler yüzünden bu durumda değildir o ayrı. Zira maçları izliyoruz. Fakat hakikaten çok kötü hakem kararlarıyla karşılaştıkları ortada. Tıpkı Galatasaray, tıpkı Beşiktaş, tıpkı Trabzonspor, tıpkı tüm kulüpler gibi. Bu rezalet yönetimlere kendi bakış açılarıyla ses çıkarmalarını pek anormal bulmuyorum. Dediğim gibi derbi öncesi böyle bir toplantı kötü oldu. Gerilim artacaktır. Olası hakem hataları sonucu herkese bir koz vermek gibi bu durum.

Fakat derbinin hakemi de böyle şeylere pabuç bırakacak biri değil. En azından ben, gördüğünü çaldığına inanıyorum Cüneyt Çakır'ın. Bazen kurallara fazla bağlı kalıyor, yorum yapmıyor ama sonuçta kendi için doğruyu çaldığına, eyyam yapmadığına eminim. Yani kısaca güveniyorum. Hata yapsa da eyyam yapmadığına emin olacağım en azından.

Birde Federasyon'un neredeyse hiç açıklama yapmaması durumu var ki o hakikaten huzursuz edici bir konu. Mesela ben Galatasaray'ın bu tribünden düşen adam yüzünden sahasının kapanmasını saçma buluyorum. Zira bir kavga ve tribünden atlayan bir adam gördüğüm için saçma buluyorum. Fakat bu gibi konularda sahası kapanan Fenerbahçe veya Beşiktaş için bir açıklama gelmesi gerekirdi. Bana göre stada silah, bıçak sokuluyorsa zaten kapanması gerekir stadın. Normali budur.

Fakat Federasyon'un da kendine göre bir açıklaması olmalı ki en azından böyle düşünmüşler diyebilsin diğer insanlar. Mesela hakem kararlarındaki tutarsızlık, hakem kararlarındaki farklılık. Herkes aynı eğitimden geçtiği halde bu kadar neden farklı oluyor kararlar? Çok susmak iyi değildir. Herkes istediğini düşünüp, söyler çünkü. Biraz daha şeffaf olmalı Federasyon bu gibi konularda. Doğru veya yanlış bir açıklama yapmalı ki biz kafamızdan senaryolar uydurmayalım.

Sonuç olarak hem takım üzerindeki baskıya paratoner olmak, hem hakemlerin hatalarını lehine çevirmek, hem de hakemlerin saçmalıklarını ortaya sunmak için yapılmış bir toplantı. Yapılması komik mi? Evet. Fakat sürekli yapana değil, yaptırana da gülmek gerekiyor bazen.

1,2,3 Yetmez; 4 Olsun!



Guardiola 4. oyuncu değişikliğini yapmak istiyor. Futbolcular uyarıyor. Ardından gelen kahkahalar ve Guardiola'nın tepkisi Barça'nın neden farklı bir takım olduğunu gösteriyor sanki.

25 Mart 2010 Perşembe

Fatih Akyel Tutuklandı


Hiç üzülmedim.

Emre ve Okan'a kızgın değilim. Bosman kurallarından yararlanıp ayrıldılar. Bana göre tamamen Faruk Süren'in hatasını, bu adamların üzerine yıkmasıdır bana göre. Tamamen benim görüşüm bu. Emre'yi kendi genel yapısından dolayı pek tutmasam da Fatih Akyel tamamen içten pazarlıklı, yediği kaba işeyecek bir adam.

Zaten işiyor işte. Çete üyesi olmaktan tutuklanmış.

Recep Niyaz


Fenerbahçe Denizlispor'un 15 yaşındaki oyuncusunu transfer etmiş şeklinde bir haber çıktı.

Galatasaray da istemiş bu oyuncuyu daha önce fakat 3 milyon € talep etmiş Ali İpek. Man Utd ve Ajax'ın da takip ettiği söyleniyor. Fenerbahçe ise Recep'in sezon sonunda bitecek sözleşmesini değerlendirmiş. 15 yaşındaki bir çocuğa 3 milyon € istemek saçmalık zaten. İyi bir manevra yaptı bana göre Fenerbahçe.

1 Ocak 1995 doğumlu Recep Niyaz şu an u-16 milli takımında bulunmakta. Toplam 14 kez milli olmuş ve 5 gol atmış. Hatta bugün saat 14.00'de, Denizli Atatürk Stadı'nda Rusya ile bir maç var ve muhtemelen oynayacak. 2 gün önce Rusya'yla oynadığımız maçta takımın tek golünü de Recep Niyaz atmış. Maçı 2-1 kaybetmişiz. Bu sezon A2 takımında ve Coca-Cola Akademi U16 Ligi'nde toplam 15 gol atmış. Gollerin 10'u ayakla, 4'ü penaltı, 1'i de kafayla olmuş.

İstatistikleri gayet iyi. Benim tek şaşırdığım nokta 1995 doğumlu olması. Biz yaşlanıyoruz sanırım.

24 Mart 2010 Çarşamba

Tuncay Şanlı: John Terry Sendromu


John Terry'nin hadisesinden sonra şimdi de Tuncay Şanlı için böyle bir haber yapıldı. Aliadiere'in eşi Leilani Dowding ile birlikte olduğu şeklinde bir haber çıkmış.

Şahsım adına ben inanmıyorum Tuncay'ın böyle bir şey yapacağına. Klasik basın zorlamalarından biridir muhtemelen. Zaten Tuncay'ın menejeri haberler hakkında dava açacaklarını belirtmiş. Umarım böyle bir haber doğru değildir.

Stoke City'de sıkıntılı zamanlar geçiren Tuncay'ın, bu haberlerden sonra iyice başı ağrımaz umarım. Çünkü çok üstüne gidilebilir bu haberlerin.

Şike, Teşvik ve Daha Bir Çok Pislik


Bildiğiniz gibi bir kaç ay evvel Bochum savcılığı büyük bir şike ile alakalı bir soruşturma başlaşmış, yüzlerce maçı şüpheli olarak belirlemişti. Bu maçların içinde Turkcell Super Lig ve diğer alt liglerden de maçlar olduğu söylenmişti. Hatta ismi bu suçlamalarda geçen Colin Kazım ve Bilal Aziz takımlarından uzaklaştırılmışlardı bu sebeple.

O konu daha sonra durulur gibi olmuştu ki bugün TFF, Bochum savcılığının değil, kendilerinin şüphelendiği şike ve teşvik hadiseleri için 20'ye yakın ismi göz altına aldı. Bunların aralarında Arif Erdem, Kenan Hasagic gibi isimler var. Tam listeyi önce yazalım;

Arif Erdem (İstanbul B.B yardımcı antrenörü)
Fatih Akyel (Eski Milli futbolcu - Tepecik Belediyespor)
Kenan Hasagiç (İstanbul B.B)
Taner Gülleri (İstanbul B.B)
Erman Kılıç (Eski İstanbul B.B'li oyuncu - Sivasspor)
Recep Öztürk (Konyaspor)
Durmuş Bayram (Kayserispor)
Umut Koçin (Kayserispor)
İskender Aycan (Gümüşhanespor)
Erkan Ergün (Adanaspor A.Ş.)
Celal Berber (Bafra Belediyespor)
Rıfat Engiz (Zonguldakspor)

Umut Kocin ve Durmuş Bayram şüpheli değil tanık olarak ifade verecekler ki bu durumun ciddiyetini ortaya koyuyor zaten. Bu isimler dışında Antalya'da bir kişi, Samsun'da ise 4 kişi göz altına alınmış.

Konuyla ilgili TFF açıklamasını da ekleyelim şimdi;

İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından bugün başlatılan "şike iddiaları soruşturması"nı Türkiye Futbol Federasyonu olarak yakından takip etmekteyiz.

Söz konusu soruşturma, Türkiye Futbol Federasyonu'nun 4 Ağustos 2009 tarihinde Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı'na verdiği şikayet dilekçesi ile başlamıştır. TFF tarafından savcılığa yapılan şikayet, 3 ayrı şike dosyası soruşturmasında elde edilen bilgi ve belgelerin incelenmesi sonucunda gerçekleşmiştir.

Ağustos 2009'dan bu yana geçen 8 aylık süreç içerisinde Federasyonumuz ile Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı ve Emniyet birimleri arasında sürekli iletişim ve işbirliği sürdürülmüştür. Sarıyer Savcılığı'nca yürütülen bu soruşturmaya ilişkin gizlilik kararı olması nedeniyle, federasyonumuzun şike ve bahis manipülasyonuna ilişkin bilgileri kamuoyu ile paylaşması mümkün olmamıştır.

Bu soruşturma devam ederken, Bochum Savcılığı'nın şike ve bahis manipülasyonu soruşturması Kasım 2009'da kamuoyunun gündemine girmiştir. Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı'nın yürüttüğü soruşturma, Bochum Savcılığı'nın 9 ülke federasyonunu içeren soruşturmasından bağımsız ve daha önce başlamış olan apayrı bir soruşturmadır.

Kasım ayından bu yana Bochum Savcılığı ve UEFA'dan temin edilen bilgi ve belgeler Sarıyer Savcılığı'na derhal iletildiği gibi; Adalet Bakanlığı, Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile Bochum Savcılığı ve Alman emniyet birimleri arasında görüşme, bilgi ve belge paylaşımında Türkiye Futbol Federasyonu'nun da katkıları olmuştur.

