31 Ağustos 2010 Salı

Hele Şükür Solbek!


Emiliano Insua'yı bu sabaha karşı Türkiye'ye getirdik. Kiralık olduğu söyleniyor.

Victoria'dan beri solbek kullanmayan, tam anlamıyla bir solbeki olmayan takım için Insua müthiş farklı gelecektir. Liverpool'un hala neden kiraladığına(dedikodular kiralık olduğu yönünde) dair inanın en ufak fikrim yok. Fakat işimize gelir her türlü.

Opsiyonu için rakam söylenmese de çok pahalı deniyor.

Hayırlı olsun.

Sevdalinka!


Sonunda geldi. Misimovic İstanbul'da.

Ayrıntılı şekilde transfer sezonu bitiminde yazarız.

Açık ara transfer ettiğimiz en top class oyuncu. Formunun zirvesindeyken böyle bir yabancı getirmek çok acayip. 3-4 transfer gerçekleşmesi sonucu geldi bu adam. Değerini bilmek lazım.

Hoşgeldin Misimovic!

30 Ağustos 2010 Pazartesi

Eskişehirspor 1 - 3 Galatasaray

Sonunda kazandık. Maçta nasıl oynadığımız, hakem kararları vs. hiçbiri önemli değil. Kazandık ya o yeter. Bir yerden başlamak lazımdı ve başladık.

Daha evvel bloga yazdığım gibi Galatasaray şu kadrosuyla sadece mücadele edebilir ve bu mücadelenin yaratacağı karambollerden, hatalardan pozisyonlar çıkarıp maç kazanabilir. Rijkaard da buna önem veriyordu Sivasspor maçından beri. Takım daha fazla ileride basıyor, pozisyonlar duran top veya rakip hatalarından bulunuyor. Bugün direkt golü bularak maç içerisinde daha fazla mücadele etmeye başladı.

Pek uzun tutmayacağım bugün de maç yazısını. Galatasaray oynamak zorunda olduğu oyunu, sahaya karakter koyarak oynamıştır bu sebeple umutlar tekrar tazelenmiştir. Arda'nın özellikle 2-1'den sonra ortaya koyduğu oyun, bir kaptanın oynaması gereken oyundur. Sol tarafta savunmaya yaptığı katkının büyüklüğünü ve azmini sadece kaptanlar yapabilir. Gol/asist değil bunları yapsın zaten taraftar kötü düşünmez hakkında.

Barış'ın oynadığı 3. güzel oyun üstüste. Helal olsun.

Neyse. İyi bir başlangıç oldu. Devamının gelmesi, transfelerin bir an önce bitip takıma kaynaşması dileğiyle.

27 Ağustos 2010 Cuma

Bir Başka Yalnız Adam


Galatasaray tarihinin en büyük başarısını elde ettiği günden, üstüne bir de Süper Kupa'yı aldığı günden neredeyse tam 10 yıl geçti. 10 yıl içinde sürekli çarpıklaşan, sürekli daha fazla kelle alan, sürekli daha fazla gitsincilik oynanan bir kulübe döndü.

Lucescu, Fatih Terim, Hagi, Gerets, Kalli, Skibbe, Bülent Korkmaz ve sıradaki yalnız adamımız olan Frank Rijkaard. Her şey Canaydın'ın kongreyi kazanmasıyla start aldı sanırım. Hiç sevmesem de bize başarılar kazandıran Lucescu'yu, Fatih Terim uğruna yolladık. Fatih Terim'i her zaman çok severim. Fakat Lucescu'nun başarılarından sonra gelmesi? Kongre kazanmak için bir takımın kimyasıyla oynamak? Bilmiyorum. Yakışmadı Galatasaray'a. Olmadı yani. Bizim gömleğimiz bu değildi. Sonra Fatih Terim'i de kongre vaadiyle gönderdik. Bu sefer teknik direktör başarısız oldu belki fakat Fatih Terim yahu. İki kongre arasına krema oldu. Belki de gördüğüm en kuvvetli adam, Galatasaray camiasının bu beliren adam yeme huyuna kurban oldu. Sonra Hagi geldi. Fatih Terim'in gidişiyle dağılan takımı toparladı. Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe'ye tam 5 gol attı takımı. Ama Nobre'nin saçmasapan bir golü yüzünden bir efsaneyi küstürdük. Stadlarda Hırsız Hagi diye bağırttık taraftarı. Hagi ulan! Fenerbahçe'ye yenilirken, kendiyle uğraşan rakip taraftara eliyle 5 işareti yapabilecek kadar baba Galatasaraylı'ya çöp muamelesi yaptık.

Hagi'den sonraki dönem daha da iç yakıcı. Gerets geldi. Değişik bir oyun sistemiyle, puan rekoru kırarak şampiyon oldu. Yeri geldi üç, yeri geldi 4 forvetle oynadı. Bitmiş Hasan Şaş'ı tekrar diriltti. Türk futbol tarihinin en garip şampiyonluklarından birini yaşattı. 83 puan. Dile kolay. Şu an 83 yapabilecek takım daha yok. Yok yani. CL'ye katıldı o takım. O zaman GS Cimbom forumda bas bas bağırdık. Transfer olsun, transfer gelsin. Bu takımla bir yere kadar diye. Ama dalga geçer gibi mevkiisi bile ön libero olmayan Inamoto ile Marcelo "Kumaşı İyi" Carrusca transfer edildi. Gerets de Arda'yı çıkardı sahaya. Arda'yı Galatasaray'ın ilk 11'ine yazdı. O gerçekten en az bugünkü kadar kalitesiz yerlilerden oluşan kadroyla CL'de Liverpool'u yendi, Anfield'da Liverpool'a 3-0'dan bile sahayı dar etti, salladı ama yıkamadı. Sonra sürekli haberler gelmeye başladı. Gerets'in taraftar üzerine yürüdü, Gerets hakkında bir ton konuşmalar yapıldı, Gerets kötü, Gerets rezalet diye diye adam sene sonu yollandı. Yerine Kalli geçti. Kadro tamamen değişti. Kalli böyle bir ortam için ideal adamdır. Hasan, Hakan, Ayhan gibi adamlardan oluşan "abi" takımına ayarı verebilecek bir adamdır. E verdi de zaten. Hepsini mum etti. RW Essen'den gelen Serkan, Barış'la, Antalyaspor'dan gelen Volkan'la, kalede Orkun'la takımına top oynatmayı başardı. Ama işte. En ufak mağlubiyette kadroya bakmadan adama saydırıldı. Gitmesi için her şey yapıldı. İspatlayamasam da takım içindeki bazı adamlar kesinlikle gitsin diye işler yaptı. Sonra Kalli hastayım diye gitti. O takım, Kalli gidince sözde "kenetlenip" şampiyon oldu. Halbuki bugünkü işlerin, bu noktaya gelmesini sağlayan en önemli kurşun o gün, takım şampiyonluk kupasını kaldırırken atıldı.

Kalli'den sonra benim Gerets ve Hagi'yle beraber en çok üzüldüğüm futbol aklı olan Skibbe listeye alındı. Yıllardır topu ileri şişir, önde baskı yap, topu kazan, gol at gibi klasik Anadolu takımı felsefesiyle oynayan takıma geldiği gibi 4-2-3-1'i, pas futbolunu, topu yerde tutmayı öğretti bize. Ama ona da damgayı hemen vurduk; "Stajyer". Adam Türkiye'nin görmüş olduğu en modern futbolu oynattı Galatasaray'a. Benfica'yı, Olympiakos'u, Hertha Berlin'i deplasmanda darmadağın etti. Top yüzü göstermedi. Kullanılamayan Lincoln'ü parıl parıl parlattı. Ama ne oldu? Daha ligin 2. haftasında istifası istendi taraftar ağzından, 2. haftada yardımcıları kovuldu, 2. haftada istifa etmedi diye "adam değil" konumuna sokuldu bu güzel insan. O ne yaptı? Topunu oynattı. Ona, buna 3 attı. Rezil zeminlerde, rezil hakemlerle futbol nedir, Avrupa'da ne oynanıyor hepsini gösterdi. Bin yıldır topu ileri diken defans oyuncularına yerden oynamayı gösterdi. Ama stajyer işte. Oysa Türk Futbolu stajyer, Skibbe profesördü. Ama onun da ipini hem oyuncular, hem basın, hem yönetim, hem de taraftar olarak ipini çektik. Yerine ise yine bir günü kurtarma aracı olarak "Efsane İsim" getirildi. Bambaşka bir oyun anlayışının, bambaşka bir sistemin savunucusu geldi. İyi isim veya kötü isim tartışmıyorum. Fakat 3. maçından sonra onun da ipini kesmeye başladık. Sene sonu yolladık.

Bütün bunlardan sonra tam güvenimi yitiriyordum ki müthiş bir mimar, mühendis, teknik direktör vs. geldi takımın başına; Frank Rijkaard. Barça'nın yıllarca kupasız geçirdiği seneler sonunda Xavi'yi, Iniesta'yı, Messi'yi takıma kazandırıp CL ve La Liga şampiyonlukları yaşayan, Avrupa'nın belki de görmüş olduğu en uç futbolu oynatan adam geldi. Keita, Elano gibi çok iyi isimler alındı. Fakat bu sistemi oynatacak en önemli elemanlar transfer edilmedi. Sezona müthiş başladı Galatasaray. Sadece Avrupa elemelerinde 30 gol attı. Lige harika başladı. Sonra bu sorunlar yavaş yavaş ortaya çıktı. Rakip ileride bastığında defanstan top çıkaramayan, ortasahası topu ileri taşıyamayan, sadece isimler üzerinden skor üretebilen bir takım olduğumuz görüldü. Bu sırada Kewell, Baros gibi direkt sistem için kilit adamlar sakatlandı. Devre arası beklendi. Sadece bir doğru transferle, transfer döneminden çıkıldı; Neill. Jo, Giovanni gibi yetenek olarak harika ama bize lazım olmayan adamlar alındı. Jo forvet belki evet. Ama Avrupa'da oynayamıyordu. Bu yüzden lazım değildi. Yine de direndi Galatasaray. Eksiklere, sürekli yaşanan sakatlıklara rağmen ligin ikinci yarısı liderliği bile kazandı. Fakat bu kilit eksiklikler, bu kilit noktaya yapılmayan transferler ligi 3. bitirmemizi sağladı. Bu noktada bir soru soruldu; Rijkaard gidecek mi?

Bana göre yönetimin aldığı en radikal karar sezon sonu Rijkaard'ı yollamamaktır. Tam her şey iyi olacaktı ki bir sabah Keita'nın takımdan ayrılış haberiyle uyandık. Keita bu takımın kazandıran en önemli oyuncularından biriydi. Satılabilir. Normaldir. Muhtemelen çok iyi bir para önermiştir Al-Sadd, gitmek istemiştir. Fakat sorun gitmesi değil, yerinin doldurulması. Eğer Keita kalsaydı hem Pino hem Serdar transferleri çok daha anlam kazanacaktı. Galatasaray bir şeyler başarmak istiyorsa Pino'nun yedeği Serdar/Aydın değil, Keita'nın yedeği Pino olmalı. Olmadı. Bugün Ağustos'un 27'si; Gelenler sadece Pino ile Cana. Yerli kadro zaten kötüydü, daha da kötü oldu. Geçen sene gönderilen Aydın, kadroya girmeye başladı. Galatasaray ortasaha, solbek, stoper, forvet diye bağırıyor. Alınacak adam sayısı hatır gönül için iki. O da belli değil. Peki biz ne yaptık bu durumda? Transfer yapmadık, kadroyu iyice daralttık, Rijkaard laf söylemesin diye tercümanını değiştirdik. Bir de baktık ki söyledikleri ya yanlış çevriliyor, ya da çevrilmiyor. Karpaty maçından sonra Rijkaard çok önemli bir cümleyi herkes duysun diye İngilizce söylemeye çalışıyor. Niye? Biliyor ki yönetim sansür uygular kendisine. Hasan Şaş gibi bu takımın huyunu suyunu bilen adam çıkıp, "Oyuncular Fatih Terim gelsin diye bilerek oynamıyor." diyor. Yönetim uyuyor. Kim bunlar diye araştırıp, kellelerini almıyor. Basın Galatasaray'ı şamaroğlanına çevirmeye, Rijkaard'a "Kara Balon" demeye başlıyor. Hakaretler diz boyu, savunmuyor.

