27 Şubat 2011 Pazar

"Kazanan" Takım Kimliğini Kaybetmek


Dün geceden beri düşünüyorum. Aklıma tek mantıklı sebep olarak kazanan, yani yabancıların winner dedikleri karakterimizi kaybetmiş olmamıza bağlayabildim sonucu.

Hasan Şaş, Hakan Şükür, Ergün Penbe, Okan Buruk, Mondragon vs. bu adamların hepsi winner karakterde adamlardı. Nedir bu karakter? Bakınız bugünün Fenerbahçe'si. En kötü durumdayken bile üst üste müthiş performanslar sergiliyor oyuncuları ve bugün şampiyonluk için TS ile çekişir hale geldi Fenerbahçe. Aykut Kocaman'ın büyük payı var evet ama eldeki Alex, Lugano, Gökhan Gönül, Emre, Volkan gibi oyuncuların her kötü durumda performanslarını bir, hatta iki kademe yukarı çekmesiyle takım toparlanabiliyor.

Galatasaray bunun son örneğini Kalli'nin ayrılmasından sonraki 6 maçlık periyotla gösterdi. O Galatasaray 6 maçını da kazandı. Sivas'a deplasmanda 5 tane attı, Fenerbahçe'yi içeride yendi. Gitti şampiyon oldu. Ve bunları yaparken sahadaki adamlar bütün takımı etkilerdi. Hakan Şükür'e bugünlerde yaptığı açıklamalarından vs. dolayı bir çok taraftarımız gibi benim de kırgınlığım olsa da sahadaki Hakan'a her zaman saygı duymuşumdur. Çünkü sahada Şükür varsa takım bir şekilde vites atar.

Bugün yaşadığımız bunalım budur takım içinde. Takım dışında da bir çok sorun var tabii ki. Tek sebep bu değil. Ama bu da çok önemli sahadaki sonuçlar açısından. Mesela son maçımız. İnanın Belediye'nin sahada yaptığı hiçbir şey yoktu dün. Değil 3, 1 gol atmaları bile mucizeydi. İşte biz bu mucizeyi gerçekleştiriyoruz başkaları adına artık. Mesela geçen seneki Belediye maçı da böyleydi. Bütün maç müthiş oynadık ama son 5 dakika sahamıza hapsolduk. Halbuki gerek yok. Galatasaray'ı bunalımdan çıkaracak, ne olursa olsun sahadakileri itekleyecek adamlar kalmadı artık.

Fenerbahçe'nin neredeyse her sene ilk 2'de olmasının en büyük sebeplerinden biri budur. Bu karaktere sahip oyuncuları vardır. Bu adamlarda ne olursa olsun takımı tutar bir şekilde. Aragones Alex'i reddetmişti mesela. Mevkisini değiştirmişti. Yani takımın en büyük winner'ını yoksaymıştı. Sonu belli oldu. Aykut aynı işe girişti, sene başında denilenleri hatırlayın. Daha dün Aykut'a adam ol diyen antu'nun bugün giriş sayfasında Aykut'un fotoğrafıyla "Efsane Geri Dönüyor" yazılmış mesela. Oradan buraya getiren Alex'tir bu takımı. Alex bir anda yanılmıyorsam 16 gole ulaştı. Dile kolay; 16 gol. Bir o kadar da asisti vardır mesela. Aykut'u, Fenerbahçe'yi taşımıştır sırtında. Tabii ki tek başına değil. Sakat sakat maçlara çıkan Gökhan, her kötü oynanan maçta 2-3 tane gollük top çıkaran Volkan, sevin veya sevmeyin ortasahayı toparlayan Emre, sürekli takıma skor katkısı yapan Lugano. Bu adamlar winner'dır. Winner adamlara sahip olan takım ise kolay kolay hedeften kopmaz.

Galatasaray'ın yeni yapılanmasına kadar inmek gerekiyor bu yüzden. Galatasaray bir çok adamı, adamını gönderdi bu süreçte. Fakat bu bir deneydir. Tutar veya tutmaz. Hiç sevilmeyen Okan 35 yaşında, Sarp'tan, Barış'tan daha iyi adamdı. Bir şekilde katkı yapardı takımına. Liverpool'a attığı gol tamamen futbolcu özelliklerinin sonucudur. Top geldi, ayağına oturdu değil. O topun ayağa oturmasında oyuncunun tekniği çok önemlidir ama o topu gol yapan vuruştaki özgüvendir.

Galatasaray eğer bu adamlar gittikten sonra bir şampiyonluk kazanabilseydi yeni oyuncularda da yavaş yavaş bu tecrübe oluşurdu. 3 yıldır tamamen tepetaklak gidiyor takım. Kalitesiz mi takım? Bu seneyi saymazsak pek değil. Elano, Keita, Lincoln, Baros, Kewell vs. Kalitesizlik belası bu sene çok vurdu. Ama bu sene haricinde her zaman ilk 2'ye girebilecek bir takımımız vardı.

Mesela Skibbe'nin oynattığı oyun, eldeki adamlar müthişti. Fakat takım kötü giderken, Skibbe ismi tartışılırken takımı oyuna döndürecek adamlar yoktu o gün. Belki bir Hakan Şükür, yedek dahi olsa Skibbe'nin ömrünü 1 yıl daha uzatabilirdi. Takımı göt üstü düşmekten kurtarabilirdi. Hakan Şükür'e ağıt yakmıyorum. Yanlış anlamayın. Sadece takımı birleştirebilen adamlar bunlar.

Yabancı takımlarda bu var mı? Herhangi bir takımın içini çok iyi bilemem. Ama vardır herhalde. Barcelona'da Puyol olabilir belki. Gerçi onlar tamamen birey gibi hareket edebilen bir topluluk. Çok uç bir örnek bu. Mesela Chelsea'de Lampard olabilir bu isim vs. Neyse biz Türkiye'ye göre konuşmak durumundayız. Burada böyle işliyor sanırım işler.

Yeni takımlar çıkıyor tabi. Mesela Bursaspor pek bu karaktere uymayan bir takım fakat Ömer Erdoğan farklı duruşuyla ilk bakışta göz önüne çarpıyor. Trabzonspor'da Egemen'in, Selçuk'un önemi daha farklı mesela. Bir tek Kayserispor pek uymuyor bu duruma sanki. Orada da Şota'nın imzası var. Saf bir Hollanda takımı gibi oynuyorlar.