Sarıyer Cumhuriyet Savcılığınca başlatılan operasyon ve onu takip eden süreçte, adli yargıda yürütülecek çalışmalar tarafımızca yakından takip edilmektedir. Şike ve teşvik primi iddiaları ilgili sistemli ve hassas çalışmalarını yürüten Türkiye Futbol Federasyonu, bu konudaki takipçiliğini sürdürmeye devam edecektir.

Kaynak: TFF Resmi Sitesi


Olayın ciddiyeti büyük. Özellikle tanık olarak çağırılan iki isim olduğu için çok büyük cezalar gelebilir. Tabii Büyükşehir Belediyespor'un yardımcı hocası, forveti ve kalecisi bu işin içinde olduğu için en çok yıpranan onlar olacaktır. Gelişmeleri bekleyeceğiz. Umarım doğrulanacak bir iki maçtan sonra gerçekten büyük cezalar verilir. Tabii ki şu an gözaltı olduğu için saydığımız isimlere suçlu damgası vurmak yersiz ve hadsizlik olur. Şimdilik bekliyoruz.

Fakat soruşturmanın başlaması bile bir adımdır zaten.

22 Mart 2010 Pazartesi

Özhan Canaydın'ı Kaybettik


Tüm Galatasaray camiasının başı sağolsun. Şimdilik susalım. Daha sonra yazarız belki.. Çok üzgünüm. En azından Aslantepe'yi görmesini çok isterdim.

Huzurun bol olsun başkan. Mekanın cennet olsun. Allah rahmet eylesin.

Galatasaray'a Adanmış Bir Hayat: Özhan Canaydın


2.5 yılı aşkın bir süredir amansız bir hastalıkla mücadelesinde bu gece yenik düşen eski başkanlarımızdan Özhan Canaydın, 23 Ocak 1943 tarihinde Bursa'da doğdu.

Galatasaray Lisesi'nde devam eden eğitim hayatı boyunca sporla ve özellikle basketbolla uğraşan Canaydın, Galatasaray Spor Kulübü'nün Yıldız, Genç ve A Takımlarında basketbol oynadı, 1962 yılında Genç Milli Takım'la beraber Avrupa Gençler Şampiyonası'na katıldı. Özhan Canaydın 1963 senesinde Türkiye şampiyonu olan Galatasaray Basketbol Takımı'nın da içinde yer aldı.

1957 yılında 155 sicil numarasıyla Galatasaray Spor Kulübü üyesi olan Özhan Canaydın, bu dönemde 14 yaşındaydı ve kulübün en küçük üyesiydi. 1964 yılında profesyonel basketbolu bırakan ve aile mesleği olan tekstil işine giren Canaydın, dokuma, örgü ve konfesksiyon alanlarında faaliyet gösterdi.

Galatasaray ile ilişkisi hiçbir zaman kopmayan ve her zaman camianın içinde yer alan Canaydın, Ali Tanrıyar, Alp Yalman ve Faruk Süren'in başkanlık dönemlerinde yönetim kurullarında yer aldı, çeşitli görevlerde bulundu. Mart 2002 seçimlerinde Galatasaray Spor Kulübü Başkanlığına adaylığını koyan Özhan Canaydın, bu seçimi kazanarak Galatasaray Spor Kulübü'nün 33. başkanı oldu. Mart 2004 ve Mart 2006 seçimlerinde de başarılı olan Özhan Canaydın, Galatasaray Spor Kulübü'nün, üç dönem üst üste başkanlığını yaptı.

Özhan Canaydın, 1965 yılında Asuman Canaydın ile evlendi ve çift Murat ve Zeynep isimli iki çocuk sahibi oldu.

Puan Farkı Beş: Bursaspor 2 - 1 Denizlispor


Maçın bu skoruna bakarak çekişmeli bir maç olduğunu düşünmeyin. Bursaspor 10 dakikalık bir ara dışında maçı forse etti.

Son haftalarda kötü oynadığını yazıyordum Bursaspor'un. Zira 2-0'dan 2-3 yaptığı Fenerbahçe maçında bile berbat oynamışlardı. Ama kötü oynarken kazanmak, şampiyonluğu getiren en büyük faktörlerden biri.

Bugün ise Bursaspor o geçmiş haftalardaki ruh halinden tamamen sıyrılmış, puan farkını 5 yapma imkanı doğduğu için son derece hırslı bir şekilde maça başladı. Bursaspor'un sevmediğim tarafı pek organize atak anlayışlarının olmaması. Yani bir başka dille yarı-organize bir hücum planları var. Defanstan veya Hüseyin Çimşir'den atılan uzun topu Turgay ve Sercan kovalıyor. Bu iki oyuncunun indirdiği veya rakip defansın sektirdiği topa 3 Bursasporlu baskı yapıyor ve kazanılan topu hemen kanatlardaki hızlı isimlere aktarıyor Bursaspor. Klasik bir Premier Lig takımını andırıyor yani. Bugün de böyle oldu. Özellikle ilk yarı Bursaspor müthiş kanat organizasyonları gerçekleştirdi bana göre.

Ali Tandoğan ve Volkan Şen sağdan, Ozan İpek ve Sercan soldan çok iyi top getirdiler. Bana göre zaten Ali Tandoğan'ın ilk yarı performansı, Inter'li Maicon'un performansı gibiydi. Müthiş işler yaptı doğrusu. Bir de Gençlerbirliği'ndeyken çok sık gördüğümüz duran top kullanmadaki ustalığı, Beşiktaş'ta biraz körelmişti. Bursaspor'la ise tavan yapmış tekrar. Sanırım sürekli kullanmanın getirdiği bir özgüven de bu durumu iyi yönde tetikliyor. Maça dönersek 20 dakika Bursaspor hakikaten Denizlispor'u perişan etti. Sağdan, soldan, göbekten delmeye çalıştılar Denizlispor defansını. Fakat bu tempo 20'den sonra kesildi ki doğru olan bu. Yani o tempoyla Bursaspor ilk yarıyı bitirseydi, ikinci yarı 60'tan sonra dili dışarıda gezerlerdi büyük ihtimal.

Bu temponun çok yorucu olmasının bir nedeni de Ertuğrul Sağlam'ın Youla tehlikesini düşünüp savunmayı geride kurması. Böyle olunca takımın boyu çok uzadı ve ortasaha ile forvetler sürekli normalde koşmaları gereken mesafenin iki katı kadar koştular sanırım. Uzun topa koş, kanatlardan bindir, rakipten topu çalmak için koş, defansa koş, topu kazanınca hücuma koş derken tükenirdi Bursaspor. Bu çok yüksek temponun ardından Denizlispor biraz daha ileri çıkarabildi defansını ve atak yapmaya çalıştı. Çalıştı diyorum çünkü hakikaten çok kötü bir takım Denizlispor. 2 pas yapamadılar sanırım üstüste.

Tam maç durulmuş, ilk yarı böyle bitecek galiba diye düşünürken, Bursaspor'un bu seneki en büyük silahlarından biri olan duran top organizasyonu devreye girdi. Ali ortaladı, Ömer indirdi ve Ozan müthiş bir gol attı. Hakikaten çok kaliteli bir gol vuruşuydu. Özden'in abukluğu biraz gole katkıda bulunsa da hakikaten o sıkışık alanda, o vuruşu yapabilmek hem cesaret hem de yetenek gerektiren bir iş. Bu senenin parlayan isimlerinden Ozan'da zaten iyi oynadığı maçta golünü buldu. Böyle oynamaya devam ettiği sürece çok iyi işler yapacaktır hem Bursaspor hem de Türk Milli Takımı için.

İlk yarının sonunda ise Denizlispor en tehlikeli atağını yaptı sanırım. Youla aslında becerebildiği tek iş olan kontraatakta topu eveleyip, geveleyince o atak şansı da bitmiş oldu. İlk yarı bana göre sahanın en iyisi Ali Tandoğan'dı. Bunun yanında Turgay'ın azimli oyunu da görülmeye değerdi. Garip bir oyuncu Turgay. Yazının ilerisinde bir kaç cümle yazacağım onun için.

İkinci yarının başlamasıyla birlikte Bursaspor'un oyunu biraz geride kabulleneceği belliydi ki doğru olan bu. Elinizde Sercan, Ozan, Volkan gibi ligin en süratli adamları varken böyle oynamak kadar doğal bir şey yok. Hem Bursaspor böylece dinlenmiş oldu ki maç 2-1'ken bunun artısını çok gördü, hem de kontra ataklarla tehlikeler buldu. Derken Youla'nın kornerinde, evet evet Youla kullandı korneri, Ivankov'a gelen topu Ivankov çok iyi başlattı. O atağın sonunda da Sercan çok güzel bir son vuruşla maçı bitirdi. Aslında Bursaspor öyle ahım şahım bir defans yapmadı bana göre. Zira ne zaman 3 pas yaptı Denizlispor o zaman cezasahasına kadar geldi. Fakat dediğim gibi 3 pası bile 3-4 kere yaptılar zaten maç boyu. Ertuğrul Sağlam bu sırada hamlesini yaptı ve genç İsmail'i oyuna aldı. Daha önce 2-3 kez izlemiştim. Çok süratli ve bana göre Volkan Şen'den çok daha usta bir kanat oyuncusu. Umarım fiziksel gelişimine önem verir ve iyi bir sağ kanat kazanır Türkiye. Çok da genç üstelik.

