29 Eylül 2010 Çarşamba

Ezberi Bozma: Glasgow Rangers 1 - 0 Bursaspor


İlk maçtaki kendimce yorumumda Bursaspor'un bir doğrusu olduğunu, bu doğrudan vazgeçmemesi gerektiğini, hele hele çok çok tecrübesiz olduğu bir platformda bildiğini yapmaya çalışmasının doğru ve yerinde bir karar olacağını söylemiştim.

Bu maçta da Bursaspor Insua'nın oyuna dahil olduğu dakikaya kadar kendi doğrularına ters bir oyun oynadı. Onbir kişiyle yarısahada alan kapatmaya çalıştı, hızlı hücumlar yerine set hücumları kullanmayı denedi ve maalesef yine başarısız oldu. Çünkü Bursaspor hiçbir zaman böyle bir takım olmadı. Sürekli agresif bir oyun gösterdi, sürekli hızlı kanat akınları çalıştı, tempoyu düşürmek yerine sürekli arttırdı. Fakat CL serüveni boyunca Glasgow Rangers maçının ikinci yarısının bazı bölümleri hariç bunu gösteremedi.

Bursaspor'un oynamaya çalıştığı oyunda savunma ile ortasahanın alanları çok iyi kapatması, topun olduğu bölgelere göre alan savunmasını sağa veya sola kaydırması çok önemli. Bu tip oyunlarda beklerin performansları da çok belirleyici oluyor. İlk yarıya bakarsak hem Ali, hem de Vederson'un bir çok pozisyonda saçmaladığını görebiliyoruz. Yenilen ilk golde sağ kulvardaki boşluk inanılmaz, yine Naismith'in aynı bölgeden kaçırıdığı 1-2 pozisyonda tamamen bek hatası. Bunlar bilinçsizlikten kaynaklanan hatalar. Zira rakip Süper Lig'de bile çok çok zorlanacak bir takım. Hakikaten kaliteli bir rakip değil karşıdaki. Kültürleri, başarıları, tecrübeleri var fakat oyuncu kalitesi düşük bir ekip. Yani yenilmeyecek, ilk yarıdaki gibi pozisyonlar verilecek bir takım değil. Ama tercihler, yanlış planlar böyle şeylere sebep olabiliyor maalesef. İlk yarının sonuna doğru Ergic'in sakatlanması bir bakıma hayırlı oldu ve oyuna Insua girdikten sonra ister istemez agresif bir ön alan baskısı yerleştirildi takıma. Bu da 40'dan itibaren oyunu Bursaspor lehine çevirdi.

İkinci yarı tamamen kontrol Bursaspor'da gözükse de pek pozisyon bulamadı Bursaspor. Bu Ozan İpek'in ikinci CL maçında da hiçbir şey yapmaması, Batalla'nın Sercan'ın koşularına pek cevap vermemesi ve Volkan Şen'in de biraz kendine oynaması yüzünden bana göre. Duran toplardaki etkisizlik ise Rangers defansının hava kabiliyeti ve iyi adam paylaşmasının eseri. Yine de yanılmıyorsam 83'de Stepanov'un çok kötü vurduğu bir pozisyon var net sayılabilecek.

Bunun dışında Ozan yerine Sercan'ın oyundan alınmasını pek anlayamadığımı söyleyeyim. Zira Sercan rakibin stoperlerine çok ters gelen bir adam. Öte yandan zaten skor üstünlüğü rakipteyken, puan almak çok çok önemliyken Ozan'ı kenara çekip, sol kanadı sol forvet yaparak oraya Sercan'ı koymak alınabilecek ve alınması da gereken bir riskti bana göre. En azından içe katederek şut imkanı bulabilirdi Sercan veya çizgiye inebilirdi. Kısaca oyuna alınan iki oyuncu doğru isimler olsa da çıkacak oyunculardan biri mutlaka Ozan olmalıydı.

Bireysel performanslara değinirsek Ivankov'un garip şekilde CL'de güvenilecek bir oyun oynamaması çok şaşırtıcı geliyor bana. Bu kadar tecrübeli bir isim daha güven veren bir kalecilik yapması gerekir. Yediği golde defans hatası var evet fakat açıyı rezalet kapattığını belirtmek gerekiyor. Zaten yukarıdaki fotoğrafta kötü açıldığı gözüküyor. Öte yandan Ömer Erdoğan'ı çok beğendiğimi söylemeliyim. Milli takımda da, ligde de iyi oynuyordu. Üstüne çok iyi CL maçları çıkarmaya başladı. Ozan İpek'in çok kötü oynadığından bahsetmiştik. Insua'nın iç oyununu ben kendi adıma beğendim doğrusu. Zaten bir nevi pozisyon sayılabilecek ataklar hep onun ayağından başladı. Öte yandan sene başında bizim de transfer listemizde bulunduğu söylenen Bougherra müthiş bir oyun oynadı. Hem topla çıkışları, hem defanstaki müdehaleleri kusursuzdu bana göre. Bundan sonraki transfer dönemleri için düşünülmeli mutlaka.

Sonuç olarak Bursaspor zamanla tecrübe kazanacaktır. Fakat bu süreçte kendi ezberini asla ama asla bozmaması gerekir.

27 Eylül 2010 Pazartesi

Kasımpaşa 2 - 6 Fenerbahçe


İlk yarı en kolay zorluk seviyesinde oynanan bir PES maçı gibiydi. Ortasaha yok, stoper yok, iki takımda da topu alan oyuncu top sürüp çok rahat tehlikeli bölgeye topu getirdi. İki takımın da bunu engelleme durumu olmadı. İkinci yarı Fenerbahçe tempoyu düşürüp, Yobo'nun katılımıyla savunmayı sağlama alınca kalite farkı ortaya çıktı.

İlk yarıdaki oyun için yazacak gerçekten bir şey yok. Bu kadar kalitesiz bir futbolun 5 gol getirmesi halı sahalarda olur sadece. Yenen goller, yapılan hatalar, Bilica'nın, Andre Santos'un felaket derecede kötü oyunu vs. Gerçekten iki takım adına da elle tutulur tek yan yok. Belki Emre'nin müthiş golünden bahsedebiliriz o kadar. Bir de Kasımpaşa'nın ilk golde 2 adamla yaptığı organizasyon.

İkinci yarı ise tempoyu düşürdü Fenerbahçe, biraz daha sakin oynadı ve direkt olarak kalite belli etti kendini. Şu maç 6 oldu ama hakikaten Fenerbahçe'nin oyunu, özellikle defansı felaket. Solbekte Andre Santos veya Caner ikisi de aynı tip adamlar. Savunmada hiç yoklar. Bilica'da eklenince buraya Gökhan ile Lugano'ya kalıyor iş. 2 adamla da bir yere kadar savunuluyor zaten.

İkinci yarıdaki toparlanmada Fenerbahçe'nin biraz olsun topun gerisine geçmesinin de etkisi büyük. Dia, Niang gibi hızlı hücumu çok seven adamları Alex iyi kullanır. Hem kendi oyununu, hem takımının oyunu parlattı Alex. Öte yandan Dia'nın da performansı çok iyiydi.

Niang'ın Fenerbahçe'de 10-15 golü çok rahat aşabileceği belliydi. O yolda da devam ediyor zaten. Hem topla, hem topsuz oyunda çok iyi işler yapıyor bu adam. Fenerbahçe'nin yıllardır aradığı, Fenerbahçe'ye Baros etkisi yapabilecek bir adam olduğu belliydi zaten. Daha da iyi olabilir. Fakat bu da Fenerbahçe'nin toparlanmasına bağlı.

Konuşulacak pek bir şey yok. Alex'in ve Emre'nin güzel golleri, iki takımın da rezil savunma performansı, rezil ortasahaları ve buna rağmen olan 8 gol.

Çok enteresan bir maç oldu çok.

Galatasaray 3 - 1 İstanbul Büyükşehir Belediyespor


Açıkçası ilk 11'i gördüğüm zaman pek endişe etmemiştim galibiyetten. Galatasaray'ın tek sıkıntısı defans ile ofansı birbirine bağlamaktı ve Cana bu bölgede oynadığı gibi etki edeceği belliydi. Öyle de oldu.

Galatasaray çok az pozisyon veriyor, hatta hiç vermiyor bazı maçlarda. Insua'nın gelişi, Servet'in formunu çok çok üste taşıyışı, Neill - Servet uyumunun sağlanmasıyla beraber gerçekten sağlam bir savunmaya sahip oldu Galatasaray. Fakat bu savunmanın hakkını hücumla teslim edebilirsiniz. Onu yapamadık. Ta ki Belediyespor maçına kadar.

