25 Mayıs 2011 Çarşamba

Selçuk İnan Galatasaray'da!!!


Mutluluktan delirdim. Bütün sezon TS'li arkadaşlarıma Selçuk'un ne büyük futbolcu olduğunu, sezon sonu bize gelmesi durumunda delireceğimi söylemiştim. Selçuk İnan sonunda Galatasaray formasını giyecek artık. Hem de 5 yıllığına.

Selçuk'un özelliklerinden bahsetmeye gerek var mı bilmiyorum; Şut opsiyonu, duran top kabiliyeti, mükemmel oyun görüşü, çok iyi savunma bilgisi ile Türk futbolunda çok zor bulunabilen bir oyuncu, bir sarkık oyun kurucu Selçuk.

Galatasaray'ın tam da ihtiyacı olan yere müthiş bir transfer oldu bu. Tabii ki Ercan Saatçi ve Gürcan Bilgiç gibi zavallılar için oldukça zor bir gece olacak bu gece. Zira kendileri Selçuk Fener'de, parayı basar alırız tadında açıklamalar yapmıştı.

Size maden suyu, bize şampanya.

Yuvana hoşgeldin GALATASARAYLI SELÇUK!

17 Mayıs 2011 Salı

Mayıs Okşar Galatasaraylı Ruhumu

Vaktiyle yazdığım bir yazıydı. Tamamı küçük harfle yazıldı ne yazık ki. Düzeltmeye de vaktim yok maalesef. Neyse;

sabah kalkıyorum.

tabii ki kalpte varolan heyecanı anlatmaya gerek yok. izlemişiz o güne kadar bütün avrupa maçlarını. cl maçları desen zaten komşularla toplanma sebebi. öyle hepsi de galatasaraylı değildir he. biri trabzonsporlu, diğeri fenerbahçeli. en iyi fenerbahçeli ölü fenerbahçeli gibi abuk subuk söylemleri daha duymadım o zaman. elbetteki takılıyorduk, şakalaşıyorduk onla da. ama ne zaman ki maç olur en az bizim kadar gole sevinirdi adam.

neyse sabah okula gittik haliyle. ders mers kimin umrunda ki? hocalar bile öylesine ders anlatıyorlar zaten. onuncu dakikadan sonra hocam maç nolur, çocuklar endişelenmeyin kupa bizim vb. bir dolu havaya karışan cümleyle doluyor. içimize çekiyoruz umudu bizde. arsenal oğlum boru mu!? bergkamp var bir kere. adı yeter. petibör diye dalga geçtiğimiz petit de fena adam değil aslında. vieira aynı hep. sadece o zaman daha genç, daha aktif. kalitesi hep belli. henry var. garip top sürüşü var diye dalga geçiyoruz ama işte. adam henry. neyse eve geldim sonrasını hatırlamıyorum maç saatine kadar.

maç başlayacak. kardeşim uyumuş, annem de ablasında kalıyordu sanırım. babam desen zaten eve gelmemiş o gün. bir yerde arkadaşlarıyla izliyordur kesin. evdeyim. tekim. bir koltuk var bizim. tv koltuğu değil ama baya geniş bir tekli koltuk. uzanıp izleyebiliyorsun. oraya kurulmuşum. bir dolu heyecan yaşadım o ana kadar, türlü türlü maçlarla. ama kalbim hiç öyle acımamış o güne kadar. endişelenmiyorum. derken bizimkiler sahaya çıkıyor. bir doğruluyorum yerimde. sayıyorum takımı eksik yok. hagi oynamayabilir, okan oynamayabilir, emre zaten cezalı, hakan ünsal'da sakattı sanırım. ama cezalılar dışında tam takım sahada. oh diyorum. 10 numara orada ya bize bir şey olmaz.