Skorun 2-0 olmasından sonra Denizlispor artık kontrollü oyunu bırakıp saldırmaya başladı. Pek etkili olamasalarda kornerle golü buldular. Golden sonra önce maç başından beri müthiş destek veren stadyum sustu, daha sonra oyuncular biraz garip oynamaya başladı. Burada iki adam ön plana çıktı bana göre. Birincisi Turgay. Müthiş bir oyun oynadı zaten ikinci yarı. İlk yarı Ali ne kadar etkiliyse ikinci yarı Turgay o kadar etkiliydi. Öncelikle çok soğukkanlıydı. Takım arkadaşları biraz afallamışken, ön alan presini neredeyse tek başına ve çok etkili yapıp topun Bursaspor'da kalmasını sağladı. Daha sonra tehlike yaratmaya başladı ki Sercan'a attığı müthiş bir arapası var. Sercan kontrol edemedi.

Bu skoru koruyan ikinci adam ise Ertuğrul Sağlam. Hemen Sercan'ı çıkarıp topu iyi saklayabilen Batalla'yı oyuna alarak topun Bursaspor'da kalmasını sağladı. Zaten Batalla'da oyuna girince Bursaspor tekrar düzeldi ve o panik havasını üzerinden attı ki İsmail'in kaçırdığı hakikaten net bir gol pozisyonu da yakaladılar. Biraz üstte maçın 2-1 olmasından sonra Bursaspor'un ikinci yarıdaki akıllı oyununun maç sonuna etkisinden bahsetmiştim. Maçın son 10 dakikası Denizlispor tamamen oyundan düştü. Bursaspor ise aktif dinlenme yaptığı için oyunda kaldı ve topu göstermedi Denizlispor'a. O kadar ki Denizlispor topu içeri dolduramadı bile neredeyse. Bir pozisyon buldu gerçi Denizlispor. Aynı Galatasaray maçında Barış'ın kaçırdığı gol gibiydi. Ivankov ile Denizlispor'un oyuncusu birlikte yükseldi, Ivankov kontrol edemedi topu. Boşta kalan topa iki Denizlispor yetişti. Roberts çok kötü vurunca golü kaçırmış oldu Denizlispor. Başka da tehlike yaratamadılar zaten.

Bursaspor aradaki puan farkını 5'e çıkardı. 9 maç kaldı. Bursaspor'un Ankaraspor'dan 3 garanti puanı var. Bu da maç sayısını 8'e indiriyor. Yani Bursaspor'un 1 maç kaybetme lüksü var. Muhtemelen o kaybetme hesabını Galatasaray maçı üzerinden düşünüyorlardır. Ligdeki diğer takımların ise tek planı var; 8x3=24.

Bursaspor kalan 7 maçından 4 galibiyet çıkarırsa çok rahat şampiyon olur. Kötü oynadığı dönem de geride kalmışken bu olur mu? Zor gibi gözüküyor fakat maç 2-1'ken görünen o panik, olası bir geriye düşülen maçta ne olur acaba? sorusunu sorduruyor insana. Haftaya Galatasaray veya Fenerbahçe'den birinin yarıştan kopacağını düşünürsek; en kötü CL biletini kapmış oldu Bursaspor.

Tebrikler.

Mavi Ekran: Sistem'deki Hatalar


Hepimizin bildiği gibi Galatasaray'ın en büyük sorunu iç oyuncuları. Bu yüzden özellikle deplasman maçlarında Galatasaray çok sıkıntı çekiyor top yapmakta ve pozisyon üretmekte. Bunu biraz açalım;

Galatasaray'ın örnek aldığı ve her fırsatta dile getirdiği takım Barcelona. Barcelona'nın oyun sisteminin en kilit ismi Xavi ile Iniesta. Hatta Toure'yi de bu ikilinin yanına yazabiliriz. Bugün Messi çok çok fazla konuşulsa da ki hakediyor, bu isimler bana göre Dünya'nın en iyi ortasahasını oluşturuyorlar.

Örneğin Xavi;

Her maçta ortalama 60-70 kere topla buluşuyor Xavi. Her maç neredeyse 10-12 km. arası koşuyor. Fakat Xavi bir nasıl denir Essien değil mesela. Yani rakiple boğuşmuyor çok fazla. Ama Xavi sürekli topun olduğu bölgeye +1 olarak geliyor pas imkanı için. Yani Xavi'yi kendi stoperlerinin arasında top alırken de görüyoruz, sağ kanatta Messi'yle verkaç yaparken de, sol taraftan sağa Dani Alves'e uzun top atarken de. Adam her yerde çünkü.

Bizim ise en büyük eksiğimiz bu. Son Trabzonspor maçında bir forumda okuduğuma göre en çok topla buluşan isim Barış Özbek olmuş. Pas isabeti konusunda da yüzde 80'le oynamış. Şimdi benim ilgimi çeken Barış'ın pas yüzdesi değil. Topla buluşma hususu. Bunu Elano'nun yapması gerekiyor. Mesela dün Alanzinho 53 kere topla buluşmuş, yüzde 83'le isabetli oynamış. Neredeyse aynı mevkiide oynuyorlar Elano'yla. Belki Elano biraz daha geride oynuyordur. Fakat Alanzinho'daki o topa hareketlenme güdüsü Elano'da yok. Yani istikrarlı değil. Mesela Beşiktaş ile deplasmanda 1-1 kaldığımız maçta Elano çok iyiydi. Gitti top aldı, kendini gösterdi takım arkadaşlarına, 2 tane de müthiş şut çıkardı. Fakat sezonun genelinde Elano dünkü maçtaki gibi silik oynuyor. Savunması yapabileceğinin en iyisi. Asla eleştirmem bu konuda. Fakat biraz daha fazla sorumluluk alması gerekir. Çok lazım olursa stoperlerin ayağına kadar gidip topu alsın, sol beke veya sağ beke versin. Mühim değil. Ama önce etrafındakilere bu takımın futbol lideri olduğunu hatırlatması gerekiyor. Xavi'nin en az 10 km koştuğu Barcelona'da, Elano da en az 10 km koşmalı ki sistem işleyebilsin.

Elano'dan bir diğer isme, Barış Özbek'e geçelim. Şüphesiz ki bu adam beğenilmiyor genel olarak. Ben tam aksine oyunumuzu hareketlendiren bir isim olduğunu düşünüyorum. Zaten istatistiklerde sürekli topa gittiğini yani saha içinde gezindiğini gösteriyor. İşte bizim üçlü de böyle olmalı. Pas sadece topu ayaktan düzgün çıkarmayla olmuyor. Sürekli gezinmeniz lazım. Bir Barça maçında Messi'yi değil de Xavi'yi izleyin lütfen. Nerelere gittiğini, neler yaptığını. Yanlış anlamayın ben oyuncularımızdan Xavi gibi oynasınlar demiyorum. Sadece örnek alsınlar diyorum.

Barış'tan konuyu Mustafa Sarp'a getirelim.

Mustafa Sarp benim beğendiğim bir oyuncu. Özellikle baskı altındayken topu ayağından doğru yere çıkarmasını çok takdir ederim. Fakat o da pasif oynamakta. Mesela ligin ilk yarısı müthiş şekilde hücuma katkı yapardı. Çok boş koşu yapardı ileri doğru. Bunları tekrar yapması gerekiyor. Zira bunların hepsi pas opsiyonu yaratıyor. Bizim oynamak istediğimiz futbol pasif kalarak oynanacak bir oyun değil. Sürekli hareket, sürekli bir dönüşüm gerekli.

İşin savunma kısmına geçersek iyi pozisyon aldığımızı fakat özellikle dış sahalarda ön alan baskısını pek yapmadığımızı düşünüyorum. Bunun sebeplerinden en önemli olanı da Baros'un henüz takıma girememesi tabii ki. Baros sürekli rakip stoperleri yıpratan bir oyuncu. Sürekli baskı yapan bir oyuncu. İleride böyle bir santrafor, baskı yapan kanat forvetler ve bu ön alan presin ikinci kademesi olan iç oyuncuları işin savunma yönünün olmazsa olmazları. Yine Barça top kaybettikten sonra iyice bakın. Rakipten topu mümkün olan en kısa sürede almak için şok baskılar yaparlar. Rakip çaresiz uzun top oynar ve burada ileri çıkmış savunma ile fiziksel özellikleri üst düzey olan Toure bu topları toplayarak topu tekrar Barça'ya kazandırır ve Barça set oyununa geri döner.

Galatasaray'ın en büyük ve oyununu en çok etkileyen zaafları zaten bunlar. Ön alan baskısı Türkiye'de pek önemli değil fakat bu iç oyuncusu sorunsalı bir an önce çözülmeli. Mesela Ayhan biraz formda olsa Elano'ya yardım edebilecek yegane oyuncudur. Keza Barış, Ayhan kadar ayağına hakim olsa Galatasaray bugün güle oynaya şampiyon olurdu. Zira o gerekli fiziksel özellikler Barış'ta var fakat çok savruk bir oyuncu Barış.