Hücum hattı Baros - Aydın - Misimovic - Pino'dan oluştu bu maç. Rijkaard'ın Cana'nın ilk topları çok iyi kapması ve doğru pas verebilme özelliğini düşünüp 2 hızlı kanatla hızlı hücumlara çıkmaya çalıştı ve doğru yaptı. Galatasaray hem doğru pozisyon alabilen, hem top kapabilen, hem de kazandığı topu dikine oynayabilen bir adamın gelişiyle birlikte vites yükseltti. 12 dakikada 3 pozisyon, 2 gol buldu Galatasaray.

Tabii ki bu gollerde aslan payı Serkan Kurtuluş'un. Bucaspor maçında yarı yarıya oluşan Pino - Serkan uyumu bu maçta daha sağlamdı. Pino da bencil bir adam değil. Serkan'ın koşularını çok iyi değerlendirdi. Bu sayede 2 pozisyon yarattı Serkan. Bu ikilinin savunmaya verdiği katkıyı da unutmamak gerekiyor. Bana göre en az Sabri kadar etkili oluyor sağbekte. Umarım yükselişi devam eder. Pino'nun ise savunma yönü beni çok şaşırttı doğrusu. Bir çok top çaldı, bir de üstüne takım savunmasına çok yardım etti alan kapatarak. Hücumda Bucaspor maçı kadar etkili olamadı belki ama savunmada çok iyiydi.

Sağ kanattan bahsetmişken sol kanattaki iki yükselen yıldızı da es geçmeyelim. Geldiği, takıma girdiği andan beri bariz bir şekilde savunma kalitesini yükseltti Insua. Rıdvan efendi oturduğu yerden vasat ya diye fetva versin dursun, hem hücum, hem savunma dengesini çok çok iyi ayarlamaya devam etmekte. Gereksiz faulu olmayan, fazla riskli işler yapmayan, çok iyi ters kademeye gelen ve hücuma zamanlı çıkan bu adam Galatasaray'da kalacaktır umarım. Bir diğer sözde yeni transfer ise Aydın. Önce sonradan girerek, dün ise ilk 11 başlayarak bir şeyleri değiştirebileceğini gösteriyor yavaştan. Birincisi eski Aydın yok. Top kaybedince arkasından bakan, koşmayan, mücadeleden kaçan Aydın gitmiş. Aksine tercih hataları yapsa da kaptırdığı topun peşinden koşan; kısaca topun değerini, Galatasaray'ın değerini yeniden anlamış bir Aydın var.

Oyuna tekrar döndüğümüzde 2-0'a kadar Galatasaray'ın topu rakibe hiç vermediğini ve ileride oynadığını görüyoruz. 2-0'dan sonra takımın vites düşürmesinin sebebi ise çok açık. Takım fiziksel olarak yeteri kadar hazır değil. Bunun sebebi ise Rijkaard ve ekibinin geçen seneki düşüşün önemli payından birini erken form tutma olarak görmesidir. Bu yüzden yavaş yavaş ısınan, kısaca arap atı gibi sonradan iyi olan bir takım izleyeceğiz. Gün geçtikçe daha iyi olabilmeyi düşünüyor Rijkaard sanırım. Eh bu da bir tercihtir. Saygı duymayı gerektirir.

2-0'dan sonra Galatasaray ön alan baskısını Baros, Aydın ve Pino'ya bırakıp kendi sahasında alan savunması yapmaya başladı. Bunun da amacı gayet açık. Topu kapıp hızlı kontralarla farkı açmak. Zaten üçüncü golde böyle geldi. Pas arası yapan Aydın topu sürüp Baros'a aktardı ve Baros'un enteresan olduğu kadar da estetik golü geldi. Düştükten sonra o topu o kadar dengeli ve kuvvetli vurmak hakikaten büyük bir ustalık. Üstelik sol ayağıyla yaptı bu golü Baros ve aslında bir devrede atılan üç gol için söylenen "hat-trick" söylemini gerçekleştirmiş oldu.

İlk yarıyı 3 golle kapattıktan sonra Galatasaray'ın aynı tempoda devam edeceği belliydi. Belediye baskı yapıyor gibi gözükse de pozisyon bulamadı. Cana'nın topa cezasahasında ıska geçtiği ve İbrahim Akın'ın kaçırdığı golü saymıyorum. Bana göre Belediyespor sadece duran toptan gol atabilirdi ki öyle de oldu. Ayhan'ın hakikaten gereksiz faulünde çok çok güzel bir orta geldi, Tum dokundu, Ufuk çıkarabilirdi de biraz şanslı olsaydı ama o kadar yakından, bu kadar boylu bir adamın o pozisyondaki refleksi göstermesi bile büyük yetenektir. Golü engelleyemedi belki ama Ufuk güven vermeye devam ediyor. Galatasaray'ın yükselen savunma kalitesindeki önemli isimlerden biri. Stoperler ona, o takım arkadaşlarına güveniyor saha içinde. Devamı da böylece geliyor.

Belediye golden sonra baskıyı arttırdı. Rijkaard hazır olmadığını söylediği ve sarı kartı olan Cana'yı ve bence çok iyi işler yapmış olan Aydın'ı çıkarıp Sarp ile Kewell'ı sahaya sürdü. Kewell direkt olarak etkisini gösterdi zaten. Tıpkı Sarp gibi. Fakat Sarp olumsuz anlamda yaptı etkiyi. Takımın yine boyu uzadı Sarp oyuna girince. Zira Sarp çok geride başlıyor savunma yapmaya. Cana gibi daha top ortasahaya geldiğinde baskıyı yapmıyor. Bu da rakibin daha rahat topu döndürmesini sağlıyor. Bu da Galatasaray'ı hem top çalma konusunda sıkıntıya sokuyor, hem de bu sıkıntının etkisi olarak da hızlı hücumları azaltıyor. Pino, Insua, Ayhan,Misimovic ve özellikle Neill bu dakikalarda hızlı hücumlarımızı işler tutmaya çalıştılar. Başarılı da oldular doğrusu. Kewell bir çok kez teketek kaldı rakip defansla. Şut seçimleri pek doğru olmayınca gol olmadı.

Neill demişken dün özellikle ikinci yarı oynadığı oyunun eşi benzeri yok. Türkiye'de böyle stoper yok zaten. Avrupa'da ise çok az miktarda bulunuyor. Gerçekten Neill'e sahip olmak çok büyük şans. Savunmadaki liderliğiyle, oyunu okuma konusundaki bilgisiyle, takımı, arması için mücadele etmesiyle zaten örnektir Galatasaray'da. Bu gibi performansları yine gösterecektir. Ayrıca son dakikalarda vurmuş olduğu inanılmaz akrobatik şut gol olsaydı Baros'un golü unutulabilirdi. Fakat sanırım futbol daha fazla estetik golü istemedi ve top direkten döndü. Baros maçın kahramanı evet ama Neill'i asla unutmamak lazım.

Cana'nın takıma katkısından, Insua'nın yaptıklarından bahsetmişken Misimovic'i geçmeyelim. Hala Wolfsburg'daki Misi'yi izleyemiyoruz. Fakat gün geçtikçe takıma ısınan, takım arkadaşlarının ne tarafa koşabileceklerini, ne kadar zamanda koşabileceklerini kafasına yazan bir Misimovic var. Üstelik yavaş yavaş ipleri de eline almakta. Daha fazla topla buluşup, daha fazla atak yaratıyor. 1-2 haftaya, yani Fenerbahçe maçına kadar tamamen hazır olacağına eminim.

Sonuç olarak Galatasaray 4'de 4 yaparak puanını 12'ye yükseltti. Böylesine rezil bir başlangıçtan sonra tekrar potaya girmek hakikaten çok keyifli bir durum. Üstelik Galatasaray'ın adım adım yükseldiğini görebiliyoruz. Tek maçlık bir durum değil yani. Fenerbahçe maçına kadar bir kayıp olmazsa hele çok farklı bir Galatasaray izleyebiliriz o maçta.

22 Eylül 2010 Çarşamba

Being Jose Mourinho


Budur.

Milan Baros Sakatlandı


Antrenmanda Neill ile çarpışıp hastaneye götürülmüş. Öğleden sonra durumu belli olacakmış.

Mehmet Batdal'ın durumunu bilmiyorum şu an. Eğer iyileşir ve maça hazır duruma gelirse müthiş olur. Zira ortasahada defans ile hücumu birbirine bağlayan oyuncularımızın kötü oynamasından dolayı sürekli bir hücum problemi çekiyoruz. Öte yandan bu bağın olmaması da takımın boyunu uzatıyor. Batdal atılacak uzun topları orada tutup, sağa sola, Misimovic'e servis edebilecek bir oyuncu. Baros'un şu an sistemin bu haliyle takıma verebileceklerinden daha fazlasını kazandırabilir. Yani bu sakatlık kötü bir haber de olsa takıma olumlu yansıyabilir yaptıracağı zorunluluklarla.

