26 Aralık 2010 Pazar

Meraba, Ben Gassaraylıyım

Meraba abilerim, ben Gassaraylıyım.

Son olayımı hepiniz duymuşsunuzdur. Gittik 17'lik veletlere daldık. Gelmişler Florya'da racon falan kesiyollar. Kırdık bellerinde sopayı falan ders verdik. TV'de de abartıyollar ya. Olayı önce onlar başlattı. Lavuğun teki gelmiş bizim adamlara dalmış falan. Orası Gassarayımızın evi. Affetmeyiz. Çoluğa çocuğa dalarız.

Şimdi okuyorum böyle forumları falan. Yine suçlu olmuşuz. Fenerbahçeliyi katledeceksin aga. Adamlar geliyollar her sene olay yapıyollar. Biz yapınca terörist oluyoruz. Bu sürekli bizim suçlu olma hadisemizden bıktık. Adamı başlattı, biz bitirdik. Velette olsa kaşınanı kaşıyacaksınız. Bunun başka yolu yok.

Her maça gidiyorum abi. Ufuk'u da ıslıklayan benim, Necati'ye yumruk atan da. Hasan'a laptop atan da bendim, Gerets'in üzerine yürüyen de. Ben Gassaraylıyım abi. Bize böyle karakterler yakışmaz. Servet'in üzerine gidemem mesela. Yalandan ıslıklarım olur biter. Robot gibi adam. Vursa ölürüm. Delikanlılığın 10'da 9'u kaçmak değil mi zaten ehe.

Şimdi Volkan mesela götüyle top tuttu. Onu fitbolcularımız halledecekti, hepsi ruhsuz karaktersiz olduğu için halledemedi. Florya'da ise olay bize düşer. Onlar kim ki. Gelip tekmeyi de atarım, burunu da kırarım. Burası Gassaray. Volkan topu bizim takıma da soksa bir şey yapamam. Maç içinde değil, sokakta görsem de yapamam. Ama işte böyle sıkıştırdım mı affetmem. Ama yemin ederim suç bizde değil. TAHRİK ettiler.

Tezahürat yapamam, onun bunun arzusuna göre yönlenirim. Tek telefondur Hagi'ye hırsız diye bağırtan, aptal medya haberleridir kaptana giderli tezahürat yaptıran. Böyle kolay manipüle de oluruz ama büyük Gassaraylıyız.

Çok büyük Gassaraylıyız. O kadar büyüğüz ki, o kadar olur işte.

Meraba, Ben Gassaraylıyım.

20 Aralık 2010 Pazartesi

Umudu Didiklemek


Maç hakkında konuşulacak bir şey yok. Belki ikinci yarı biraz konuşulabilir ama ona zaten gerek yok. Sonunda devreyi bitirdik ve artık önümüze bakmak için engel kalmadı.

Hagi geldiğinde Galatasaray'ı daha çok sahada var ederek ilk belirtilerini göstermişti kuracağı takımın. Başta Cana ve Neill olmak üzere bu tip kötü durumlarda performansını hep yükselten Kewell karakterli yabancı dediğimiz türde oyuncular. Liderlik vasfı olmasa da oyundaki müthiş hırsıyla Pino da değerli yabancılarımızdan. Insua iyi başlayıp her ne kadar çok sevilse de bana göre 1.5 maçtır oynayan Çağlar'ın yarı performansı kadar oynayamamış bir adam. Çok çok iyi başlamıştı evet. Ama performansı düştü. He kıyas yapılan oyuncu Hakan Balta olduğu için oynatılmamasının eleştirilmesi ise çok normal bir sonuç.

Düne döndüğümüzde yeni bir fidanın daha filizlenmeye başladığını gördük; Anıl Dilaver. Bilhassa müthiş patlama yapabilen, ayağına hakim ve en önemlisi orta değil pas atan türden bir oyuncu. Fiziksel olarak zaafları olduğu kanat forvet olarak çok verimli olabilir. Zaten dün attığı golü de sol forvete geçtiğinde kaydetmişti. Eğer üstüne düşülürse, O da oynamak isterse iyi bir oyuncuyu daha "0" bonservisle kazanmış olacağız. Şimdilik onu daha çok övmeden kapatalım bu bahsi.