Bu sorunlar muhtemelen bu sene düzelmeyecektir. Zaten olası bir şampiyonluk kaybının baş sebebi bu iç oyuncu sorunsalıdır. Savunmanın top özürü Neill ile, forvet eksiği Jo ile kapandı. Fakat iç oyuncusuna çözüm bulamadık maalesef.

Mesela Trabzonsporlu Selçuk veya Colman bizde olsa şampiyonduk. Çünkü bu oyuna en yatkın isimler bana göre onlar Türkiye'de. Sarp/Topal/Barış - Colman - Elano, Selçuk - Colman - Elano üçlüsü müthiş 4-3-3 iç oyuncuları olurlar.

Eldekilerle bu pek olacakmış gibi durmuyor maalesef. İş Ayhan'ın bir süpriz yapmasına veya Elano'nun kendini göstermesine, bu genele yaydığı pasiflikten kurtulmasına bakar. Elano daha mantıklı gibi.

Çözüm tez vakitte gelir umarım.

Muhsin Ertuğral İstifa Etti


Yıllarca Afrika'da çok başarılı bir kariyer yaptıktan sonra Türkiye'ye geldiğinde çok sevinmiştim. Zaten daha ilk basın toplantısıyla bile Bülent Uygun'un yarattığı o antipatik Sivasspor takımını tamamen değiştireceği belliydi. Fakat olmadı. Bülent Uygun sağolsun ben herkesi oynatırım kafasında olduğu için takımın belkemiğini, yani stoperlerini dağıtınca Sivasspor sertliğini kaybetti. Devre arası yapılan takviyelerde bir işe yaramadı. Üstüste alınan mağlubiyetler sonucu zaten böyle bir durumu bekliyordum doğrusu. Geçen sene Şampiyonlar Ligi'ne katılmaya hak kazanan Sivasspor, bu sene küme düşmeye en yakın takımlardan biri. Fakat dediğim gibi Sivasspor 1 senede çok değişti. Muhsin Ertuğral eğer sezon başında gelseydi her şey çok daha farklı olabilirdi bence.

Güzel adama selam olsun.

Özhan Canaydın


Maalesef eski başkanımızın durumu ağırlaşmış. Hatta televizyonlarda vefat haberi bile yayınlanmış. Nasıl olur da kesin bilgi almadan böyle bir haber yayınlanır zaten bilemiyorum. Çok garip işler oluyor basınımızda. Bu konuyla ilgili resmi sitemiz bir açıklama yapıp durumu açıkladı. Vefat etmedi fakat durumu ağır sanırım başkanımızın. Tez vakitte sağlığına kavuşur umarım. Geçmiş olsun başkan.

Özhan Canaydın'ın Sağlık Durumu

Kulübümüzün eski Başkanlarından Özhan Canaydın'ın sağlık durumu hakkında medya organlarına kısa zaman önce düşen haberler doğru olmamakla birlikte eski başkanımızın sağlık durumu ciddiyetini korumaktadır. Gelişmelerden sitemiz aracılığıyla haber verilecektir.

Galatasaray Spor Kulübü

21 Mart 2010 Pazar

Anket Sonucu



Yüzüncü golümüz Trabzonspor'a karşı olmadı. Büyük konuşmamak gerekiyormuş demek ki:)

Bireysel Hata: Trabzonspor 1 - 0 Galatasaray


Öncelikle güzel bir maç izlediğimizi söyleyelim.

Maça Arda'nın eksikliğiyle hazırlandı Galatasaray. Ankaragücü maçında bunun dezavantajlarından bahsetmiştik. Bu maçta da özellikle Galatasaray geriye düştükten sonra çok farketti O'nun yokluğunu Galatasaray.

Maça geçtiğimizde Galatasaray'ın müthiş başladığını söyleyebilirim. Özellikle Elano'nun Gio'ya attığı müthiş pasla Gio'nun iyi bir vuruşu var ki gol olsa çok farklı bir maç seyrederdik muhtemelen. Aslında Gio gerçekten iyi vurdu orada topa. Fakat Onur'un kısa boylu olması bu sefer avantajı oldu ve ayağının dibine vurulan, normalde kaleciyi çok zorlayacak bir pozisyonu rahat uzanıp çıkardı. Daha sonra Jo'nun önünü boşaltıp vurduğu güzel bir vuruşu da çıkardı Onur ve Galatasaray'ın ilk 10 dakikadaki müthiş hızını kesti.

Daha sonra Trabzonspor biraz toparlanıp oyunu geniş alana yaymaya başladı. Caner ve daha henüz form tutamamış olan Sabri'yi çok zorladı. Özellikle Colman ve Alanzinho'nun attığı ters toplarla beklerin savunma zaaflarını iyi değerlendirdiler fakat pozisyon yaratma adına pek becerili değillerdi. Zaten özellikle ilk yarı Keita hiç yardım etmeyince Caner'e, Trabzonspor sağ tarafı çok iyi kullandı. Emre'nin büyük hatasına kadar tek organize atak soldan Burak'ın getirdiği ve Leo'nun iyi bir şekilde savuşturduğu pozisyon oldu.

Derken Emre'nin büyük hatası geldi. Aslında Emre'nin maç boyu da tek hatası maalesef bu oldu. Gerçekten çok iyi oynadığı bir maçtı. Fakat Rijkaard'ın da dediği gibi futbol bu işte. Maalesef yazık oldu. Golden sonra Emre'nin saçmalayacağını düşündüm doğrusu. Fakat sanki hatayı yapmamış gibi oynadı. Gerçekten hata dışında ne zamanlama, ne müdehale ne de pozisyon alma hatası vardı. Emre'nin hatasında Colman golü attı. Sanırım sadece kupa maçında gol atamadı Galatasaray'a. Onu da tam hatırlamıyorum. Belki o maçta da golü Colman atmıştır.

Bu golden sonra Galatasaray'ın skoru değiştirmek için ilk yarı sonuna kadar pek pozisyonu yoktu. Tek pozisyon diyebileceğimiz atılan bir uzun top sonrası Jo, Song, Giray ve Onur'un birlikte yükseldiği top sonrası Onur'un elinden Barış'ın önüne düşen toptu. Barış da bu yerdeki insan birikintisinin üzerine vurunca gol şansı bitti.

İkinci yarıyla birlikte Trabzonspor iç oyuncularımıza baskıyla başladı. Böylece zaten pek iyi olmayan Elano tamamen kayboldu ikinci yarı. Rijkaard da yerinde bir hamleyle Baros'u aldı. Baros'un girmesiyle Galatasaray savunmasını doğal olarak öne çekti. Bunun sebebi ise ortasaha ile defansı bağlayacak olan adamın kalmaması. Böyle olunca haliyle defansın arkasına sarkmaya ve pozisyon bulmaya başladı. Farkı da açabilirlerdi. Fakat Trabzonspor'un pek kontra futbolu oynayamadığını söylemek istiyorum. Zira özellikle sol tarafta Gio müthiş boşluklar buldu.

Önde olan bir takımın bu kadar birbirinden kopuk bir defans ve forvet hattı bulunması biraz garip. Galatasaray bugün bunu değerlendiremedi. Ama başka bir takım değerlendirebilir. Dikkatli olması lazım Trabzonspor'un bu konuda.Galatasaray ise sanki öndeymiş gibi çok rahat getirdi topu Trabzonspor cezasahasına. Biraz formda olsa Baros, Keita Ankaragücü maçında yaptıklarının yarısını bu maçta yapsaydı o dehşet derecede birbirinden kopuk Trabzonspor'a çok rahat gol atardı. Galatasaray'da müthiş istekli olan bir adam Gio'ydu. İşte bu durumlarda Arda'nın takımı ateşlemesi çok önemli. Arda hem Elano'nun oyununu hem de takımın oyununu kötü oynasa bile arttıran bir adam. Zira Elano'nun topla çıkmasını iyi değerlendiren bir adam.

Gio ise çok iyiydi. Bilhassa ikinci yarı müthiş bindirdi soldan. Maç sonu Hakan Ünsal Cale harikalar yarattı şeklinde saçmalasa da Gio, Cale'ye futbolu bıraktırabilirdi. Soldan bu kadar hızlı top getirmesi müthişti. Özellikle bir pozisyonda 4-5 Trabzonsporlu oyuncuyu peşine takıp çektiği şutu Onur güzel kontrol etti. Galatasaray'ın bana göre hücum anlamında en etkili ismiydi Gio.

Trabzonspor'da Colman'ı, Serkan'ı, Song'u ve Onur'u çok beğendim. Alanzinho ve Umut da fena olmayan bir oyun oynadılar. Trabzonsporlular kızmasın ama Trabzonspor bu maçta Emre'nin hatası olmasaydı zor gol atardı. Galatasaray oyunu riske aldığında pozisyon buldular zaten. Üstelik önde oldukları bir maçta bu kadar birbirlerinden kopuk olmaları hakikaten düşünülmesi gereken bir durum ısrarla söylediğim gibi. Çünkü gerçekten iyi oyuncuları olan bir takım Trabzonspor ve sempati duyduğum bir takım memleket dolayısıyla. Daha iyi ve doğru oynamalarını isterim.