Öte yandan Baros'un rakip savunmaya yaptığı baskıyı Mehmet Batdal yapamaz. Bu da takım savunmasına ekstra katkıyı engeller.

Umarım büyük bir sakatlık değildir. Ama Mehmet hazırsa enseyi karartmayı da gerektirmez bu sakatlık.

Ekleme: Bülent Timurlenk twitter hesabında şunu yazmış;
Milan Baros'un sakatlık haberi doğru değil. Hastaneye değil arabasına binip evine gitti.

Umarım doğrudur.

19 Eylül 2010 Pazar

Messi'nin Kıvrak Bilekleri


Bugünkü Atletico Madrid - Barcelona maçından sonra yukarıdaki fotoğraftaki gibi olmuştur. Şaka gibi ama 15 güne iyileşir diyorlar. Ujfalusi'nin yediği beddualar ise buradan Jupiter'e yol olur herhalde.

Geçmiş olsun.

Bucaspor 0 - 1 Galatasaray / Fenerbahçe 1 - 1 Beşiktaş

Galatasaray maçıyla başlayıp, derbiyle bitirelim bugün.

Galatasaray'ın son 3 maçtır savunma performansını iyi bir seviyeye çektiğini, özellikle maçın sonlarına doğru skoru tutmayı sonunda öğrenmeye başladığını görmüş olduk.

Bucaspor maçı ile Gaziantepspor maçı arasında sadece Bucaspor'un az baskısı sebebiyle 20 metre daha ileride oynamamız farkı vardı. Gerisi Gaziantepspor maçı için yazdıklarımızın bir tekrarı oldu.

Galatasaray yeni bir sistem, yeni bir oyun kurucu ile oynamaya çalışıyor. Bu sistem Galatasaray'ın Skibbe zamanından kalsa da oynayan oyuncular farklı olunca biraz uyum süreci yaşanabilmesi doğaldır. 2-3 hafta daha böyle süreceğini söylemeliyiz. Fakat Galatasaray en azından kazanmasını becerebiliyor 3 haftadır. Bizim için de özgüven kazanma yolu sadece galibiyettir.

Ayhan'ın rezalet oynadığı, hakikaten kendi kötü oyun sınırlarını zorladığı bir maçta gerçekten emek edilmiş bir gol atması futbolun tanımlarından biridir. Bu oyun budur. Bu yüzden sevilir, bu yüzden aşık olunur. Gerisi; sistem, taktik, kadro hikayedir bana göre.

Misimovic hem zemin, hem de uyumsuzluk yüzünden yine etkili değildi. Fakat söylenebilecek bir şey yok. Eğer lig başladıktan sonra transfer yapılacaksa bu sorunlar yaşanacak. Insua yine iyiydi. Hakikaten çok iyi bir savunmacı. Hücum için Galatasaray'ın oyunu rakip sahaya yıktığı anları beklemek lazım. Üstelik Arda'yla daha iyi bir solbek hücum performansı izleyeceğimize eminim.

Bucaspor klasik Bülent Uygun takımı. Bu sene ligde kalırlar. Sonrasını bilemiyorum. Ligdeki takımlar yavaş yavaş top oynamaya çalışırken hala aynı şekilde, uzun top, karambol şeklinde top oynatmaya çalışan Bülent Uygun kaç sezon dayanır bilemiyorum.

Sonuç olarak Galatasaray'ın tekrar morallenmesi, futbolcular ve Rijkaard'ın tekrar özgüven kazanması için gayet iyi bir seri oldu bu üç maç. Daha iyisi olacaktır ama beklemek şart maalesef.

***

Fenerbahçe - Beşiktaş maçının iyi geçeceğini düşünüyordum. Çok gol beklemiyordum fakat değişik bir maç olacağı belliydi. Savunmayı ortasahaya, hatta daha ilerisine kadar çeken Schuster ile Dia'lı, Niang'lı, Stoch'lu hızlı hücumculara sahip Aykut'un maç için neler hazırlayacağını görmek ilginç olacaktı.

Öncelikle Schuster'in doğru olanı yapıp sağlama gittiğini söylemeliyiz. Guti - Tabata - Ernst üçlüsünden, Aurelio - Ernst - Guti üçlüsüne dönülmüş ki Guti'nin diğer maçlardan daha etkili olmasının sebeplerinden biri bu oldu. Ernst ve Aurelio'nun sağlam savunma becerileri ve fena olmayan top çıkarma becerileri hem Guti'yi çok topla buluşturdu hem de Guti'nin aktif dinlenme anlarında savunmaya büyük yardımı oldu. Öte yandan Schuster savunmayı nispeten biraz daha geriye çekip Niang ve Dia'nın savunma arkası koşularına biraz olsun etkisiz hale getirmeye çalıştı.

Fenerbahçe ise klasik sistemi ve kadrosuyla sahaya çıktı. Alex'in oluşturmaya çalıştığı hücum setleri ve Dia ile Niang'ın savunmayı yıpratan oyunlarıyla gol bulmaya çalışıyordu ki bana göre yine doğru olan buydu. Özellikle golden sonra Niang ile Dia'nın kaçırdığı 2 gol maçın en kritik anıydı bana göre.

Fenerbahçe'nin gole kadar olan oyunu ile golden sonraki oyunu arasında Beşiktaş savunmasının ortasahaya yakınlık ve uzaklığı arasındaki kadar fark var. Golden sonra direkt olarak savunmayı ileri çıkaran Beşiktaş'a karşı bu işin uzmanı olan Niang ile Dia'nın hemen pozisyona girmesi kadar doğal bir durum yok. Özellikle sağbekin de değişmesiyle bekler ofsayt tuzağına uyum sağlayamadı. Haliyle savunma arkasına atılan her top tehlike yarattı.

Beşiktaş'ın hücum anlamında pek iyi oynadığını söyleyemem kendi adıma. Guti ve Quaresma'nın çok çok iyi oyunları dışında maça etki edecek bir performans olmadı. Özellikle Nihat'ın olağanüstü kötü oyunu büyük bir hayalkırıklığı olmuştur Schuster adına. Sakatlıklar yüzünden erken 2 oyuncu değişikliği yapan Schuster Nihat'a zorunlu olarak sabretse de başka maçlarda böyle olmayacağını Nihat'ın biliyor olduğunu umuyorum.

Maçın diğer bir kader anı ise Alex'in çıkıp, Cristian'ın oyuna girmesidir. Emre'nin çıkması da belki tartışılabilir fakat Alex çıktığında Cristian'ı oyuna almak maçı Beşiktaş'ın ayağına bırakmaktır bana göre. Cristian'ın oyuna girmesi demek, Fenerbahçe'nin Beşiktaş'a oyunu teslim etmesi, yarısahasına kendi kendini hapsetmesi demektir. Beşiktaş'ın golünün geleceği bu hamleden sonra iyice belli oldu zaten. Emre'yle Mehmet Topuz'un yer değiştirip, Özer'in Emre yerine oyuna girmesi anlaşılabilir ve pek sırıtmayan bir hamledir bence. Bu yüzden eleştirilmesi biraz haksızlık olur fakat Alex - Cristian başlı başına kocaman bir hatadır.

Sonuç olarak keyifli bir derbi izledik. Umarım her derbi böylesine iyi olur bu sene.

16 Eylül 2010 Perşembe

Sabri Sakatlandı


İyileştiği gibi A Milli takımına çağırılan Sabri Sarıoğlu yeniden sakatlanmış. 3 hafta yok. Galatasaray - Gaziantepspor maçında Milli maçlarda oynadı niye bizde oynamıyor diye Rijkaard'a çığıranlar umarım anlamıştır. İyileştiği hafta Milli maç oynadı adam yahu. Yazık günah bize de. Bu kaçıncı sakatlık Milli takımda yaşanan? Önce Arda, şimdi Sabri.

Yeter yahu. 3 hafta ya. Tam iyileşti, sağbek sıkıntımız kalmadı derken, bir 3 hafta daha.

