28 Şubat 2010 Pazar

Return of the Gio: Galatasaray 4 - 1 Kasımpaşa


Uzun bir zaman sonra müthiş bir ön alan baskısıyla başladı Galatasaray. Bunun elbette 2 önemli sebebi var;

1. Sabri Sarıoğlu
2. Caner Erkin

Sağ ve sol beke son derece süratli ve agresif iki oyuncu eklenince, Rijkaard çok güzel bir hamleyle takımını öne yığarak sistemi 4-2-4'e çevirdi. Bu ilk dakikadan, son dakikaya kadar hissettirdi baskıyı. 60 ile 70 arası bir yorgunluk belirtisiyle 1-1 olsa da maç, daha sonra Keita'nın müthiş golüyle maçın kontrolü tekrar Galatasaray'a geçti.

Sabri'nin dönüşü, Caner'in solbeke geçişi, Mehmet Topal'ın uzun süre sonra iyi oyunu Galatasaray'ın hücum hızını inanılmaz arttırmış. Rijkaard Neill'in savunmaya katkısını da düşünerek sezon başındaki yapıya dönmüş. Tabii şimdi hakkını vermek gerekir ki Kasımpaşa'nın oyunu bir an olsun çirkinleştirmedi. Gerçekten çok zevkli maç oldu böylece. Baya karıştı yazacaklarım. Fakat bu kadar keyifli bir maç izleyeceğimi ummuyordum doğrusu.

Tekrar toparlama işlemine geçelim;

İlk 35 dakika Galatasaray'ın temposuna, Kasımpaşa'nın da hızlı hücumları eklenince alelade bir Premier Lig maçı gördük sahada. Bu 35 dakikalık dilimde Gio'nun Barça günlerinden kalma performansını iyi incelemek gerek. Savunmaya yardımı, topla birlikte direkt olarak kaleye gitmesi ve bu işi hakikaten inanılmaz hızlı yapması görülmeye değerdi. Gio'nun diğer özelliği ise takım oyuncusu olması. Keita'da dribbling ustası olmasına rağmen Gio kadar doğru tercihler yapamayan bir oyuncu. Nitekim maçın ilk yarısında bir çok tercih hatası yaptı. Jo'ya çıkarmadığı 1-2 pozisyon var ki hakikaten Keita'nın en büyük eksikliğini yüzümüze vurdu. İlk yarının son 10 dakikası ise temposunu tuttu Galatasaray. Daha sakinleştirdi oyunu zira o tempoya takım dayanmaz ki yine ortasahanın oyundan düştüğü bir bölüm oldu. Devreyi böyle tamamlaması gerekiyordu zaten. Rijkaard da sanırım daha fazla takımının baskı yapmasını istemedi ve topu Kasımpaşa'ya verip, alan savunmasıyla devreyi tamamladık. Burada Gio'nun savunmaya katkısının üst düzey olduğunu söylemeliyiz. Çok istekliydi zaten.


İkinci yarı yine iyi bir Galatasaray vardı sahada. 60'a kadar böyle devam etti oyun. Daha sonra özellikle Ayhan'ın bariz şekilde yorulması Galatasaray'ı biraz düşürdü. Derken Sabri'nin bir hatasıyla, maç öncesi yazımda övdüğüm Yekta'nın golü geldi. Kasımpaşa'nın oyunundan bahsederken Cenk ve Murat hakkında bir iki laf etmemek olmaz. Özellikle Cenk onca yaşına rağmen hakikaten çok çok iyi bir santrafor performansı göstermekte. Sürekli savunma arasında dolaşması, sürekli hataya zorlaması takdir edilecek cinste doğrusu. Zaten iyi bir santrafordu. Bir de tecrübe eklenince üstüne geçen sene Taner Gülleri'nin yaptığı etkiyi yaptı. Murat ise çok farklı bir oyuncu olmuş sanki. Bizde oynarken sıradan bir kanat oyuncusuyken şimdi ortasahanın ortasında görev verilmesiyle oyun görüşü gayet gelişmiş. Varolan enerjisine bir de bu özellikler eklenince iyi bir ortasaha oyuncusu ortaya çıkmış. Öte yandan ikinci yarıdaki Ali Güneş hamlesi de işe yaradı doğrusu. Golün asisti, asistten önce de gayet güzel bir şutu var Ali'nin. Fenerbahçe'de oynarken bizim maçlarda çok ön plana çıkardı. Yine etkili oynadı. Sağ tarafı çok zorladı. Golden sonra Galatasaray'ın aynı Atletico Madrid'e verdiği refleks gibi bir refleks ile kendine geldi ve o sırada Keita'nın olağanüstü golü geldi. Hakikaten bir anda müthiş bir şut çıkardı Keita. Alex'in golüyle birlikte haftanın golü olacaktır muhtemelen. Daha sonra tam olarak Galatasaray'ın istediği oyun gerçekleşti. Keita, Jo, Arda ve Gio müthiş kontralar yapmaya başladı ki 4. gol hakikaten çok iyi bir organizasyondu bana göre. Keita'nın son vuruşu da müthişti doğrusu. Ters köşeye doğru güzel bir şuttu. Jo'nun oyunundan da bahsedelim. Gerçekten çok farklı bir santrafor. Baros daha agresif oynasa da Jo, Nonda'nın çok çok daha hareketlisi diyebiliriz. Harika bir futbol bilgisi var. Neyi, ne zaman yapacağını, nereye koşacağını, nasıl şut çekeceğini çok iyi biliyor. Galatasaray bonservisini alabilirse kesinlikle müthiş bir iş yapmış olur.