Galatasaray ise deplasmanlarda etkisizleşiyordu normalde. Bu maçta iyiydi. Fakat bazı kişisel performanslar çok etkiledi oyunu. Mesela Elano'nun 20. dakikadan sonra yavaş yavaş sahadan silinmesi, Keita'nın isteksiz oyunu, Barış'ın geçen haftaki gibi hücum organizasyonlarına destek verememesi ve Sabri'nin sakatlıktan sonra daha tam formuna kavuşamadığı için hücuma katkı yapamaması Galatasaray'ın oyununa sekte vuran etkenlerdi. Fakat bir Eskişehirspor maçındaki kadar hücumda silik değildi Galatasaray.

Maçın hakemi için ayıralım son paragrafı. Her sezonda olduğu gibi son haftalara girerken yine tüm hakemler, her maçın içine ediyor. Maçın skoruna etki edecek bir hatası yoktu Yunus Yıldırım'ın. Fakat faullerde standart tutturamaması, Trabzonsporlulara bir türlü çıkarmadığı sarı kartları, daha sonra her saçmalayan Türk hakemi gibi aleyhine karar veren takımı aptalca koruma iç güdüsü ki Sabri'ye verilmeyen kırmızı kart bunun getirisi. Dediğim gibi saçmalayıp durdu maç boyunca. Özellikle fauller konusunda bu kadar saçmalayan hakem uzun zamandır seyretmemiştim. Ayrıca Caner'in gol attığı pozisyonda topun elle kontrol edildiğini düşünmüyorum. Zaten o pozisyonu görüp de hareket ettiğini sanmıyorum.

Sonuç olarak yarın Bursaspor'un oynayacağı maçı çok çok önemli yaptı Bursaspor için. Eğer Bursaspor maçı kazanırsa müthiş bir avantaj elde etmiş olacak. Şu an bana göre hakikaten çok kötü oynasa da Bursaspor, skor anlamında en istikrarlı takım. Şampiyonluğa oynayan takım gibi yani. Kötü oynadığı maçları kazanıyor. Yarın da kötü oynayabilir ama puan farkını 5'e çıkarma fırsatını değerlendireceklerdir.

Galatasaray'ın ise moralini bozmadan devam etmesi lazım. Zira bugün moral bozulacak bir oyun oynamadı. Evet, avantaj tamamen Bursaspor'dadır artık. Tabii ki yarın kaybetmediği sürece.

Bu Nasıl Penaltıdır?


Hala gülüyorum. Sedat sen kocaman bir çılgınsın. 1:35'ten sonrasına dikkat!

20 Mart 2010 Cumartesi

Uzak Doğu'da Arma


Çok garip valla. Her yerde Galatasaray.

Fenerbahçe 1 - 0 Gaziantepspor


Yazıcak çok fazla şeyin olmadığı bir maç seyrettik. Öncelikle Jose Couceiro'nun hem doğru, hem yanlış hamlelerinden bahsedelim.

Birincisi Güiza'nın müthiş bir pozisyona girme becerisinden bahsetmiştik daha önceki yazılarımızda. Ne olursa olsun, istiyorsa bütün maç boş kaleye kaçırsın yine oynamalı çünkü savunmayı hücuma çıkarmayan, ileride kurulmuş tüm savunmaların arasına müthiş koşular yapabilen bir oyuncu. yani potansiyel tehlike. Bu tehlikeyi iyi görüp, bana göre çok doğru bir kararla, savunmayı geriye kurdu Jose. İyi de yaptı. Zaten pozisyonu da yok Fenerbahçe'nin. Alex'i de bu oyunla pasifize etti. Güiza çok müthiş bir gol attı ama o artık hakikaten Gaziantepspor'un engelleyebileceği bir gol değil taktiksel hamlelerle.

Fakat Daum'un da son haftalarda Bilica tehlikesi sebebiyle savunmasını geride kurduğunu düşünmedi sanırım. Beto gibi bir adamın silineceği belliydi böyle bir derinlikte. Nitekim silindi. Jorginho da silindi. Yani iki teknik adam birbirinin en önemli hücum silahlarını silmiş oldu. Zaten maçta pozisyon olmamasının en büyük sebebi de bu doğru savunma hamleleri ve yanlış hücum denemeleriydi.

Daum ise klasik bir Şükrü Saraçoğlu başlangıcı yaptırdı Fenerbahçe'ye. İlk 20 dakika müthiş bir tempo, oyunu geniş alana yayma, ayağa pasla Gaziantepspor'u sahasına hapsetti. Neredeyse her takıma yapıyor bunu zaten Fenerbahçe. Fakat ne gol ne de pozisyon çıkardı bu baskıdan. Fakat Daum'un şansı tam maç durağan bir hale geliyordu ki Güiza hakikaten müthiş bir şut çıkarıp golü attı.

Bu dakikadan sonra oyun hiç hareketlenmedi. İlk yarı da bitti.

Daum ikinci yarıya Selçuk - Emre değişikliğiyla başladı. Bana göre yüzde 100 yanlış bir karar. Zira geriye kuruyor defansını Fenerbahçe. Bu yüzden takımın boyu gereğinden fazla uzun. Yani savunmanın en gerisindeki adam ile hücumun en ilerisindeki adam birbirinden çok uzak. Bunun yaratacağı kopukluğu Emre müthiş dolduruyor. Zaten o yorulunca ve oyundan düşünce ikiye bölünüyor Fenerbahçe sahada; hücum ve defans olmak üzere. Eh sarısı olan Emre'yi biraz sakinleştirip, en az 70'e kadar tutsaydı çok doğru bir iş yapmış olacaktı Daum. He bu değişikliğin yaratabileceği olumsuzlukları hiç değerlendiremedi Antep o ayrı.

Gaziantepspor tarafında ise ikinci yarı ben Jose Couceiro'dan Julio'yu oyuna sokmasını, silinen Jorginho'yu da oyundan çıkarmasını bekledim. 50. dakikada Erman çıkıp, Julio girdi. Erman da çok kötüydü. Yani Couceiro'ya hak veriyorum bu değişiklik için. Fakat Jorginho, Zurita'ya yaklaşmak yerine yine savunmanın arasına gömülünce Erman'ın çıkması nispeten kötü oldu. Emre'nin çıkmasından sonra Fenerbahçe 4-4 ve 1-1 olmak üzere ikiye bölünmüş bir sisteme dönmüştü. Bunu nasıl değerlendirebilirsiniz? Birincisi iyi pas yaparak rakibin tüm bağlantısını kesersiniz. İkincisi ve en önemlisi ise rakibe sürekli ön alan baskısı uygulayıp uzun ve isabetli toplarla çıkma şansını sıfırlar ve bu sayede savunmanızı güvenle öne çıkarıp, rakibi yarı sahasına hapsedersiniz.

Hiç birini yapamayınca Gaziantepspor, Fenerbahçe'nin çok aşırı belli olan bu zaafını hiç değerlendiremedi. He bir kere değerlendirdiler. Çok iyi pas yapıp kaleye geldiklerinde dakika 90 küsürdü. Eh böyle olunca Daum'un zaten işine geldi. Öte yandan Jose bir değişiklik daha yapıp Mehmet'i oyuna almış ve Jorginho'yu çıkarmıştı. Ortasahanın ortasına Serdar Kurtuluş'u koydu, Murat Ceylan'ı sağa çekti ve Mehmet'i sağ forvet yaptı. Bunun getirisini 5-6 dakika kullandı Gaziantepspor. Olcan'ın sağa doğru bir pası ve Mehmet'in isabetsiz bir ortası var. Daha sonra Daum Vederson'u da oraya alınca zaten çok pasif oynayan Gaziantepspor'un atak yapma şansı sıfırlandı ve maç böyle bitti.

Maç hakkında ekstra bir şeyler söylemek gerekirse hakem Kuddusi Müftüoğlu'nun kendinden bekleneni yaptığı ve oyunu çok kötü yönettiğini söyleyebilirim. Özellikle ilk yarı bana göre Santos'un düşürülmesi(ilk değil, ikinci pozisyon) penaltıydı. Barizdi hem de. Fakat vermedi. Daha sonra ise çok acayip faul düdükleriyle topu Fenerbahçe'ye vermeye başladı. Yani eyyam yaptı. Klasik Türk hakemi diyor, başka bir şey demiyorum.

Fenerbahçe, Galatasaray maçı öncesi fire vermeden 3 puanı almış oldu. Gaziantepspor'un ise bir an önce agresif oynamaya başlaması lazım. Çok yetenekli oyuncuları var fakat hiç agresif değiller. Çok durarak oynuyorlar. Durarak da oynanır. Ama sağ ve sol forvetinizin çok kaliteli olması, top aldıklarında pozisyon yaratabilecek meziyetlere sahip olması gerekir.