Medical Park Sağlık Raporu: 15 Eylül Çarşamba

Galatasaray Profesyonel Futbol A Takımı'nın Gaziantepspor maçı sonrasında sakatlıkları ve tedavisi devam eden futbolcuları ile ilgili bilgiler aşağıda belirtildiği gibidir:

Sabri Sarıoğlu'nun Gaziantepspor maçı sonrasında oluşan ağrıları nedeniyle bugün yapılan tetkikleri sonucunda sol kalça kaslarında kısmi yırtık oluştuğu belirlendi. Tedavisine başlanan Sabri Sarıoğlu'nun yaklaşık 3 hafta forma giymesinin zor olduğu Sağlık Ekibi tarafından belirtildi.

Ayrıca Arda Turan, Hakan Balta ve Mehmet Batdal'ın tedavilerine devam edilmektedir.

15 Eylül 2010 Çarşamba

Demo inceleme: Pes 2011

Başlamadan önce belirteyim incelediğim platform PC. PS3 ile arasında farklılıklar küçükte olsa vardır.

Demoyu kurup açtığımızda, daha önceden de bildiğimiz gibi Türkçe menü bizi karşılıyor. İnsan mutlu oluyor açıkcası bu duruma. İki seçenek var; Gösteri maçı ve Libertadores kupası maçı. Gösteri maçı için seçilebilir takımlar Barcelona ve Bayern. Libertadores için ise Internacional ve Chivas de Guadalajara. Şahsen direkt Total futbolun esiri olup Barcelona'yı seçtim. Direkt zaman kaybetmeden taktik menüsüne girdim. Taktik menüsü ilk olarak üç adet otomatik seçenek sunulu halde ekrana geliyor. Bizim yerimize atak, normal ve defans olarak seçimler mevcut. Manuel olarak seçmek istediğimizde ekran klavye ile veya Gamepad'imiz ile yöneteceğimiz bir maus beliriyor.



Taktikler açıkcası oldukça güzel olmuş. Demo videosunda da izleyeceğimiz gibi Feint, yani hareketler oyunculara farklı farklı atanılabiliyor. Böylece hangi hareketle ne yapacağımızı seçebiliyoruz. Genel oyun yapısı şablonuna baktığımız zaman önceki oyundaki seçenekler mevcut. Kanatların değişmesi, uzun top, kontra atak, kısa pas, defansın ileri bindirmesi ( Ne Servet mi?) var. Ayrıca bu ayarları maç içersinde 15 dakikalık aralıklarla belirlenmiş süreçler içersinde otomatik aktive etme şansımız var. Gayet kullanışlı ve yenilikçi bir ayar olmuş bence. Bunun üstüne üst cümlede belirttiğim kanat değiştirme varyasyonu gibi seçenekleri maç içerisinde otomatik tuşlara atayarak pozisyon ilerilerken menüye girmeye ihtiyaç duymadan değiştirebiliyoruz. Bunun yanında basit olarak Duran toplarda ileriye hangi oyuncularımızın çıkacağını belirleyebiliyoruz.

Bu kadar teknik taktik yeter artık diyip hemen oyuna daldım. İlk olarak klasik Pes yüklenme ekranıyla karşılaştım. Oyuncular Tünelde beklerken yükleme bitip santra çizgine geldiğimizde oyundaki farklılık direkt kendini belli ediyor. Wide kamerası modifiye edilmiş. Ceza sahasına girildiği pozisyonlarda görüş açısı daha sağlıklı bir hal alıyor.


Öncelikle pas sistemine değinmek istiyorum. Gamepad ile deneme şansım olmasına rağmen 360 derece freedom olayını pek hissedemedim. Evet tamam paslar ayarlı ve oyuncunun pozisyonuna göre farklı şekilde atılabiliyor ancak tamamen özgürlük sunduğu konusunda hemfikir değilim. Bir önceki Pes gibi pas kurgusu başarılı oldukça. Yeni sistemle birlikte oyuncu reaksiyonları ve pas animasyonları oldukça güzel. Uzun mesafelerde yerden veya havadan defansın arkasına atılan toplar gerçekten hem göze hitap ediyor, hem de karşı takımı pasifize etmekte oldukça etkili. Ancak bu noktada gözüme çarpan bir sıkıntı atılan ara paslarının efektifliğinden ziyade, rakip defansın bu paslara "vay arkadaş ne top attı adam" tepkisi pozisyonu geliştiriyor. Ancak tabikide bu demo versiyonu olduğu için bu ve hakemin moonwalk yapması gibi hatalar tolere edilebilecek noktalar

Şut mekaniği yine bir önceki oyundaki gibi. Daha mantıklı şutlar çıkıyor pozisyonlarda. Ancak bunun tabikide yenilenen animasyonlarla alakası var. Ancak şutlar bence klasik Pes'e göre daha bir hassas olmuş. Şut göstergesini çok doldurmamak gerekiyor.

Feint, yani çalım hareketleri açıkcası Pes'in kendi serisine göre çeşitlenmiş ve güzelleşmiş. Güzel varyasyonlar, akıcı animasyonlar eşliğinde görsel bir zevke dönüşebiliyor. Ancak şu haliyle bile bence Fifa 10'daki hareketler kadar güzel ve çeşitli malesef değil. Ama tabi bu katedilen mesafeyi görmezden gelmemizi gerektirmiyor.
Atmosfer konusu ise aynı tas aynı tamam. Karton seyiriciler, ambianstan yoksun bir stadium. Bildiğimiz Pes yani o açıdan..

Toparlayak olursak Pes gerçekten kendi içersinde inanılmaz bir kademe atlamış. Gerek animasyonlar, gerek yeni sistem içersinde özünden kopmayışı, gerek akıcı oynanışı ve vaadedilen geliştirilmiş modları ile en azından PC için kafaya oynar. Tabi nex gen bir Fifa bu anlamda ciddi bir rakip. PS3 için ise düşüncem Fifa 11 görmemiş olmama rağmen Pes'i geçer.
Fifa 2011 incelemesinide PC için cumaya kadar yapmaya çalışacağım.

İyi oyunlar.

14 Eylül 2010 Salı

Bursaspor 0 - 4 Valencia


Öncelikle Valencia, Bursaspor'la bu maçtaki gibi rahat rahat oynayabilecek, hatta bazı anlarda dalga geçebilecek bir takım değil. Bunu rahat rahat söylemek, yazmak lazım. Bugün maçı Valencia kazanmadı bana göre. Bursaspor kendi oyunundan uzaklaşarak kaybetti.

Bursaspor'un yaptığı bir şey var; agresif oyun, hızlı hücum. Bunları bugün göremedik. Bunların sebepleri de var tabi. Birincisi Valencia'nın ilk golü bulana kadar yaptığı ön alan baskısı. Bursaspor bunu da kırabilirdi aslında fakat görünürdeki ilk 11 buna müsait değildi. Bir Sercan, bir Turgay olsaydı ileride daha rahat ve bilinçli uzun toplar atılabilirdi.

Bursaspor'un ilk 11'i bana göre doğru bir seçim. Avrupa tecrübesi fazla olan oyunculardan kurulmuş takım. Fakat sorun oyuncular değil kulübün bu tecrübeye sahip olması. Zaten ilk yenilen golden sonra taraftarın biraz olsun susuşu, oyuncuların şaşkınlığı bunu gösteriyor. Bursaspor bu maç hakikaten çok farklı, kendi oyunundan çok uzak bir görüntüdeydi. Gerçekten sahaya çıkan Valencia'yı yenmesi kadar normal bir durum olmazdı. Zira stoperleri ve bekleri çok ağır Valencia'nın. Volkan Şen'in olağandışı performansının yanına Ozan'ın iyi oyunu, Nunez'in etkili oyunu eklenebilseydi en azından beraberlik bile koparılabilirdi.

Bursaspor'da bugün hayalkırıklığı yaratan 3 isim var bana göre. Birincisi Ivankov. Yediği ilk goldeki erken hamlesi gerçekten çok acemiceydi. Genç bir kaleci olsa anlayışla karşılanabilir fakat falso alacağı bariz olan bir topa erken hamle edip terste kalmak Ivankov'a hiç yakışmadı. Bu gol olunca da Bursaspor'un direnci kırıldı zaten. Hayalkırıklığı yaratan ikinci isim Ozan İpek. Wederson gibi gayet iyi hücum yapan bir bekle oynamasına rağmen ne kendi sol tarafı kullanabildi, ne de Wederson'u. Hayalkırıklığı yaratan üçüncü isim ise çok beğendiğim Nunez. Hakikaten kötüydü bugün. Aslında iyi oynadığı maçlar hep Sercan'la veya Turgay'la ikili oynadığı maçlardı. Insua'nın henüz hazır olmadığı ortadayken ikinci yarıya Insua - Sercan değişikliğiyle gidilse belki Nunez'in hem pozisyon hazırlayıcı, hem de bitirici oyununu seyredebilirdik. Fakat yine de doğru bir karardır Insua'nın bu kadar çalışırken oyunda kalması.