Şimdi ise Rijkaard gitsin, Fatih Terim gelsincilik oynamaya başladık; Sanki Fatih Terim Barış'la, Sarp'la bambaşka bir oyun oynayacak. Bu takıma 4-3-3 olmaz demeye başladık; Sanki bu takım 4-4-2 oynayabilecekmiş gibi. Sanki sistem 4-4-2 olunca Ayhan bir anda deli deli arapasları atacak, oyunun hızını kesmeyecek. Ama yok işte. Bizi bu yönetim, bu basın böyle alıştırdı. Bir şey oldu mu TD gider. Lucescu CL'de çeyrek final, ligde şampiyon yapar; Gider. Fatih Terim eline Lukunkular verilir takımı oynatamaz; Gider. Hagi Türkiye Kupası finalinde 5 tane sallar Fenerbahçe'ye, ölmüş, bitmiş, darmadağın olmuş takımı diriltir ama şampiyon yapamaz; Gider. Gerets puan rekorları, gol rekorları kırar, takımını CL'ye sokar, şampiyon yapar. Ama takviye diye Inamoto, Carrusca gelir; Gider. Kalli yepyeni takımı 2 ayda taş gibi yapar, koşan mücadele eden bir takım yaratır, mağlubiyet alır, oyuncular çok disiplinli bulur, bilerek oynamaz; Gider. Skibbe futbol oynamayı öğretir, Avrupa'da Galatasaray adını tekrar yüceltir ama futbolcuya iyi yaklaşıyor diye altı oyulur, yardımcıları görevden alınır; Gider.

Bu adamlar hep mi yalnız olur bilemem. Bildiğim tek şey artık bir dur denmesi gerektiği, bu "dur"un adının da Frank Rijkaard olduğu.

Vurdumduymazlık Mı?


Şu fotoğraftan sonra Arda'ya olan güvenim çok azalmıştır. Baros golü yedikten sonra ağlayacak kıvama geliyor, Arda'nın hali garip. Belki belli etmiyordur çok üzüldüğünü. Zaten öyledir. Arda'nın durumunu tartışacak değilim. Fakat sorun belli etmemesi zaten. Baros gibi, Neill gibi, Kewell gibi, Cana gibi isyanını belli etmemesi. Oysa en fazla Arda etmeli. En fazla Arda bağırmalı, en fazla Arda çimleri yolmalı.

Böyle olmayacaksa, üzülerek diyorum ki kaptanlığı alınmalı.

26 Ağustos 2010 Perşembe

Karpaty 1 - 1 Galatasaray


Diyecek bir şey yok. Çok kötü oyun. Aydın'ın golüyle gelip, 2 dakika içerisinde Hakan Balta'nın seyretmesiyle giden tur.

Şu saatten sonra transferin falan da önemi yok. Bu takıma gerekli takviyeler yapmamanın hesabını kimse veremez. Rijkaard da hiç istememe rağmen gidecektir hafta başında. Gerekli ortamı sağladılar.

Ellerine sağlık.

24 Ağustos 2010 Salı

Siz Kimsiniz Lan ?!


Galatasaray'ın kötü oynadığı, mağlubiyetler aldığı her dönem basın daha fazla üstüne gider. Spor programlarında en ağır laflar edilir, saçmasapan haberler artar. Bu sefer ise Fikret Ünsal ile Sezer Öztürk açıklamalar yaparak akılları sıra alay etmişler.

Bizim yönetim ise her zaman olduğu gibi çıkıp iki laf söyleyemiyor bu daha dünkü kıçı kırıklara. Deli oluyorum arkadaş. Transferi falan geçtim. Ya alay ediyorlar; seyrediyoruz. Delirmemek elde değil. Bursaspor maçından sonra Telegol'deki kımıl zararlıları posta koyuyor Mehmet Helvacı'ya adam çıkıpta "Siz kimsiniz lan? Çapınız ne ki böyle konuşuyorsunuz?" diyemiyor. İtin köpeğin diline düşecek takım mı lan Galatasaray?

Arda'yı kardeşim gibi, abim gibi, akrabam gibi severim. Ama şu hıyarağalarıyla maçtan önce sarılıp, öpüşme be kaptan. Adamlar alay ediyor çık bir laf söyle. Kaptansın sen. Bu takımın liderisin. Liderlik yap. Çık GS TV'ye, "Eskişehir'i deplasmanda ezeceğiz." de. Maç içinde kendini aş. Çenelerini kapattır bu yalamaların. Yap bunu kaptan.

Çok şey istemiyoruz yahu. Eleştiriyi mümkün olduğunca en az seviyede tutarım ben. Fakat bu konularda dayanamıyorum. Şerefimizle, haysitemizle elin itleri, şerefsizleri dalga geçiyor susup oturuyoruz.

Neeskens 1 senedir Türkiye'de o bile cevap veriyor bu yavşaklara. Bizim has be has Galatasaraylı dediklerimiz seyrediyor.

Yazıklar olsun.

22 Ağustos 2010 Pazar

Galatasaray 0 - 2 Bursaspor


Sezonun en iyi oynamamıza rağmen maçı kaybettik. Hakikaten Sivasspor maçından çok daha fazla üzüldüm çünkü şu maçta Galatasaray'ın golü bulup, farkı açamamasının sebebi beceriksizlik. Başka bir şey değil.

Maç öncesi bir sözlüğe Galatasaray'ın bu maçı kazanması için varolandan farklı bir şeyler sahaya koyması gerektiğini yazmıştım. Savunmayı önce çekmek, ileride ve orta alanda çok agresif bir oyun oynamak ki rakip hızlı hücumcularını mümkün olduğu kadar az kullansın. Zaten böyle de oldu. Maç boyunca Galatasaray sürekli üçüncü bölgede(Ersun Yanal'dan kaptım.) baskı yapıp, top kazandı. Böylece rakip yarı sahaya yıktı oyunu. Neill ile Servet ortasaha çizgisine kadar açılabildi.

Galatasaray'ın en büyük sorunlarından birinin özgüven olduğunu da yazmıştık. Bugün kaçan gollerde beceriksizlik, yetersizlik kadar büyük bir pay da özgüven sorunu. Maalesef takım kötü oynayıp kaybettikçe, iyi oynasa bile kaybettikçe iyice psikolojik olarak çöküyor. Kaliteli ayakların takımdan ayrılışı, gerek Türk oyuncuların yetersizliği takıma beceri eksikliğiyle birlikte, bu sene sadece Sivasspor maçında ve Karpaty maçının ilk yarısında gerçekten kötü oynamamıza rağmen geçen sezonun ikinci yarısından bu yana süren özgüven kaybını getirmiş ve iyice takıma işlemiş.

Yine Rijkaard eleştirisi olacaktır. Katılmıyorum ama hak veriyorum. Bizim kanımıza bu işlemiş. Artık değiştirecek bir şey yok. Şu oyuna memlekette bir Allah'ın kulu bakmayacaktır. Bursaspor'un TS maçından sonra bu kadar çaresiz kaldığı bir maç yok. Fakat işte. Dedim ya skoru Bursa aldı. Tebrik ediyorum. Müthiş bir savunma ikilileri olmuş Stepanov'la. Zaten büyük katkı yapacağı belliydi. Solda Wederson hem savunma hem hücum anlamında Keçeli'ye göre Carlos kalıyordu zaten. Direkt etki etmiş. Ertuğrul Sağlam da "Büyük" dediğimiz takımlardan birini yaratma yolunda adım adım ilerlemekte. Hatta evet. Yarattı bile. Kötü oyunda bile skoru alıyor Bursaspor iki senedir. Tekrar tebrikler.

Galatasaray'a dönersek tekrar;

Karpaty maçında Barış'ın, rakibi kendi sahasına yıkmak istediğimizde ne kadar verimli oyun oynadığından bahsetmiştik. Bu maç, o maçın sağlaması gibi oldu. Sürekli savunmalara ve ortasaha oyuncularına yaptığı baskı Bursaspor'u geri itti. Geri itilen savunmaya karşı bu kadroyla organize, 6-7 paslık hücumlar bulunmaz. Kanatlardan içeri oynanan, duran toplara ve uzaktan şutlara dayalı hücum planı yapılır. Böyle de oynadı Galatasaray. 3-4 tane çok net, biri frikik olmak üzere, iki tane de uzaktan şutla tehlike yarattı. Golü bulamadı ve golleri gördü kalesinde.

Bugün oynadığımız oyunun bir diğer iyi yanı ise hazırlık maçında izlediğimiz agresif Galatasaray'ı sahada görmekti. Hakikaten çok sert ve bazı zamanlar çirkin oynadı takım. Yanlış anlamayın, bu ligde bu oyun böyle oynanıyorsa ve bu hakemler izin veriyorsa oynayacaksınız ki ezilmeyin. Galatasaray çok iyi başardı bu işi. TV'de izleyenlere kötü gibi de gözükebilir ama gözüksün anasını satayım. Yıllardır tekme tokat dövülüyoruz, hakemler izliyor. Bu sene biz dövelim, hakemler nasılsa izlemeye devam edecek.

İyi oynadık ama kaybedince bir şeyler yazmanın bir anlamı yok. Skor 0-2'yse takımın boyunun kısalmasının, ön alan baskısının, kanatlara yayılan oyunun, Ali Turan'ın önceki maçlara oranla daha iyi gözükmesinin, Arda'nın sağ tarafta yine kaybolmasının, Elano'nun takıma dönmesinin, hakem rezaletinin konuşulmasına gerek olmuyor. Konuşacak hal kalmıyor.

Rijkaard gönderilmesin. Yönetim de geyik yapacağına transfer yapsın. 1 hafta içinde 2 ortasaha, 1 forvet, 1 sağ ve sol kanatta oynayabilen bir adam, 2 tane bek gelmeyecek biliyorum. En azından 3-4 transfer halledilir diye umuyorum.

Yoksa Rijkaard gönderilmeyi beklemeden istifa etsin. Yazık oluyor.

Not: Umarım taraftarın her ASY performansı böyle olur. İtici güçtüler bugün. Biraz daha rakibi boğacak tepkiler verdiğinde hakikaten müthiş olur destek.

21 Ağustos 2010 Cumartesi

Bir İ.B.B Klasiği: Beşiktaş 0 - 2 İ.B.B


Ayrıntılı yazmaya gerek olmayan bir maç izledik. Neden yok çünkü geçmişte yazılmış İ.B.B maçlarının aynısı oynandı. İskender, Tevfik, İbrahim üçlüsü yine hızlı toplarla gol aradı, yine buldu, yine rakip taraftar deli edildi, taraftarın çileden çıkması Belediye'nin rakibini telaşlandırdı. Bu kaostan Belediye 3 puanı yine çıkardı.

Beşiktaş'ın 10 yabancı oyuncusu, bir tomar da yerli oyuncusu olduğu düşünüldüğünde Schuster'in rotasyona gitmesi normal olarak anlaşılabilir. Sahaya sürdüğü kadroda esas sistemi bozmadan, sadece oyuncular değiştirilerek kullanılan bir kadro. Tabii ki Schuster'in oyununu bozan etkenler de bu kadro ile alakalı. Birincisi Guti yerine kullandığı Delgado o bölgenin oyuncusu değil. Schuster oynayabilir diye düşünmüş olmalı fakat Delgado o bölgede oynayabilecek kadar futbol aklı olan, sakin ve soğukkanlı bir adam değil. Doğru kararlar vermek lazım orada oynamak için. Boş alanları iyi seçmek, sıkışan oyunu iyi açmak lazım. Delgado böyle bir adam olmadığı için Beşiktaş bugün yaratıcı oyun kısmında çok zorlandı. Öte yandan 4-2-3-1 sisteminde, üçlünün ortasında yer alan Nihat'ın da o pozisyonda pek verimli olamaması işi sadece Quaresma'nın ayağına bıraktı.