Neyse sıkıcı bir maçtı sonuç olarak. Dünkü Kasımpaşa - Beşiktaş maçından sonra hakikaten hayalkırıklığı yarattı

Seçime Doğru: Adnan Öztürk Listesini Açıkladı


Kaan Boyner, Emre Alkin, Reşit Sinanlı, Mehmet Çıragan, Can Topsakal, Murat Ece, Hamdi Yasaman, Hayrettin Kozak, Ümit Özdemir

Adnan Öztürk'ün listesi yukarıdaki isimlerden oluşuyor. Daha önce anlaştığını açıkladığı Tomas Kurth, Peter Kenyon ve Esteve Calzada üçlüsünden Tomas Kurth ve Esteve Calzada icra kurulu üyesi, Peter Kenyon ise Başkan danışmanı olarak görev yapacaklarmış. Ayrıca listeyi açıklarken yanında Ali Dürüst ve Faruk Süren bulunmuşlar. Şimdi vaatlerini yazalım;

G.SARAY TV ŞİFRESİZ OLACAK

Konuşmasına "ölçemezseniz, biçemezsiniz" şeklinde başlayan Öztürk, "Ekibimiz, oldukça şeffaf. Yapacaklarımız ortada ve genel kurulu üyelerini de bu konuda bilgilendirdik. Divan Kurulu'na bundan sonra başkan, başkan yardımcısı ve mali işlerden sorumlu kişiler katılacaktır. Bunu temin ediyorum. Galatasaray büyük bir camiadır ve tüm iletişim kanalları artık herkese açık olacaktır. Resmi site, sadece yönetime değil; yönetime taraf olmayanlara da açık olacaktır. Bunun yanı sıra Galatasaray TV, şifreli değil artık şifresiz kanalda olacak" dedi.

ŞEFFAF OLACAĞIZ, SAKLAMAYACAĞIZ

Temel anlayışlarının ekip çalışması olduğunun altını çizen Öztürk, "Üyelerimiz arasında 30'a yakın iletişim uzmanı var ancak şu ana kadar bu konuda pek bir yol alamadık. Bundan sonraki ilk işimiz, kulübümüzün iletişim ağlarını güçlendirmek olacak ve herkes her şeyden haberdar olacak. Yaptığımız transferlerin ya da yatırımların maaliyetlerini saklamak yerine, herkesin istediği zaman ulaşabileceği şekilde muhafaza edeceğiz. Bunu sizlere temin ediyorum.Galatasaray'ı farklı noktalara getirceğiz ve kulübümüz her zaman olduğu gibi Türkiye'nin Avrupa'ya açılan penceresi olacak. Bunu daha da güçlendireceğiz ve sağlam temellere oturtacağız. ve yapılacak hamleler için icra kurulumuzu etkili isimlerden oluşturacağız." ifadelerini kullandı.

GALATASARAY ADASI GERİ ALINACAK

Türk Telekom Arena Stadı'nın Özhan Canaydın'ın emekleri sayesinde yapıldığını ifade eden Öztürk, "Türk Telekom Arena, Özhan Canaydın ve ekibinin emekleriyle bugüne geldi. Stadın yapımı kadar çevre şartlarının olgunlaştırılması da önemli. Bu konuda önemli projelerimiz var ve sevgili Ümit Özdemir, Türk Telekom Arena'yı daha verimli bir hale getirebilmek için şimdiden çalışmalara başladı. Bunun yanı sıra Riva'nın satılmasına karşıyız ve yönetime seçildiğimiz takdirde Galatasaray Adası yeniden kulübümüzün bünyesine katılacak. Kalamış Tesisleri'nde de önemli yatırımar yapacağız ve buradaki aktiviteler üyelerimize açık olacak." şeklinde konuştu.

PETER KENYON, TOMAS KURTH, ESTEVE CALZADA

Adnan Öztürk'ün en büyük seçim kozlarından biri olan G-14'ün kurucu üyelerinden olan Tomas Kurth, konuşmasına toplantıya katılan üyelere, "günaydın" diyerek başladı.

Konuşmasında Fransızca konuşacağını belirten Kurth, "Galatasaray'da olmaktan dolayı büyük bir memnuniyet duyuyorum. UEFA'da çalıştığım 1990-2000 yılları arasında Şampiyonlar Ligi'nin kurulmasında büyük bir payımız oldu. Şimdi tek hedefimiz Galatasaray'ı kurduğumuz bu organizasyonun değişmez bir parçası haline getirmek. Bu sabah hep birlikte bazı görüntüler gördük. 2000 yılı Galatasaray için önemli bir yıl oldu. Yapılan çalışmaların ardından kulüpler benden G-14'ü kurmamı istedi ve biz de üzerimize düşeni yaptık. Yapılan hamlelerin ardından tüm kulüplerin mali dengelerini kontrol altına aldık ve her kulübün kaynaklarını daha iyi kullanmak için maksimum çalışmalar yaptık. Şu ana kadar da yaptıklarımızın karşılığı aldık." dedi.

Kaynak: SporX.com


Kendi adıma sadece çalışılacak 3 ismin en büyük seçim kozu olduğunu söyleyebilirim. Peter Kenyon, Tomas Kurth ve Esteve Calzada hakikaten büyük ve işi çok iyi bilen isimler. Zaten başka türlü bu tecrübesizlikle kulübü yönetemez Adnan Öztürk. Yanına aldığı Ali Dürüst ve Faruk Süren ise oy potansiyelini arttırmıştır.

Fakat hala projeler yok ortada. 3 isme yatırmış bahsini Adnan Öztürk. Her türlü tesise zaten yatırım şu an yapılmakta. Amatör şubelerin 2 yılda nerelerden nerelere geldiği ortada, kulübün vizyonunun ne kadar yükseldiği ortada. Adnan Öztürk'ün tek yenilik dediği 3 isim. Başka hiçbir şey değil. Galatasaray TV'ye abone olmak 5 lira yahu. Küçük de olsa bir gelirdir. Yani bunu bile yanlışmış gibi göstermek saçmalığın daniskasıdır. Adnan Polat ve Yiğit Şardan bu projeler konusunda çok iyi adımlar attılar. Bunu kör olan bile görür, anlar.

Belaltı vurmalar çok dediğim gibi. Hazıra konmaya çalışanlara yer yok benim Galatasaray anlayışımda. Evet anlaştığı 3 isim müthiş. Hele Peter Kenyon inanılmaz. Zaten Adnan Polat'ın da bana göre vazgeçmediği tek hatası Adnan Sezgin. Fakat bizim şimdiki danışmanımız Yiğit Şardan'ın da kötü olduğunu düşünmüyorum yapılan işlere bakarak.

Adnan Öztürk'ün adaylığı Galatasaray'a hayırlı olsun.

19 Mart 2010 Cuma

Hepinize Teşekkürler: Kasımpaşa 2 - 2 Beşiktaş


Müthiş bir maç oldu. Hemen bunu yazmam lazım. İnanılmaz keyifliydi. Özellikle bütün maç harika oynayan Kasımpaşa'yı, daha sonra 62 ile 80 arası müthiş oynayan Kasımpaşa'yı durdurup, öne geçen Beşiktaş'ı kutlamak istiyorum. Gerçekten müthişti.

Maçın başında Beşiktaş son haftalardaki oyununa, yani 6-7 savunmalı oyun anlayışına devam etti. Kasımpaşa daha çok pas yapan, stoperlerini öne çıkaran, yeteneği kısıtlı olsa da felsefe olarak çok çok az Turkcell Super Lig ekibi gibi modern bir anlayışa sahip olan oyuna sahip. Oyunu sağ ve sola doğru en geniş şekilde kullandı. Bayıldım bütün maç Yılmaz Vural'ın ekibine. Saygı duydum.

İlk yarı Beşiktaş, Bursaspor'un yaptığı gibi ön alan baskısı uyguladı Kasımpaşaspor'un stoperlerine. Kasımpaşaspor çok iyi pas yapsa da Emre Toraman ile savunma arasında çok büyük yetenek farkı var. Yani Koray ile Merthan, Emre'den çok çok daha teknik oyuncular. Emre'yle bağlantı kuramıyorlar. Bu yüzden oraya yapılan bir baskıyla, çok top kaybı yapıyorlar. Bu ön alan baskısıyla top kaybeden diğer takım Galatasaray. Kasımpaşaspor'un bu zaafını şöyle kullanabilirdi bana göre Mustafa Denizli. Sağbeke İbrahim Kaş'ı alır, Yusuf'un yerine sola Ekrem'i atar ve daha fazla top kapabilirdi. Fakat Yusuf'un hazırladığı, Holosko'nun kaçırdığı bir pozisyon var ilk yarı. Yani bir şekilde Mustafa Denizli'de yararlandı Yusuf'tan.

İlk yarı Beşiktaş'ın ön alan baskısıyla bulduğu ve Holosko'nun kaçırdığı iki pozisyonu, Kasımpaşa'nın ise topa hakim olup, özellikle Keller ve Yekta ile sağdan etkili bindirmeleri vardı. İkinci yarıya kıyasla ilk yarı çok kısırdı. 1 ay sonra sahalara dönen Moritz ise çok etkisizdi zaten ilk yarının bitimiyle oyundan çıktı. Yerine Sancak girdi.