Düne baktığımızda Kewell'ın müthiş oyunu, Neill'in harika taktik zekası ve Cana'nın akıl almaz pozisyon bilgisi hemen belli etti. Neill topla oyunda ileri yönelik hiçbir hareketi bulunmayan Ayhan'ın atamadığı tüm topları atıp bu açığı kapattı. Cana artık saymayı bıraktığım şekilde top kesti, rakip hücumlarını öldürdü. Daha önemli bir şey yaptı. Onu da yazacağız ilerleyen satırlarda. Kewell ise tüm hücum organizasyonunu tek başına sırtladı. Özellikle attığımız golde Neill'ın önüne bıraktığı topa laf söyleyemiyorum. Müthişti.

Yerlilerden Çağlar'ın bu takımın solbeki olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Çok uzun bir sakatlıktan bu denli kuvvetli dönmesi kendine iyi baktığını gösteriyor. Maç eksiği olduğu için pek hücuma katılmadı ama gerek ortaları gerekse de şutlarıyla hücum için iyi bir silah olacağını bize anlatıyor gibi. Savunması içinse denecek tek laf yok. Kusursuzdu.

Maçla ilgili son olarak Hakan Balta'nın Ayhan'dan çok çok daha iyi bir iç oyuncusu olması takımın kalitesini gözümüze sokuyor maalesef. Aldığı her topta yüzünü rakip kaleye dönmeyi denedi Hakan. Bunu Ayhan sadece topun üzerine kazayla basınca yapıyor ve bu durum benim gibi bir çok Galatasaray sevdalısını delirtiyordur sanırım.


Cana'nın bize sezon başından beri sağladığını söylediğimiz katkı ise dünkü kırmızı kartı. Bir kırmızı karta neden binlerce taraftar sevinir? Neden binlerce taraftar büyüksün diye yazar türlü platformlarda?

Yıllardır dayak yiyen bir takım izliyoruz sahada. İşte Cana gibi, Neill gibi adamlar sahada dik durarak, "GALATASARAY karşınızdaki, haddinizi bilin ulan!" diyerek bu ezikliği ortadan kaldıracak adamlar. Bu adamlar bu yüzden her oynadıkları kulüpte sevildiler, kaptanlık yaptılar. Cana dün takım arkadaşının boğazına sarılan, iten Kere'yi ite ite saha dışına attığı için Cana. Çirkeflik nedir bilmeyen, sadece topa sert bir adamın gerektiğinde takım arkadaşını ezdirmemek için kırmızı kart görmeyi bile göze almasıdır onu Cana yapan. Bizi bir araya getirecek Cana gibi, Neill gibi karakterler lazım takıma. Galatasaray küme düşse bile Galatasaray'dır. Devdir. Cana bunun bilincinde olan ve Galatasaray arması taşıyan oyunculara böyle hareketler yapılmasını kabullenmeyecek bir adam. Kabullenmedi. Ama biz o kırmızı kart sayesinde çok daha sevdik Cana'yı belki. Bu gözler Lincoln'ün dayak yemesini ve yanılmıyorsam Barış dışında kimsenin kılını kıpırdatmamasını da gördü. Dün Cana o kıvılcımı çakmasaydı muhtemelen tek vücut olamayacaktı Galatasaray o karışıklıkta. Helal olsun sana be adam.

Böylece devre sonuna da gelmiş olduk. Başlıkta da dediğim gibi biz Galatasaraylı olarak umudu didiklemek zorundayız. Anıl'ın golüne çığlıklar atarak sevinmemiz, Cana'nın kırmızı kartından gurur duymamız bu yüzdendir. Çok iyimser gelebilir bu yazı okuyanlara. Olsun. Herkes takımın durumunun farkında. Kimsenin gözünü boyamadan, kimseye yalan söylemeden elde edilen umudu ortaya çıkarmak istiyorum kendi adıma. Burası Galatasaray diye bağırmak istiyorum bu tip kıvılcımları gördüğümde.

Umarım iyi bir devre arası geçirip takımın üzerindeki pisliklerden arınabiliriz. Yoksa'sı yok. İkinci bir seçenek yok.