Güzel bir oyun olunca yazacak fazla bir şey kalmıyor gerçekten. Eksikler yok mu? Var. Onları da sonra ekleriz. Şimdi 4 puan farkı kutlamak gerekir. İlk yazımın sonunda hüzünlü bir maçla başladık, daha coşkulu devam ederiz umarım demiştim. İlk adımı attık. 6-7 tane daha böyle maç oynarsak bu iş biter. Özellikle Gio'ya tekrar hoşgeldin diyelim. Ligin en farklı oyuncularından biri kesinlikle.

Olimpiyat Tarifesi: İ.B.Belediyespor 2 - 1 Fenerbahçe


Garip bir maç oldu. Bir kere çok ama çok sıkıcıydı yahu.

Maçı biraz anlatalım. İlk yarı klasik bir İ.B.B maçı oldu. Güzel bir alan savunması, kontra ataklarla tehlike yaratmak. Zaten müthiş bir pas verdi Ali Güzeldal, bu tip topları çok iyi değerlendiren İskender, Bilica ile Bekir'in baktığı pozisyonda kaleciyi geçip golü attı ve çekildi yarı sahasına.

Fenerbahçe ama hiçbir şekilde maçı çevirebilecek gibi oynamıyordu doğrusu. Özellikle ilk yarı rezaletti. Sadece Emre'nin çabaladığı, beklerin bir türlü etkili olamadığı, Deniz'in ne alakaysa sağ kanat oynadığı acayip bir maçtı. Hakikaten çok garipti. Top tekniği gerçekten vasat olan bir adamı orada denemek? Belki Gökhan Gönül'ü daha fazla ofansa çıkarıp, onun boşluğunu Deniz'le kapatmayı düşündü diyeceğim. Fakat bunu yapana kadar Gökhan'ı kanada çekse belki daha iyi olurdu. Neyse bir şey demeyelim. Fakat garip bir tercih doğrusu. İlk yarı böyle garip bitti.

İkinci yarı beklediğim Fenerbahçe baskısı geldi. Fakat İ.B.B buna kontra atak olarak karşılık veremedi. Derken Gökhan'ın müthiş bir bindirmesi, çok güzel bir ortası ve Alex'in o alıştığımız gollerinden biri geldi. Hakikaten çok güzel yere, çok estetik bir şekilde vurdu ve Fenerbahçe'yi yine galibiyet alabilecek bir skora taşıdı. Golden sonra ben daha çok baskı kuracak diye düşünüyordum. Fakat Fenerbahçe'nin golü Belediyespor'un daha iyi oynamasına sebep oldu. Savunma hattı ileri çıktı, önce baskı kırıldı, sonra maç biraz olsun dengelendi. En azından gole kadar olan o Fenerbahçe dominasyonu kırıldı.


Sonra hakemin ön plana çıktığı dakikalar var doğrusu. Önce Cristian'a verilmesi gereken kırmızı kartı atladı, daha sonra gole giden oyuncuyu düşüren, yanılmıyorsam Serhat Gülpınar'ı atmadı. Derken Alex'e kırmızı kartı çıkardı fakat geç kaldı. 3 kırmızı gereken yerde 1 kırmızı çıkmaması lazım. Bu garip bir şekilde hakemlerimizde varolan bir durum. Birine vermeyince, diğerine de vermeyerek adil olduklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar.

Hakemden sonra Belediyespor'un golü geldi ve maç başladığı sıkıntıda bitti.

Alex'in cezalı olması bana göre Fenerbahçe için çok büyük bir handikap. Emre ne kadar iyi oynarsa oynasın, Alex'in skora katkısını asla gerçekleştiremiyor. Deivid'in çok formsuz olması, Dos Santos'un top oynamaması bu eksiği daha da arttıracak. Bilemiyorum haftaya gerçekten iyi oynayan bir Antalyaspor'la oynayacak Fenerbahçe. Bu rezalet stoperlerle, bu bazen Alex'e rağmen varolan organizasyon eksikliğiyle Fenerbahçe ne yapar bilemiyorum. Tek avantajları Şükrü Saraçoğlu Stadyum'u diyeceğim fakat orada da ne yapacağı malum.

Nihat Özdemir maç sonu hakemlere suçu attı. Fakat Galatasaray'ın transferlerini eleştireceklerine 2 tane transfer yapsalardı da sağ kanada Deniz'i koyacak kadar kötü olmasalardı. Bu finansal güce rağmen şu kadroyu oluşturmak biraz beceriksizlik bana göre.

Neyse. Fenerbahçe kötü oynamaya devam ediyor. Kötü dediğim organizasyon eksikliği. Maç kazanacak gibi oynamıyor. Baskı var evet. Rakibi sahaya hapsetme var. Fakat pozisyon yok.

Bakalım haftaya ne olacak?

Bugün "Cesaret" Giyiyoruz!


Bugün maça gidecek arkadaşlarımız "Cesaret" formamızı giyer umarım. Atletico maçı sonrası iyi bir seçim olmuş Kırmızı.

Tüm stadyum kıpkırmızı olsun, Süha efendi gecekondu mu yoksa cehennem mi görsün!

Formamızı satın almak için tıklayınız.

Maç Günü: Galatasaray - Kasımpaşa


Bugün saat 19.00'da, Ali Sami Yen'de çok önemli bir maça çıkacağız. Maçın hakemi Mustafa Kamil Abitoğlu.

Eğer şu maçı sorunsuz atlatabilirsek büyük ihtimalle şampiyonluk yolunda en önemli virajlardan birini geçmiş olacağız. Ligin ilk devresi Kasımpaşa'nın süper(!) stadında, süper(!) bir hakemle oynadığımız maçı Nonda ve Keita'nın müthiş performansıyla 1-3 kazanmıştık.