Şimdi muhtemelen defans bu kadar ileride kurulur mu diye konuşmalar olacaktır. Doğaldır. Rakibi yarısahaya hapsedeceksen savunmayı öne çıkarman şart! Başka türlü o baskıyı hissettiremezsin rakibe. Savunma ileri çıkınca ofsayt taktiğiyle oynaması da doğal. Belediyespor'un da bu kadar iyi gözükmesi bu tip savunma anlayışına panzehir olabilecek müthiş kontra elemanlarının olması. He fiziksel özellikler bakımından söylüyorum. Yoksa akıllı 3 forvet, bugün 5 tane de atardı orası ayrı. Fakat bunların hepsi zaman işi. Zamanla ileri uç elemanları ileriye kurulmuş olan defanslar için önemlerini anlayacaklar. Daha etkili baskı yapıp, rakibin dengeli top çıkarmasını engelleyecekler. Hemen bu böyle olmaz demezler umarım. Öndeki etkisiz baskı ve orta alanda Delgado'nun katkıda bulunamadığı agresifliktir bugün Belediyespor'a pozisyon veren. Defansın ileride olması değil.

Neyse pek uzatmak istemiyorum. Zira klasik bir maçtı. Eğer henüz maçın başında Nihat altıpastan topa dokunabilseydi 3-4 fark olabilirdi. Fakat Belediye gol yemedikçe daha fazla konsantrasyonunu arttıran bir takım. Kadroları da neredeyse hiç bozulmadığı için harika bir uyumları var. Bu tip maçlarda ise güzel bir taktikle rakibi bitiriyorlar. Önce kontralarla gol arıyorlar. Gol gelince direkt olarak zaman geçirmeye başlayıp taraftarı delirtiyorlar. Bugün maç bitimine 30 dakika varken BJK seyircisi tepki koymaya başladı. Fakat bunu İ.B.B'ye karşı kullanamazlar. Onlar yıllardır seyircisiz oynamaya alışkın bir takım. Bu tepki Beşiktaş'ın paniklemesini sağladı. Böylece İ.B.B'nin istediği kaos ortamı yaratılmış oldu. Önce pas hataları başladı, daha sonra göbek yokoldu. Böylece Belediye ikinci golü de buldu. Tek ilaç var Belediye için; sakin oynayacaksın. Top çevireceksin. Topun ayakta kalmasını sağlayacaksın. Başka türlü olmuyor.

Schuster muhtemelen eleştirilecektir ki şu an Rıdvan saçmasapan şekilde eleştiriyor zaten. Umarım ciğeri beş para etmeyen adamlar tarafından harcanmaz. Belediyespor'a da tebrikler.

Son olarak Beşiktaş taraftarının Nihat ve Delgado'ya yaptıklarının ayıp olduğunu söylemek lazım. İlk kötü skorda gemi terkedilmez, Quaresma diye tezahürat yapılmaz. Ayıptır.

Daha yolun başı. Gerek yok böyle şeylere.

20 Ağustos 2010 Cuma

Leo'nun Ahı


Geçen sene vasat üstü bir kalecilik sergileyen Leo'ya yaptıklarımızı biliyoruz. Özellikle Fenerbahçe maçında 20 dakika onu ıslıklayan taraftara, Aykut'un şu performansı(!) müstahaktır.

Son 4 maçta 7 gol yedi bu sezon Galatasaray. 7'sini de kaleci hatası. Hadi Sivasspor'dan yediğimiz 2. golü saymayalım. 6'sı kaleci hatası. Sivasspor'un attığı 2. golü ise ne bileyim Onur, Volkan gibi kaleciler çıkarırdı ya neyse.

Taraftarımız geçen sene Leo yiyeceğine Aykut yesin diye çığırıyorlardı. Buyrun abilerim, kardeşlerim. Aykut yiyor. Yemeye de devam edecek. Yarın da Aykut yerine Ufuk yesin deme ihtimaliniz var çünkü. Ondan sonra Emirhan, ondan sonra Alperen falan gelir sıraya.

Aykut'un rezil oyunlarına alışmak lazım. Yer tutmasını bilmeyen, sadece refleksleriyle varolan bir kaleci Aykut. Sürekli bana güvenin diyor ama ayıp yahu. Azıcık da sen güven ver bizlere. Bir topa çık arkadaş. Altıpastan 2 orta geçti dün ayağını öne bile atmadın. İkinci yarı top dışa doğru falso alıp arka direğe gitti, sen en çıkılmayacak topa çıkıp adamlara gol imkanı verdin.

Biz senin neyine güvenelim be Aykut?

Leo'nun ahı tuttu. Vallahi de tuttu.

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kewell Sen Ne Büyük Adamsın!: Galatasaray 2 - 2 Karpaty Lviv


İki farklı devreli bir maç izledik. Kewell'ın insanüstü ikinci yarı performansı maçı 0-2'den 5-2 bile yapabilirdi. Gerçekten bugün ikinci yarı Kewell'ın ortaya koyduğu oyun için kelime yoktur benim lugatımda. Sanki devre arası zamanda geriye döndü ve 10 yıl önceki Kewell'la yer değiştirdi.

Yine takım için bir şey diyemeyeceğim bir maç. Zira şu kadroyu eleştirmek ayıp. Yani yedek kulübesinde skoru, maçı değiştirebilecek tek adam vardı o da Baros. O da goller attı zaten. Ama başka adam yok. En az 3 adam oturmalı orada skora, oyuna katkı yapabilecek. Rijkaard kulübeye baktığında kimseyi göremiyor yahu. Hala transfer yok. 11 gün sabredeyim diyorum ama olmuyor. Şu kadroyu Rijkaard'a vereceksek, boşuna para veriyoruz. Bu futbolculara uygun, hedefleri daha düşük tutacak bir teknik direktör getirelim olsun bitsin. Ne bileyim Hikmet Karaman falan gelsin. Gerçekten manası yok şu kadroyla, Frank Rijkaard'ı tutmanın.

Maç için söylenecek sadece Kewell var. Büyük adam, büyük karakter. Takımda kalma sebebi için bu sahadaki karakterli duruşunun yeteceğini yazmıştım geçen yazılarımda. Tek eleştirim ise sol kanatta, sol kanat gibi oynamamasıydı. Bugün oynadığı oyun benim için hakikaten kelimelerle anlatılabilecek bir oyun değil. EPL'deki müthiş adam 45 dakika boyunca Karpaty'nin sağ tarafını çökertti. Sürekli içeri daldı, sıfıra indi. 2 asist yaptı, 2 tanesini de defans engelledi.

İkinci yarıda Rijkaard'ın yaptığı değişiklikler direkt maça etkiledi doğrusu. Özellikle Barış'ın bana göre uzun süre sonra oynadığı hakikaten çok istekli oyun ortasahadaki diğer oyuncuları etkileyen faktördü. Sağda, solda, göbekte sürekli baskıyı arttırdı, rakip stoperleri geriye iterken, bizim stoperlerin de hücuma katılmasını sağladı tek başına. Topla iyi bir adam değil, olmayacak da muhtemelen. Fakat takım eğer oyunu rakip yarı sahada oynayacaksanız Barış çok iyi bir seçenek olarak her zaman takımda yer alacaktır. Evet kötüdür, ilk 11 oyuncusu hiç değildir. 3 metre yanındakine pas atamaz. Ama topsuz mücadeleci oyunuyla ilk 18'e sürekli girer.

Baros'un hala hazır olmadığını belirtmek lazım. Takımın vazgeçilmezidir evet. Ama bugün bana göre doğru zamanda, doğru yerdeydi gollerde. O eski defansı yıpratan, dribblingle takımı ileri çıkaran Baros için 1-2 hafta daha beklemek şart. Tam olarak kuvvetlenememiş ki doğaldır. Üstüste sakatlıklar yaşadı. Yine de çıkıp skorerliğini gösterdi.

Rijkaard yine eleştirilecektir. Karşıda adam gibi rakip yoktu vs. İsmi yok diye bir takımın kötü olması şart değil. Gayet iyi savunması olan, cezasahasını gayet iyi kapatan ve çok hızlı hücuma çıkan bir takıma karşı oynadık. Lucescu'nun dedikleri gibi. Rakip kötü olayı yok.

Rijkaard ne yapsın abi? Biriniz bana anlatsın. Ali Turan'dan Zebina mı yaratsın? Ayhan'dan Xavi mi yaratsın? Kim ileri götürmüş futbolunu eleştirilerine de hastayım. Sanki adamın eline potansiyeli olan, gencecik adamlar verdik de kim ileri gitmiş. Mustafa Sarp ne kadar ilerletebilir futbolunu? Ayhan 33'ten sonra en fazla ne olabilir? Olabilecekler zaten oluyor Sabri gibi. Ne yapsın arkadaş bu adam?

Maç 0-2 yedek kulübesinde bir Baros, bir de Barış var. 2 isimle maçı çevirdi işte. Neyin tatavası bu daha? Barış'ı bile doğru zamanda, doğru yerde kullanıp verim aldı adam. Ben anlamıyorum hakikaten bizim taraftarı. Biriniz desin yahu. Ne yapsın bu adam? Duran top golü yiyormuşuz. Ulan 100 yıldır yiyoruz biz bu golü. Bu golü 26 yaşındaki adamlara öğretemezsin yememeyi. Altyapıdaki savunmacılara öğreteceksin. Adamını kaçırıyorsa, uyuyorsa bir defans Rijkaard ne yapsın? Kahve mi içirsin maçtan evvel?

Bugün yediğimiz 2 golde gerizekalı hatalardır. Servet'in uyumasını, Hakan Balta'nın meme ucuyla topa dokunup feyz almaya çalışmasını Rijkaard ile bağdaşlaştırmak ne kadar doğru? Orada Hakan'ın topu kafayla kornere atması gerektiğini de mi Rijkaard söylesin? Servet'in adama 10 dakika evvel bakıp, bir daha hareketlenmiş mi hareketlenmemiş mi diye kontrol edip etmemesini de mi Rijkaard söylesin?

Karabükspor'un ortasahasında Cernat var. Bucaspor'un Leko var. İkisi de bizim takıma ilaç olabilir. Ama bizde ne yedekte, ne sahada bir tane böyle adam yok. Ama tabi. Rijkaard geliştiremedi adamları.

Mehmet Helvacı'da çıkıp utanmadan "Transfer sezonu bitmedi ehe!" desin.

Kewell'a saygılar.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

Doğru Eleştiri


Son Sivasspor maçından sonra Rijkaard eleştirileri haklı olarak iyice arttı. Haklı olarak çünkü geçen senenin ikinci yarısından beri takım bir ilerleme kaydedemedi. Fakat eleştirinin hedefi gerçekten doğru mu?

Ben çok açık bir şekilde bu durumun kadroyla alakası olduğunu düşünüyorum. Lütfen Bursaspor örneğini düşünmeyelim. Bir Ergic bile bizim takımda olsa geçen sene 10 puan fazla toplardı takım. Ergic yahu. Bir Ergic bile çok şeyi değiştirebilir. Bursaspor Hüseyin'le şampiyon oldu diyenler elbet vardır ama Hüseyin kilit bir adam değildi. Bursaspor Volkan'la, Ozan'la, Batalla'yla, kalesinde Ivankov'la, harika bir taraftarıyla ve istikrarlı oyunlarıyla şampiyon oldu. Ertuğrul Sağlam'ın katkısını söylemiyorum bile çünkü gerek yok. Neler yaptığı bugün ortadadır. Bursaspor maçına CL müziği ile başlıyorsa sebebi yedek kulübesindedir.

Bizim takıma dönelim; Sarp, 33'lük Ayhan ve Barış'tan bahsediyoruz. Efsane denilen Lucescu bile bu adamları oynatamaz. Bu adamlar bilinçli, mantıklı, realist hedeflerin oyuncusudur. Sen Sarp'la, Barış'la şampiyonluğa oynayamazsın. Bu adamlarla ilk 5 için oynarsın. Şampiyonluğa oynarsan da 10 yılda 1 kere şampiyon olursun. Allah aşkına bizden kötü ortasahası olan kaç takım var ligde? Karabükspor'da bile Cernat, Bucaspor'da bile Leko gibi bizim takıma ilaç olabilecek adamlar var.