Neyse pek uzatmayalım. Sonuç olarak Galatasaray kazanan takım kimliğini tamamen kaybetmiştir. Rijkaard'lar, Hagi'ler, Skibbe'ler, Kalli'ler değişse de bu sonucu düzeltmenin pek yolu yok gibi gözüküyor. Çünkü zaten ince bir çizgide olan yeni takım sürekli mağlup olarak kazanmayı öğrenemez. Özgüven yok olur. Çok iyi oynadığınız bir maçı kaybedersiniz. Kötü oynadığınız hiçbir maçı kazanamazsınız. 3 senedir Galatasaray'ın yaşadıkları bunlar. İlk şut gol olur, iyi oynarsın son dakikada yersin, kötü oynarsan zaten hiç kazanamazsın.

Baştan aşağıya yenilenme gerekiyor;

Yönetimden, futbolcusuna, antrenöründen, çaycısına kadar.

Edna&Harvey: The Breakout


Bir hafta kazanıp, bir hafta kaybettiğimiz şu günlerde (beraberlik tarzımız değil), hayat yoğunluğu işin içine girince insan kafayı farklı şekilde dağıtmayı deniyor. Edna&Harvey'i açıkcası birkaç gün önce duydum. Grafiklerini görünce çoğu insanı uzak tutsa da, bir adventure adına bu grafikler benim için biçilmiş kaftan. Monkey island serisini sevenler kesinlikle denemeli diyip konuya giriyorum.

Oyuna başladığımızda Edna hiçbir şey hatırlamamış olarak kendini akıl hastanesine kapatılmış olarak buluyor. Harvey ise sürekli elinden düşürmediği oyuncak tavşanının adı ki bize göre o canlı bir tavşan. Basit olarak burdan kaçmak ve geçmişini hatırlamak isteyen ednaya oyun boyunca eşlik ettikçe, 2008 yılında bu oyunun neden Almanya'da en iyi senaryo/kurgu ödülü aldığını anlıyoruz. Kesinlikle çok eğlenceli ve sağlam bir kurguya ek olarak esprili bir oyun. Örnek olarak bir sahnede içinde büyük bir çiçek olan vazoyu devirdiğimiz de, Harvey'in eriyorum tonajında "murdererrrr" deyişi oldukça eğlenceliydi. Klasik olarak maus ve menü yardımıyla kolayca oynanan bir oyun. Macera oyunu sevenler kaçırmasın derim.

26 Şubat 2011 Cumartesi

İ.B.B 3 - 1 Galatasaray | Sorun Nerede?

61'e kadar maç Galatasaray'ın çok iyi oynamasa da kendi elinde bulundurduğu, istediğini yaptığı, rakibe pozisyon vermediği bir maç olarak geçiyordu. Hatta Stancu'nun net kaçırdığı bir pozisyon da vardı 45-61 arası.

Ne olduysa buradan sonra oldu zaten. Klasik bir maç yazısı yazmayacağım. Çünkü durum taktikle, teknikle, hocayla, futbolcuyla anlaşılacak bir şey değil. Galatasaray 3 senedir bu durumda. Çok iyi oynadığı maçı rahat veren, ilk çekilen şutta golü yiyen, rakip oyun oynamasa bile onu pozisyona sokan vs.

3 yılda futbol anlamında rezalete doğru koşar adım gidiyoruz. Her sene, bir önceki seneden daha kötü oluyoruz üstelik. Ben ne kadar kabul etmek istemesem de bu durumu böyle maalesef. Bugün Belediye top oynamadan 3-1'i buldu. Top oynamadı yahu. Ne o etkili kontraları vardı, ne sağlam savunmaları, ne agresif oyunları. Hiçbiri yoktu ve 0-1'den 3-1'e sadece 15 dakikada skoru getirdi.

Evet Hagi iyi bir teknik direktör değil. Bunu kendi de söylüyor zaten. Ama iyi de bize dünyanın en iyi teknik direktörlerinden biri de geldi; Frank Rijkaard. Ama aynı sıkıntıları o da yaşadı. O da anlam veremedi. Oyuncular kalitesiz dedi. Evet kalitesizlik var. Bu gün gibi ortada. Ama hakikaten tek sorun bu mu? Tek sorun Sarp'ın oynaması mı gerçekten? Ne bileyim 2 senelik kaybı Sarp mı yaptı sadece? Ben artık kalitesizlikten öte bir sorun olduğunu düşünüyorum. Çünkü benim mantığım kalitesiz futbolcu kavramının Galatasaray'ın bir numaralı sorunu olduğu düşüncesini siliyor. Bu değil.

Teknik direktör hiç değil. Gerets'ler, Kalli'ler, Skibbe'ler, Bülent Korkmaz'lar, Rijkaard'lar vs. Hepsi mi suçlu? Evet klasik bir soru, klasik bir düz mantık ama hakikaten hepsi mi suçlu? Eğer böyleyse işimiz kolaylaşır aslında. Bütün Galatasaraylıların yatıp kalkıp dua etmesi gerekir sorunun çözümünün bu olması için. Keşke tek sorunumuz teknik direktörler olsa. Dünya'nın en kolay çözümü olurdu çünkü.

Bugün Hagi'nin suçu yok muydu? Vardı tabii ki. Yekta'nın olmaması, geç gelen hamleler hatadır ve ilk de değildir bu. Yalnız sorun bu hata değil. Bu hata ne zaman sorun olur? Mesela takım şampiyonluğa giderken böyle bir hata yapılır işte burada sorunun ana kaynağı teknik direktör olur. Galatasaray 3 senedir şampiyonluğu geçtim, ilk 2'ye oynayamıyorsa sorun teknik direktörün hatalı 11 seçimi veya maç içindeki hamleleri değildir.

Bugün taraftar büyük sıkıntılarla oraya gitmişti. Haklarını teslim etmemiz lazım. Biz evde bile üşürken Allah'ın dağında desteklediler Galatasaray'ı. Maçın sonuna doğru Misimovic tezahüratı yapıldı. Olası kupadan elenme durumunda "Hagi İstifa" diye de bağıracağının sinyalini çaktı. Zaten bugünkü tezahürat "Hagi İstifa"'nın dolaylı yoldan söylenmesiydi. Ama sorun bu değil ki? Hagi gitse, yerine Mourinho gelse farklı mı olacak?

Yukarıda yazdığım gibi keşke bu kadar kolay olsa da düşünmekten kafayı yemesek! Keşke bu kadar kolay olsa da kendimizi tekrar edip, okuyana işkence çektirmesek. Ben bu düğümü çözemiyorum. Tek fikir var aklımda kim varsa bu takımda yollayıp; başta yönetim, futbolcu, antrenör, yeniden bir takım kurmak. Galatasaray'ı resetlemek.