Bu maçın zorluğu Kasımpaşa'nın iyi bir form grafiği yakalamasının dışında Galatasaray'ın da yaşadığı moral bozukluğundan kaynaklanıyor. Maç öncesi Kasımpaşa'da sadece Moritz sakatlığı yüzünden oynamıyorken, Galatasaray'da Elano ve Hakan Balta bu maç öncesi yoklar. Barış ise kart cezalısı. Baros ve Kewell da henüz takımla antrenmanlara başlamadılar. İyi haber ise Sabri ve Jo'nun muhtemelen bu maçta formayı giymesi olacak. Son Beşiktaş maçında 30 dakika oynayan Jo'nun büyük ihtimalle ilk 11'de başlayacağını, daha süre almamış olan Sabri'nin ikinci yarı gireceğini tahmin ediyorum. Tabii durumlarına göre her ikisi de ilk 11'de maça başlayabilir.

Biz maç öncesi olumlu bakalım ve oynayacaklarını düşünerek değerlendirelim maçı. Galatasaray'ın moral bozukluğuna karşın, Yılmaz Vural ve Kasımpaşa'nın form durumu şansları eşitliyor gibi. Elano'nun olmaması büyük bir ihtimalle organizasyon sorunu yaratacaktır Galatasaray'da. Muhtemelen Arda daha çok geriye gelip top alacak ve atakları organize etmeye çalışacaktır. Önce bir kafamdaki ilk 11'i yazayım. Ona göre gidelim;

Leo Franco - Sabri, Emre, Neill, Caner - Mustafa Sarp, Mehmet Topal, Arda - Gio, Jo, Keita.

Gio'yu Caner'in solbek oynama ihtimali üzerine oraya koydum. Belki Uğur solbek, Caner sol kanat olabilir. Önce yazdığım gibi değerlendirelim, sonra diğer seçeneği konuşuruz. Birincisi Caner - Gio sol kanadı ofansif olarak çok etkili olsa da defansif olarak zorluk çekebilir. Yani böyle olması halinde büyük ihtimalle Kasımpaşa sağ tarafını değerlendirecektir. Fakat gol gelirse de bu bölgeden gelecektir. Diğer türlü ise, yani Uğur - Caner yaparsak, savunma tarafı kuvvetli fakat topla oynama konusunda sıkıntılı bir kanadımız olur. Uğur sol ayağını neredeyse hiç kullanamadığı için çok pas hatası yapabilir. Fakat dediğim gibi savunma nispeten daha iyi duracaktır.

Sağ taraf ise Sabri - Keita olursa eğer Kasımpaşa'nın sol tarafı delik deşik olur muhtemelen. Uzun bir süredir oynamayan Sabri muhtemelen daha yüksek bir motivasyonla çıkacaktır maça. Bu sene hakikaten kendini aşan, bana göre Dani Alves, Lahm gibi adamların oynadığı türden bir performans gösteren Sabri'nin dönüşü en çok Keita'ya yarayacaktır. Zira Sabri topsuz oyunu da çok iyi oynadığı, top Keita'dayken boş koşu yapıp, bir savunma oyuncusunu peşinde sürüklediği için Keita'nın savunulması daha da zorlaşıyor, yani Keita 3 yerine 2, 2 yerine 1 oyuncuyla mücadele ediyor. Eh Keita'yı etkisiz kılmak için 3 oyuncu gerektiğini düşünürsek bu maç Keita'nın maçı olabilir.

Stoperlere güvenim sonsuz. Emre Güngör ve Neill yıllarca oynasa ancak bu kadar uyumlu olurlardı sanırım. Emre savunma lideri olmaya çalışmıyor, topla fazla haşır neşir olmadan Neill'e aktarıyor ve Neill'in ileri çıkışlarında savunmayı düzenliyor. Kısaca görevini, yapması gerekeni iyi kavramış.

Neill ise hakikaten nokta atışı olduğunu kanıtladı. Romanyalılardan sonra Avustralyalılar çok yaradı Galatasaray'a. Umarım daha da iyi oynar. Konuşmaya bile gerek yok Neill'i. Bu maçta en güvendiğim adamlardan biri.

Ortasahada Atletico maçında çok pasif oynayan Mustafa'nın bu maç yine o bildiğimiz hücuma çıkışlarını göreceğimizi düşünüyorum. Hatta gol bile bulacaktır muhtemelen. Fakat en önemlisi topu bir an önce Arda ile buluşturmalı bu maç. Zira Elano'nun da olmamasını fırsat bilecektir Kasımpaşa ve ön alanda çok baskı yapacaktır. Umarım fazla top kaybı olmaz bu bölgede. Gerçi Neill'de topla buraları geçtiği için eskisi kadar bir defanstan top çıkarma sorunumuzun olmayacağını düşünüyorum.

Mehmet Topal ise kilit isimlerden biri. Galatasaray'ın oyun planının en önemli olmazsa olmazlarından biri oyunun yönünü sıkça değiştirmek. Bu çarpraz topları Elano müthiş atıyordu. Bu maç en büyük eksikliğimizin bu olacağı muhtemel. İşte burada Mehmet Topal devreye giriyor. İyi oynadığında Elano kadar olmasa da bu işi yapabilen, sıkışık alandaki oyunu açabilen bir oyuncu. Bir de hücuma katkısı var. Çok çok azaltsa da bu sene gayet iyi şut çekebildiğini unutmayalım.

Arda Turan'ın bu bölgede oynayacağını düşünüyorum bu maç. Sene başındaki gibi. Ayhan'ın oynamamasını da umuyorum doğrusu. Zira Ayhan tamamen bitmiş durumda. Arda oynarsa ve eğer iyi oynarsa muhtemelen baya kart görecektir Kasımpaşa. Öte yandan Arda'nın bu ara skor yapmakta pek sorun yaşamadığını da söyleyebiliriz. Forvette görev almak onun skora katkısında bir iyileşme sağladı bana göre. Zaten A. Madrid maçındaki gibi oynadığı sürece bu maçın kahramanı olacaktır.