Rijkaard'ın da hataları oldu. Geçen sene biraz zorunluluktan uygulattığı savunma ağırlıklı oyun en büyük hatasıdır bana göre. Hiç gerek yoktu takımı geriye çekmeye. Kewell ve Baros gibi takımın hücumunu çeken 4 adamdan ikisi sakatlanınca, Elano'dan beklenen verim alınamayınca elbette bir plan şarttı. Fakat bana göre yanlış bir plan yaptı. Savunmamızda kaleci dahil bu işi bilen tek kişi Neill. Onun da klasikleşmiş hataları var ama göze batmıyor. Hem topu oyuna sokuşu, hem sahaya yüreğini koyuşu yüzünden eleştirmeye bile gerek duymuyorum adamı. Zira komik olur Neill'in hatalarını eleştirmek. Öte yandan ön liberolarımız da pozisyon almasını pek beceremeyen, sürekli alanlarını boşaltan adamlar. Ayhan'ın, Barış'ın alan savunması hakkında bu yaşa kadar bir şey öğrendiğini düşünmüyorum ben. Biraz Sarp biliyor bu işi. O da yetersiz bir adam zaten. Sarp'ı ayrıntılı eleştirenler var bir de. Komik hakikaten. Deco, Ledesma ne bileyim Xavi falan yedek beklemiyor ki takımda sen Sarp'ı eleştiriyorsun. Zamanına yazık. Neyse bunlara rağmen Rijkaard tamamen alan savunmasına dayalı, tüm oyuncuların topun arkasında durduğu, savunma çizgisinin geri çekildiği, hücumlara uzun çapraz toplarla, Keita ağırlıklı çıkılan bir planı kullanmaya başladı. Büyük hata budur işte. Bu sabaha kadar eleştirilsin sesimi çıkarmam. Zira eldeki adamlar hücum olarak uysa da daha önemli kısım olan savunma için kesinlikle uygun değildi.

Rijkaard eleştirilmelidir. Çünkü eleştirmemek saçmadır. Ama doğru bir şekilde eleştirmek gerekir. Yani bu kadroyla oynayacaksa Galatasaray, Rijkaard niye getirilir anlamak hakikaten güç. Transfer döneminin bitmesini bekliyorum bir şeyler yazıp/yazmamak için fakat hakikaten garip şeyler oluyor. Eğer geçen sene Galatasaray yönetimi oyuncuları satıp, daha mütevazi bir kadroyla devam edeceklerini söylediyse neden hala Rijkaard var bu takımın başında? Geçen sene sonunda gönderilip, yerine bu kadroyla kendi değerini yükseltebilecek Ertuğrul Sağlam tarzı bir teknik direktör getirilebilirdi.

Hem bunu yapmayıp, hem bu kadroya "şimdilik" mahkum edilen Rijkaard hakikatne masumdur. Ben eleştiremem Rijkaard'ı. Hem şampiyonluk, hem Avrupa'da başarı bekleyip, "Serkan Kurtuluş niye solbek oynar, Emre Çolak niye sağ açık oynar, Sarp yerini çok kaybediyor, Ayhan takımın hızını düşürüyor" gibi bir eleştiri hakikaten komiktir çünkü.

Tekrar tekrar okuyun üstteki paragrafı. Neyi hedeflediğinizi düşünün. Sonra hangi oyuncuların, hangi teknik kararların şu an eleştirildiğini bir düşünün. Sarp yerini çok kaybediyor lafı mesela. Sarp bu takıma rotasyon oyuncusu olarak geldi. Yedek bekleyecekti. Onun önüne geçebilecek bir tane adam alınmadı. Sarp'ın yeteneği belli, senin hedefin belli, Sarp'ı kesecek oyuncun yok. Eee? Sarp'ı eleştirmenin mantığı nerede?

Neyse. Burası Türkiye. Olur öyle.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

Süper Lig Birinci Hafta Notları


* Bursaspor, Beşiktaş, Trabzonspor ve Fenerbahçe, yani kağıt üstünde şampiyonluğa oynayan 5 takımdan 4'ü ilk haftayı galibiyetle kapattılar.

* Son şampiyon hakikaten müthiş bir başlangıç yaptı. Trabzonspor maçından sonra taraftarlarının muazzam desteğiyle böylesine güzel bir başlangıç yapmak hakikaten çok çok iyi. Maçın başından sonuna kadar geçen sezon ki Bursaspor vardı sahada. Özellikle Ozan İpek ve Volkan Şen'in kanatlardaki harika oyunlarına diyecek laf yok. Batalla'nın yokluğunda göbekten pek gelmeyi denemedi Bursaspor. Öte yandan yeni transferleri ki maçı izleme sebeplerimden biridir, Nunez'in müthiş oyununu da unutmamak lazım. Hakikaten cuk oturmuş Bursaspor'un sistemine. İnanılmaz iyi işler yaptı ilk maçı için. Harika bir şutu da direkten döndü ki yazık oldu. Stepanov geçen seneki savunmayı daha da sağlamlaştırmış. Savunma artık daha da öne çıkabiliyor böylece ve baskıyı daha da çok arttırabiliyor Bursaspor. Bu takıma Insua da eklendiğinde gerçekten sağdan, soldan ve göbekten çok etkili ataklar yapabilecek olan bir takım sahada olacak. Merakla bekliyorum Insua'nın dönüşünü. Konyaspor ise hakikaten ligin geneline bakarsak çok iyi bir ikili koymuş göbeğe. Kere ile Abbas gayet iyi oynadılar. Öte yandan hücum hattına yaptıkları Dockal ile Grajciar çok iyi eklemeler olmuş doğrusu. Özellikle Grajciar'ın takıma biraz daha uyum sağladıktan sonra adından bahsettireceğini düşünüyorum. Bir zamanlar Denizlispor'da oynayan Lietava ise her maç oynamalı bana göre. Denizlispor'da da çok çok iyi işler yapmıştı zaten. Çok kaliteli ve kuvvetli bir santrafor. Ziya Doğan'ın iyi bir takım oluşturduğunu, 4-5 hafta sonra başarılı sonuçlar alacağını düşünüyorum. Bugünkü şanssızlığı müthiş bir taraftar desteğiyle ve şampiyon ünvanıyla sahaya çıkan Bursasporla daha ilk haftadan karşılaşmasıydı o kadar. Başka bir takımla daha iyi bir sonuç alabilirdi.

* Fenerbahçe ise çok çok rahat bir şekilde Antalyaspor'u yendi. Kadıköy'de taraftar yoktu belki ama o geçen seneden alıştığımız klasik baskıyla başladı Fenerbahçe. Hemen hemen her maçta, pas yapabilen takımlar hariç, bu baskıyla sonuç veya önemli pozisyonlar buldu Fenerbahçe. Dün 12 dakikada 2 gol atıp maçı erkenden çözdüler. Rezalet bir tandemi olan Antalyaspor'u 30 dakikada 4'leyip, 3 puanı kaptılar. Ne yalan söyleyeyim Fenerbahçe'nin kazanacağını bekliyordum da bu kadar rahat kazanacağını hiç beklemiyordum. Semih ile Alex'in iyi anlaşması yine ön plana çıktı fakat Antalyaspor'un o bölgede neredeyse yokları oynaması da bunda büyük bir etken. Her ne olursa olsun, Semih bu sistemin oyuncusu değil, olamaz da. Çok iyi bir forvettir orası ayrı. Fakat daha hareketli, daha çok defansı taşıyan, daha çok topla mesafe kateden bir adam lazım. Niang bu konularda çok iyi. Takıma uyum sağladığı gibi farkını belli edecektir. Diğer yandan Ömer'in sakatlığı Antalyaspor'u çok etkiliyor. Kendisinden nefret etsem de oyunu soğutan, baskı altında daha iyi kalecilik yapan Ömer, Antalyaspor'un 3 sezondur aldığı iyi sonuçların en önemli mimarlarından biri. Ömer'in yerine oynayan Polat bu baskıyı kaldıramadı. Taraftar da olsa daha fena dağılırdı diye düşünüyorum. Proment ve Deniz Barış'tan kurulan ortasaha o eski baskıyı kuramıyor. Deniz'i stopere çekip, ön liberoya daha diri bir adam bulmak veya takım içerisinden koymak Antalyaspor'un bana göre yapması gerekendir.

* Beşiktaş'da fena olmayan bir oyunla, lige 3 puanla başlayanlardan. Bülent Uygun bir nevi Sivasspor yaratıyor Buca'da. En azından oynamaya çalıştıkları oyun bunu gösteriyor. Daha yepyeni, 20 küsür transferle kurulmuş bir ekip olduğundan pek etkili değiller. Fakat Mendy gibi birebir Kamanan kopyası bir adam bulmayı başarmışlar. İlerleyen haftalarda daha iyi konuşabiliriz Buca'yı. Şimdilik pek fazla bir şey söyleyemiyorum. Beşiktaş'ın Guti ve Quaresma'lı kadrosuyla iyi başlangıç yapması bekleniyordu. Öyle de oldu. Maç boyu Quaresma'nın sağdan ve soldan etkili oyununu izledik. Guti fizik olarak bizim lige biraz tüy siklet kalsa da ondan istenen pas trafiğini düzenlemesi olduğu için bu sorun olmayacaktır. Müthiş bir asistle başladı zaten sezona. Bobo'ya attığı pas hakikaten harikaydı. Fakat benim hayran kaldığım sadece bir isim vardı sahada; Necip. Hakikaten müthiş oynadı. Almanya Milli Takımı'nda oynayan Khedira'ya çok benziyor. Topla çok iyi, savunması da çok iyi. Bu yaşta bu soğukkanlılık, bu oyun görüşü, bu cesaret hakikaten müthiş. Ernst'in yanına böyle bir adam lazımdı. Ernst ağırlıklı olarak savunmayı toparlarken hem ona, hem Guti'ye destek olacak adamı, PAF takımından bulmak gerçekten müthiş bir iş. Geçen sezon zaten iyi işaretler veriyordu Necip. Fakat bu sezon, şu oyunuyla yeri direkt Milli takımdır. Umarım bu oyununa devam eder. Gerçekten çok önemli bir mevkide, çok önemli meziyetlere sahip bir oyuncu kazanır Türk futbolu. Yolu açık olsun. Tekrar maça dönersek Beşiktaş'ın en büyük sıkıntısı, Galatasaray'ın geçen sene yaşadığı kalite dengesizliği olacaktır. Guti çıktığında Tabata veya Delgado, Quaresma çıktığında Holosko veya Ekrem Dağ giriyor çünkü. Fena adam değiller belki fakat bir anda kaliteyi düşürüp, oynanmak istenen oyunu sekteye uğratabilirler. Öte yandan Bobo'da bu sistemin kilit isimlerinden biri. Mutlaka bir alternatif koymalı oraya Beşiktaş.

* Trabzonspor maçını çok az izledim. Bu yüzden pek bir yorum yapamıyorum. Teofilo'nun gollerine devam etmesi çok iyi. Özgüven bir golcü için en gerekli şeydir. Teo hem ülkeye alıştı hem de kendine güveni arttı. Daha da gol atacaktır. Üstelik Jaja gibi gayet iyi bir adam daha girecek takıma. Alanzinho ve Jaja çok daha iyi besler Teo'yu. Neyse diğer maçlarda ise Kayserispor'un İ.B.B'yi 2-0 yendi. Şota'nın iyi başladığını söyleyebiliriz. Golleri Cangele ve yeni transfer Santana atmış. Daha göremedim maç özetini. Ama Şota'nın iyi başlamasına sevindim. İ.B.B tekrar klasiğini yapacak mı sezon içinde göreceğiz. Pek fazla takviye yapamadılar. Öte yandan ligin yenisi, Bank Asya'nın şampiyonu da çok iyi başlamış sezona. 2-1'le geçmişler Manisa'yı. Goller Emenike ve Angelov'dan, asistler ise yanılmıyorsam ikisi de Cernat'tan. Emenike'nin gollerine devam etmesi, yeni transferlerin direkt takıma katkı yapması Karabükspor adına çok iyi bir gelişme. Zaten kadrolarını pek bozmadılar, teknik direktörlerini değiştirmediler. Böyle bir yapılanma daha sağlıklı. Gaziantep ile Kasımpaşa, Gençlerbirliği ile Eskişehirspor 0-0 berabere kalmışlar.