Özellikle ortasahada Ergic ve Hüseyin'in hakikaten hem top çalmada hem top kullanmada bu kadar yetersiz olmaması gerekir. Hele ki Insua sürekli yardıma geldiği düşünüldüğünde. Galatasaray'ın orta alandaki çözümsüzlüğü sonucu oynadığı oyunlara çok benzedi Bursaspor'un oyunu. Türkiye'deki takımların neredeyse hepsi bu ön alan baskısını kıracak düzeyde kaliteli içlere sahip değiller belki ama Bursaspor'un bu baskıyı atlatabilecek kanatları ve forvetleri var. Yani uzun toplar, yan toplarla da bu baskı kırılabilirdi. Deneyemedi Bursaspor.

Bir takım her zaman doğrularına uymalıdır. Bundan sonraki maçlarda da böyle olması gerekir. Rangers, Man Utd farketmez. Evet önlemler alınır fakat karakterin tamamen değişmesi, üstelik tecrübesiz olunan bir platformda hiç iyi sonuçlar doğurmuyor maalesef. Hızlı hücum, agresif baskı hiç bırakılmamalıydı. Bursaspor'un olağan oyunu Valencia'nın çok zorlanmasına yetecek bir oyun çeşidiydi zaten. Sercan'ın, Volkan'ın Valencia savunmasına yaşattıkları da umarım Ertuğrul Sağlam'a bu durumu göstermiştir. Açık ve acı konuşmak gerekirse şu oyun Man Utd'ye karşı oynansaydı 4'le kalmazdı bu skor.

Ben Bursaspor'a güveniyorum. Gruptan çıkma şansları çok zor belki ama kesinlikle UEFA'da devam edebilecek kalitede bir takımlar. Rangers'la oynanacak maçta bir puan çıkarıp, aynı takımı burada da yenebilecek kuvvette Bursaspor.

Volkan Şen'in müthiş oyununu tekrar tebrik edelim.

Bursaspor'un Şampiyonlar Ligi Serüveni


Bursaspor bugün Valencia ile tarihinin ilk Şampiyonlar Ligi maçına çıkacak. Üstelik geçen senenin lig şampiyonluğu apoletini de taşıyarak.Sezon başından beri CL marşıyla maça çıkarak hem takımı hem de seyircileri bugüne ısındıran Bursaspor'un bu maçtan ben alnının akıyla çıkacağına inanıyorum.

Valencia'nın son maçına bakarsak Mehmet Topal'ın ilk 18'de olmadığını görüyoruz. Ben bu maçta kadroya gireceğini düşünüyorum. Öte yandan Mata, Banega, Jordi Alba, biraz Vicente gibi iyi adamları son Santander maçında oynamış. Forvet hattını David Villa'dan sonra Aduriz ve Soldado'yla güçlendirdiler. Aduriz oynamış Santander maçında. Golü yok. Maçın golünü de Maduro'nun attığını belirtelim arada. Savunma ikilisi Ricardo Costa ve Maduro'dan oluşuyor. Göbekte Albelda ve Banega var. Topla çok iyi işler yapabilen bir göbek olduğunu söyleyelim.

Bursaspor'un 2 senedir ligde devamlı sahaya sürdüğü oyun bu maçtan puan almak için yeter. Hızlı, sürekli rakibi rahatsız eden, kanatların kullanımının üst düzey olduğu bu 4-3-3, Valencia'yı da şaşkına çevirebilir. Üstelik bu maçta taraftarın varolan büyük desteğinin de üzerine çıkacağını düşünüyorum. Özellikle hem hücumda hem de ortagöbekte daha hızlı oyuncular var Bursaspor'da. Valencia'nın özellikle stoper ikilisi çok yorulabilir. Fakat önemli olan hızlı top taşımak. Bunu da Volkan, Ozan, oynarsa topu hızlı kullanma bakımından; Insua, Batalla ve tam bir köprü olan Ergic iyi yapabilir. Klasik Türk defanslarının yaptığı paylaşım, alan markajı hatalarını ise Ömer ve Stepanov'dan görmeyiz umarım. Özellikle Ömer'in bu maçta hem duran toplarda, hem de savunmadaki önemi büyük. Stepanov zaten çok tecrübeli bir oyuncu olduğu için sırıtacağını hiç ama hiç düşünmüyorum.

Bursaspor'un en büyük özelliklerinden biri de oyundan pek düşmemesi. Fiziksel olarak çok iyi oldukları aşikar. Bunun yanında CL ve UEFA tecrübesi yaşamış oyuncuları da bulunuyor. Bu da Bursaspor'un avantajlarından biri. Açıkçası bugünkü maçta Valencia'nın değil, Bursaspor'un nasıl oynayacağının önemli olduğunu düşünüyorum. Heyecanlanmazlarsa, baskı hissetmeden, klasik oyunlarını oynarlarsa kesinlikle puan, hatta 3 puan alacaklardır.

Bursaspor'a iyi şanslar ve başarılar diliyorum.

13 Eylül 2010 Pazartesi

Hücum Sıfır, Savunma Bir: Galatasaray 1 - 0 Gaziantepspor


Yıllardır Galatasaray'ın iyi savunma yaparak 3 puan aldığını görmemiştim. Felaket hücumumuzu, hakikaten iyi bir savunma yaparak örtüp 3 puan almayı bildik. Maça bakalım;

Galatasaray aslında Ali Turan dışında gayet heyecan verici bir ilk 11'le sahaya çıktı. Ben de dahil, sanırım herkes özellikle Es-Es maçındaki iyi sayılabilir oyunu bekliyordu. Fakat öyle olmadı. Bu da beklenilebilir bir sonuç aslında. Sistem, oyuncu ve sakatlık yüzünden biraz daha uygulanması zor bir şekilde sahaya sürdük takımı.

Galatasaray'ın şu oyunu oynayabilmesi için Misimovic'in takıma uyumu şart. Bugün çok fazla sahayı gezinse de takıma uyumsuzluğu topla buluşması, buluştuğunda bir şeyler yapmasını etkiledi. 2-3 hafta sonra hem daha iyi Misimovic, hem de daha iyi bir Galatasaray izleyeceğimizi rahatlıkla söyleyebilirim.

Bu maçta sevinilecek tek taraf uzun zaman sonra böylesine konsantre bir şekilde savunma yapmamız oldu. Özellikle Insua'nın bekteki savunma performansı hakikaten müthiş. Genç yaşında neredeyse konsantre kaybı, zamanlama hatası olmadan maçı tamamladı. Sadece ilk yarı bir pozisyonda Popov kaçtı o kadar. Gerçekten iyi bir transfer olacağını söyleyebilirim. Hücum performansı için konuşmak yersiz olur. Zira takım hücum yapamadı bu maç. Rakip yarısahaya yayılabildiğimizde etkili olacağına eminim. Mesela ender çıkışlarından birinde Baros'a iyi bir orta yapmıştı fakat gol olmadı.

Savunmaya bu kadar yer vermişken hücum eksikliğinin bana göre sebeplerinden de bahsedelim. Özellikle sağ tarafta Elano ve Ali Turan olması Galatasaray'ın hücuma çıkışlarını büyük ölçüde etkiledi. Pino ve Arda gibi top taşıyan, içe katedebilen sınırlı oyuncularımızında sakat veya hazır olmaması nedeniyle Elano muhtemelen oradaydı fakat hiç etkili olamadı doğrusu. Belki arkasında Ali Turan yerine hücuma sokabileceği bir Sabri olsaydı daha iyi gözükebilirdi. Ama ne olursa olsun bu kadar etkisiz olmasını beklemiyordum doğrusu.

Ali Turan ise savunmada fena değildi fakat hücumda çok ama çok top kaybı ve yanlış tercihler yaptı. Bu da direkt olarak hücumumuzu etkileyen faktörlerden biri. Galatasaray'da oynayabilecek biri değil. O bölge Sabri'nin kesinlikle.

İkinci yarı Sabri ve Aydın'ın girişiyle Galatasaray'ın oyunu belirgin şekilde düzeldi. En azından iki kanadı da çalıştırmaya başladık. Özellikle Sabri'nin hücum oyununa katkısı her oynamadığı maç daha da iyi anlaşılıyor. Zaten yavaş yavaş Sabri esprilerini de kesmeye başladı performansıyla. Ben Sabri daha düzelemez diyordum fakat şu 2 senedeki oyunuyla beni fena halde yanılttı. Daha da yanıltacaktır umarım. Şu maçta yaptığı katkı hayatidir.