Hücum bölgesinde Jo'nun gelişi takımı önde tutmak adına çok faydalı olacaktır. Jo topla da gayet başarılı olduğu için kişisel yeteneğiyle gol de atabilir. Yani pozisyonu yaratır ve bitirir. İlla ortasahaların beslemesine ihtiyacı olmayan forvet oyuncularından. Bu maçta gol atacağını tahmin ediyorum. Öte yandan oyunun daha çok Kasımpaşa yarısahasında geçmesini de sağlayacaktır.

Gio ise Galatasaray'a gelmeden önce sadece 17 dakika oynadığı için özgüven ve fiziksel olarak sıkıntı çekiyor. Okuduklarımıza göre antrenman olmadığı günlerde Florya'ya gidip çalışıyormuş. Eh bu da istekli olduğunu gösterir. Öte yandan pek alışık olmadığı bir bölgede oynuyor. Hem fiziksel ve mental eksiklikler, hem de pozisyonunda değişim baya zorluyor Gio'yu. Fakat Rijkaard'ın ona güvendiğini biliyoruz. Bu maçta bir parlama yapmasını umuyorum. Zaten bir başlarsa gerisi gelecektir.

Keita ise Arda ve Neill'le birlikte bu maç için en çok güvendiğim oyuncu. İlk maç sinirlerine hakim olamamış, Rijkaard tarafından uyarılmış ve sakinleşmişti. Bu maçta da onun neredeyse tek zaafı olan kolay sinirlenebilmesinin üzerine oynayacaktır Kasımpaşa. Sakin kalır, akılsızca hareket etmezse bu maçı alır götürür tıpkı ilk Kasımpaşa maçı gibi.

Kasımpaşa tarafı ise Moritz'in eksikliğini hissedecektir muhtemelen. Özellikle hücum anlamında çok büyük bir katkısı var bu Türkçe'yi ana dili gibi konuşan Brezilyalı'nın. Özel hayatına pek dikkat etmiyormuş ve bu yüzden kolay sakatlanıyormuş diyorlar. Bilemiyorum. Belki doğrudur. Fakat gerçekten Kasımpaşa'nın sene sonunda bu adamı zor tutacağına inanıyorum.

Öte yandan gerçekten çıkışta olan oyuncuları var Kasımpaşa'nın. Murat, Yekta, Keller, Cenk gibi oyuncular sürekli tehlikeli olacaktır. Özellikle Caner - Gio sol kanat ikilisini kullanırsak Keller etkili olabilir. Bir diğer Kasımpaşa'nın silahı ise ön alan baskısı olacaktır muhtemelen. Eğer bu bölgede top kapabilirlerse çok etkili olur ve Galatasaray'lı oyuncuların güven kaybına yol açarlar. Yani daha çok uzun top kullanır Galatasaray ki bu da sisteme vurulabilecek en büyük darbedir bana göre. Bir de Emre Toroman faktörü var. Allah bizim oyuncularımızı onun zulmünden korusun.

Son olarak güzel bir maç olmasını diliyorum. Umarım Galatasaray kazanıp, yoluna koşar adım devam eder.

Kimsin Arkadaşım?


Galatasaray'a laf atmaya çalışmak bu ara moda oldu. Önce Süleyman Hurma, daha sonra Aziz Yıldırım, şimdi de Süha Sidal.

Beyimize göre Ali Sami Yen gecekondudan beter bir stadyummuş ve o biletler neden bu kadar pahalıymış. Her zavallı gibi unuttuğu şey ise iki tarafı tribünle çevrili derme çatma stadlarına 100 küsür lira bilet fiyatı biçmeleri.

Arkadaşım zavallı olabilirsin. Ama unutkan olma ne olur!?

Örnek stadyumlarının da resmini koyalım. Stad dö Recep Tayyip;

27 Şubat 2010 Cumartesi

Aaron James Ramsey


1990 doğumlu genç bir Gallerli. Arsenal'in ortasahasında oynuyor. Yetenek fışkırıyor adamdan.

Fakat bugünkü Stoke City - Arsenal maçının 65. dakikasında ayağı kırıldı. Görüntüsünü ve fotoğrafını aşağıya koyuyorum. Zira bu gencecik çocuğun bu halini direkt görmek istemeyenler olabilir. Çok yazık oldu. Umarım çok ciddi bir kırık değildir ki maalesef öyle gözüküyor, erken bir vakitte sahalara döner.

Geçmiş olsun.

Video
Fotoğraf

Yeni Altyapı Hocamız: Tugay Kerimoğlu



Adnan Polat'ın söylediğine göre çarşamba gününden itibaren altyapımızda görev yapmaya başlayacakmış.

Çok sevindirici bir haber bu. Altyapı oyuncularımız onun tecrübesinden, futbola olan yeteneğinden çok faydalanacaktır. Ayrıca yabancı dili de olduğu için Rijkaard'la birebir fikir alışverişinde bulunabilir. Çok güzel bir hamle oldu bu.

Sanırım Jan Derks sezon sonu ayrılacakmış. Bu tek üzüntülü haber. Ayrılacağı için de Tugay getirilmiş galiba. İş resmileşsin. Tekrar yazarız.

Kaynağı da belirtelim;

ASY.net

Resmileşmiştir

İbrahim Üzülmez Saçı


İbrahim'e büyük saygı duyarım. Futbolculuğu pek hoşuma gitmez fakat bu yaşta hala yorulmadan o sol tarafı idare etmesi gerçekten büyük iş. Özellikle derbi maçlarında bir acayip oynuyor bu adam.