* İzlediğim maçlar arasında Antalyaspor ile Galatasaray en kötü oynayanlar. Galatasaray'ın transferlerini bekliyoruz hala. Ondan sonra daha iyi anlaşılır ne olacağı. Antalyaspor'un sorunları ise bir transferle veya takım içinde oynamalarla düzeltilebilir. Bakalım. Lig hayırlı olsun.

15 Ağustos 2010 Pazar

Aykut Erçetin ve Ali Turan - Sivasspor


Yediğimiz ilk gol. Ali Turan'ın adamını kaçırması malum. Buradan bile gözüküyor. Göremeyenler için söyleyelim; Servet'in hemen sağında yanında duruyorlar. Büyük hata.

Ama benim belirtmek istediğim şey Aykut. Yahu bir kaleci neden ön direği tutar, kalecilik yapmış, bu işten ekmek yemiş biri bana anlatabilir mi? Bir kaleci hangi psikolojiyle ön direği alır? Hakikaten altı pas içerisinde elini uzatsa tutabileceği bir topu, tıpkı OFK Belgrad maçındaki gibi yer mi bir kaleci? Aynı golden kaç defa daha yer veya?

Yediğimiz iki gol de tamamen saçmalık. Zaten bu gollerden başka doğru düzgün tehlikesi bile yok Sivasspor'un. Hani Aykut ne biçim çıkardı diyebileceğimiz durum bile yok.

Bu bireysel hatalar canımızı çıkarmaya devam ediyor.

Servet Çetin - Sivasspor


Üst resimde Servet'in golü atacak olan Cihan'la beraber geriye geldiğini, Hakan Balta'nın savunmaya dönemediğini görüyoruz. Bu durumda ne yapması gerekir Servet'in? Bek geriye dönmediği için Cihan'ı takip edip, defansı tekrar çizgi haline getirmesi gerekir. Böylece Neill sadece şut çekme şansı kalacak olan Ceyhun'a doğru hamle yaparak bu atağı pasifize etmeye çalışacak. Peki Servet ne yaptı?


Gördüğünüz gibi Servet, Cihan'ı kontrol edip çizgi savunmayı düzeltmek yerine ölümcül bir hata yaparak Ceyhun'a yönelip savunmanın tüm dengesini yerle bir etti. Neill direkt pozisyon dışı kaldı, sağbek etkisiz eleman oldu. Solbek Hakan zaten dönememişti. Hal böyle olunca Ceyhun topu Cihan'a aktarıp golün gerçekleşmesini sağladı.

Sonra Servet neden oynamıyor diye televizyonlarda bas bas bağırıyorlar. Servet bu hatanın aynısını dün 2-3 kere yaptığı için oynamıyor. Çağlar geldiğinde, takıma girdiğinde yine oynamayacak.

Şu hatayı Türk Milli Takımı'nın stoperinin yapması büyük ayıptır. Üstelik bir değil, iki değil. Sürekli.

Bu kadar savunmayı baltalayan adam olur mu yahu?

He bu golde Servet kadar gereksiz yere kayarak müdehale yapmaya çalışıp Ceyhun'un önünü boşaltan Ayhan da suçlu. Ayhan'ın bu kayarak müdehale sevdası nereden geldi bilmiyorum ama 4-3-3'ün en önemli olmazsa olmazlarından alan savunmasına bir adam tek başına ancak bu kadar zarar verebilir.

Adnan Polat olsam, yemin ederim 1 dakika düşünmez Servet ve Ayhan'ın sözleşmelerini feshederdim. Sürekli zarar verilir mi yahu bir takıma?

Not: Resimler için ASY.net kullanıcısı Ata İsmet Özçelik'e teşekkür ederim.

Niang Fenerbahçe'de!


Daha evvel nasıl bir oyuncu olduğu hakkında ve ne katkı verebileceğine dair kendimce bir yazı yazmıştım. Buradan bakılabilir.

Hakikaten çok büyük bir transfer. Çok iyi bir oyuncu. Fenerbahçe'nin asıl sorunu bana göre ortasaha olsa da takıma büyük katkılar yapacaktır Niang. Bonservis konusunda pek açıklama bulamadım. Muhtemelen 7-10 milyon € arası bir miktardır. Fakat aldığı para konusunda böyle haberler geçmekte Twitter'da;
Fenerbahce have signed Marseille striker Mamadou Niang: 4-year deal, €480,000/mth, €1m sign-on.

Yani 4 yıllık mukavele imzalamış Niang. Ayda 480.000 € alacak ki futbol sezonunun 10 ay olduğunu düşündüğümüzde 4.800.000 € ediyor. Ve 1 milyon € da imzalama ücreti alacak. Epey sağlam bir kontrat yapmış Niang. Çok çok iyi bir oyuncu fakat hakikaten Türkiye standartları için fazla para. Karşılığını verir mi? Bana göre 10-15 golü rahat geçecektir. Fakat bu ortasaha varken daha fazlasını yapabilecek potansiyele sahip olduğu halde yapamaz. Gerçi bu sayıda gol bile yeter ya neyse.

Son olarak Fenerbahçe'nin transfer haberine reklam aldığını düşünüyorum. Resimde de gördüğünüz gibi. Garip duruyor. İlk defa rastladım böylesine doğrusu.

Fenerbahçelilere hayırlı olsun.

Öz Güven Sorunu

Galatasaray'ın geçen sene olduğu gibi bu sene de en büyük problemlerinden biri kesinlikle öz güven.

Sivasspor - Galatasaray maçından sonraki demeçlere baktım. Futbolcular "O duran top golünü yemeyecektik. O kadar çalışmıştık." tadında konuşuyorlar. Maça da bakarsak o gole kadar fena oynamamıştı Galatasaray. Fakat işte o golden sonra takım çalıştığını, sahaya koyamadığını görüp çok çok kötü bir moral düşüklüğü yaşıyor. Kimse pas almaya çıkmıyor, 4-5 metre öteye bile top yuvarlanamıyor. Sahada bariz şekilde görülüyor bu.

Rijkaard'ın maç sonu demecinde bir bölüm var; "Kazanma hırsıyla geldiğimiz maçta böyle kolay yenilmek beni sinirlendirdi." şeklinde. Takıma baktığınızda geçen seneki teslimiyetçi havadan uzak. Özellikle ilk yarı ileride baskı kurmaya, sürekli rakibe basmaya çok çalıştılar. Sivasspor'un top şişirerek oynaması bu baskının oluşmasını engelledi belki fakat en azından o hırsı gördük. Topsuz alan oyununda fena değilken topla neden kötüydük? İş yine kafada bitiyor. Geçen senenin 10. haftasından beri takımda varolan bir kendine güvenememe sorunu var. 5 metre yahu. 5 metre. 5 adımlık yere ayağıyla pas atamıyor bazı oyuncular maçın belli bölümlerinde. Veya top benden gitsin hata yapmayayım şeklinde topu anlamsız şekilde şişiriyorlar.

Rijkaard'ın ortasaha transferinden daha öncelikli olarak bu konu üzerinde uğraştığına eminim. Zira dünkü maçta bebeğe anlatır gibi anlatıyordu kimin ne yapması, nasıl oynaması gerektiğini. Dünkü maçta bir pozisyon vardı; Maç 2-1, Sivasspor kendi yarısahasının ortalarından taç kullanacak. Takım ileri çıkmadı. Yahu çık, pres yap, topu kazanmaya çalış. Çıkamadı takım. Başka şeyler düşünüyordu. Rijkaard'ın müdehalesiyle çıktığı gibi de topu aldı. Sorun hakikaten orada pres yapmayı düşünemeyecek, kafası duran top golün kalmış adamlar. Yahu yap ileride baskını. Bunu da teknik direktörün söylemesin sana.

Galatasaray'ın transferdeki son 15 günü çok çok kritik. Çok çok önemli. Fakat en az onun kadar önemli olan bu öz güven sorunu. Bir şekilde, bir yolla aşmalı Galatasaraylı oyuncular bunu. Bir şekilde bu problemin aşılmasına Rijkaard ve yardımcıları yardım etmeli.

Yoksa transferler ne kadar faydalı olur bilinmez.

14 Ağustos 2010 Cumartesi

Spor Toto Super Lig: Sivasspor 2 - 1 Galatasaray


Diyecek hiçbir şey yok. Geçen sene oynadığımız Sivasspor deplasmanı ile Antalyaspor kupa deplasmanı maçlarının aynısı. Aynı hatalar, aynı sorunlar, aynı zımbırtılar.

Ama yok işte. Cana dışında o bölgeye transfer gerçekleşmeyince geçen seneden farklı olarak sadece bir süre ön alan baskısı vardı sahada. Sivasspor bu baskıyıda topu geride tutmayarak, bugün inanılmaz oynayan Mehmet Yıldız'a şişirerek çok başarılı şekilde kırdı.

Maça güzel başlayıp, gol yiyene kadar götüren, yine Aykut ve paylaşım hatası bir golden sonra tamamen ufalanan Galatasaray, geçen sezonun kopyasıydı. Bunların olmaması için ortasaha şart! Şart! ŞART! Takımı tutacak olan, pası yapacak olan, golü hazırlayıp/engelleyecek olan yine ortasaha. Fakat gecikti transferler. Yine de maçı kazanabilirdi Galatasaray. Fakat öyle bireysel hatalar vardı ki anlatılmaz hakikaten. Ayhan'ın sürekli kayarak müdehale sevdası sonucu alanını boşaltması, Hakan Balta'nın abuk subuk pas hataları, Ali Turan'ın artık Rijkaard'ı kenardan yalvartacak kadar usandıran uzun topları vs. vs. Özellikle Servet'in böylesine yerini kaybederek oynamasına aklım almıyor. Ön libero adama basıyor, Neill adama basıyor, herif gidip alanını boşaltıyor gol yiyoruz. Akıl alır gibi değil yahu. Bek geri gelememiş baksana bir ne oluyor ne bitiyor?

Neyse. Transferler gelene kadar sabretmekten başka yapabilecek şey gözükmüyor. Ama yediğimiz 2 gole nasıl sabredeceğiz bilmiyorum. Aykut'un ön direği tutmasına mı üzüleyim, Ali Turan'ın koşmak yerine geriye doğru uçma çabasına mı? Hakan Balta'nın absürd pasına mı üzüleyim, Ayhan'ın akılsız kaymasına mı, yoksa Servet'in inanılmaz bir şekilde yerini boşaltmasına mı?

Rijkaard dayanır mı bunlara? Bilmiyorum. Sabreder diyordum fakat bugün bazı oyunculara hakikaten bebeğe anlatır gibi laf anlatmaya çalıştı ama karşılık alamadı. Bir de üstüne geçen seneki maçta da Rijkaard'a laf söyleyen gerizekalı antrenörün de üzerine yürüyünce hakikaten çok hırslı ve kızgın olduğunu anladık doğrusu. Durur mu? Bilmiyorum.

Yazık. Hakikaten çok büyük bir yanılgıya düştüğümü söylemeliyim. Ben ilk 5 haftayı kayıpsız bile atlatabileceğimizi düşünüyordum. Fakat bu bireysel hatalar hakikaten amatörler tarafından bile yapılmaz. Acilen, acilen, acilen, çok acilen ortasaha ve stopere adam lazım. Kaleci bile lazım da en azından önce şu bölgeleri kapatabilelim.

Çok üzgünüm. Sivasspor hakkında bir şey yazamıyorum. Hakikaten çok üzgünüm. Okuyan Sivassporlular varsa eğer özür dilerim. Çok doğru bir oyun oynadılar. Hakettiler. Tebrikler.