Diğer taraftan Aydın'ın her maçta takıma katkı yaptığını görmek de biraz garip doğrusu. Umudu kestiğimiz yeteneklerden biridir Aydın. Fakat bu sene üstüste iyi işler çıkarmakta. Bu maçta da verilen görevi gayet iyi yaptı. Bir de kafa vuruşunu kaleci çıkardı.

Tekrar maça baktığımızda Gaziantepspor'un çok rahat ortasahayı geçebildiğini gördük. Bunun sebebi göbekteki oyuncularımız. Gerçekten müthiş lazım olan bölgeye 3 transfer dönemidir takviye yapamamamız çok enteresan. Eldeki kadroya baktığımızda ise orayı çekip çevirecek iki isim Cana ile Barış'tır bana göre. Cana kontenjana takılsa da Barış'ın oynaması şart. Skibbe döneminde bu sistemi oynarken çok çok iyi maçlar çıkarmıştı Barış. Son 2 haftadır da gayet iyi oynuyordu. Oynamaması hatadır.

Böyle bir göbek olunca haliyle Misimovic, Kewell ve Baros da pasifize oluyorlar. Hücumu etkileyen en büyük faktörlerden diğeri de bu ortasaha. Cana'nın ve Barış'ın veya ikisinden birinin oynaması şart. Oraya bir hareketlilik, bir agresiflik gelmeli mutlaka.

Galatasaray'da tekrar parlamaya başlayan isimse Servet. Bu maçtada çok iyiydi. Sanırım Rijkaard ile arasındaki problemi çözdü ve iki isimde birbirine tekrar güven duymaya başladı. Artık nadir olarak topu ileri vuruyor Servet. Uzun bir aradan sonra da Servet'in ismi bağırıldı maç içinde. Bu da taraftarın tekrardan Servet'i kabullendiğini gösteren bir durum. Şu maçtan sonra daha da iyi oynayacağını düşünüyorum.

El Yasa ve Bünyamin Gezer sayesinde agresifleşen Kewell ile Pino değişikliğinin yapılmasını da doğru buluyorum. Kewell zaten pek etkili değildi. Bir de iyice sinirlenmişken, takımı eksik bırakabilme ihtimali varken oyundan alınıp, kontra atak için çok önemli isimlerden biri olan Pino'nun oyuna alınması gerçekten iyi bir karardı. Zaten Pino'nun müthiş taşıyıp, Baros'a aktaramadığı ve 2. golü kaçırdığımız pozisyon da buna işaret ediyor.

Sonuç olarak çok kötü bir hücum organizasyonu, daha doğrusu organizasyonsuzluğuna rağmen iyi savunma yaparak, tehlikeli pozisyon vermeyerek 3 puanı aldık. 2 maç üstüste kazanmak da futbolcuların güveni açısından çok önemli. En azından gol yememek bile savunmanın güvenini yerine getirir.

2-3 hafta sonra, Misimovic takıma biraz uyum sağlayınca çok daha iyi bir hücum hattı izleyeceğimize eminim.

Bir Bu Eksikti

Samsunspor - Mersin İdman Yurdu maçında, Mersin teknik direktörü Yüksel Yeşilova bıçaklandı. Üstelik kardeşi tarafından. Yazıklar olsun. O bıçak sahaya nasıl girer, o bıçaklı adam sahaya nasıl girer, insan kardeşine, yarısına nasıl kıyar anlamak mümkün değil.

Yazıklar olsun.

Trabzonspor - Sivasspor

Maçın bitmesine daha 6-7 dakika var ama ben yazıya başlıyorum. Zira gerek yok daha beklemeye.

Trabzonspor tek kelimeyle Sivasspor'u sahadan silmiştir an itibariyle. Ben yazıya başlarken skor 5-1'di. Sedat kırmızı görmüştü. Trabzonspor tek kelimeyle dalga geçiyordu. Erdoğan Arıca olsaydı muhtemelen tekmeyle sahaya dalardı tabi. Maçın adamı kesinlikle oynadığı 70 küsür dakikada şov yapan, bir kanat forvetin yapması gerekenleri tamamen yapan Yattara'dır. 2 gol, sürekli doğru ve isabetli orta, bir de üzerine seyir zevki yüksek futbol oynaması. Milli takımda müthiş oynadığını yazmıştı gazeteler. Devam ettirdi bu performansını.

Trabzonspor sahaya 4-2-3-1 görünümlü, 4-2-4 sistemiyle çıktı. Böyle iki muazzam iç oyuncusu olan takımın, kendi sahasında böyle yüksek hücum gücüyle sahaya çıkması kadar doğal bir şey yok. Şu an 6. golü attı Burak. Yine müthiş paslaşmalar, yine Sivasspor'un soldan müthiş açıklar vermesiyle gol geldi. Yattara, Serkan zaten maç boyu perişan ettiler Sivasspor'u o bölgeden.

Trabzonspor'un ligin açık ara en keyifli futbolunu oynadığını sürekli yazıyoruz zaten. Bursaspor'la birlikte şampiyonluğun en büyük adayıdır bana göre. Belki Beşiktaş da hazır görüntü verse de Trabzonspor maç içerisinde doğru işleri takım olarak daha çok yapan bir görüntüde.

Maç ile ilgili yazacak hakikaten bir şey yok. Trabzonspor sisteminin bütün doğrularını yapıp gerek paslaşarak, gerek kontralarla müthiş goller attı. Kötü gol yok hakikaten. Alanzinho'nun Lincolnvari asisti, Yattara'nın 2 müthiş golü, Selçuk'un füzesi görülmeye değer.

Sivasspor'u eleştirmemek lazım. Ligin açık ara en iyi takımına karşı yapacakları pek fazla bir şey olduğuna inanmıyorum ben.

12 Eylül 2010 Pazar

12 Dev Adam


Maç yorumlayacak halim yok. Sadece izlemeyi severim basketbolu. İşin tekniği, taktiği vs. bilemem.

Fakat teşekkür etmek gerek bu güzel adamlara ve Tanjevic'e. 9 maçta 8 galibiyet alarak turnuvayı tamamladık. Hele ki Sırbistan maçının son 5 saniyesini ömrüm boyunca unutmayacağım sanırım.

Kupa gelebilir miydi? Evet. ABD inanılmaz iyi oynayan bir takım değil. Olmadı da bu turnuvada. Fakat biraz yorgunluk, biraz belki de konsantrasyon kaybı altın madalyayı ilerdeki turnuvalara erteledi.

Daha iyisini yapana kadar, en iyisi bu olacak.

Teşekkürler.

11 Eylül 2010 Cumartesi

Pes 2011


Demo tarihi 15 eylül, çıkış tarihi 8 ekim. Demo çıkar çıkmaz bir inceleme yazmaya çalışacağım. Benim gibi bir çok Pes oyuncusunu kendi tarafına çeken Fifa, bu senede favori bence. Ama eski aşkımız geri döner mi? Göreceğiz.

9 Eylül 2010 Perşembe

DC Universe Online

Tamamiyle kalite kokan bir tralier. DC hayranı olmadığıma rağmen o Superman karizması benim için tarif edilemez.

3 Eylül 2010 Cuma

Kazakistan 0 - 3 Türkiye


Hazırlık maçlarında gözüken sorunların tekrarını izledik. Buna rağmen 3 gol atıp, gol yemeden başlamak en azından iyi bir ilk adımdır.

Türkiye yine 4-2-3-1'le, yine sağda Hamit, 4-2-3-1'in en önemli kısmı olan 3'lünün ortasında Nihat'la başladı. Bu şekilde yola devam etmemiz imkansız. 3'lünün ortası şu an itibariyle kesinlikle Arda'nındır. Sol tarafa Ozan İpek veya sol forvet oynayabilecek bir Sercan, bir Tuncay, sağ tarafa Volkan Şen veya yine Sercan koyulmadan da öne geçtiğimiz maçlarda rahat pozisyona girmemiz imkansızdır.

Hiddink öncelikle pas trafiği oluşturmaya çalışıyor. Bu sebeple sağda Hamit'i kullandığımızı düşünüyorum. Böyle düşündüğümüzde 3-4 maçlık bir periyodu aynı kadro ve sistemle tamamlayabiliriz. Başarılı olur muyuz? Ben kendi adıma pek sanmıyorum. Zira ilk gol gelene kadar rakibi açamadık. Bunun sebebi Nihat'ın yerine o bölgede iki kanadı da pozisyona sokabilecek bir adamın olmamasıdır. Üstüne üstlük sağ ve sol kanatlarımız kanat forvet oynayabilen adamlar değil. Hal böyle olunca oyun duran top performansımıza kalıyor.