Başka bir kurtuluş reçetesi, başka bir çıkar yolu ben bilmiyorum.

Düşünemiyorum.

İ.B.B - Galatasaray | Maç Öncesi

Galatasaray
Zapata, Serkan Kurtuluş, Servet Çetin, Lorik Cana, Çağlar Birinci, Sabri Sarıoğlu, Mustafa Sarp, Culio, Kazım Kazım, Milan Baros, Bogdan Stancu

Yedekler
Ufuk Ceylan, Gökhan Zan, Ayhan Akman, Insua, Emre Çolak, Yekta, Pino


Kadro üstte.

Mustafa Sarp, Neill'ın yerine kesici olarak kadroya girmiş. Yekta niye oynamaz eleştirileri bana göre Sarp değil, Sabri üzerinden yapılmalı. Sabri Es-Es maçından sonra o bölgede hiç iş yapamadı. Bu sebeple aynı kadroya Serkan yerine Sabri, Sabri'nin görevinde ise Yekta yer alabilirdi.

Sabri'nin görevi orta üçlüde oyun kurmak falan değil bu arada. Takımın temposunu arttırması, ön alan baskısına liderlik yapması ve kazandığı topları en kısa zamanda Culio'ya veya kanatlara aktarması gerekiyor. He Yekta'nın orada görev aldığı Gaziantepspor maçında felaket kötü oynaması, Hagi'nin o bölge için Yekta'ya güvenmemesini sağlamıştır muhtemelen. Fakat Sabri 2-3 maçtır kötü o bölgede. Bu yüzden Yekta tekrar denenebilirdi o bölgede.

Bunun dışında alışılmış 11 sahada. Ne olur maç? Sabri'nin, Kazım'ın ve Baros'un performansları hücumumuzu belirler. Bu da otomatikman skoru belirler. Bana göre Bucaspor maçının bir benzerini izleriz. Biraz kısır geçer maç muhtemelen. Eğer saçmasapan bir gol kalemizde görmezsek maçı kazanabiliriz.

Stat çok kötü, hava felaket ama buna rağmen taraftarımız orada gördüğümüze göre. Helal olsun diyelim her gidene.

Şans yanımızda olsun.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Galatasaray - Bucaspor | Beşiktaş - Fenerbahçe

İki maçtan da kısa kısa bahsedelim istiyorum.

Öncelikle tabii ki Galatasaray;

Galatasaray maça beklediğimin, belki de herkesin beklentisinin tersine çok temposuz başladı maça. Daha önceki tüm maçlarında Hagi bir şekilde baskı kurduruyordu takıma. Bu sefer o baskı olmadı. Olmayınca Bucaspor beklerini, kanatlarını iyi kullanabildi. Bunun da ötesinde Galatasaray'ın oyunu yavaşlatıp oynayabileceği oyuncuları yok. Bu sebeple oyundaki temposuzluk her zaman Galatasaray aleyhine oldu.

Bucaspor ilk yarı Erkan ve Mendy ile bu baskısız oyunda rahat rahat topu hücuma taşıdı. Bu rahatlık Bucaspor'un maçı daha ilk yarıda koparmasını sağlayabilirdi. Fakat önce Zapata ve direk, daha sonra sadece direk maçın Galatasaray adına tamamen bitmesine engel oldu. Açıkça söylüyorum, bu sezon Galatasaray ilk defa maçın büyük kısmında kötü oynamasına rağmen maç kazandı. Galatasaray'ın 2 senedir iyi oynadığı maçlarda bile mağlup olduğunu gördüğümüzden bu duruma Aslantepe uğuru diyebiliriz.

İlk yarıdaki rezil görüntüden sonra Hagi'nin devre arası takıma mecazi anlamda bir tokat atacağı belliydi. Nitekim Galatasaray müthiş bir pres ve tempoyla ikinci yarıya başladı. Bucaspor da güzel kontralarla cevap verince seyri çok güzel bir maç izlemeye başladık. Baros'un kuvvetsizliği yine çok belliydi fakat bu haldeyken bile takımın onu pozisyona sokabilmesine yardımcı olması ne kadar büyük bir forvet oyuncusu olduğunun göstergesi. 3-4 haftaya daha da iyi olacaktır.

İkinci yarı yine maç kısırlığa doğru giderken Sabri'nin pasının Bucasporlu oyuncular tarafından kesilememesiyle ligin ikinci yarısında bol bol attığımız kanat organizasyonu golümüzü kaydettik. Bunun sürekli olması çok çok güzel bir durum aslında. Golü atan ismin Culio olması ise çok daha güzel. Çünkü bu golü hakediyordu maç içerisindeki müthiş oyunuyla.

Golden sonra Kazım'ın dokunamadığı bir top var ki Galatasaray'ı kesinlikle çok rahatlatırdı o gol olsaydı. Fakat olmadı. Bucaspor ise golden sonra Mendy ile çok çok net bir gol kaçırdı. Cana'nın buradaki zamanlama hatasını belirtelim. Maç boyunca iyi olsa da bir ıskayla puanı veriyorduk az daha.

Maç için başka denecek bir şey yok. Galatasaray'ın bugünkü standartlarında bile çok temposuz sayılabilecek bir ilk yarıdan sonra Hagi'nin hem maç içi, hem devre arası müdehaleleri maçı bize getirdi. Bucaspor'un beceriksizliğini de buna ekleyebiliriz.

Kötü oynarken kazanmak da güzel.

***

Derbi için söylenebilecek tek kelime Ferrari'dir sanırım.

Fenerbahçe maça yine beklenildiği gibi tempoyu ve baskıyı üst seviyeye çekerek, hücum ağırlığını Dia'nın omuzlarına bindirerek maça başladı. Hemen duran toptan golü buldu ve üstüste golleri kaçırdı.

Beşiktaş'ın bu tempoya, öndeki bu baskıya cevap verememesi normal aslında. Bu kadar moralsiz bir takımdan başka bir şey beklemek manasız olurdu. Otuzuncu dakikaya Fenerbahçe farkı 3-4 yapamadıysa tek sebebi Rüştü'dür sanırım. Uzun zamandır kendisini bu kadar iyi seyretmemiştik ki zaten uzun zamandır kaleye bile geçmiyordu. Bu kadar uzun süredir oynamayan bir kaleci için harika bir performans sergilediğini mutlaka söylemeliyiz. Hakan Arıkan şu Rüştü'nün yarısı kadar oynayamadı hiçbir zaman.