13 Ağustos 2010 Cuma

Alperen Uysal


Galatasaray'ın altyapısı genelde hücuma dönük oyuncularıyla meşhur olmuştur. Sadece A takımda oynatarak değil, Türkiye'nin dört bir yanına bu oyuncuları da dağıtmıştır. Erhan Şentürk, Aydın Yılmaz, Serdar Eylik, Özgürcan Özcan, Cafercan Aksu vs. vs. Defans konusunda Uğur Uçar ile müthiş bir yetenek yakalamıştık. Fakat talihsiz Konyaspor deplasmanıyla Uğur Uçar'ın çıkışı engellenmiş oldu. Şimdilerde Ankaragücü'nde tekrar kariyerini parlatmaya çalışacak.

Neyse. Bunlar bilinen, parlayan, parlayamayan, A takımda oynayan, oynayamayan oyunculardı. Bahsedeceğimiz adam Alperen Uysal ise bir kaleci.Neredeyse Milli takım ve Galatasaray'la katıldığı her turnuvada harika performanslar göstermiş olan bu kaleci, son olarak Hagi'nin düzenlediği u-17 turnuvasında, turnuvanın en iyi kalecisi seçilmiş. 1 Ocak 1994, Balıkesir doğumlu bir oyuncu. 1.92 boyunda, yaşını göz önüne alırsak 2 metreye ulaşabilir sanırım. Kaleci problemimizin aleni bir şekilde ortada olduğu için altyapıda yetişen böylesine müthiş bir yeteneği biraz olsun ön plana çıkarmak gerekir diye düşünüyorum.

Bir çok yabancı medya kuruluşunda kendisinden övgüyle bahsedilir. Daha 13 yaşındayken bile yeteneğini belli edip haberlere konu olmuştur. Mesela 11 Temmuz 2007 şu haber güzel bir örnektir. UEFA.com'da ise 23 Mayıs 2010 tarihinde, İngiltere ile Türkiye arasında oynanacak bir maç öncesi yapılmış bir söyleşisi var. Bu da o maç öncesi Türk medyasında yer alan bir haber;

17 Yaş Altı Avrupa Şampiyonası’nda oynadığı futbolla parmak ısırtan G.Saray Genç Takımı’nın kalecisi Alperen Uysal, İngiltere’de günün konusu oldu.

Bugün oynanacak maçta Türkiye, İngiltere'den bir puan alırsa yarı finale çıkacak. Fakat Alperen, UEFA'nın sitesine yaptığı açıklamada; "Biz bir puan değil galibiyet için oynayacağız" dedi. Bu arada Alperen'ı Türk Milli Takımının en iyi oyuncusu olarak gören İngiliz milli takımının hocası John Peacock, "Onu geçmek zor olacak" dedi. İngiliz basını ise Alperen için, "Tanırının Türk kanatları" yorumunu yaptı.


Bu da U-15 Milli Takımı'nın Rusya ile oynadığı maçtan sonra çıkmış bir haber. Bunun gibi bir dolu daha haber var. Hakikaten çok büyük bir geleceği var gibi gözüküyor. Fiziği bir kaleci için harika. Daha çok genç. Fakat 1-2 sene sonra Galatasaray A takımı içinde ismini göreceğimiz aşikar.

Hagi'nin turnuvasındaki performansı hakkında, FCN Blog'da yer alan mini bir yorum var burada. İsteyen okuyabilir.

Yürüyedur Alperen.

Bioshock: Infinite

Serinin üçüncü parçası duyuruldu. Aşağı yukarı seneye çıkacak oyun, ilk iki oyunun aksine gökyüzü şehrinde geçmekte. İyi seyirler

12 Ağustos 2010 Perşembe


Warcraft 3'ün Blizzard kaynaklı olmayan bir modu olan Dota'yı çoğu oyunsever duymuştur. Dota çıktığı andan itibaren çok büyük bir ivmeyle yaygınlaşıp büyük turnuvalar boyutuna kadar ulaştı. Basit olarak Dota; seçtiğimiz farklı hero diye tabir edilen karakterleri seviye seviye geliştirerek, çeşitli eşyalarla donatıp rakibinizin base'ini yok etmek olarak anlatabiliriz. Oyunun sistemi ne kadar mükemmel olsada sonuçta bu oyun bir warcraft 3 modu bile değil. Buna rağmen ben dahil çoğu oyuncuyu kendisine çekmeyi başarmıştır.

Gelelim League of Legends'a. Oyunun yapımcıları Dota'yı oluşturan ekipten bir kaç kişiyi kadrolarına katıp bu oyunu oluşturdular. Sistem olarak tamamen aynı olan bu oyun farklı herolar, farklı skiller, farklı eşyalar, farklı ve bir o kadar da benzer bir grafik sunuyor bize. Açıkcası Dota'nın bir kopyası olmaktan öte geliştirilmiş versiyonu olarak bizlere sunulmuş gibi. Oynanış açısından Dota oyuncularının hiç yadırgamayacakları bir oyun olan LoL (League of Legends) bir sürü yenilik barındırmakta içersinde.



Basit olarak açtığımız hesabımız bir summoner oluyor. Summoner denilen şey aslında biziz. Yönettiğimiz karakteri her oyunda summonluyoruz. Oyun kazandıkça exp puanları edinip seviye atlayabiliyoruz ( Oyun içindeki karakterlerimizden bahsetmiyorum, direkt summoner olan ana hesabımızı kastediyorum.) Her level atladığımız da 1 master point adı verilen puanları alıyoruz. Bu puanlar ile var olan talent sistemimizi oluşturuyoruz. Defence- Offence- Utility olarak üç farklı talent ağacımız var. Bu talentler basit olarak genel özellikleri etkileyen seçenekleri içeriyor. %1 critical artışı, %0.5 hp gibi her hero için geçerli özellikler bunlar. Ayrıca bunlara ek olarak rune olarak adlandırılmış bir sistem var. Her maç yaptığımızda influence point denilen puanları kazanıyoruz. Bu puanlar ile LoL store içersinden değişik özellikte rune'ları satın alıp summoner'ımızın özelliklerini geliştirebiliyoruz. Açıkcası şahane bir fikir benim nazarımda.


Gelelim karakterlere. Oyunda onlarca karakter var. Ancak bu karakterlerin az bir kısmı ücretsiz. Oyun direkt olarak ücretli bir oyun değil. İlk indirip oynadığınızda 8 9 adet karakteriniz oluyor. Maç yaptıkça kazandığımız influence puanları ile yeni karakterler açabiliyoruz. Ancak bu çok uzun bir süreç olacağından cuzi bir miktar para ile alacağımız Riot puanları ile karakterleri açabiliriz. Kısaca karakterleri satın alabiliriz. Bunun dışında level atlamamıza ve puan almamıza yardımcı ek "boost"lar mevcut. Bunlarıda parayla aldığımız Riot puanları ile ediniyoruz.



LoL açıkcası çok güzel bir oyun olmuş. İlk duyduğumda "off Dota çakması" tepkisi vermiş olsamda bence Dota'yı aşan bir oyun. Umarız para hırsına bürünmeden ve yenilikçi yapısını bozmadan gelişmeye devam eder

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Ve Arda Şut Çeker(!): Türkiye 2 - 0 Romanya


Elemelerden önceki son maçımızı vasat bir oyun ve müthiş bir Arda Turan golü seyrederek 2-0 kazandık. Emre'nin yerinin değişmemesi gerektiğini bize tekrar gösteren bir maç oldu.

Savunma ve hücum bir takımın ortasahası kadar yapılır. Türkiye'nin 4-2-3-1 düzenindeki ortasahası, yani 2 ve 3 kısmı bu iki görevi pek yapamadı. Bunun birinci sebebi Nuri'nin bir türlü orada oynayamaması. Almanya'da çok çok iyi işler yapıyor. Fakat Milli takımda şimdilik istenen seviyede, istenen sorumluluk anlayışıyla oynayamıyor. Aurelio ve Nuri ikilisinin önüne baskı altında etkisiz kalan Emre geçince de iyice ortasaha problemi ön plana çıktı.

Bu tip bir ortasahayı Kazakistan maçında denemeyecektir Hiddink. Zira 4-2-3-1 oynayan Türkiye'nin, 3'lüsünün ortasında Arda Turan'dan başka oynayacak adamı yoktur. Arda Turan hızla bambaşka bir oyuncu olmaya doğru gidiyor. 2 senedir çok çalıştığı, eksiklerinin üstüne sürekli gittiği belli oluyordu. Bu sene ise hem kilo vermiş, hem şutlarına daha hakim olmuş, hem de duran topları başarılı kullanmaya başlamış bir Arda izliyoruz. Bizim taraftarımız medyanın gazıyla bu adamı yollamaya bile çalışmıştı. Ayıptır yahu ayıptır. Avrupa'da ve Türkiye'de oynayan tüm Türkler içinde ki Mesut da dahildir buna bana göre, Arda kadar komple futbolcu yok. Savunması var, hücumu zaten üst düzey, kuvvetli, oyun zekası zaten iyiydi, giderek de daha iyi oluyor, şutu var, duran top kullanabiliyor vs. vs. Böyle bir adamı 15 milyon €'dan aşağıya alamazsınız. O fiyattan da aşağısına satmamalısınız. Ama Türkiye'de Arda'yı rahat bırakmazlar o ayrı. Yarın veya bir sonraki gün Sinem Kobal'lı, arabalı bir Arda haberi mutlaka girecektir. Zira çok formda Arda.

İlk yarıya tekrar dönersek sağ kulvarı çok etkili kullanamadığımızı söyleyebiliriz sanırım. Gökhan Gönül sakatlık sonrası kendine gelememiş şimdilik. Bana göre şu haliyle Sabri'yi asla kesemez. Öte yandan Hamit'i de sağ kanat yerine, Emre'nin yanına koymak daha iyi olur bana göre. Emre ve Hamit'in savunma/hücum organizasyonunu çok iyi düzenleyebileceklerini düşünüyorum. Özellikle Emre'nin iç mevkiinde, baskıdan 5-10 metre uzakta durup oyunu müthiş yönlendirdiği çok açık. Sağa, sola ve ileriye doğru çok iyi paslar dağıtıyor. İkinci yarıda hücum anlamında daha etkili olmamızın sebebi Emre'nin geriye gelip kendini markajdan kurtarmasıdır zaten. Emre'nin yeri asla değişmemeli.

Savunmanın solunda İsmail'i bu maçta beğenmedim. Daha efektif oynaması, daha fazla hücum organizasyonlarına katılması gerekir. Aurelio ile zaten hücumlarda üçlenen stoperler düşünüldüğünde İsmail ve Gökhan'ın hücum konusunda daha iyi olması bekleniyor. Umarım Kazakistan maçında böyle olmaz. Defansın göbeğinde Hiddink Servet'in yanına Hakan Balta'yı koyarak savunmanın top çıkarırken yaşayabileceği sıkıntıyı bir nebze gidermesi, onun ligi de iyi takip ettiğini gösteriyor. Her ne kadar Servet yine acayip işler denese de Hakan Balta'nın stoper olarak kullanılması iyiye işaret.

Hücumda ise ilk yarı Mevlüt bana göre Milli takımın santraforu olacak kalitede oynadı. Çok az topla buluşturulmasına rağmen etkili olan tüm ataklarımız onunla noktalandı. Hele ki vurduğu bir kafa hakikaten çok iyiydi. Mevlüt bence banko oynayacaktır.

İkinci yarıya baktığımızda Emre - Aurelio ikilisi önüne Arda geçince milli takımın daha etkili olması bekleniyordu. Forvete de saç bantlı Tuncay'ı ön alan baskısı da yapmaya başladık. Tuncay farklı bir adam. Herkes beğenmez ama Tuncay'ın her maç oynaması gerekir diye düşünüyorum. Sağ tarafa da Kazım, Hamit'ten daha iyi kullanınca o koridoru, bir şekilde gol bulacağımız belli oldu.