Nihat sağ forvet, Sercan sol forvet, santrafora da Halil veya Mevlüt şu an için en iyi seçenekler bana göre. 3'lünün göbeğinde Arda'nın hem şut, hem pasör özellikleri, bu isimlerin gerisinde Hamit ile Emre'nin oluşturduğu sağlam yapı bana göre Milli takımın hücum performansını bir üste çıkarabilir. Tabii ki Hiddink'in düşündüğü başka şeyler olabilir. Fakat ben kendi adıma göbeği ve kanatları pozisyon yaratamayan bir 4-2-3-1'in gereksiz olduğunu düşünüyorum.

Nihat klasik tabirle AMC olarak değil ikinci santrafor olarak da düşünülüyor olabilir. Fakat önündeki adam buna uygun değil. Tuncay ne pasör bir adam, ne top sürebilen bir adam, ne de stoperleri sağa sola götüren bir adam. Orada, çift stoperin arasında sürekli kaybolabilir. Bu da Nihat'ın performansını direkt etkiler. Bugün Nihat gol atmasına rağmen sahada hiç gözükmedi. Nihat da eleştirilebilir bu yüzden. Haklıdır eleştirenler. Fakat benim için bu kötü oyununa asıl sebep işlemeyen düzendir.

Ömer ile Servet'in fena olmayan bir ikili oluşturduğunu söylemek lazım. Fakat bu iki adam oynarsa stoperlerimizi ileriye yöneltemeyiz. Solbeke gerekirse İbrahim Üzülmez bile koyulup, Hakan'ı stopere çekerek defansın topla oynama kabiliyetini arttırarak rakibi yarısahasına daha iyi hapsedebiliriz.

Maça bahsettiğimiz sorunları geride bırakarak baktığımızda Arda'nın, Emre'nin, sağdan içe her geçtiğinde Hamit'in etki ettiğini söyleyebiliriz. Duran top zaafımız maalesef devam etmekte. Bu konuda teknik direktörler veya oyuncularda kabahat aranabilir fakat bu işler altyapıda başlar. Yıllardır Türk takımları bu sorunu çekiyorsa bunun tek sebebi teknik direktörler olamaz. Olmamalıdır.

Arda'nın Es-Es maçıyla başlayan yükselişi de Milli takımda devam ediyor. Bu bizim için de, salı günkü Belçika maçı için de sevindirici. Nihat'ın da gol atması bana göre çok önemli. Zira ne kadar eleştirilirse eleştirilsin bana göre hala çok önemli bir forvet. Şu sistemde kullanılabilecek en etkili forvetlerden biri. Yeter ki arkasında, sağında ve solunda oynayacak adamları iyi seçelim.

Maçın özellikle ikinci yarısındaki silik oyunumuzu ise kontraya çıkacak oyuncularımızın olmamasına bağlıyorum. Tuncay böyle bir oyun için iyi bir seçenek olsa da bu maç bana göre kötüydü. Nihat'ın o bölgede pek kontraya çıkacak durumu yok. Solda Arda içeri kateden bir yapıda, sağda Hamit de öyle bir oyuncu olunca Ömer Üründül'ün kontra söylemleri boşa gidiyor haliyle. Bu yüzden Volkan gibi, Ozan gibi kanat oyuncuları bana göre çok çok önemlidir ve Milli takımda olmamaları çok acayiptir.

Sonuç olarak iyi başladık ama oyun olarak pek etkili değildik. Önemli olan maç salı günü. O maçı da galibiyetle kapatabilirsek önümüze bakabiliriz.

2 Eylül 2010 Perşembe

Prekazi'den Özür Dilensin


Prekazi'nin önerdiği Jovanovic'i biliyorsunuz. İşin ayrıntısını Prekazi anlatsın;

Prekazi ateş püskürdü!
Prekazi içini Ligtv.com.tr'ye döktü, Adnan Polat ve Adnan Sezgin'e ateş püskürdü!

Branislav Jovanovic olayının perde arkasını anlatan Cevad Prekazi, sert açıklamalar yaptı. Polat ve Sezgin tarafından İstanbul'a davet edildiklerini ama paçavra gibi bir kenara atıldıklarını söyleyen Prekazi, "Futbolcuyu alırlar, almazlar, önemli değil. Ama bana yapılanlar rezil davranışlar!" dedi.

Ligtv.com.tr Genel Yayın Yönetmeni Cem Kurel'e konuşan Galatasaray'ın unutulmaz ismi Prekazi, Belgrad maçından bu yana yaşananları birer birer anlattı. İşte Prekazi'nin açıklamaları:

RIJKAARD JOVANOVİC'İ BEĞENDİ
OFK maçı sırası ve sonrasında Partizan'ın aslında en iyi futbolcusunun Branislav Jovanovic olduğunu söyledim. Ardından Adnan Polat beni aradı. Ben de kendisine Jovanovic'i anlattım. O da beni İstanbul'a çağırdı, futbolcunun CD'lerini istedi. İstanbul'a geldim, Polat Otel'de misafiriydim, Başkan'ı aradım, telefonunu açmadı. Ardından CD'leri Rijkaard'a yolladım. Ve Jovanovic'in futboluyla adeta Rijkaard'ın kopyası olduğunu, Frank'ın CD'leri izlediğinde kendi futbolculuğunu göreceğini belirttim.

BİZİ İSTANBUL'A ADNAN POLAT ÇAĞIRDI
Rijkaard CD'leri izlemiş ve Jovanovic'i beğenmiş. Bunu Adnan Polat söyledi. Bana futbolcunun fiyatını sordu. Ben de kendisine "Ben menajer değilim, para konuşmam ama sizin için öğrenirim" diye yanıt verdim. Sonra öğrenip aradım Başkan'ı, bonservisinin 1 milyon Euro olduğunu, Jovanovic'in de 50 bin Euro aylık istediğini söyledim. Başkan da "tamam" dedi ve Eskişehirspor maçından sonra yine aradı. Ve bizi İstanbul'a çağırdı.

BU İŞİ ADNAN SEZGİN BOZDU
Bu ana kadarki süreçte Adnan Sezgin hiç yoktu. Onunla hiç konuşmamıştım, hep Başkan ile görüşüyordum.

Zaten işi de Adnan Sezgin bozdu. Eskişehir maçının ertesi günü yani pazartesi sabahı Adnan Sezgin beni aradı. Ve parayı nereye yatıracakları gibi sorular sordu. Ben de ona "Ben menajer değilim, para işlerini bilmem. Gelince menajerlere sorarsın" diye yanıt verdim. Bana telefonda "Bugün İstanbul'a geleceksiniz" dedi. Ama 10 dakika sonra Adnan Sezgin bir daha aradı ve bu kez "Gelmeyin, ben sizi akşam ararım" dedi.

Futbolcu kulübünden bonservisini almıştı ve Adnan Sezgin bize gelmememizi söylüyordu. Ben de Yurdaşen Karahasan'ı aradım. Olayı anlattım, çok kızdı. Telefonu kapattık, 10 dakika sonra Adnan Sezgin yine aradı ve "İstanbul'a geliyorsunuz" dedi.

BENİM BİR ADIM VAR, MENAJERLİK YAPMAM!
İstanbul'a geldik ve görüşmeler başladı. Başkan'a "Ben para konularını konuşmam. 22 sene futbol oynadım, benim bir adım var. Ben menajerlik yapmam. 2 menajeri var, onlarla konuşun" dedim. Bunlar konuştular. Ardından Adnan Polat "Siz otele dönün ben sizi arayacağım" dedi.

BİZİ PAÇAVRA GİBİ ATTILAR
Sonra otele gittik. Ama ne arayan var ne soran. Kendimi çok kötü hissettim. Tamam, futbolcuyu beğenmezsin ya da anlaşamazsın. Herhalde daha büyük transfer bitirdiler. Buna kızmıyorum. Ama insan açar birşey söyler. Bizi paçavra gibi attılar, ortada bıraktılar. Ben sözümü tuttum ama Adnan Polat tutmadı. Beni İstanbul'a çağıran Başkan, sonrasında da aramalıydı.

REZİL BİR DAVRANIŞ!
Tek telimeyle rezil bir davranış!!! Bunlar beni artık ararsa tek laf konuşmam! Beni kullandılar! Cevad Prekazi'nin ismi belli, kimseyi kırmamış. Benim tertemiz bir kalbim var, leke getirmem. Ama onlar beni paçavra gibi kullanıp attı. Davranış rezil! Davranış rezil! Galatasaray'a hiç yakışmıyor! Sonra aradı Adnan Sezgin, kendini temizlemek için. Ama bu işi Adnan Sezgin bozdu.