İkinci yarı ise müthiş bir Kasımpaşa izlemeye başladık yine. Gol geleceği belliydi. Yekta'nın müthiş ortası, Gökhan'ın çok iyi topu kontrol etmesi ve vuruşuyla 1-0 öne geçti Kasımpaşa. Bundan sonra bir 5-6 dakika çok iyi kontralar bulmaya başladı ama ikinci yarıyla beraber çok kötü oynamaya başlayan Cenk'in absürd top kayıpları, Emre Toraman'ın zaten maç başından beri veremediği paslarıyla bu ataklar olmadan bitti. Derken Murat'ın pasıyla soldan müthiş bindiren, Ferrari'nin de ofsaytı bozmasıyla defansın arkasına sarkan Yekta bomboş golü kaçırdı. Zaten bu ataktan sonra Beşiktaş sağdan, soldan, göbekten müthiş gelmeye başladı. Tabata oyuna girdiği gibi iyi bir verkaç yaptı, daha sonra Tello'ya çok iyi bir top attı ve Tello'da çok iyi yere vurup 1-1 yaptı.

Bu gol gelmeden Yılmaz Vural 2 değişiklik yapsa oyunu değiştirebilirdi. Rezalet oynayan Cenk ile Emre'yi çıkarıp, 1-2'den sonra yaptığı değişiklikleri yapsa yani Şahin ile Barış'ı alsa gol bile yemezdi ve farkı arttırırdı. Fakat Yılmaz Vural'ın en büyük eksikliklerinden biri zaten bu işleri pek iyi yapamaması. Daha sonra Beşiktaş 2-1 öne geçti ve o müthiş oyununu durdurdu. Neden Denizli takımı geriye çekti tekrar bilmiyorum. Sivok'un sakatlanmasından sonra zaten iyice dengesizleşen defansına güvenmemeliydi bana göre. Sonra Kasımpaşa tekrar oyununu oynamaya başladı. Çok geçmeden Yekta içeri çok güzel bir pas verdi, Şahin müthiş bir vücut çalımı attı ki İbrahim Kaş'ın rezalet savunması da buna yardım etti ve maç 2-2 oldu. Öyle de bitti.

Hakikaten çok çok iyi maçtı ve izlememek büyük kayıp gerçekten. Kasımpaşaspor'a ayrı bir yazı yazacağım. Fakat 2 transfer ve zemini düzelttikleri vakit Avrupa Kupaları'na oynayacakları aşikar. Gökhan veya Cenk'in yerine bir sağ forvet, bir top yapabilen ön liberoyla takım tamamen değişir. Çok iyi bekleri, Yekta ve Moritz gibi özel oyuncular, bunun yanında Murat gibi bu sene müthiş kendini geliştiren bir iç oyuncuları var. Son olarak bu sezon ki performansıyla Yılmaz Vural'a çok daha saygı duymaya başladığımı söylemeliyim. Tebrikler. Müthiş bir takım yaratmış.

Bu arada dün Kasımpaşaspor'a haddini bilerek oynasın, Anadolu takımı gibi oynasın diyen Sergen haddini bilir umarım bundan sonra.

Diyarbakırspor Küme Düşürülmedi


"Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kurulu, bugün İstanbul'da yaptığı olağanüstü toplantıda 14 Mart 2010 tarihinde 88.dakikada tatil edilen İstanbul Büyükşehir Belediyespor- Diyarbakırspor maçının hakem ve temsilcilerinin görüşlerini dinledi. Bununla birlikte mevcut tüm görüntüler, TFF Hukuk Müşavirliği ile birlikte bir kez daha analiz edildi.

Tüm bu raporlar sonucunda; TFF Yönetim Kurulu, söz konusu müsabakanın, Futbol Müsabaka Talimatı'nın 21. Maddesi hükümleri çerçevesinde maçın 1-0 İstanbul Büyükşehir Belediyespor takımı lehine tescil edilmesine karar verdi."

Görüldüğü gibi hükmen mağlubiyet verilmediği için Diyarbakırspor ligde kaldı. Tabii ki bir daha kendi evinde maç yapamayacak. Hatta 1 maç seyircisiz oynama cezası da önümüzdeki seneye sarkacak. Yani kümede kalması mucize gibi bir şey.

Şimdi olaya dönersek belliydi bu karar. Zira eski genelkurmay başkanından bakanlara, başbakandan milletvekillerine herkes küme düşürülmesin diyerek spora siyaset karıştırmamışlar, sadece fikirlerini beyan etmişlerdi. Federasyonun böyle tavsiyeleri dinlemeyecek hali yok tabii ki. Uygun kararı verdiler. Yanlış anlamayın Diyarbakırspor'a bir garezim yok. Hatta düşmesin isterim. Ama bu şekilde değil.

Ayıptır tabii ki yapılan. Trabzonspor - Sivasspor maçından ne farkı var da Trabzonspor hükmen mağlup edildi? Üstelik maçın bitmesine 1-2 dakika vardı. Ne farkı vardı gerçekten bu maçtan?

Neyse diyecek bir şey yok. Çünkü emir büyük yerdendi.

Emre uyuldu.

Sevgili Günlük


Saat 08:30

Kalkar kalkmaz duvarımdaki 6alatasaray'ın UEFA Kupası'nı kazandığını gösteren posterime bakıp, nefretimi bol bol körükledim. Daha sonra halı niyetine serdiğim 6alatasaray bayrağında hoplayıp zıplayarak, şen şakrak bir şekilde banyoya girdim. Elimi yüzümü güzelce yıkadım. Sonra 6S logolu bir havluyla yüzümü sildim. Havluya sümkürdüm.

Saat 09:00

Kahvaltıdan önce internette şöyle bir gazeteleri okuyayım dedim. Hemen Hürriyet'in spor sayfasını açtım ve Galatasaray haberlerini aradım. Oh bugünde Rijkaard'a adam değil diyen birileri çıkmıştı. Adeta kuş gibi hafifledim. Daha sonra maillerimi kontrol ettim. Ercancığım, aşkım mail atmış. "Fw: Nasıl koduk AQ" başlıklı bir mail gelmiş. Kahkahalar atarak Gürcan Bilgiç'e, Esat Dergi'ye forwardladım mailleri.

Saat 10:00

Kahvaltıda 6-0 kupamla çayımı içtim. Güzel bir tost yedim. TOSTÇU'yuz bir yerde. Ömer Çavuşoğlu'nun 6alatasaray bayrağına yumruk sokmasını hatırlayıp gevrek gevrek güldüm.

Saat 14:00

İşe geldim. Ercan beni gördüğü gibi cama çıkıp "6S 6S" diye bağırdı. Komik çocuk şu Ercan diye düşündüm ama elimle 6 işareti yapmayı unutmadım. Ofisime çıkıp antu'ya daldım. Keita yine döktürmüş. Dayanamadım "Ayağı kırılsın inşallah. Ölsün." yazıp, gelecek olumlu tepkileri bekledim. Aynısını Arda, Domuz Gribi'ne yakalanınca yazıp inanılmaz rep puanları toplamıştım.

Saat 16:00

Yazı yazmam gerektiğini söyledi Ercan. Hep aynı şeyleri yazıyorum diye farklı olsun dedim ve biraz da erotizm katarak "Tüm Galatasaraylıları "münferit" olarak öpüyorum dedim. Ercan'a mailledim yazımı. 10 dakika sonra Ercan'ın kahkaları yankılandı. Yeni anlamış daha. "Kanka müthişsin :))))999" diye mail attı. Ehele diye çocuksu bir sevinç belirdi bende.

Saat 18:00

Yavaş yavaş mesaim bitiyordu. Canım sıkılmasın diye Fifa oynadım. Topu sarı kırmızı yaptım. Ehele o kadar gülüyorduk ki. Sonra Fenerbahçe ile Galatasaray'ı defalarca yendim. ArdARDA 10 Kere diye bağırıyordum her galibiyetten sonra.

Saat 20:00

Maaşım yatmış olmalıydı. Müthiş emeklerim sonucunda kazandığım milyarları çekmek için bankaya gittim. Aldım paramı. İnsanın alın teri gibisi yok.

Saat 22:00

Takım Böyle Tutulur'un DVD'sini aldım. Onu izledim. Gözümden yaş geldi.

Saat 24:00

Uyku zamanı geldi günlük. Bugün de çok yoruldum. Kulağım yine garip bir şekilde çınlıyor. Anlamadım sebebini. Neyse. Öpücüxxxx :))99

Blizzard


Warcraft serisi, Starcraft serisi, Diablo serisi, Wolrd of Warcraft ve adını açıklamadıkları bir Multiplayer Online RPG projesi. Saydığım oyunların hepsi blizzard yapımıWarcraft 3, frozen throne eklentisiyle birlikte hala oynanıyor. Starcraft 2 beta test aşamasında ve söylemeliyim ki orjinaline sadık kalınarak adeta bir sanat çıkartmışlar. Diablo 3 yapım aşamasında. Yaklaşık 1 sene gibi bir süre içinde piyasaya sürülecek. Videolarından gözüküyor ki sevenlerine beklettiği süreyi değdirecek. E zaten WOW şuan dünyadaki en çok oynayıcı kitlesinesahip MMORPG ve yeni paketi CATACLYSM yolda. Minimum 1-1.5 sene içersinde oda piyasaya sürülecek. Ve tüm bu projelerinin yanında adını sır gibi sakladıkları yeni bir oyun projeleri. Tahminim World of Starcraft gibi bir oyun çıkması yönünde. Ama tabi sadece tahmin.