maç başlıyor;

bizimkilerin diziliş zaten belli. 4-3-1-2. o 3'lü habire koşuyor. olacak şey değil. nereden buluyorlar bu enerjiyi diyorum kendi kendime. nasıl bu kadar koşar bir insan? hele suat. hele ki suat. o nasıl pozisyon bilgisidir, o nasıl dirençtir, o nasıl kuvvettir anlamak mümkün değil. rakibin petit'inden en az 3-4 kat daha başarılı. ağır değil bir kere. neyse. hayran hayran seyrediyorum. overmars'ın bir vuruşunu çıkarıyor taffarel. aslan tafo! tafo diyorduk o ara. neden bilmiyorum. belki gazetede okumuşumdur. neyse. ilk yarının sonuna doğru arif bir anda cezasahasında topla buluşuyor. kimse yok. ofsayt diye uyumuş arsenal'in toplam 1000 yaşındaki defansı. arif pas ver, pas ver diye içimden çığlık atıyorum. vermiyor. sol ayağıyla vuruyor auta. babam aklıma geliyor direkt; "bu adam o kadar maç kurtardı ama bir gün teknik direktör olsam, antrenmana bile almam bu adamı!". nasıl sövüyordur şimdi izlediği yerde kimbilir?

ilk yarı bitiyor. çok az şey hatırlıyorum. kalbim her dakika daha hızlı atıyor. korkuyorum ilk defa. noluyor diye. acıyor artık çünkü. acayip. hiç böylesini görmedim ki ben. daha doğrusu hissetmedim ben. çişim var. ama tuvalete gitmiyorum. ya bir bokluk olur da erken başlarsa maç? evet bunu düşündüm. gitmedim tuvalete. son penaltı atılana kadar, kupa töreni bitene kadar gitmedim. adşklsadşlkasdşaskld. hagaden malmışım. neyse bekle bekle. kıvranıyorum ama. sonra ikinci yarı başlıyor, idrarım da "olm maç başladı lan!" diye sıkıştırmayı bırakıyor. ikinci yarıya dair hatırladığım çok az şey var. birincisi hakan şükür'ün direkten dönen topu, ikincisi hagi'nin o klasik pas verme hareketi. hani topun üstünde ayağını döndürüp, ayağının dışıyla topu atıyor ya. o işte. bir de ikinci yarının sonuna doğru hakan'ın ceza sahasında topu rakibinden kurtardığı halde ayağı kaydığı için seaman'ın aldığı top.

uzatmalar şimdi. maç bitmeyecek belli oldu. hemen başlıyor zaten uzatmalar. hiç beklemiyor hakem. sövüyorum bütün bildiğim küfürleri. "bizim çocuklar nasıl dayanır lan bu kadar strese, yorgunluğa?". dayanıyorlar ama. uzatmalarda hatırladıklarım da çok az şey. bir üşüme hali geliyor bana. üşüyorum. üşümek değil donuyorum hatta. hemen yerdeki battaniyeye sarılıyorum. çok üşüyorum yahu. hagaden bilindiği gibi değil. uzatmalar da canımdan can alıyor. hagi, adams ibnesinin oyununu yiyor, kırmızı kart. bülent sakatlanıyor. koluna bandaj, maça devam ediyor. bakıyorum tek kolunu sallayamıyor bile koşarken. yahu nasıl denge kuruyor peki bu adam?! bir ara da henry kafayı vuruyor. gözümü kapıyorum;

- flashback -

burada araya 17 mayıs belgeseli'nden bir görüntü girmek lazım gelir. fatih terim'in odası sanırım. konuşuyor fatih terim. adam ezberlemiş arsenal'i. kim ne yapar, neler yapabilir, nereye top atar, kim nereye, nasıl koşar vs. vs. sayıyor. en sonunda tek korkum maçın adıdır diyor. hiç deneyimimiz yok. hiç final oynamamışız bugüne kadar. bizim çocuklar finalin adına yenilir diye çok korkuyorum diyor.