POLAT ÖZÜR DİLEMELİ
Ben Galatasaray taraftarıyım, Galatasaray'a da Türk halkına da kırgın olamam. Hayatımın en güzel günleriydi Türkiye'de yaşadığım dönemler. Ama Adnan Polat beni arayıp özür dilemeli!


Denebilecek, yorumlanabilecek hiçbir şey yok. Derhal ama derhal özür dilenip, bu güzel insanın kalbini daha fazla kırmamalı. Bu tip işlerin gururu olmaz. Hatalıdır kesinlikle yönetim. Galatasaray için tek laf etmemiş, tek kötü söz söylememiş bir insana bu tip yaklaşım olamaz, kabul edilemez.

Derhal özür dilenmeli!

Joseph Yobo ve Fatih Tekke Transferleri


Fenerbahçe'nin sorununun ısrarla ortasaha olduğunu söylüyordum kendi adıma. Fakat Fenerbahçe daha farklı bir şekilde bu sorunu çözmenin yolunu deniyor; Yobo.

Yobo bana göre harika bir savunmacıdır. Bilica adlı kitle imha silahından sonra Fenerbahçe taraftarına ilaç gibi gelecektir. Hızlıdır, kuvvetlidir, topla çok iyi olmasa da Lugano'yla bir şekilde birbirlerini tamamlayabilecektir. Üstelik Fenerbahçe'nin en büyük problemlerinden olan defansı ortasahada kuramama sıkıntısını çabukluğuyla silecektir. Yani artık Fenerbahçe daha rahat bir şekilde oyunu rakip yarı alana yıkabilir. Bu da Fenerbahçe'nin ortasaha sıkıntısını nispeten ortadan kaldırır.

Everton'da Heitinga, Distin gibi adamlar yüzünden belli bir süre sonra forma giyme şansı bulamasa da umarım Fenerbahçe'de bonservisinin alınacağı kalitede oyun oynar da Süper Lig'e güzel bir renk verir. Fenerbahçeli taraftarlar bana göre çok mutlu olmalıdır Yobo transferi sebebiyle.


Fatih Tekke ise Trabzonspor'a geleceğini düşündüğüm bir adamdı açıkçası. Beşiktaş'a gittiğini dün öğrendim. 2-3 gündür internetin olmadığı bir yerde kalıyordum bu sebeple çok şaşırdığımı söylemeliyim. Beşiktaş'a çok büyük katkı yapacaktır. Tabii ki en son izlediğimiz Fatih Tekke'yi düşünüp konuşuyorum. 33 yaşında artık. Belli özellikleri muhtemelen körelmeye başlamıştır fakat yetenek her daim baki kalır. Bobo'yu ilk etapta kesemese bile hem Avrupa, hem Lig, hem de Türkiye Kupası düşünüldüğünde çok iş düşecektir kendisine.

Transferin diğer yönü ise manevi tarafı. Trabzonsporlular muhtemelen çok üzülmüştür. Muhtemelen de yönetimdekilere sallıyorlardır. Bana göre bir oyuncu bir kulübe gerçekten gelmek isterse gelir. Kewell gibi bir marka bile sadece Galatasaray'da kalmak için yıllık 1 milyon € alıyor yahu. Fatih Tekke eğer isteseydi bana göre gelirdi yani. Tabii ki şehri tamamen bilmiyorum. Belki başka şeyler de vardır işin içinde. Fakat nasıl Galatasaray forması Tuncay'a, nasıl Fenerbahçe forması Arda'ya yakışmıyorsa, Fatih Tekke'ye de Beşiktaş forması o kadar yakışmayacak. Vereceği katkıdan bahsetmiyorum. Taraftar gözüyle bakıyorum.

İki transfer de kulüplere hayırlı olsun.

Galatasaray Transfer/Kadro/Sistem Değerlendirmesi


Galatasaray toplamda 9 isim alarak transfer sezonunu kapatmış oldu. Peki bu 7 isim, 2 yıldır aranan 1 ismi doldurabilir mi? Maalesef bunun cevabı şimdilik hayır.

Bu 9 isimden şüphesiz en çok ses getiren isim Misimovic. Gelişinin Galatasaray'ın sistem değiştirişine işaret olduğu aşikardı zaten. Misimovic müthiş bir forvet arkası oyuncusudur. Fakat 4-3-3 sisteminde böyle bir adama yer yoktur. Eğer Misimovic'in alınacağı kararlaştırıldıysa Rijkaard zaten Eskişehirspor maçında yaptığı 4-2-3-1/4-3-3 karışımı taktiği tamamen 4-2-3-1'e veya 4-4-1-1'e çevirecek demektir. Bu sistemle de iş bitmiyor. Misimovic'in arkasında oynayacak 2 isim çok iyi seçilmeli. Hiç sevmesem de Ayhan'ın Skibbe'nin 4-2-3-1'ine yaptığı iyi katkıyı unutmak mümkün değil. Bu sebeple o 2'liden birinin Ayhan olacağını düşünüyorum. Diğer isim ise Eskişehir maçındaki oyunuyla yavaş yavaş ısındığını gördüğümüz Cana veya 3 maçtır bana göre takımın en çok iş yapan oyuncusu Barış olacaktır. Sarp şu an için yedek kadroda olacaktır muhtemelen.

4-2-3-1 aynı zamanda Baros'un kendini bulduğu, hem UEFA hem de Süper Lig'de müthiş işler yaptığı sistemdir. Bu sebeple Baros'un daha fazla pozisyona gireceğini ve çok daha fazla skor üreteceğini düşünüyorum. Skibbe'nin oluşturduğu Lincoln, Kewell, Arda, Baros dörtlüsünün potansiyelini hepimiz hatırlıyoruz. Şimdi elimizde oluşturabileceğimiz bir Misimovic, Arda, Baros, Elano/Kewell dörtlüsü var. Misimovic'in Lincoln'den çok çok daha istikrarlı ve sağlam olduğunu düşünürsek umutlanmak için bir sebebimiz olabilir. Fakat sorun bu 4'lünün arkasındaki bağlantı noktası. Ayhan Skibbe döneminde yapabildiği katkıya tekrar ulaşabilir mi? Sanmıyorum. Hem 3 sene geçti, hem de form durumu olarak şu an kesinlikle iyi değil. İyi değil demeyelim de istikrarsız diyelim. Bu sebeple bazı maçlarda sıkıntı çekecek olmamız büyük bir ihtimal. Eğer ismi geçen Annan transferi olsaydı bu sorunu biraz olsun giderebilecekti. İş şu an için Arda'nın ve Misimovic'in, hatta Kewell veya Elano'nun da omuzlarında biraz. Daha fazla geriye gelip, daha fazla top taşımaları, yani daha fazla efor sarfetmeleri gerekecek.

Öte yandan solbeke yapılan Insua takviyesi ise hücumda çok daha fazla seçenek kullanmamızı sağlayacak. Galatasaray'ın en büyük sıkıntılarından biri sağ bölgeyi iki seçenek olarak kullanabilirken, yani hem beki, hem kanat oyuncusunu hücumda kullanabilirken sol tarafta genellikle Arda'nın tek başına iş yapmaya bırakılmasıydı. Hakan Balta hücumla pek ilgisi olmayan bir adam. Sabri çıktığında savunmayı üçleyip, hücumdaki takıma daha güvenli bir geri hat oluştursa da artık bu işi önliberonun veya ön liberolardan bir tanesinin yaptığını, hatta hücumdaki takım için bu durumun daha yararlı olduğunu bilmek lazım. İşte Insua hücuma çok katılan ama savunma konusunda da gayet iyi yetenekleri olan bir bek. Yıllardır Liverpool'da, yani Premier Lig'de oluşu onun tempo konusunda bir sıkıntısı olmayacağına işaret. Sabri gibi sürekli oyunun iki tarafınında içinde olan bir bek varken artık sol bekimizde böyle olacak. Daha efektif sol kanat hücumları izleyebileceğiz.

Yeni gelen isimlerden sonra kadroda alternatifin çoğalması ise iyi oldu doğrusu. Muhtemelen yedeklerde Pino, Kewell/Elano, Mustafa Sarp gibi isimler de olacak. Eskişehirspor ve Karpaty maçlarında yaşadığımız olağanüstü alternatif sıkıntısı daha olmayacaktır. Bu da yine Galatasaray'ın sadece 15-16 kişiyle oynamak zorunda kaldığı devir de sona ermiş oldu.

Çok sancılı, çok sinir bozucu bir transfer dönemi böylece bitmiş oldu. Galatasaray'ın hala belli başlı eksiklikleri doldurulmamış olsa da tek başına Misimovic bile bir umut ışığıdır.

Hayırlı olsun.