Son 10 seneye resmen damgasını vuran bir firma Blizzard. Yaptığı her oyun bırakın vasat veya vasat üstünü, adeta başyapıt oluyor. Oynayıcı kitlesi belli bir kesime hitapetmiyor. Adeta tüm pc kullanıcılarına ulaşıyorlar. Denizden babam çıksa yerim diyen insanlar olur ya, işte Blizzard ne yapsa oynarım diyorum bende. Tüm bunların yanında tecrübelerinide ekleyerek kullanıcılarını nasıl bağlayacaklarını biliyorlar.Şahsi görüşüm son WOW ek paketiyle birlikte WOW'un hayat süresini iyice kısaltıyorlar. Zaten bununda farkındalar. İlk classic World of Warcraft tadı şuan hiç yok. Gelen iki ek paketle birlikte, kullancı ihtiyaçları ve beklentileriyle şekillenen oyun yapısı, oyunu biraz makineleştirmiş kanımca. Farkında oldukları için yeni bir projeleri var. Bakalım artık kaç senelik bir plan bilemiyorum ama şuan ki bolluk içersinde bile çok ilersi için kendilerini sağlama almaya çalışıyorlar.


Kısaca oyunlardaki durumlara bir bakalım

World of Warcraft: Wraht of the Lich King paketi artık son demlerinde. Fall of the Lich king patchi ile birlikte İce Crown Citadel oyuna eklendi. Çoğu guild Arthas'ı devirip rutine bağladılar.Yeni gelecek Cataclysm ek paketi ile gelişen hikaye kısaca Deathwing adında tanrı diyebileceğimiz varlık Azeroth'u yeniden şekillendiriyor. Amaç bu arkadaşa dur demek. Artık bundan sonrası ne olur bilemiyorum. Uzayı fethedebilirler:)

Starcraft 2: Açıkcası betasını denedim gerçekten çok güzel bir oyun olmuş. Grafikleri olsun, özüne sadık oynanış tarzı olsun Starcraft severleri üzmeyecek cinsten. Beta oyunu için bile kullancıların katıldığı turnuvalar ve ligler düzenleniyor.Düşünün orjinali piyasaya çıktığında neler olacak.

Warcraft 3 Frozen Throne: Daha çok battlenet sistemi ile birlikte oyuncular kendi aralarında maçlar yapıp, turnuvalara katılıyorlar. Bir çok farklı harita versiyonu ile birlitke futboldan baskete, güncel oyun/filmlerin warcraft 3 versiyonuna ulaşmak mümkün. Özellikle DOTA şuan Warcraft 3 kapsamında oynanan en büyük oyun diyebilirim. Kısaca dota yaklaşık 1 saat süren herkesin bir hero alıp itemlerini geliştirdiği bir oyun. Çok ciddi turnuvaları yapılıyor. Yeni dota'nın starcraft 2 ile yapılacağı söyleniyor.

Diablo 3: Gelelim efsaneye. Sitesinden takip ettiğim kadarıyla ve izlediğim videolara bakarak oyunun gerçekten iyi şekilde geldiğini düşünüyorum. http://www.diablo3.com/ sitesinden bu video ve bilgilere ulaşabilirsiniz. Yeni çizgisel grafikler açıkcası oyuna yakışmış ve bence Blizzard'ın tarzını yansıtıyor. Beğenmeyen veya çocuksu bulanlar var ama bence beklediğimize değecek bir Diablo geliyor.

Bu saydığım oyunların betalarını oynamak isteyenler varsa http://www.battle.net/ sitesinden hesap açmaları gerekiyor. Ardından hesabınıza girdiğinizde beta options başlığında sisteminizi check eden bir dosya indiriyorsunuz. Sistem özelliklerinizi hesabınıza update ettikten sonra tüm bu oyunlar için beta davetiye isteyebiliyorsunuz.Ancak sınırlı sayıda dağıtıyorlar ve biraz şanslı olmak lazım.
Hareketli bir sene olacak. Bekleyelim görelim

Barış Özbek


Biliyorsunuz 2 gündür Barış hakkında, 16 yaşında bir kızla evlenmesi yolunda babasının baskı yaptığı haberleri çıkıyordu. Buraya yazmadık çünkü resmi açıklama bekliyorduk. Şimdi açıklama yapmış resmi sitemiş ve haberi yalanlamış. Bu kadar terbiyesizliğe hiç bir yorum getiremiyorum. Basın artık ne tür pislik yapacağını şaşırmış durumda.
Zorunlu Açıklama: Barış Özbek

Bugün Hürriyet gazetesi spor sayfalarında hakkımda “Evlenmezsen evlatlıktan reddederim” başlığıyla yer alan haber tamamıyla asılsızdır.

Dün Star gazetesi internet sitesinde yayınlandıktan kısa süre sonra kopyalanarak hızla birçok internet sitesine taşınan bu hayal ürünü haber, Alman haber sitelerinin dikkatini çekmiş ve bu sitelerin bazılarında adı geçen gazete kaynak gösterilerek kullanılmıştır. Ancak asılsız haberin Alman yayın organları kaynak gösterilerek bugün yeniden gazetelerimize taşınması, içeriğinin doğru olduğu anlamına gelmemekte, habere yeni detaylar uydurulmasını meşru kılmamaktadır.

Gerek ben gerekse ailem hakkında yanlış bir izlenim oluşmasına neden olmasının yanı sıra, kişilik haklarımızı da ihlal eden bu haberi üzüntüyle karşılarken, bu habercilik yöntemine müsamaha gösterilmesinin doğru olmadığını hatırlatmak isterim.

Kamuoyuna saygılarımla,

Barış Özbek
Galatasaray Profesyonel Futbol A Takımı Oyuncusu

Şampiyonlar Ligi


Müthiş eşleşmeler olmuş onu söyleyelim. Hele bir Barça - Arsenal var ki sanırım 2 maçta toplam 2500-3000 isabetli pas izleriz. Harika 2 maç olacak. Öte yandan Bordeaux - Lyon da çok değişik ve çok iyi bir eşleşme olacak. Her sene düzenli olarak eşleştiğimiz, official rakibimiz Bordeaux'nun buralara yükselmesi istikrarın ne kadar önemli olduğunu gösteriyor bize. Bir de Bayern - Man Utd müthiş 2 maç izlememizi sağlar. Man Utd Rooney sayesinde çok çok rahat eleyecektir. İki maçı da kazanacağını düşünüyorum. Inter - CSKA ise bana göre en kısır maçlar olacaktır. Chelsea'yi eleyen Inter, CSKA'yı da eleyecektir. Tabi CSKA, Sevilla'ya yaptığını Inter'e yapabilir mi? Göreceğiz.

Öte yandan yarı final eşleşmeleri de belli oldu. Onları da geçelim;

Bayern Munich - Manchester United / Lyon - Bordeaux

Arsenal - Barcelona / CSKA Moskova - Inter

Tahminim;

Man Utd - Bordeaux
Barça - Inter

maçları olur. Man Utd finale çıkar ama Mourinho varken Barça kesin çıkar diyemiyorum. Mourinho başka bir adam çünkü.

Güzel maçlar olacak. Her takıma iyi şanslar.

Aslantepe: Türk Telekom Arena


Yükseldikçe yüzümüz daha çok gülüyor. Video aslantepe.biz'den alınmıştır.

Mehmet Demirkol


Daha evvel de yazdım. Objektif olmaya çalışan ama olmadığını belli eden bir adam Demirkol. Fakat diğer garip yorumcu objelerden çok çok daha kaliteli bir kalemi ve düşünce yapısı vardır. Bugün Spor Servisi'nde müthiş bir laf etti. Buraya taşımak istedim.

Volkan Konak'ın röportajı okunurken Volkan Konak'ın "Trabzonspor bizim nüfus cüzdanımızdır." lafından, bunu ancak bir sanatçı söyleyebilir diye bahsetti. Daha sonra; "Sanatçı olmak öyle yılları bu işe vermekle değil, düşünmekle, bu lafı söyleyebilmekle olur. Bazıları yıllarca bu işle uğraştığı için sanatçı oldum sanır. Ama boşuna beklemesinler olamazlar. Geçenlerde biri(isim vermedi ama Serdar Ortaç'tan bahsediyor.)Ben Haiti'ye niye yardım yapayım ki Türkiye'ye yaparım dedi." O sırada Fuat Akdağ araya girip "Sanatçı mısın?" dedi o kişiye. Mehmet Demirkol ise müthiş bir laf etti.

"Sanatçıyı geç sen insan mısın?"

Müthiş bir laf. Ancak bu kadar iyi özetlenir bu iş. Zira Demirkol'un da dediği gibi bu iş öyle yıllarca bir meslekle uğraşmakla olmaz. Bu tip konularla sanatçı mısın, değil misin belli edersin.

Mehmet Demirkol'u tebrik ediyorum.

Lincoln


Geçen hafta müthiş bir Santos - Palmeiras maçıyla sahalara dönüş yapan Lincoln, bu hafta içi Copa Brasil'de Paysandu'ya golünü atmayı başardı. Santos maçında sonradan oyuna girmişti. Gayet etkiliydi. İkinci maçında gol atması formunda olduğunu gösteriyor. Gitmesini istediğim fakat en azından bir sene de Rijkaard'la çalışsaydı diye hayıflandığım bir oyuncu Lincoln. Neyse. Bu arada Palmeiras'ta 99 numarayı giymekte.