- flashback -

işte o güven bizde de yok. halbuki bizim takım gayet iyi oynuyor. ama ne yaparsa yapsın sanki sürekli arsenal bizi eziyor gibi görüyorum. kafada öyle yaşıyorum maçı. stresten boğulucam. ama bakarsan işte. biz bakmıyoruz. gözümü açıyorum. taffarel topu çıkarmış. budur diyorum. üşüme geçiyor. bir güven geliyor lan. çok acayip. galatasaray gayet iyi oynuyor. derken uzatmalar da bitiveriyor. penaltılar. takıma bakıyorum. ergün var. ümit var. bunların golleri zaten garanti. hakan şükür desen zaten gol krallığında lider uefa'da. o da atar be diyorum. ama hagi yok. olsa bile son penaltıyı kim atar ki diyorum. bilmiyorum.

penaltılar başlıyor. en başta ergün. hiç korku yok adamda. hakeme bakıyor. hakem düdüğü çalıyor. tak üst köşeye bırakıyor. oh diyorum. ilk adımı attık. sonra suker geliyor. '98 hırvatistan'ına hayran olmayan yoktu herhalde. hayranız adama. vuruyor direk! noluyor lan diyorum böyle. acayip. ümit geliyor sonra. belli abi. heyecanlanmıyorum bile. aynen ters köşe. şimdi onlardan parlour topun başında. cm'den falan tanıyorum adamı. atamaz bu mal diyorum. göt oluyorum. aslşdkşlsadkşlsadşklsda. sonra hakan şükür. biraz panik var bende. malum hakan. geliyor rahatça golü atıyor. bir kez daha rahatlıyorum. fark 2 olmuş. şimdi tafo bir tane çıkarır kupaya sarılırız diyorum. vieira geliyor. aha diyorum bu kesin kaçırır. geliyor, vuruyor üst direği yıkıyor neredeyse ayı. popescu geliyor, vuruyor;

- flashback -

"evet, evet ,evet. rapid maçıyla başladık. size hep bir şeyler söyledik. dedik ki arkadaş; biz bu işin sonuna kadar gideriz, gidersiniz. allah'a şükürler olsun ki aslan gibi bir periyot çizdiniz, aslan gibi top oynadınız. bugün 17. avrupa kupası maçımıza çıkıyoruz ve bunun adı da final. yine söylüyorum; kazanacaksınız, kazanmak için uğraşacaksınız ama netice ne olursa olsun siz benim gönlümde hep kazandınız, hep şampiyonsunuz. ve öyle kalacaksınız...

allah yardımcınız olsun!"

fatih terim, uefa finali öncesi, soyunma odası.

- flashback -

o ana kadar 95 yıldır hedefi avrupa kulüplerini yenmek olan galatasaray yeniyor. başarıyor. bakıyorum ekrana öyle. fatih terim ağlıyor, taffarel havaya atılıyor, popescu desen öyle bir kalabalık var ki sadece kolu gözüküyor. sonra bağırmaya başlıyorum. deliriyorum lan. bildiğin gibi değil. ağlıyorum, yerde yuvarlanıyorum böyle. anlatılmayacak bir sevinç. yaşanılması lazım sadece. kapı çalıyor. hemen koşup açıyorum; fenerli komşum bana sarılıyor, bir şey söylemeden gidiyor tekrar. benim kadar heyecanlanmış adam. içimden bir dolu teşekkür ediyorum fenerlisine, beşiktaşlısına, trabzonsporlusuna, bursasporlusuna vs. vs. hakikaten galatasaray adı altında bir türkiye başarısı olmuş bu. ilerleyen zamanlarda elbette birbirimize takılmak için yok uefa kupası kupa mı, yok şu bu mu diye lafı söyleyeceğiz. ama o an sevinme zamanı. ne kadar program, ne kadar cümle varsa kupa hakkında duyuyorum. yoruluyorum artık. bu kadar mutluluk, heyecan yoruyor beni.

yatıyorum.

16 Mayıs 2011 Pazartesi

Kazanmayı Öğreten Adam


Büyük ihtimalle gerçekleşti sonunda.