30'dan sonra Beşiktaş silkindi ve Guti'nin önderliğinde hücum yapmaya başladı. Zaten ilk yarının sonuna doğru ise sahanın en kötüsü Ekrem ile golü buldu. Ekrem'in golü hakikaten muhteşem bu arada. Vuruş stili, şut hedefi tamamen mükemmel. Volkan'ın yapacağı hiçbir şey yoktu golde. İlk yarının 1-1 bitmesi ise tamamen Beşiktaş şansı. Maça yeniden tutundular.

İkinci yarının başında hemen golü buldu Beşiktaş ki daha güzel bir zamanlama olamazdı sanırım. Fenerbahçe'nin geriye düştüğü maçlarda genelde müthiş açıklar bulursunuz. Çünkü Fenerbahçe baskısını akıllı yapmaz. Şuursuz yapar. Türkiye ligi için bu durum gayet yeterlidir. Geçen senede bahsetmiştik burada. Fener müthiş baskı yapıyor gibi gözükebilir, hatta etki olarak müthiş yapar. Fakat oyunu ve işi bilen ortasahalar bu açıkları çok çok iyi değerlendirir. Guti müthiş toplar attı Ferrari kırmızıyı görene kadar bu boşluklara. Quaresma ile Simao bir çok top taşıdı hücuma fakat bitiremedi. En büyük pozisyon ise Almeida'nın kaçırdığı gol. Kalecinin sağı Almeida yay üzerine geldiği andan itibaren boşken Almeida kalecinin seçtiği köşeye topu vurup Volkan'ın topu çıkarmasını sağladı. Dönen topta zaten penaltı - kırmızı olup maç Fenerbahçe'nin eline geçti.

Penaltıyla birlikte Alex'in müthiş 3 golünü izledik. Derbiye imzasını attı. Büyük oyuncu Alex.

Beşiktaş seyircisi hakeme küfredeceğine, Ferrari'yi ıslıklamalıydı çıkarken. Alkışlar bile duydum ben.

Maç heyecan olarak muhteşemdi. Bir Fenerbahçe'ye, bir Beşiktaş'a geçti, en son Fenerbahçe'nin elinde kaldı.

18 Şubat 2011 Cuma

Hagi


Hagi Bucaspor maçı öncesi bir basın toplantısı yaptı bugün. Her yerde bulabilirsiniz söylediklerini. Fakat benim değinmek istediğim bir cümlesi var;

"Galatasaray'a o kadar şeyler verdim ki o kredi daha fazla olmalı. Bu evin bir adamı olarak bana, o zaman verilmeli."


Ben Hagi'nin inanılmaz gururlu bir adam olduğunu düşünüyorum. Lafını esirgemeyen, onun bunun ağzına bakmayan, rüzgara göre yön değiştirmeyen. Hem müthiş başarılı olup, hem de inanılmaz mütevazi olan bir insan. Utana sıkıla yaptığı konuşmaları biliyoruz. Fakat üstteki cümleyi kurması...

Hakikaten utandım ben. Hagi bu cümleyi kurmaya mecbur edilmemeli, Hagi gibi bir değere bu muamele yapılmamalı. Sanki bu takımı daha evvel rezalet yönetmiş gibi davranılmamalı. Bu kadar kolay atıp tutulmamalı. Sadece 3-4 aydır burada olan, üstelik de adı Hagi olan bir insana böyle davranılmamalı.

Utanmasa Hagi'ye futbolu öğretecek dallamaları görüyoruz. Romanya'dan başka bir şey bildiği yok diyen zavallılar bile vardı transfer döneminde. Zaten bu ülkedeki tek eleştiri biçimi hakaret etmek. Rijkaard geldiğinde özel hayatıyla, futbol bilgisi sorgulanmıştı mesela. Schuster'e karton teknik direktör dediler aynı öküzler. Aragones'e denmedik bırakılmadı. Del Bosque kasap, Lucescu çingene, Gerets korkak, Skibbe stajyer oldu bu ülkede. Bir kişi çıkıp yahu bu Selçuk 10 yıldır aynı Selçuk, bu Ayhan 10 yıldır aynı Ayhan, bu İbrahim Toraman kaç yıldır aynı niye kendilerini geliştirmediler demedi. Bu ülkedeki altyapıyı, eğitim eksikliğini, 4-4-2'yi bile bilmeden piyasaya sunulan yıldızları tartışmadı. Evet ülke futbolunun son 10 yıldaki tek yıldızı Arda, 4-4-2'yi milli takımda öğrendiğini kendi söyledi. Bu altyapıdakiler ne bok yiyor diye bir kere konuşuldu mu? Arda'nın şu açıklaması haftalarca konuşulmalıydı oysa. Neyse.

Yine nereden, nerelere geldik.

Demek istediğim Hagi işte. Hagi yahu. Skibbe ile birlikte bu kadar hakkı yenilen, bu kadar gaddarca davranılan bir teknik direktör görmedim ben Galatasaray'da. Allah aşkına şu ntvspor.net'in basın toplatısı hakkındaki haberin altında yer alan yorumlara bir bakın. Yahu orada yazılanlar bile ayıp ötesi ve cahilce. Malın teki komisyoncu manasında bulunmuş mesela. Sövmek bile az geliyor bazen.

Biraz sabır, biraz güven. Rijkaard'a haklı olarak gösterilen sabırdan bile bahsetmiyorum.

Onun yarısı bile Hagi'ye yeter zaten.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Gaziantepsor 1 - 0 Galatasaray


Geçtiğimiz senelerde EPL'de üstüste Chelsea - Liverpool maçları izlerdik. CL'de, FA Cup'ta ve ligde karşılaşırlardı. Neredeyse 1 ayda 3-4 maç oynarlardı. Gaziantepspor - Galatasaray maçları da bu yönde bu sene. Önce Türkiye Kupası'nın grup aşaması, daha sonra çeyrek final, şimdi de lig.

Galatasaray'ın Es-Es maçından sonra nasıl başlayacağını tahmin etmek zor değildi. İleride baskı, tempoyu sürekli yükseltme isteği, dikine oyun... Nitekim yine bunlar oldu. Fakat bir farkla, Galatasaray bu sefer golü bulan değil, yiyen taraf oldu. Daha maçın birinci dakikasında Kazım, Stancu iş birliği vardı. Es-Es maçından tek farkı bu sefer ortanın ön direğe kesilmiş olmasıydı. Buradan sonucu çıkaramadığı gibi golü kalesinde gördü Galatasaray.