Fakat ne zaman saçı uzasa kestirecek diye korkarım. Zira hakikaten çok acayip modeller yaptırabiliyor. Son Beşiktaş - Galatasaray maçında bu ne yahu demiştim fakat terlediği için saç daha güzel gözüküyormuş meğer. İbo o nasıl saç be abi? Neden o saç? Niye saç?

P.S: Resim Rakamla 10'dan alınmadır.

26 Şubat 2010 Cuma

BIOSHOCK 2

Birinci oyunu oynayanların çoğu ikinci oyunu da tereddüt etmeden denemişlerdir. İlk oyundan alışkın olanlar başlarken hiç yabancılık çekmeyecekler. Yeni deneyenler için basit ve oyun işleyişi içersinde öğretici tipler mevcut. İkinci oyun ilk oyunun üzerinden 10 yıl sonrasını işliyor. Yine sular altındaki şehir Rapture’deyiz.

Oyuna başladığımız da bir “Big Daddy” olduğumuzu sudaki yansımamızdan anlıyoruz. Sağ kolda ki dev matkap hemen zaten ilgiyi üzerine topluyor. Bu matkap oldukça kullanışlı. İlk oyunda benzer işlev için bir İngiliz anahtarı vardı. Şimdi daha efektif bir melee silahımız mevcut. Ancak bu matkap benzin sistemiyle çalışıyor. Benzini bitince çalışmıyor. O zaman da diğer tüm silahlarda olduğu gibi tıpkı bir sopa gibi kullanım işlevi var. Sol elimiz her zaman boşta. Çünkü sol el plasmid kullanmaya yarıyor. Yine ilk oyundaki gibi çeşitli plasmidler ediniyoruz. Bu plasmid denilen şey büyü benzeri bir özellik. İgnite, Eletroshock gibi çeşitli büyüler içeriyor. Telekisness gibi eşyaları uçurup fırlatmaya yarayan veya decoy gibi sahte bir görüntü bırakarak düşmanı yanıltan plasmidler mevcut. Bu plasmid kullanımı tıpkı çoğu oyunda görülen mana sistemi gibi. Evo adı verilen bu bar ekranın sol üstünde sağlık göstergesi altında. İlk oyuna nazaran silahlarda çeşitlilik var. Pompalı tüfek, zıpkın, Rivet gun gibi silahlar mevcut.

Hack sistemi biraz değişmekle birlikte aslına sadık kalmış. Oyunda bulunan güvenlik kameraları, güvenlik robotları, kapı kontrolleri gibi elektronik sistemleri hackleyerek kendimiz adına hizmet etmesi için kullanabiliyoruz. Hack işi şu şekilde oluyor. Hack tabancası ile (televizyon anteni gibi bir şey) hedefi vurduğumuzda ekranın altında çıkan bölümde sağa sola hareket eden çubuğu yeşil bölgelerde durdurmamız yetiyor. Oyun boyunca çeşitli yerlerde ki atm tarzı yerlerden var olan silahlarımızı geliştirebiliyoruz. Kısaca silahlardan bahsetmek gerekirse;

Drill: Matkap. Benzinle çalışıyor. Geliştirilince ve plasmidler’le birlikte combo yapıldığında oldukça etkili.

Rivet Gun: Çizi benzeri kurşunları var. 3 farklı kurşun kullanılabiliyor.Hack Dart: Uzak menzilli kamera gibi hedefleri vurup hacklemek için kullanılıyor. Otomatik hack yapan kurşunuda mevcut.

Shotgun: Klasik pompalı. Yakın menzil için ideal. Hedefin mesafesi arttıkça kullanışsızlaşıyor.

Machine Gun: 3 farklı kurşunla kullanılan bu silah klasik Thompson gibi. Aynı shotgun’a benzer şekilde menzil uzadıkça efektiflik azalıyor.

Spear Gun: Zıpkın. Kafaya tek atışla oldukça kullanışlı bir silah. Menzil sorunu yok.

Film: Bu kamera benzeri aletle düşmanlara bir kere tıkladıktan sonra değişik combo denemesi yapıyoruz. (örneğin winterblast ile dondurduğumuz bir hedefe zıpkın atmak gibi.) Bu şekilde değişik combolar üretince extra bonuslar sağlıyor.

Yine ilk oyunda ki gibi Little Sister’lar etrafta Big Daddy’leriyle geziyor. Little sister’lar “adam” denilen maddeye sahip. Bu adam maddesi sayesinde yeni plasmidler alıp var olanları geliştirebiliyoruz. Her bölümde belirli sayıda Little Sisterlar var. Bu Little Sisterlar’ın birer tane Big Daddy’leri var. Little sister’ları ele geçirmek için bu koca adamları öldürmek gerekiyor. Bu savaşlar zorlu ve uzun süreceği için saldırmadan önce hazırlık yapmak lazım. Neyse ki sister’lara bulaşmadıkça sizi de kaale almıyorlar. Savaştan galip çıktıktan sonra sisterlar’a ne yapacağınız tercihi size kalıyor. İster öldürüp fazla adam alırsınız, isterseniz onun normale dönmesini sağlayıp daha az adam kazanıp iyilik yapmış olursunuz. Bu tercihleriniz oyunun sonunu ilk oyunda olduğu gibi direkt etkiliyor. Eğer Little Sister’ı öldürmeyip arkadaş olmayı seçerseniz, onun gösterdiği yerlerden adam almasını sağlıyoruz. Bu işlem sırasında Little Sister’a saldıranlar oluyor. Bu süreç içersinde Little Sister’ı korumamız gerekiyor.