İlk golden önce Arda'nın Gökhan Gönül'e attığı pas enfesti doğrusu. İkinci golde de Kakavari bir şut çıkardı sağıyla. Zaten golden önce solla vurduğu harika bir şut da direkten dönmüştü. Her ne kadar golleri biz bulsak da özellikle Marica'nın girmesiyle Romanya'nın etkili ataklar yaptığını söylemeliyiz. Emre ile Selçuk/Aurelio ikilisi olmuyor doğrusu. Emre'nin yanına bir de Hamit'i denemek ve görmek lazım. Selçuk zaten ligde de sıkıntı yaratıyor. Aurelio da artık yaşlandı, ağır da sakatlık yaşadı. Eski formunu yakalaması zor gibi. Bu yüzden yeni bir deneme yapmak gerekir bana göre.

Neyse sonuç olarak eksikleri, değişmesi ve değişmemesi gereken yerlerin çok net görüldüğü bir maç oldu. Arda'nın golü enfesti. Tuncay'ın saç bandı çok acayipti. Emre'nin öyle pek sinirli olmadığını görmek güzeldi.

Kısaca fena olmayan bir maçtı.

Yeni Transfer!


Medya Bilgilendirme

Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı Sağlık Koordinatörlüğü’ne Doç.Dr.Burak Kunduracıoğlu getirilmiştir. Sayın Kunduracıoğlu’nun ekibinde Dr. Murat Çevik, Fizyoterapist Mehmet Erdem Yörükoğlu, Fizyoterapist Ata Özgür Ercan, Fizyoterapist Umut Şahin, Masör Sedat Peker, Masör Murat Çalışkan ve Masör Fuat Öz yer almaktadır.

Kendilerine yeni görevlerinde başarılar dileriz.

Bu görevde bugüne kadar hizmet veren Sağlık Kurulu ekibine de verdiği hizmetlerden dolayı teşekkür ederiz.


Galatasaray 2 yıldır müthiş bir sıkıntı çekiyor sakatlıklar yüzünden. Geçen seneki feci sezon bitirişinin büyük sebebi Kewell ile Baros'un yokluğudur mesela. Bu transferleri olduğundan çok çok daha geç yetiştirdikleri, hatta sezona bile yetiştiremedikleri için çok konuşulmuştu sağlık ekibi. Sakatlananın gelmek bilmediği, sürekli oyuncular tarafından şikayet konusu olan sağlık kurulu bugün itibariyle değişmiş bulunmakta.

Sayın Burak Kunduracıoğlu'nu tanımıyorum. Yanılmıyorsam bu kendisine ait web sitesi. Bu da çok ilginç bir sakatlık hikayesi. Umarım bizde sakatlanmadan, sakatlıkları giderecektir.

Hayırlı ve uğurlu olsun.

8 Ağustos 2010 Pazar

Olan Biten

* İki gündür bloga bir şeyler yazmıyordum. Pek evde durmadığımdan, biraz da aşırı sıcakların etkisiyle oldu bu. Bu yüzden olup bitenler hakkında biraz notlar düşelim istedim.

* Baros ile 2 yıllık imzalamışız. Hakikaten harika bir haber bu. Sürekli Beşiktaş, Fenerbahçe diye haberler çıkaran sefil Fanatik gazetesi de susar umarım bundan sonra. Hakikaten takımın hücum ve defans organizasyonunun en etkili adamlarından birine böyle erkenden sözleşme imzalatmak doğru ve oyuncuya takım için önemini tekrar vurgulayan bir davranıştır. Sakatlıktan sonra Baros'un performansının daha da artacağını düşünüyorum. Yönetime bu imza işini sezon sonuna bırakmadıkları için teşekkürler.

* Öte yandan Pino'nun sakatlık haberi geldi. Tam takıma alışırken bu sakatlık biraz sekteye uğratacak alışma sürecini. Yaklaşık 4 hafta takımda olmayacakmış. Avrupa Ligi Play-Off'larını ve ligdeki ilk 5 haftalık çok önemli süreci kaçıracak. Yazık oldu. Çok iyi bir futbolcu olduğunu sürekli ona sallayan taraftara gösteriyordu yeni yeni. Umarım daha erken iyileşir ve bir daha sakatlık yaşamaz.

* Trabzonspor sonunda transferini yapmış; Jaja. Tam olarak forvet değil aslında. Fakat Burak Yılmaz yerine oynatılacağını düşünüyorum. Dün Teofilo'nun müthiş performansından sonra forvete yerleşmesi ilk etapta zor. Fakat Burak'ın felaket formu, Yattara'nın daha kendine gelememesi yüzünden sağ forvet olarak çok iyi iş yapabilir. Zaten ne kadar etkili bir şutör olduğunu Metalist Kharkiv - Beşiktaş maçından hatırlıyoruz. Öte yandan Trabzonspor'ün müthiş şutör bir takım olduğuna dikkat çekmek gerek. Alanzinho, Colman, Selçuk, Ceyhun ve şimdi de Jaja. Harika doğrusu. Cezasahası dışından çok sayıda gol bulacaklardır. Bu arada Jaja için 4 milyon € ödendiği söyleniyor. Bir sene evvel 10 milyon €'lar konuşulurken bu fiyat çok kelepir duruyor. 4 yıllık imza atmış. Trabzonsporlu kardeşlerimize hayırlı olsun.

* Bursaspor - Trabzonspor maçı ise beklediğim gibiydi doğrusu. Şenol Güneş geldiğinden beri Trabzonspor çok iyi bir oyun oynamakta. Harika iki iç oyuncusu, Selçuk ve Colman, bir adet çok yetenekli ön liberosu Ceyhun Gülselam'dan oluşan bloğun önüne Alanzinho'yu koyarak harika bir ortasaha elde etti. Alanzinho'nun topla müthiş çıkışlarını ortasahada kullanmak çok güzel bir hareket doğrusu. Dün de Alanzinho bu oyunuyla Bursaspor göbeğini perişan etti. Bursaspor'un geçen seneki havayı yakalaması zor tabii ki. Zaten blogda da yazdığım gibi ligin en iyi top oynayan takımı değildi geçen sene de. Sadece istikrarlılardı. Mesela Galatasaray bir iyi, bir kötü oynarken Bursaspor sürekli vasatın üstüne çıkarak, e tabi bir de o havayı tutturarak şampiyon oldular. Dün akşam ki oyunun ligde oynadıkları bazı maçlardaki oyundan bir farkı yoktu. Bunun biraz daha iyisidir Bursaspor'u şampiyon yapan oyun. Tabii ki takıma girecek Stepanov, Nunez, Insua gibi çok önemli isimlerden sonra nasıl olacak takım görmek lazım. Yine de Bursaspor'un iç mevkisine bir tane transfer yapması gerekir diye düşünüyorum.

* Teofilo'nun dün akşamki performansı golcü performansıdır. Birinci ve üçüncü golde takipçiliği ve pozisyon bilgisi ön plandayken, ikinci golde bitiriciliğini konuşturdu. Zaten geçen sene sol forvet oynadığı için bana göre gerekli performansı veremedi. E tabi uyum süreci de var. Bu sene direkt forvet çıkarsa daha etkili olacaktır. Üstelik Alanzinho ve Jaja gibi iki iyi isim olacak arkasında. Selçuk ve Colman'ın pasörlüğünde de çok fazla pozisyona girebilir. Umarım Şenol Güneş, Teo'nun üzerinde durmaya devam eder.

* Kupa Trabzonspor'a hayırlı olsun.

* Çok sıcak ulan!

6 Ağustos 2010 Cuma

UEFA Avrupa Ligi Play-Off Kuraları


Galatasaray - FC Karpaty Lviv
Liverpool - Trabzonspor
Beşiktaş - HJK Helsinki
PAOK - Fenerbahçe

Eşleşmeler böyle. Şöyle ilk bakışta Trabzonspor'un hakikaten çok ama çok şanssız bir kura çektiğini görebiliyoruz. O gruptaki tüm takımlar zorluydu belki fakat o grubun en zorlusunu çekmek büyük şanssızlık. Galatasaray tamamen kapalı kutu bir takımla eşleşti. Zor olur mu, olmaz mı bilmiyorum. Beşiktaş en kolay rakibi çeken takım oldu. Yanılmıyorsam geçen senenin Finlandiya şampiyonu HJK. Fakat Beşiktaş bu kadrosuyla iki maçta da farkı bulur diye düşünüyorum. Fenerbahçe ise PAOK ile ne yapabilir bilemiyorum. Young Boys maçındaki Fenerbahçe, PAOK'u asla eleyemez o ayrı. Üstelik PAOK'un Ajax'a yaptıklarını görünce endişelenmemek elde değil.

Ne diyelim tüm takımlarımıza hayırlı olsun.

Sen Ne Güzel Adamsın Be Cevad!


Biz Hagi'nin müridiyiz. Yaşımız yetmedi Prekazi'ye ama çok büyük futbolcu olduğunu gördük, duyduk, okuduk. Çok büyük adam olduğunu da her söyleşisinde, her ağzını açışında anladık.

Bize böyle böyle yaptılar diye TV'ye çıkıp ağlayanlara bir doz Prekazi öneriyorum.

"İş başka, aşk başka. Aşkım Galatasaray.."

Umarım bir gün Florya'da görürüz bu güzel insanı. Küçük çocuklara topa vurmayı, orta açmayı O öğretsin. Sonrası "gelecek"tir zaten.

OFK Beograd 1 - 5 Galatasaray


İlk maçın 2-2 bitmesinin tamamen şanssızlık ve ortasaha problemi olduğunu biliyorduk zaten. He bu demek değil ki bu maç kolay geçti. Kewell penaltı yaptırıp, golü atana kadar Galatasaray yine az biraz zorlandı. Bunun sebepleri, ilk maçta skoru koruyamama sebepleriyle aynı. Çok ayrıntılı olmadan değineceğiz.

Öncelikle sahaya çıkan 11'i beğendiğimi söylemeliyim. Geçen haftaki ASY'de ilk maçına çıkan Batdal'ın heyecanı yerine, nispeten hazır olan soğukkanlı ve Galatasaray'da gol ortalamasını çok yükseltmiş Kewell'ı eklemek çok yerindeydi. Barış, Ayhan gibi iki adet yerini kaybeden ortasaha yerine yavaş yavaş takıma ısınan Cana'yı eklemek de çok yerindeydi. Kadronun gerisi zaten ilk maçın aynısı.

Maç başladığı gibi inanılmaz etkili bir baskı yaptı Galatasaray. Arda, ilk maçtaki hücum görevi devam eden Sarp, Serdar ve Kewell ile sahayı çok iyi paylaşıp çok fazla sayıda top çaldılar rakipten. Öte yandan ilk maçtaki savunma zaafını gören Rijkaard direkt olarak Kewell'ı ortasahaya biraz yakınlaştırıp açtığı boşluklara kanat oyuncularını sokmayı düşünmüş. 2 kere böyle pozisyonlar yakaladı Galatasaray ama hem Serdar, hem Arda değerlendiremedi bunları. Daha sonra güzel bir duran top organizasyonuyla erkenden golü bulduk. Stumpf - Falco ikilisi çok yapardı böyle işleri. Ben çok az, özet vs. ile hatırlarım ama daha eskiler, daha iyi bilirler.

1-0'dan sonra Galatasaray durmayıp, ön alanda baskıyı devam ettirmesi en azından 2 gol bulması gerektiği için normaldi. Sarp zaten ilk maçtada oynadığı oyunu, bu maça taşıması ise asist yapmasına sebep oldu. Topu kapıp, doğru zamanlama, doğru yere topu atmayla Kewell'a golü attırdı. İşte ne olduysa bundan sonra oldu. 2 golü bulduğu için, 90 dakika ön alan baskısını o sıcakta, o nemde yapmanın manası olmadığı için takım biraz kendi sahasına çekilip, kontra beklemeye başladı. Buraya kadar normal. Normal olmayan ise Aykut'un yine çok alakasız bir golü kalesinde görmesi ve buradan sonraki oyun.