Golde hata aranacaktır tabii ki. Bana göre golü getiren ilk hatayı Hakan Balta adamını kovalamayarak yaptı. İkinci hatayı Servet kendisinden çok daha kısa bir oyuncuya hava topunu teslim ederek yaptı. Üçüncü hata ise kronikleşmiş kaleci hatası. Golü Zapata olmasa Aykut veya Ufuk çıkarır mıydı? Hayır. Çok sert ve kalecilerin zayıf bölgelerinden birine yapılan bir vuruştu. Fakat Galatasaray, kalecisine zaten bu tip durumlarda ihtiyaç duyuyor. Bu hataları temizlesin diye. Maalesef 2 senedir, hatta Mondragon ayrıldığından beri böyle bir kalecimiz yok.

Galatasaray golü yedikten sonra pek bocalamadı. Mesela kupa maçında 2-2'den sonra dağılmıştı tamamen Galatasaray. Burada da belirtmiştik bu durumu. Bu sefer başta Culio olmak üzere, Neill ve Stancu takımı tutan isimlerden biriydi. Ayrıca unutulmaması gereken bir detay da Galatasaray'ın pozisyonlara girmesi. Kewell gibi 2 maçtır bu takımın tek hücum aklı olan bir oyuncunun yokluğunda takımın yine de pozisyon üretmesi o kısır dönemi yavaş yavaş geride bıraktığımızın bir göstergesi bana göre.

Mesela hücum anlamında bana göre iyi iş yapan Hakan'ın 2 tane direkt pozisyona sokan pas attığını görüyoruz. Maçın başındaki Kazım - Stancu işbirliği ise çalışmış olduğunu gösteriyor. Zaten Hagi'nin takımı süratle oynaması gereken bir takım. Bu tip oyunlarda golü göbekten yapılan hücumlar değil, daha çok kanat organizasyonlardan bulabilirsiniz. Nitekim gollerimize bakarsanız neredeyse hepsi kanat organizasyonlarının bir sonucu. Kewell ise bu takımın sarkık forveti olarak takıma ekstra hücum opsiyonları sunuyordu. Pas dağıtıyordu, şut çekiyordu, orta açıyordu. Evet artık yaşlı, evet kuvvetsizliği çok top kaybına yol açıyor ama Baros henüz hazır değilken orada Bergkamp, Kanu tadında bir oyun stiliyle Kewell, Galatasaray'ın hücum ufkunu genişletiyor.

Gaziantepspor ise hakikaten çok çok etkili bir takım olmuş. Wagner, Sosa, Popov üçlüsü özellikle Galatasaray gibi ağır savunma hattına sahip takımlara çok etkili olabilir. Bize karşı ikinci kez etkili oldular fakat bu sefer hızla kanatları kullanmaları, yüksek isabetli pas sayılarına rağmen pek etkili olamadılar. Yani maçta Gaziantepspor iyi oynuyor gözükse de pozisyon anlamında golden başka bir durumları yoktu. Bir de Sosa'nın neredeyse sıfırdan çekerek çektiği şut vardı ki Zapata'dan dönmüştü hatırlarsanız. Yani Galatasaray kupa maçındaki gibi bir dağılma yaşamadı maç boyunca.

Fakat çok da etkili olamadık. Bunların en büyük sebeplerinden biri Sabri'nin Es-Es maçında yaptığı müthiş katkının yüzde 10'unu bile bu maçta yapmaması. Hep topla hem de topsuz oyunda çok kötüydü Sabri. Hagi 60 dakika dayanabildi. Özellikle göbekteki bu verim kaybı tamamen birbiriyle bağlantılı ve yeni yeni ayağa kalkmaya çalışan takımın dengesini bozdu. Çünkü neredeyse hayati bir görev Sabri'nin yaptığı; Hücum presini 4'lemek, aynı zamanda içte kurulacak oyuna yardım etmek. Bunların eksikliği yıprattı takımı doğal olarak. Buraya Yekta gelecektir; Yeterli tempoyu sağlayabildiğinde. Hatta Yekta müthiş bir akla sahip olduğu için burada yeni yeni opsiyonlar sunabilecektir Galatasaray'a.

Maçın ikinci yarısına hızlı başlayacağımızı düşünmüştüm. Fakat Sabri çıkıp, Yekta girene kadar pek böyle olmadı açıkçası. Yekta girdikten sonra Galatasaray risk alarak 4-2-4'e döndü ve direkt oyunu eline geçirdi. Yekta'nın yarattığı 2 pozisyon ki biri direkten dönen şuttu, maçı en kötü beraberliğe getireceğine dair umutlandırdı bizi. Fakat olmadı. Baros'un tam hazır olmaması da yapabileceği 2 gol kaçırmamıza sebep oldu aslında. Sağlıklı bir Baros ayakta kalıp en azından birini döve döve atardı içeri. Fakat olmadı. Stancu'nun da bir şutu yanılmıyorsam Yalçın'ın müdehalesiyle kornere çıkınca Galatasaray golü bulamadı.

Galatasaray'ın oyunu yeterli miydi? Kesinlikle hayır. Fakat Gaziantepspor maçında oynadığı oyunun hakkı mağlubiyet miydi? Asla! En azından beraberlik almalıydı bu oyunun karşılığında. Yine ilk giren şutun gol olması, Culio'nun direkten dönen şutu, Baros'un kaçırdığı 2 pozisyon vs.

Ben mağlubiyete çok üzülmedim bu yüzden. Çünkü bağıra bağıra gelen bir Galatasaray var ve yazın yapılacak 3-4 transferle ki en önemlisi kaleci olacaktır şu an, Galatasaray seneye şampiyon olabilecek bir oyun oynayabilir. Üstelik bu oyun hem lig, hem de Avrupa'da etkili olacak türden bir oyun.

Son olarak Anıl Dilaver'e değinelim. Beklemediğim şekilde sağlam ve yararlı oynadı. Top sakladı, hücum presi yaptı fakat daha zamana ihtiyacı var. Bir net pozisyonu da tecrübe eksikliğinden kaçırdı. Oysa direkt yapılacak bir vuruş henüz açılmakta olan bir kaleciyi gafil avlayabilirdi. Ama bunlara rağmen iyi çalıştığını düşünüyorum.