Burası Galatasaray.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Kısa Kısa: Trabzonspor - Bucaspor, Kasımpaşa - Galatasaray


Öncelikle Trabzonspor ile başlayalım.

Trabzonspor bu hafta sonunda en yakın rakibiyle puan farkını 5'e çıkardı. Zaten senenin en başında Liverpool'a karşı oynadıkları mükemmel 2 maçla belli etmişlerdi buraya geleceklerini.

Gerçekten ligin en iyi futbol oynayan takımı olarak lider olmaları, rakiplerine puan farkı yapmaları futbolun adaletidir. Son Bucaspor maçında ise Trabzonspor, maçın genelinde çok da iyi oynamasa da maçı kazanmayı bildi.

Aslında Trabzonspor müthiş bir baskıyla başladı. Bu baskı gol gelene kadar da devam etti zaten. Bu baskının kurulmasında en büyük pay sahibi ise kuşkusuz Selçuk İnan;

Manisaspor'da oynadığı dönemden beri çok beğendiğim bir adamdı zaten. Bize de çok çok uzaktan gol atmıştır. Yanılmıyorsam Faryd Mondragon'un Türkiye'de yediği tek frikik golünü de Selçuk İnan atmıştır. Hatta çok gollü geçen bir Galatasaray - Manisaspor maçında uzaktan müthiş iki füze yollamıştır. Trabzonspor'da ise özellikle Şenol Güneş geldiğinden beri Pirlo tadında oynuyor. Rakibin baskısının 5-10 metre gerisinde pozisyon alıp hem dönen topları topluyor, hem de müthiş geliştirdiği pas yeteneğiyle doğru yerlere, doğru zamanda ve doğru şiddette atıyor. Kesinlikle şu an için en iyi pas verebilen Türk oyuncusu, Nuri ve Emre ile birlikte.

Maça döndüğümüzde ise Selçuk'un bu özellikleri maçı tüm 90 dakika boyunca Trabzonspor'un hakimiyetinde geçmesini sağladı. Tabi yine çok beğendiğim Gustavo Colman'ı da Selçuk'tan sonra yazabiliriz.

Bucaspor'un tek ofansif şansları, Trabzonspor'un zaman zaman yaptığı pas hatalarıyla oldu. Elbette santrafor oynayan ve Egemen'le, Giray'ı çok çok zorlayan Manucho'nun katkısını da unutamayız. Cılız gelişen her topu iyi saklayıp, geriden gelen takım arkadaşlarına servis ederek Bucaspor'un rakip yarısahada nadir de olsa görünmesini, etkili olmasını sağladı. Samet Aybaba'nın bu oyuncuyu ikinci yarı çıkarmasının zerre mantıklı açıklaması yoktur. Zaten Bucaspor, Manucho çıkana kadar bir şeyler yapabildi. Ondan sonra yoktu bile.

Şöyle son olarak atılan gollere de bakalım;

Trabzonspor'un ilk golünde Yattara'nın ortası kadar Umut'un doğru zamanlaması ve akıllı vuruşu da önemli. İkinci goldeki penaltı ise aptallıkla yapılmış bir penaltı bana göre. Penaltılar zaten iki tip oluyor ya faul ya aptallık. Yani illa bir oyuncunun penaltı yapması için faul yapması, elle oynaması gerekmiyor. Oyuncuya gereksiz, arkadan müdehale yaparsan, oyuncuya değmesen bile rakibin akıllılığı senin aptallığına dönüşerek penaltıya sebebiyet verirsin. Bu yüzden hiçbir zaman cezasahasının içi çok zor durumda kalmadıkça müdehale yeri olmamıştır. Cezasahasının içi rakibin topla iyi oyun oynamasını engellemek için alan kapatma yeridir. Oyuncuyla kale arasındaki açıyı kapatma yeridir.

Neyse sonuç olarak Trabzonspor hala bu ligin en keyif veren takımı olarak devam etmekte. Galatasaray'dan başka bir tek Trabzonspor'un maçlarını takip etmeye çalışmamın sebebi budur. Gerçekten çok iyi ve şampiyonluğu hakeden bir takım izliyoruz her hafta.