Galatasaray'ın skor koruyamamasının en büyük sebeplerinden biri orta üçlüsünün pozisyon alma ve oyunu orada tutma konusundaki beceriksizliğidir. Sarp'ın iyi oyunu, Cana'nın sağlam duruşunun yanında Ayhan'ın hakikaten rezalet oyunu, pas dağıtma görevi olup bunu bir türlü yapmak istememesi takımın topa sahip olma oranını inanılmaz düşürdü. Bu da OFK'nın genç oyuncularına özgüven aşıladı ki hakikaten iyi pozisyonlar buldular. Halbuki Ayhan'ın yapması gereken pas trafiğini başlatmaktı. Bunun yerine yine geriye, yine sağa/sola pas atmaktan başka bir şey denemedi. Savunma manasında ise tamamen felaket olduğunu söylemek lazım. Her defasında alanını boşalttı, kademe konusunda inanılmaz hatalar yaptı. Hakikaten bu maçın sıkıntısını Ayhan'a yıkmak istemiyorum. Diğer oyuncuların da bir çok hatası var. Fakat bir takımın kalbi ortasahasıysa, o kalbe zarar veren Ayhan'dı dün.

Öte yandan Servet müthiş ağırlaşmış. Evet süper hızlı değildi belki ama en azından yanından geçen adamı durdurabilecek kadar bir hızı ve kuvveti vardı. Artık o yok işte. Bir çok pozisyonda hata yaptı. Neill ile uyumu zaten pek yok gibi. Çağlar takıma alışana kadar Servet'i Neill'in yanında izleyeceğiz sanırım. Zira Hakan Balta takımda Neill'in partneri olabilecek tek isim şu an. Üstelik bek performansı iyiden iyiye zararken stoperde kullanılması daha mantıklı olacak.

Neyse sonuç olarak rakibin kırmızısından sonra Galatasaray maçı açtı. Transferler geleceği için pek fazla da takılmaya gerek yok şimdilik bu orta alan problemine. Eğer ismi gelen oyuncular gelecekse zaten takımın çehresi tamamen değişecek. Oyun anlayışı tamamen değişecek. Bekleyip görmek lazım. Bir de yeni transfer Pino'nun bu takıma çok şey vereceğini söylemek lazım. Pas oyununa yatkınlığı, Rijkaard'ın istediklerini yerine getirme çabaları, forvete +1'lik katkıyı sürekli yapması onu şu an için Serdar Özkan'ın önüne koyuyor. Yaptığı asist hakikaten çok iyiydi zaten. Bir de Mehmet Batdal'dan bahsedelim;

Dün attığı golü Türkiye'yi geçiyorum, Avrupa'da da atabilecek, o vuruşu düşünebilecek çok az forvet var. Çok başka bir adam Batdal. Rijkaard'ın da dediği gibi aşama kaydedebilirse, Galatasaray forması ağır gelmezse müthiş bir hücum silahımız olur. Üstelik bedavaya aldı Galatasaray bu adamı. Ayaklarına hakim, oyun bilgisi olan, topsuz alanda pas opsiyonu yaratabilen çok garip bir forvet. Biraz daha hızlanabilirse çok çok daha iyi olacaktır.

Neyse şu transferler açıklansa da artık rahat rahat keyfini yapsak şu maçın.

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Fenerbahçe 0 - 1 Young Boys


İlk maçın bir çeşit tekrarını izledik. Bu sefer Fenerbahçe atamadı sadece.

Yok forvetmiş, yok stopermiş diye bir sürü sorun sayılıyor. Fakat asıl sorun ortasaha! Bu takım geçen sezon son 10 maçta olağanüstü performanslarla bir şey yaptı. Daha önceki tüm maçlarında ortasaha döküldü. Ama işte kadro planlaması, transfer planlaması denen durum anlık olarak değiştiği için Türkiye'de bazı şeyler atlanıyor. Emre'nin yanına mutlaka ama mutlaka bir ortasaha şart. Bir oyunun kaderini burası çizer. Ortasahan kötüyse stopere Cannavaro'yu koysan ne fayda?

Maç için konuşulacak bir şey yok. Yine aynı isimler öne çıktı, yine aynı isimler gedik verdi. Dia belki ilk maç dolayısıyla pek iyi işler yapamadı fakat çok güvendiğim, özellikle boş alan bulduğunda müthiş etkili olacak bir isim. Bu yüzden umarım bu maç sonunda asılıp kesilmez, Cana'ya yapıldığı gibi.

Fenerbahçe'nin sol tarafı inanılmaz kuvvetsiz savunma olarak. Stoch - Santos ikilisi savunma anlamında çökerler diye yazılarda belirtmiştim. Ben demiştim demek istemiyorum ama 3 önemli maçta da büyük hatalar yaptı bu ikili. Santos gibi Brezilya modeli bir bekin önüne Stoch gibi hakikaten savunması hem fizik olarak, hem beceri olarak çok az bir adamı almak hakikaten kadro planlamasına dair bir şeyler olmamasıdır. Stoch müthiş bir isim. Ama O alınırsa, bir tane esaslı bir solbek şarttı. Alınmadı. Fenerbahçe bu kanattan çok çekecek bu sene. Wederson'u gönderip, solbeke yedek olarak Caner'i almak ise bambaşka bir olay ya neyse.

Göbek arızalı, stoper arızalı, sol savunması arızalı... Aykut Kocaman'ın işi hakikaten çok zor. Hala santrafor eksikliği var zannediyor Fenerbahçeliler fakat yanılıyorlar. Güiza bile yeter Fenerbahçe'ye. Yeter ki ortasaha sorunlu olmasın. Sol savunma böyle olmasın. Niang elbet gelsin ama Niang geldiği gibi bir de ortasaha gelmesi şart.

Fenerbahçe alabileceği çok yüklü bir parayı kaybetti. Maç için hakikaten diyecek bir şey yok. Bu kadar kötü bir ön alan baskısı yapan takıma böyle çaresiz kalabilecek tek takım Sarp'lı, Ayhan'lı, Barış'lı Galatasaray ortasahasıydı. Fenerbahçe de eklendi.

Geçmiş olsun Fenerbahçelilere.

Ledesma ve Rosicky Galatasaray'da Mı?


Cana ve Pino transferlerini önceden veren Scout GS sitesi bugün de Rosicky ve Ledesma isimlerini yazdı.

Forumlarda konuşulan bir isimdi Ledesma fakat Rosicky ismi birden çıktı ve bitti. Hakikaten iyi saklanmış demek ki. Stoch olayından sonra Rosicky ismini bilenler varsa da yazmaması bana göre hakikaten iyi olmuş.

Şimdi isimlere dönersek önce Ledesma'dan başlamak istiyorum. Çünkü kendisi formayı giydiği an "cuk" efekti verecektir takıma. Yani iki yönlü ortasaha arayıp, böyle kalitede bir adamı getireceğimizi pek düşünmüyordum doğrusu. Forumlarda ismi belki çok geçti ama ne bileyim, inanmamak en iyisi gibi.

Kendisi müthiş bir oyuncudur bunu söylemek lazım. Topla çok iyidir, savunması iyidir, hücum varyasyonları iyidir. Lazio'nun en iyi adamlarından biriyken almamız da zaten kendisinin Lazio ile yaşadığı problemler yüzünden olacaktır muhtemelen. Kontratının bitimine bir yıl kala bu transferin olması da bonservis konusunda pek fazla miktarların konuşulmasını engelleyecektir.

Oyuncu ise bizim sürekli sıkıntı çektiğimiz top çıkarma konusunda büyük bir rahatlık getirecektir takıma. Öte yandan Serie A gibi sert bir ligde başarılı olmuş bir adam, bizim ligimizin sertliğine de kolayca uyum sağlayacaktır. Duran top konusunda da çok iyidir. Gerçekten hemen takıma katılmasını dört gözle bekliyorum bu adamın.


Diğer isim ise Tomas Rosicky. İsmi bile heyecanlandırıyor beni fakat şu sakatlık illetinden müthiş yara aldığımız için şüpheleniyorum ister istemez. Zaten bu sakatlıkları olmasaydı, Rosicky bizi rüyamızda bile reddederdi. Müthiş, hakikaten müthiş bir futbolcu. Şutu var, pası var, hızı var, tekniği var, duran top becerisi var, golcü özellikleri var... Var işte her şeyden. Fakat gel gelelim sakatlık sıkıntısı da var. Bir türlü düzelemeyen oyunculardan olduğunu düşünüyorum Rosicky'nin. Geçen sene 25 maça çıkması, 3 gol, 4 asist yapması onun yavaş yavaş toparladığının bir göstergesi de olabilir. Öyle umuyorum doğrusu.

Hakikaten kadife ayaklı tabiri yakışan adamlardan biridir Rosicky. Bir çok maçı tek başına alacaktır zaten. Arkasında olacak Ledesma ve Cana kuvvetleri de ona çok yardımcı olacaktır. Öte yandan Baros ile müthiş bir ikili de olabilirler. Arda'yı, Kewell'ı, Pino'yu eklediğimizde harika hücum varyasyonları görebiliriz bu sene.

Hakikaten heyecan verici iki isim, Pino ve Cana ile iyice güven kazanmış olan bir siteden, Scout GS tarafından, üstelik imzalar atıldı da denerek açıklandı.

Umarım resmi siteye de düşer. Bekleyelim, görelim.

Niang ve Fenerbahçe ?


Büyük bir ihtimal gerçekleştiği konuşulan bir transfer bu. Gyan'ın iyi bir oyuncu olduğu ortada fakat istenilen ücret inanılmaz fazlaydı. Fenerbahçe'nin bu oyuna gelmeyip direkt olarak Niang'a yönelmesi ise hakikaten müthiş bir manevra.

Öncelikle Niang'ın mükemmel bir oyuncu olduğunu söylemek lazım. Güçlü, hızlı, son vuruşlarda iyi, topla iyi vs. vs. Kısaca modern bir santrafor için ne lazımsa, Niang hepsine sahip. Öte yandan kanat forvet olarak da kullanılabildiği için bir çok yere de alternatif oluyor. Ayrıca mental anlamda da güçlü bir oyuncu. Güiza gibi tepki alınca iyice performansı çökmez. He tepki alır mı? Hayır.

Niang, Fenerbahçe'nin aradığı tipte bir adamdır. 4-3-3, 4-2-3-1 gibi sistemler ağır forvet kabul etmiyor. Semih'le oynarken Fenerbahçe'nin pozisyona giremeyip, Güiza'yla gol dışında her türlü şeyi yapabilmesi de bu yüzden. Güiza çok çabuk yıpranan bir karakter olmasaydı o eksik olanı da yapardı. Ama Güiza olmadan Fenerbahçe'nin pozisyona girmek konusunda inanılmaz zorlandığı ortadadır.

İşte Niang'ın bu problemi yok. Muhtemelen Baros'un Galatasaray'da sağladığı etkiyi Fenerbahçe'de sağlayacaktır. Çünkü bu sistemin gerekliliklerini hücum alanında kapatabilecek adamdır. Öte yandan kontralarda da çok etkili bir Fenerbahçe izleyebiliriz. Dia - Niang - Stoch üçlüsü hakikaten müthiş bir hücum üçlüsü.

Fakat Galatasaray ve Young Boys maçlarındaki Fenerbahçe'nin ortasaha sıkıntısı hala giderilmezse Fenerbahçe'nin ligde pek etkili olacağını düşünmüyorum. Geçen sene Emre'nin olağanüstü performansı, Selçuk'un güzel oyunlarıyla bu açık kapanmış gibi gözükmüş, ligin genelinde baskı yiyince dağılan Fenerbahçe ortasahası unutulmuştu. Önce Galatasaray maçı, daha sonra Young Boys maçıyla bu sorun tekrar gözükmeye başladı. Niang güzel, çok güzel bir hamle fakat Cristian yerine en azından 1 tane ortasaha şart!

Şimdilik bunları yazalım ve Niang gelip gelmeyecek mi diye bekleyelim.

Not: Caner Eler twitter hesabında Marsilya başkanının, Fenerbahçe'nin 6 milyon €'luk teklifini reddettiğini söylediğini yazmış. Fakat futbolcu veda gibi bir konuşma yapmış taraftara. Eh futbolcu ayrılmak isterse ortak bir yol bulunur.