He Hagi'ye güvenirler mi? Hayır. Hem taraftar, hem basın Skibbe'ye yapılan haksızlığın aynısını Hagi'ye yapıyorlar. Bana göre Rijkaard'a yapılandan daha zalim bugün Hagi'ye yapılanlar. Bir aşağıdaki postta, yalakalık uğruna bir insanın ne hale gelebileceğini de gördük zaten. Peki işin yönetim kanadı Hagi'ye süre verir mi? Pek sanmıyorum. En azından kupa veya ilk 4-5 olmadıktan sonra vermezler.

Ben Hagi'nin dağılmış, bitmiş, harab olmuş takımı 3 ayda bu hale getirmesine, bu denli sağlam oynatmasına, kör gözle bakan adamlara bile Galatasaray'da bir şeyler değişiyor dedirtmesine ayağa kalkış diyorum.

Umarım yanılmam, umarım taraftarımız sırtını dönmez Hagi'ye.

Şerefsizlik


Maç yazısını akşama doğru yazacağım.

Bunu sabah gördüm. Galatasaray'ın Yalçın Dümer ve onun gibi diğer karaktersiz, şerefsiz, kan emici piçlerden kurtulması ligde şampiyonluktan daha da önemlidir.

Çoban, Komisyoncu...

Kokain fazla gelmiş anlaşılan Yalçın Dümer'e...

13 Şubat 2011 Pazar

Prehistorik 2


Hepimizin bir nostalji algısı vardır, bu söylemi en iyi ifade eden öğelerden biri Prehistorik 2'dir benim için. Heryere vurup yemek çıkartma hevesi ile "ilerlemeli oyun" açlığımızı doyuran oyunlardan biriydi. Yıllar sonra kavuşmanın heyecanıyla oynadım tekrar. Aşağıda linki var, hatırlayanlar ve oynamak isteyenler denesin derim. Selam çakalım çocukluk yıllarımıza

Oyun: http://www.bestoldgames.net/eng/old-games/prehistorik-2.php

Not: DosBox programını indirirseniz, hiç bir sorun yaşamadan oynayabilirsiniz. Ek olarak gamepad bile görüyor bu program. Ayrı bir keyif gamepad ile oynamak

8 Şubat 2011 Salı

Galatasaray 4 - 2 Eskişehirspor


Oyunun, sonuca dönüştüğü bir maç oldu.

Maç yazısını biraz geç yazıyorum, eğer 1 kişi bile okuyorsa beni özür dilerim bundan dolayı. Maça dönelim;

Galatasaray Hagi geldiğinden beri buna benzer bir çok maç oynadı. Bu sefer, oyuncu kalitesinin Aydın seviyesinden, Kewell seviyesine geçmesi sebebiyle sonucu aldı. Maçın ilk 25 dakikası inanılmaz bir baskı yapıyor Hagi'yle Galatasaray. Bursaspor maçında da, Gaziantepspor maçında da bunları yaptı. Sivasspor maçında da yaptı. Hep yapıyor. Ama bugünün farkı sonuca hemen gitmesiydi.

Hagi'nin geldiğinden beri belli ettiği, yavaş yavaş artık skora gitmeye başladığı şey bu zaten. Başlangıçtaki müthiş pres. Rakip daha maça ısınamadan 10 kişiyle rakibi boğuyor. Bazen kendi boğuldu bu yolda, bazen de ortaya kitledi maçı. Dün ilk kez sonucunu aldı.

Maça başlayan üçlü hız ve pres konusunda iyi seçilmiş bir üçlü. Sabri - Culio - Neill. Gaziantepspor maçında Neill - Cana konusuna değinmiştik. Eğer bu takım gol atmak istiyorsa Neill ileride oynar diye. Bugün oyunu bu kadar hızlandıran etmenlerden biri de Neill'dir. Müthiş doğru ve dikine paslar attı. Cana harika bir kesici ama bunu yapamazdı. Bu sebeple 3-0'dan sonra Cana'yla, Neill yer değiştirilseydi maçta Eskişehirspor'un 5 dakikalık baskısı bile olmazdı. Hagi bu değişiklik yerine Sarp'ı oyuna aldı. Geleceğiz oraya da.

İlk yarı bulunan 3 gole bakarsak hücum planları çalıştığımız belli oluyor. 3 golün, 2'si birbirinin kopyası. Tabii ki 2. ve 3. goller. İkinci golde kanattan Kazım bindiriyor, içeri kesiyor ve Kewell stoperi yalancı koşusuyla taşıyarak Stancu'ya bomboş alan bırakıyor. Üçüncü golde ise Stancu bu koşuyu yapıp stoperi taşıyor ve Kewell'a penaltı üzerinde bir boşluk sağlıyor. Bunlar gerçekten harika haberler. Galatasaray bu işleri yaptığı, daha fazla hücum şekli çalıştığı sürece çok daha iyi maçlar seyredeceğiz.

İkinci yarıya aynı baskıyla başlamayacağımız ortadaydı. Galatasaray biraz daha rahat, biraz daha esnek oynadı. Yine de pozisyonları buldu. Culio'nun kaçırdığı gol mesela. Mesela Stancu'nun harika şutları. Bunlar iyiye doğru gidişatın izleri. Galatasaray ne olursa olsun baskıyı yerdi bu tip durumlarda. Hagi'nin kattıklarını illa sadece gol skoru alınca gören özürlü basınımız sağolsun pek konuşulmuyor bunlar. Bu takıma dik durmayı öğretti Hagi bu kadar sürede. Bu bile alkışı gerektirecek durumdur.

Gelelim yediğimiz gollere;

Bir çok kişi Mustafa Sarp'ın oyuna girmesiyle 2 gol yediğimizi düşünüyor. Ben bu kadar içkili değildim o sırada. Galatasaray'ın iki gol yemesinin tek sebebi var. Birincisi Servet ile Hakan'ın 1 metre geride durması ilk golde, ikincisi bana göre gereksiz bir faul yapan Serkan Kurtuluş. Aynı takım, aynı Sarp'la, 2. golden sonra hemen baskıyı kurdu mesela Eskişehirspor'a ve golü de buldu. Sarp kötü oyuncudur; Tamam. Sarp tempo yapmaya çalışan bir takımı geriye iter; Tamam. Sarp'ın oynadığı bir takımın baskı yapması zordur; Doğru. Ama 2 gol yememiz Sarp'ın eseri değildir. Ön yargı kötü şeydir. Girdiği gibi Hagi'ye söven adamlar, Hagi'ye değil de şu takıma Hagi istediği halde bir ortasaha daha almayan zavallılara sövsünler lütfen. Elde Sarp'tan başka ön libero yoksa yapabilecek bir şey yok.