Galatasaray'a geçelim;

Galatasaray için konuşulacak bir şey yok aslında. Klasik bir Hagi baskısıyla maça başladık yine. İlk 10 dakikadaki Galatasaray her anlamıyla çok iyiydi. Ön alan baskısı, bek kullanımı, Kewell'ın sonunda ikinci forvet vazifesini yerine getirebilecek kuvveti kendisinde bulması takımın maça iyi başlamasının temel sebeplerinden bir kaçıydı sadece.

Galatasaray'ın ilk golü ise tipik bir Kewell golü. Aydın'ın harika ortasına müthiş bir koşu ve çok başarılı bir kafa vuruşu. Aydın demişken, bu maçta iyi oynadığını söylememiz gerekiyor.

Galatasaray'ın takım olarak bir diğer dikkat gerektiren hususu ise maç boyunca ön alan baskısını yapmış olmaları. Bu takımın yavaş yavaş güçlendiğine bir işaret olabilir. Tabii ki takıma Elano'nun yokluğunda bir fiziksel olarak iyi adam daha eklenmesi de bu baskının süresinin uzaması için büyük bir sebep. Tabii bu da organizasyon ve pas kabiliyetinin eksilmesi anlamına geliyor. Başta muhteşem oynayan Cana olmak üzere çok pas hatası izledik.

Cana'nın top kayıplarına hemen müdehale ederek hatasını telafi etmesi ise güzeldi. Ben sayamadım Kasımpaşa maçında Cana'nın kaç top çaldığını, kaç pas arası yapıp Kasımpaşa'nın ataklarını başlamadan kestiğini. Gerçekten çok çok mühim bir defansif ortasaha Cana. Çok büyük bir de şans. Gerek insanlığı, gerekse futbolcu karakteriyle çok daha fazla katkısı olacaktır.

Pino'ya da değinelim. Pino 3 milyon €'ya gelmiş, yıllık 600 bin € gibi Türk futbolunun günümüz şartları altında komik bir ücret alan bir adam. Ve herşeyden önemlisi forvet değil. He bu kadar kaçırmasını ben de beklemiyordum çünkü Fransa'da daha iyi son vuruşları olan bir Pino izliyorduk. Belki genelde kanatta oynadığı için daha az yapıyordu bu vuruşları ve isabet oranı daha yüksek oluyordu. Bu sebeple ilk geldiğinde Pino'yu tanıtırken gol vuruşları Keita'dan iyidir demiştim. Yanılmışım. Pek fark yokmuş. Okuyan arkadaşlardan özür diliyorum. Fakat bu Pino'nun beklentileri kendi performansıyla yükselttiği gerçeğini değiştirmez. İlk geldiğinde kim bu, Sirk topçusu vs. gibi bir dolu laf söylenirken şimdi, muadili sayılabilecek Stoch ve Dia'nın kötü performansları yerine Pino'nun kaçırdığı goller konuşuluyor.

Bunun bir sebebi diğerleri silik performans sergilerken ligin renklerinden biri olması. Tabii ki diğer sebebi ise Galatasaray'da oynaması. Mesela Dia ile Stoch bizim takımda olsaydı bugün ikisi de itin bilmem neresinde çay içiyor olurlardı. Fenerbahçe forması giydiğini artık saklamaya bile gerek duymayan medyanın bir başka kıyağı da bu tabi. He bu ikisi de müthiş topçulardır orası ayrı. İlk geldiklerinde de yazmıştım bloguma zaten.

Pino çalışıp her açığını düzeltebilecek bir potansiyele sahip. Ayrıca Ayhan'ın maç içerisinde kendisine çıkışması hakikaten Ayhan'ın ne boyutta saçmalayabileceğini bize göstermiş oldu. Maç boyunca rakip savunmayı mahveden, gol atan, sürekli oyun içinde bulunan Pino'ya gol kaçırıyorsun diyerek kaçırmamasını salık veren Ayhan'ın, maç içinde bir tane doğru pas atması, bir tane vücut çalımı yapması için megafonla kulağına seslenmek gerekiyor ki bir şeyleri düzeltebilsin.

Galatasaray'ın 90 dakika boyunca üstün taraf olduğu nadir maçlarından birini izledik. Rakip Kasımpaşa bile olsa bu durumu özlediğimiz için yüzüm güldü açıkçası.

Daha da güleriz inşallah.