Biliyorum Galatasaray taraftarı ikiye bölünecek. Bazıları istemeyecek, bazıları ise mutluluktan delirecek. Benim için bu ülkeye kazanmayı öğretmiş adamdır Fatih Terim. Bu ülkeye korkak olmayan iki adam geldi. İkisi de tarihe altın harflerle adını yazdırdı. Biri Fatih Terim, diğeri Hagi. İkisi defalarca Galatasaray'a gelip, başarısız olsalar tek ses etmem. Zira bu adamların her zaman en tepeye oynadıklarını bilirim. Başarılı olmak ya da olmamak benim için bu adamları, bu güzel adamları eleştirme kriteri değildir.

Fatih Terim'in neden sevilmemesini de anlayabiliyorum. Fatih Terim uç bir karakterdir. Nötr olamazsın. Ya hayransındır, ya değilsindir. Fatih Terim çok yüksek bir egoya sahiptir. Bugün başardıkları da o egonun ürünüdür. Başarısızlıkları da. Ama O'nu kazanan adam yapan da budur bana göre.

Benim için Fatih Terim asla ama asla değişmeyecek bir futbol dehasıdır. Onun başarısını bağırıp çağırmaya yoranlar gidip herhangi bir pazarcıyı teknik direktör yaparak şampiyon olmayı gönül rahatlığıyla deneyebilir.

Fatih Terim o burun kıvırılan, şans denilen Euro 2008'de şov yapmıştır. Turnuva sonrası dersler vermiştir teknik direktörlere. Evet o turnuvada şansımızda vardı tabii ki. Ama şansı insanlar kendi yaratır. Fatih Terim'in turnuva boyunca yaptığı neredeyse her taktiksel hamle, her oyuncu değişikliği direkt maçın skoruna ve gidişatına tesir etti. Bunu sadece ben değil, tüm Avrupa söyledi ki Terim konferanslara katıldı.

Fatih Terim için tek endişem şu takımı adam edebilirim düşüncesine sahip olma ihtimalidir. He edebilir tabi. Kalli döneminde ve Euro 2008'de inanılmaz oynayan Hakan Balta'yı bir anda sahada görebiliriz veya hatasız, sadece işini yapan bir Servet'i seyredebiliriz. Bu oyuncuların karakterleri adına güzel bir gösteri olur tabii ki.

Fatih Terim hakkında konuşacak o kadar şey var ki. Fakat pek konuşmayıp Galatasaray üyesi Arda Selim Üçer'e sözü bırakalım;

"Fatih Terim kadar Galatasaraylı olun, yeter..."

Hoşgeldin İmparator!

9 Mayıs 2011 Pazartesi

Galatasaray 3 - 1 Kasımpaşa

2 aya yakın süredir yazamıyorum. İş günlerimin zaman bırakmamasından ve maçları takip edemememi sağlamasından, izin günlerimde ise maç olmamasından dolayı bu. Yoksa Galatasaray iyi oynamış, kötü oynamış falan değil. Bugün ise izin günüm, maç gününe denk geldi. İyi de oldu.

İzleyemediğim maçlar boyunca Galatasaray pek ileri gitmemiş. Ama geri de gitmemiş. Olduğu yerde sayıyor hala. Bugün özellikle hücuma baktım. Bülent Ünder hücum organizasyonlarını beğenmiş. Fakat benim adıma tam hayal kırıklığıydı. Savunmanın oluşturamadığı çizgiyi, bizim hücumcular maç boyu yaptı. Bir adam çıkıp topa gitmedi. Orta açılır, topa koşan tek isim Servet. Ne yazık ki Servet. Rijkaard gittiğinden beri oldukça iyi maçlar çıkarsa da Servet bu takımın yüz karasıdır. Cem Sultan olayından sonra hele hala gol attıktan sonra ismi Arena'da bağırılıyor. Hakediyorsunuz bu ve bunun gibi onlarca sezonu sevgili Galatasaray taraftarı.