Etraftaki Vita Chamber’lar sayesinde öldükten sonra hemen kaldığımız yerden direkt devam edebiliyoruz. Ek olarak öldürdüğümüz tüm cesetlerdeki eşyaları, paraları almalıyız. Ayrıca etraftaki çöp kutuları, koliler, çantalar gibi bir sürü şeyin içersinde yararlı eşyalar bulabiliyoruz. Gelelim oyunun can alıcı başka bir noktasına. Big Sister’lar. Bu yaratıklar tıpkı Big Daddy’ler gibi tehlikeli ve güçlüler. Ve bunun yanında oldukça hızlı ve plasmid kullanma yetenekleri var. Oyun süresince bol bol karşılaşacağımız bu yaratıklar önce çığlıklarıyla gelişlerini duyurup sonra olay bölgesine intikal ediyorlar. Little Sister’larla arkadaş olmanın bir diğer güzelliği Big Sister’ları hissetmeleri.

Genel olarak oyun başarılı ses ve grafiklere sahip. Özellikle su efektleri ve etkileşim oyun içersinde çok güzel yansıtılmış. Oynanış olarak sorun çekeceğinizi sanmıyorum. Yaklaşık 7 saat gibi bir oynanış süresi olan Bioshock 2 nasıl bittiğini anlamadan oynayacağınız bir devam oyunu olmuş. Denemeyenler kesinlikle denemeli.

Yeni Nesil Milli Takım


Aday kadro açıklandı.

Kadroya şöyle bir baktığımızda Bursaspor'lu oyuncular göze çarpıyor. Öte yandan uzun bir aradan sonra Emre Güngör ve sakatlığı geçen Aurelio milli takıma davet edilmiş. Keza yine Trabzonspor'un bu ara formda kalecisi Onur Kıvrak ve Trabzonspor'un stoperi Giray Kaçar da davet alanlar arasında.

Beşiktaş'tan sadece oynamayan Necip'in çağırılması enteresan. Çok yetenekli olduğu aşikar. Fakat takımında oynatılmayan oyuncuları Milli takıma çağırıyor diye eleştiriliyordu Fatih Terim. Hazırlık maçı deyip geçelim bu ufak ayrıntıyı.

Fatih Tekke'nin sakatlığı falan var mı bilemiyorum. Fakat o da çağırılmamış. Zaten pasif forvet oyuncusu yok kadroda. Hep geniş alanda oynamayı seven, hareketli oyunculardan kurulu bir forvet düzeni var. Bu sebeple bu kadroda Hiddink'in parmağı yok diyemiyorum.

Neyse kadroyu verelim;

KALECİLER

VOLKAN DEMİREL - FENERBAHÇE
ONUR RECEP KIVRAK - TRABZONSPOR

SAVUNMA OYUNCULARI

GÖKHAN GÖNÜL - FENERBAHÇE
SABRİ SARIOĞLU - GALATASARAY
EMRE GÜNGÖR - GALATASARAY
SERVET ÇETİN - GALATASARAY
CEYHUN GÜLSELAM - TRABZONSPOR
REMZİ GİRAY KAÇAR - TRABZONSPOR
CANER ERKİN - GALATASARAY
ÇAĞLAR BİRİNCİ - DENİZLİSPOR

ORTA SAHA OYUNCULARI

HAMİT ALTINTOP - BAYERN MÜNİH
VOLKAN ŞEN - BURSASPOR
MEHMET AURELIO - REAL BETIS
NECİP UYSAL - BEŞİKTAŞ
EMRE BELÖZOĞLU - FENERBAHÇE
NURİ ŞAHİN - BORUSSIA DORTMUND
ARDA TURAN - GALATASARAY
OZAN İPEK - BURSASPOR

HÜCUM OYUNCULARI

TUNCAY ŞANLI - STOKE CITY
MEVLUT ERDİNÇ - PARIS SAINT-GERMAIN
HALİL ALTINTOP - EINTRACHT FRANKFURT
KAZIM KAZIM - TOULOUSE

Fenerbahçe 1 - Lille OSC 1


Türk futbolu adına Avrupa sezonunun kapayış maçı oldu.

Fenerbahçe'nin kadrosuna bir bakalım;

Volkan Demirel, Önder, Bekir, Bilica, Deniz, Gökhan Gönül, Selçuk, Emre, Vederson, Alex, Güiza.

Eksikleri düşündüğümüzde çıkabilecek en mantıklı kadrolardan biri. Şu oynasaydı, bu oynasaydı geyiği yapmaya gerek yok bu yüzden.

Maça geçersek ilk yarı Fenerbahçe'nin hakikaten beklenilenin dışında oyunu vardı. Lille'in oyun stili belli. Daum bunu iyi çözmüş. Takımın boyunu çok uzun tutuyorlar. Defanslarını geride kuruyorlar. İleri üçlüye topu bir an önce geçirmeye bakıyorlar. Gerisini onlar hallediyor. İşte Daum bu pas alışverişini ortasahayı kalabalık tutarak çözmeyi düşünmüş. Göbeği doldurmuş. Planı da gayet iyi işledi. Lille ortasahası pasifize olunca uzun toplara başladı Lille defansı. Bu topları da Bilica, Deniz, Önder gibi isimler topladı zaten. Ve mutlaka gol atmalıydı Fenerbahçe. Bu yüzdne de yine doğru bir hamle olarak Güiza sahadaydı. Çok gol kaçırsa da Semih'in bir sezonda girdiği pozisyon sayısına 5 maçta giriyor bu adam. Mantıklıydı bu yüzden oynaması.

İlk yarı sayılmayan bir gol ki doğru karar sayılmaması, Emre'nin güzel oyunu ve golü, bir de Alex'in gol olmayan kafa vuruşunu sığdırdı Fenerbahçe. Güiza'nın kaçırdığı klasikleşmiş bir pozisyonu da ekleyebiliriz. Yani bu kadroyla en iyisini yaptı Fenerbahçe oyun olarak. Tabii ki Lille'in eksiklikleri de en az Fenerbahçe kadar önemli. Bunun altını da çizmemiz gerek.