3-2'den sonra Galatasaray hemen tempoyu ve baskıyı kurup skor üretmesi de muhteşem bir andı. Uzun zamandır istediğinde gol atan bir Galatasaray görmemiştim. Çok iyi bir özgüven takviyesi oldu benim için.

Maç içinde hayranlıkla izlediğim tek adam Culio oldu. Bir de bu adam yüzünden Hagi'ye "vizyon" dersi vermeye kalkan mal bir topluluk vardı. Siz kim, Hagi kim derim başka da bir şey demem, diyemem. Culio bütün maç müthiş etkiliydi. Pres yaptı, topu çok hızlı şekilde ileri taşıdı, top sakladı, pas dağıttı. Yani şu işleri yapan bir ortasahayı İngiltere veya İtalya'da 10 milyon €'dan aşağı alamazsınız. Hagi bu adamı 2 milyon €'ya getirtti. Gerçekten son 10 yılda yaptığımız en iyi transferlerden biri. Ben bir oyuncunun gelip de bu kadar çabuk yaraya merhem olmasını Song'da görmüştüm. Song gelene kadar felaket kötü çift stoperlerimiz varken Song geldiği gibi bir Porto maçı oynamıştı Galatasaray'ın ABD kampında. Hepimiz hayranlıkla seyretmiştik. İşte Culio her maç bu etkiyi veriyor. Basındaki abuk yazılar da saygı yazılarına dönüşüyor yavaş yavaş. Düşünün dün gol atmayan bir adama maçın yıldızı dedi bütün gazeteler. İlk defa belki de! 11 km. koştu ayrıca maçta.

Stancu yine çok çalıştı, yine güzel bir koşuyla golünü attı. Açıkçası ben hücumun her bölgesinde oynayabileceğini düşünüyorum. Hem gol şansı var, hem fiziksel olarak çok iyi durumda. Böylece top saklıyor, defansa geliyor, şut çekiyor, yıkılmıyor. Gerçekten çok başarılı bir transfer daha Hagi'den. Çok para kazandırabilir Galatasaray'a bu adam. Genç olduğunu unutmayalım. Hagi'ye bu iki transfer için teşekkür edelim.

Sabri ise maçın Culio'dan sonra kahramanlarından biridir. Takımın sürekli ileri gitmesinin bir numaralı sebeplerinden biridir. Yaptığı baskı, attığı olumlu paslar, çektiği şutlarla Eskişehirspor'u karıştırdı resmen. Özellikle Serkan ve Kazım'la çok iyi anlaşıp sağ tarafı çok çok iyi kullanmamıza yardım etti. Ayrıca kaptanlığın da çok yakıştığını söylemek lazım. Arda yokken kaptan çıkmalı. Hatta Arda varken de çıkmalı. Ayhan gibi boş işlere girmemek lazım.

Son olarak Zapata hakkında bir laf edeyim. Yediği iki golde de suç bulmuyorum. İlk gol iyi bir vuruş ürünü. Kaleciyi çaresiz bırakır o üst direğe yapılan şutlar. İkinci golde de topu barajı geçtikten sonra görüyor. Bu golü de çıkartamaması normal. Ama ikinci goldeki yaptığı uçuş benim için soru işareti. Bir kaleci öyle atlayamaz topa. Öyle atlarsa ayağa kalkma süresi çok uzar. Zapata'da da belli bir kalecilik bilgisi noksanlığı var. Buna rağmen takımdaki bana göre en iyi kaleci. Tabi uzun bir süredir oynamadığı için formsuz olduğunu da unutmamak gerekir hakkını yememek için. Bence sezon sonuna kadar götürebilir. Sezon sonu ise bir tane Taffarel ve Mondragon ayarında bir kaleci şart. Parası neyse verilsin ve alınsın lütfen. Bu kadar eziyet çekmemize lüzum yok.

Güzel bir maç izletti bize Hagi. 3 maçta 2 galibiyet almış oldu böylece Hagi ligde, yeni takımıyla. Ben daha da iyi olacağımıza inanıyorum. Baros'un golle dönüşü onun form tutma evresini aşırı hızlandıracaktır. Gol attıkça morali yükselen bir adam Baros. Kewell'ın onca fiziksel eksikliğe rağmen yaptığı müthiş tek santrafor katkısını Baros gibi bir canavar çok daha fazlasıyla yapar. Bu sebeple takıma girmesi hem gol, hem de savunma yönünden müthiş katkı sağlayacaktır. Çok özledik kendisini.

Umarım daha iyi, daha güzel maçlar izleriz ve yazarız bundan sonra.

Yürüyedur Galatasaray!

5 Şubat 2011 Cumartesi

Hagi 46 Yaşında!


Futbolu bana sevdiren, daha da sıkı Galatasaraylı olmamı sağlayan, sol ayağıyla büyüdüğüm, babam diyebileceğim, beni futbolu bırakışıyla ağlatan güzel insanın, Hagi'nin doğum günü bugün.

İyi ki doğdun, iyi ki Galatasaray'a geldin Hagi.

Umarım ömrün bize yaşattığın mutluluklar kadar güzel geçer.

Çok yaşayasın.

Hep bizle olasın.

3 Şubat 2011 Perşembe

Gaziantepspor 3 - 2 Galatasaray


Birincisi çıkan ilk 11 oyuncunun çok iyi olduğunu hemen belirtelim. İsim, isim hepsi çok iyi, hepsi çok yerinde.

Amaaa...

Öncelikle Cana & Neill muhabbetine gelelim. Neill ortasaha, Cana stoperdi bu maç. Bunu anlayış seçimi olarak görmeliyiz. Neill futbolu müthiş bilen, ayağına son derece hakim bir adam. Cana ise hem hareketli, hem de pozisyon bilgisi benim gördüğüm ön liberolar arasında harikulade olan bir adam. Eğer Neill'i önde oynatıyorsa bir hoca, bana göre önce gol atmayı düşünüyordur. Cana'yı da önde oynatabilirsiniz. Ama Hagi Neill'in daha doğru zamanda, daha doğru pası atacağını düşünmüş olmalı. Tuttu mu peki bu? 2-1'e kadar evet. 2-1'den sonra neden hayır? Geleceğiz...