Maç için söylenecek pek bir şey yok. Galatasaray'a geldiğinden beri aynı Aykut var mesela. Bir ileri git be adam. Çıkmayı bir öğren yahu. Çağlar'ın zerre suçu yok gol pozisyonunda. Zira adamı da yakalayıp bozuyordu zaten. Ama Aykut'un volesi topa değil Çağlar'a oldu. Bunun dışında hala gereksiz yere faul yapıp rakibe pozisyon veriyor savunma oyuncuları. Türk savunma oyuncuları şu alışkanlıklarından ivedilikle vazgeçmeli. Kaç tane gol yedik bu gibi durumlardan bilemiyorum. Bu işi en çok yapan isimse Servet.

Ortasahada tek ben futbolcuyum diyen adam Culio her zaman olduğu gibi. Seneye mutlaka kalmalı. Yekta sakatlıktan sonra biraz daha ürkek olması doğal ama yetenekli adam. Mutlaka kalmalı. Emre Çolak bugün fena değildi. Biraz daha sakin kalsa o büyük yeteneğini sahaya sunabilecek ama olmuyor. Bazen heyecanlanıp gol atmak istiyor, bazen doğru pası veremiyor. Ama Stancu'ya attığı 2 top müthişti. Stancu demişken; Bugün çok kaçırdı belki ama ben kendisinden fazlasıyla memnunum. Takımda kalması gerkeiyor. Zira hem genç, hem sürekli oyun içinde kalmayı başaran bir oyuncu. Sağlam bir kurguda iyi katkı yapar.

Yukarıda bahsettiğim orta işi ise hakikaten vahim. Orta açıyoruz içeride bir kişi var. Orta açılınca topa koşan tek adam maalesef Servet. Ne ortasahadan destek olanlar, ne de forvet oyuncuları topa tek hamle yapmıyor. Tamam ortalar da kötü ama azıcık da topa doğru hamle yapın yahu. Bu kadar pasif hücum mu olur?

İşin diğer tarafı bu takımın çoğu maalesef kalacak. Evet. Tüm kadro yenilenmeli 5-6 isim dışında ama bu mümkün değil gibi. Zira iyi diyebileceğimiz tüm yerli oyuncuların Galatasaray'a gelmek için hevesli olacağını pek sanmıyorum. Belki Fatih Terim veya daha iyi bir ismin güvencesi altında bu olabilir.

Neyse daha fazla konuşacak bir şey yok zaten. Öyle veya böyle kazanmak, gol attığımızı görmek güzel.

Umarım seneye bunun gibi bir işkence sezonu daha yaşamayız.

6 Nisan 2011 Çarşamba

5 Nisan 2011 Salı

Simurg Anka


Simurg anka kuşların hükümdarı, herşeyi bilirmiş. Diğer tüm kuşlar onun büyüklüğüne inanıp ondan yardım isterler, onun kurtarıcı olduğunu düşünürlermiş. Zamanla Simurg anka ortalarda gözükmemeye başlamış. Diğerleri onun öldüğünü düşünürken bir gün buldukları ona ait olan tüy onlara inanç vermiş. Hepsi toplanıp kaf dağının tepesinde olan yuvasına gidip, Simurg anka'dan yardım istemeye karar vermişler. Ancak bu süreç çok tehlikeli olduğu için her adımda azalmışlar, her adımda vazgeçenler olmuş. En sonunda yuvaya vardıklarında 30 kuş kalmışlar. Yuvaya geldiklerinde öğrenmişler ki Simurg Anka "30 kuş" anlamına gelmekteymiş. Yani aslında küllerinden doğan; bekleyip aciz şekilde korkmayı reddedip ölme pahasına tepeye uçan o 30 adet kuşmuş.