Maçın kader anı bana göre Alex'in kaçan kafa vuruşuydu. Eğer o gol olup, devreye 2-0 girseydi Fenerbahçe, çok daha rahat bir oyun oynayabilirdi.


İkinci yarı ise işler iyi gidiyordu yine. Taa ki Güiza oyundan çıkana kadar. Nedenini anlamadığım bir şekilde bu adam oyundan çıkıyor ve yerine bildiğin tank gibi olan Semih oyuna alınıyor. Bu maçta belki ikisi yer değiştirmedi fakat yine aynı olay oldu. Semih oyuna girdiği gibi rakibin stoperleri gayet rahat oynamaya başladı. Hücuma katıldılar. Daha rahat top çıkarmaya başladılar ileriye doğru. Güiza isterse milyar tane gol kaçırsın oynamalı. Oynamayacaksa da stili nispeten ona benzeyen biri konulmalı yerine. Zira Semih ile Nonda arasında bir fark görmüyorum ben. Gol atabilirler fakat sisteme sürekli zarar veriyor bu adamlar. Rakip stoperlere baskı yapamadıkları için mahkum oynuyorsunuz.

Yine öyle oldu. Güiza çıktığı gibi hapsoldu Fenerbahçe. Sonra Bilica'nın gereksiz hareketleri, bütün maç gayet iyi toplar çıkaran Volkan'ın boşa çıkması ve kaybedilen tur.

Şu Bilica'ya 2.5 milyon € + futbolcu nasıl verilir anlamak mümkün değil. Sanırım Brezilyalı olunca dayanamıyor Fenerbahçe yönetimi. Yasin'den tek farkı ayağına biraz daha hakim. Aynı dengesizlik, aynı şuursuzluk, aynı yetenek. İki doğru pas atacak diye 2.5 milyon €. Kaç maç oldu bu Bilica'nın Fenerbahçe'yi yaktığı bilemiyorum. Önder'e Bilica'nın yarısı kadar maç oynattırılsa 3 kat daha fazla verim alınır yahu.

Neyse.

Sonuç olarak yazık olmuştur Fenerbahçe'ye. Daum'a Güiza değişikliği dışında pek laf söyleyemiyorum. Zira doğru oynattı o değişikliğe kadar. Volkan ile Bilica'nın kişisel hataları yaktı Fenerbahçe'yi.

Galatasaray 1 - Atletico Madrid 2


Blogun ilk yazısı kötü bir sonuca ait olacak. İnşallah kötü başlayıp, bundan sonra hep iyi maçların yazılarıyla devam eder diyeyim.

Öncelikle Rijkaard'ın ilk 11 seçimine bakalım. İlk Atletico maçının aynısı. Sebebi nedir?

Birincisi Galatasaray'ın, hatta dünyanın çok az takımının başedebileceği bir hücum gücü var karşımızda. İstikrarsız Simao ve Reyes, istikrarlı bir şekilde gol atan Forlan ve Agüero.

Muhtemelen Rijkaard Galatasaray'ı korkak oynattı diye eleştirilecektir. Şimdi bakalım oyunumuz korkaklık mı? Yoksa mantıklı mı?

İlk devre Galatasaray, örnek bir alan savunması örneği göstermiştir. Atletico'nun 0 pozisyonu, yanılmıyorsam sadece 1 frikik şutu vardı. Bunun sebebi ise Galatasaray'ın takım halinde topun gerisine geçmesi. Fakat bu korkak bir oyun değildir. Topun arkasına geçmek zaten bir numaralı savunma prensibidir. Bunu da çok çok iyi uygulamıştır Galatasaray.

Topu kaptığında ise çok kısa sürede hücum etmeye çalışmış, bunda da nispeten başarılı olmuştur. Mesela Uğur'un sol ayağıyla Elano'ya attığı pas ki orta denmez ona, bildiğimiz pas attı Uğur. Sonra Keita'nın Arda'ya attığı pas, Arda'nın boş kale yerine topu auta vurması. Yani ilk yarı bir anda 2-0 öne geçebilirdi Galatasaray.

Bu oyunun daha etkili olmasını engelleyen bir iki şey vardı. Birincisi Elano. Sanırım Beşiktaş maçından sonra yaşadığı sakatlık, bu maçtaki performansını düşürdü. Çok top kaybetti Elano ortasahada. Zaten Perea'nın hamlesiyle de sakatlandı. Oynayamayacağını anlayınca da oyundan çıktı. Elano Galatasaray'ın kilit oyuncusudur. Birincisi tüm takımın 3-4 pasta atabileceği bölgeye topu 1 pas ile geçirir ki bu hızlı hücum yapmak isteyen bir takım için çok çok önemlidir. Zaten Elano'nun en büyük meziyeti bu pas konusunda top class oyuncular arasında bulunmasıdır bana göre. Onun dünkü kötü oyunu, daha sonra ise sakatlanması Galatasaray'ın hücum planını etkilemiştir.

Yine ilk yarıya dönersek; Galatasaray alanı iyi daraltmış, bir de üstüne Agüero sakatlanmış, Forlan bu arada kaybolmuştu. Yani işler iyi gidiyordu bir bakıma. Forlan, nispeten savunulması daha kolay bir oyuncu. Çünkü Agüero gibi pozisyon yaratan değil, pozisyon bitiren bir oyuncu. Yani ona gelecek topları kesip pasifize edebilirsiniz Forlan'ı ki Galatasaray ilk maçta çok iyi bir şekilde başarmıştı bunu.