Maçın başında Galatasaray'ın oyuna iyi başladığını, Antep'in buna iyi tepki verdiğini gördük. Fakat şöyle bir şey vardı ki Galatasaray'ın hücum ve ortasaha hattı inanılmaz uyumsuzdu. Zerre pas yapamadı bu kadro. Yeteneksizliğinden değil, nereye koşacaklarını kestiremediklerinden. Ya 1 metre geriye, ya 1 metre ileriye atıldı tüm toplar. Özellikle Kewell topu saklayıp, kanatlara veya iç oyuncularına vermek isterken müthiş pas hataları yaptı. Kewell kalitesiz mi? Asla! Ama uyumsuz mu? Kamp zamanı Asya Kupası olduğu için evet!

Galatasaray'ın maç içerisinde dengede götürdüğü oyun ise savunmanın bir anlık dağılması sonucu gol olarak sonuçlandı. Golü atan isim devre arasında "Galatasaray'a imzayı attı!" denilen Cenk Tosun. Net, tertemiz bir gol vuruşu. Kalecinin yapacak hiçbir şeyi yok. Anıl'ın Konyaspor'a attığı gole benziyor biraz. Topun geldiği yöne, kaleciyi terse yatıracak şekilde.

Maç boyunca da müthiş hırpaladı savunmamızı. 500.000 € verilip alınmaması büyük ama çok büyük aptallık. Diyecek hiçbir şey yok. Belki ilk 11 olmazdı ama bugün Kewell çıkarken yerine girecek oyuncu olabilirdi. Kısaca kadroya 1 kaliteli isim eklenirdi. Hocaya 1 opsiyon verilirdi. Keza devre arasında Sarp + bir miktar paraya, bize gelmek istediğini sürekli belirten Yiğit İncedemir kadroya katılabilir ve bugün kötü oynayan Yekta yerine sahaya girebilirdi. Bir kaç altyapı oyuncusunu 1.5 yıllığına İBB'ye kiralayıp Ali Güzeldal'ı takıma koyarak, yedek kulübesinin top tekniği seviyesi 2 kademe yükseltilebilirdi.

Bunlar çok küçük ama büyük resmi etkileyen ayrıntılardır. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nin çeyrek finalinde kötü takım olduğu için, kötü oynadığı için elenmedi. İyi bir yedek kadrosu olmadığı için elendi. Ali Bilgin'ler oyuna girdiği için elendi. Hocaya opsiyon şansı bırakmadığı için elendi. Bugün Trabzonspor şampiyon olamazsa Selçuk sakatlanacağı, Colman cezalı duruma düşeceği zamanlarda yerlerine bir tane bile onların yerini dolduracak adam koyamayacağı için şampiyonluktan olacak.

Maçın gidişatı da büyük miktarda büyük resim, önemli bir miktarda da Hagi'nin strateji hatasıyla belirlendi. Galatasaray 2. golü bulduktan sonra bariz şekilde ağırlaşan Sarp - Neill ikilisini Cana - Sarp'a çevirerek oradaki müdehale hızını yükseltmeliydi. Yediğimiz 2. gol belki bu sebepten değil ama maçtaki 3. gol bağıra bağıra geldi. Buradaki hamle zamanlaması eksikliğiyle Wagner'in çabukluğu birleşince kanatlara çok hızlı top taşıyan bir Gaziantep vardı ortasahada. Neill zaten kupa dönüşünde olduğu için varolan hızını da yorgunluktan düşürünce haliyle o bölgedeki insiyatif tamamen Gaziantepspor'un eline geçti. Göbekten, kanatlardan çok rahat adam eksilterek, bize göre çok çok hızlı olup savunmayı tamamen dağıtarak etkili oldular. Pozisyonları var mıydı? Belki çok net pozisyonları yoktu ama bu dağınıklığı daha yetenekli oyuncular çok iyi değerlendirebilirdi.

İşte Hagi bu noktada Cana'yı oraya sürebilseydi en azından göbekte topla buluşan adam bu kadar rahat göremeyecekti hızlı adamları. Zira Cana oralarda müthiş önemli markajlar ve top çalmalar yapabilen bir adam. Bana göre şu maçın tek heba olma sebebi de budur. Ve Hagi'nin hatasıdır. He Hagi gitsin mi? Asla! Yok oyuncu değişiklikleri hatalıydı falan hikaye. Çıkması gerekenler çıktı ama yerlerine girmesi gerekenler Galatasaray'ın oyuncusu değildi. Baros'un bir şekilde takıma ısınması içinde o değişiklik şarttı.

Galatasaray 3-2 kaybetmesine rağmen son 15 dakika hariç kötü değildi. Son 15 dakika ise ilk defa Hagi'nin savunmasının dağıldığını gördüm. 10 kişilik Bursaspor maçında bile daha dik duruyordu savunma. Zira bu kadar hızlı değildi Bursaspor. Popov, Cenk, Wagner, Sosa. Hakikaten müthiş hızlı bir hücum hattı. Özellikle Hakan'ın bölgesini feci şekilde yıprattılar. Gol ise göbekteki boşluğu Sosa'nın iyi değerlendirmesi, Cenk'in iki kişiyle boğuşup, yapılabilecek en güzel gol vuruşunu yapmasıyla geldi.

İlk defa 11 çıkan Stancu müthiş oynadı bana göre. Hem çok çalıştı, hem de müthiş bir gol attı. Keza Zapata'da bir pozisyonda çok kötü bir hamleyle çıkmasına karşın kalede daha güvenilir bir isim olduğunu gösterdi. Stancu çok iş yapacak ve çok para kazandırabilecek, Zapata da en azından sezon sonuna kadar iyi kötü idare edecek gibi duruyor.

İkinci maçta Gaziantepspor'u eleyeceğimize eminim. Ama sonrasındaki Beşiktaş maçı, bizdeki bu hız problemini düşününce oldukça zorlayacak gibi duruyor. 1 ay sonra daha uyumlu, daha stabil bir ortasaha - forvet hattımız olacağı aşikar. Ama Cana'nın göbekte oynaması şart. Özellikle Antep'i eleyebildiğimiz düşünülürse Beşiktaş maçında Guti'ye neredeyse nefes aldırmaması oldukça mühim.

Hagi bana göre ilk hatasını yaptı. Ama gitmesini isteyenler, dün de Rijkaard'ın gitmesini isteyenlerle aynı kişiler. Kadro yapımız çok dengesiz ve bozuk. İlk 11 transferlerle vasat üstü oluyor ama yedekler tamamen Bank Asya kalitesinde.

Burada en az 10 transfer gerektiğini yazmıştık. 5 oldu. Sezon sonu en az 10 isim gelmeli, yerli kadrosu tamamen elden geçmeli.

Aksi durumda Hagi gitmiş, X gelmiş bir şey farketmeyecek.