İkinci yarı ise Elano'nun çıkmasından sonra Galatasaray stoperleri ve ortasahası çok panik yaptı doğrusu. Basit oynamak yerine topu ileri vurmayı tercih ettiler. Özellikle çok beğendiğim Mustafa Sarp çok pasifti bu maçta. Sorumluluk almamayı tercih etti. En büyük meziyeti olan hücuma çıkışlarını yapmadı bile neredeyse. Mehmet Topal ise nispeten idare etti. Fakat çok pasif kaldı o da hücum anlamında. Halbuki çok iyi şut çekebilen bir oyuncu Mehmet Topal. Ayhan ise artık emekli olma zamanı gelmiş maalesef. Savunmaya yaptığı katkıyı beğensem de takımın en tecrübelilerinden biri olarak hiç sorumluluk almadı. Hiç topla çıkmadı. Yani 3 ön libero gibi oynamak zorunda kaldı Galatasaray. Bu sebeple ikinci yarı hücum konusunda gerçekten yok gibiydik.

Öte yandan Uğur ve Neill'in bir anlık hatası sonucu golü yedik. Taç atışından gol yemek hakikaten koyuyor adama. Neill neden o topa öyle çıktı anlamadım. Fakat Uğur'un kademeye girmemesinin mazereti yok maalesef. Sakatlık sonrası inişli çıkışlı oynuyor zaten Uğur. Maçın genelinde iyi oynasa da oradaki kademe eksikliğini çabuk yorulmasına bağlıyorum ben. Sabri'nin dönüşü oradaki açığı kapatacaktır. Umarım Uğur kuvvetlenmek için antrenman yapıyordur ekstra olarak.

Gole hemen cevap vermemiz bizim için gayet güzel bir refleksti. Özellikle Arda'nın ortası çok iyiydi. Keita da en sonunda bu toplardaki şanssızlığına son verdi ve golünü attı.

Keita ile Arda'nın isimleri geçmişken onların performanslarını da yazalım;

Arda bana göre dün gece Reyes ile birlikte sahanın en iyisiydi. Eğer ilk yarıdaki golü atsaydı sanırım Sporting ile eşleşen biz olacaktık. Özellikle ikinci yarı hücumu tek başına yönetti neredeyse. Kaptan, sakatlığına rağmen çok çok iyi oynadı. Kaptanlığını yaptı kısaca. Özellikle uzun zamandır oynadığı forvet mevkisine alışmış sanırım. Çok iyi top tuttu. Takım atağa çıktığında topu zamanında kanat oyuncularına bıraktı, stoperleri gezdirdi vs. Gerçekten santrafor gibi oynadı Arda. Kendini geliştirmiyor diyenlere cevap vermeye devam ediyor Kaptan.

Keita ise ilk yarı pek etkili olmadı. Bunun sebebini 3-4 oyuncunun onu savunmasına bağlıyorum. Yine de 2 pozisyona girip 1 tane gol çıkarmasını bildi. Özellikle 1-1'den sonra takım savunmasına yaptığı katkı alkışı hakediyor. Çok yerinde kademeye geldi. Rakip beki savundu. Hiç ileride kalmadı. Topun arkasına geçti. Gol atınca daha da coşkulu oynuyor zaten Keita. Dün yine iyiydi. O savunmaya karşı ne kadar etkili olunursa o kadar etkili oldu.

Atletico Madrid'in uzak direğe yapılan ortalara zaafı olduğunu biraz maç izleyen herkes görüyor zaten. Rijkaard 2 maçta, 2 gol çıkardı bu sayede. Zaten defansları darmadağın doğrusu. Bir tek Ujfalusi var fark yaratan. Fakat Perea, Antonio Lopez, Valera gibi adamlar hakikaten ziyan. Eğer Baros olsaydı şu maçtan çok rahat 2 gol çıkarırdı. Zaten Galatasaray'ın geçemediği eşik de bu oldu. Bu turu geçseydik sanırım en kötü çeyrek final oynardık. Zira sakatlar dönecek, formsuz oyuncular belki form tutacaktı. Neill ile birlikte çok sağlamlaşan Galatasaray savunması da bu etkenlere eklenince işler değişirdi doğrusu.


Elendiğimiz için gerçekten çok üzgünüm. Fakat kurban aramaya gerek görmüyorum. Rijkaard dün takımı oynatması gerektiği gibi oynatmıştır bana göre. Yok korkak, yok bu adam futbolu bilmiyor gibi garip abukluklara gerek yok bu yüzden. Taçtan gol yiyorsa takım yapacak bir şey kalmıyor hakikaten.

Elde lig kaldı. Zaten bu ortasahayla UEFA biraz hayal gibiydi. Yazın ilk iş olarak sanırım 1-2 ortasaha takviyesi yapacaktır Galatasaray.

Maçın hakemine gelince;

Penaltı pozisyonunu vermemek gerçekten beceri işidir. Fakat bana göre penaltıdan çok çaldığı düdükler acayipti. Galatasaray 5 sarı görürken, Perea'nın, Assuncao'nun sahada kalması sadece hakem beceriksizliğidir.

Caner'in yaptığı hareket ise ayıptır. Bonservisi alınmasın, bu formayı giymesin gibi sığ eleştirilere katılmıyorum. Fakat 4-5 hafta kenarda oturması gerekir. Hırs iyidir. Fakat hırsa kontrolünü bırakmamak gerekir. O kadar aptal bir kart gördü ki Caner. Gerçekten anlatamazsınız kimseye bunun sebebini.

Neyse.

Kasımpaşa maçıyla birlikte Sabri'nin en azından süre almasını bekliyorum. Öte yandan Jo'nun takıma dahil olup, Arda'nın sol tarafa geçmesiyle hücum konusunda sınıf atlayacağız nispeten.

Kasımpaşa için bir maç önü yazısı yazarım sanırım. Orada daha ayrıntılı değiniriz.

Yazık oldu.