Haftalar birbirini kovaladıkça, her hafta dibi gördük diyip daha da derinlere indikçe sinirlerimiz geriliyor, umudumuz azalıyor. Takım bu hale nasıl geldi, nasıl Simurg anka kayboldu bir sürü sebep sayabiliriz. Bir çok neden sıralanabilir. Adnan Polat başka olmak üzere onlarca faktör.. Tüm bunları doğru değerlendirip tekrarlamamak üzere düzeltmemiz gerekiyor. Yeni gelecek yönetim, yeni gelecek teknik kadro, oyuncular.. Devasa bir yenilenme gerekiyor klübe. Son Antalya maçında Tita kadar oynayamayan oyuncularımızdan arınmak... Bunların hepsi yapılması gerekiyor. Ancak şuan asıl gereken bir baş kaldırış, gerçekten vizyonlu ve yıpranmamış bir başkan eşliğinde o dağın tepesine uçarak Galatasaray'ın büyüklüğünü ve haysiyetini hatırlayacak 30 Simurg Anka. O tepeye çıktıkları gün tam anlamıyla her bir birimle birlikte aslında küllerinden doğması gerekenlerin onlar olduğunu anlayacaklar.

Daha kötü günler de görebiliriz, daha kötü pozisyonlarda da bulunabiliriz. Kaptanımız hata yapabilir, oyuncularımız iki adıma koşmaktan acizleşebilir, 15 yaşında, hayatında Galatasaray'a ne verdikleri tartışılır bebeler kalkıp oyuncularımıza küfredebilir.. (haklı olmaları üsluplarını doğrulamaz) hepsi olabilir. Şuan tek gereken, Galatasaray'ın ne olduğunu gerçekten bilen ve bu yaşananları en az bizim kadar sindiremeyen bir başkan ile yönetim kurulu. Sonrası zaten gelecektir.

Elbet ayağa kalkacaktır Galatasaray bundan şüphe yok, kolundan bacağından ne kadar aşağı çekenler de olsa. Umarım kalktıktan sonra o asılan fazla yükleri silkeleyebiliriz.


28 Mart 2011 Pazartesi

Olan Biten


Baya hareketli bir hafta geçirdik.

Önce Hagi gitti, Bülent Ünder geldi. Dün ise Adnan Polat dönemi sona erdi ki bir dönem aday olamayacağı şekilde sona erdi. Hepsine değineceğiz. Baştan başlayalım;

Hagi'nin gidişi sürpriz değil açıkçası. Bekliyorduk. Fakat bizim muhteşem(!) taraftarımız, Adnan Polat'ın yemini o kadar çabuk yuttular ki hedefi hemen değiştirdiler. Hagi geldiği andan itibaren istenmeyen adamdı. Kimse kimseyi kandırmasın. Medya yavşaklarının sevmediği, vakti zamanında satılmış köpeklere "Hırsız Hagi" diye hakkında bağırtılan bir adamdı "teknik direktör" Hagi. Rezalet kadroyu, kemik kadro yapmış. Bugün F5 gibi sefil esprilerin ortaya çıkmasını sağlamış adamdır Hagi. Başarısız diye sıfatlanan takım 75 puan toplamıştı ve son ana kadar şampiyonluğu kovalamıştı.

Bütün bunlara rağmen iyi bir teknik direktör müydü? Hatasız mıydı? Tabii ki hayır. Hataları hep vardı, hep de olacaktır. Kendisi bile büyük teknik direktör olmadığını söylemiştir zaten. Fakat iki adet rezalet yapılanmanın başına getirildiğini ve bütün bunlara rağmen şu takımın müzesine bir kupa koyduğunu unutmamak gereklidir. Rezalet kelimesiyle eş değer yönetilen bir takımda çalışmak kolay olmasa gerek. Gittiği için sevinen adamlar da olmadı değil tabi. Görüyoruz çeşitli platformlarda. Sanki Hagi'ymiş bütün suçlu da gitti kurtuldunuz. Rijkaard, Hagi sadece kurbandı. Tıpkı bugün "yönetim kurulunu devirdik heyt be!" diye sevinen bir ton Galatasaray taraftarı gibi. Geleceğiz oraya da.

Hagi'nin gidişiyle takım olabilecek en iyi isme teslim edildi bana göre; Bülent Ünder. Şu 8 haftayı iç işlerini iyi bilen, tecrübeli, zamanında çok çok büyük katkılarda bulunmuş biri ile geçirmek en doğrusuydu, Tugay'ın yüzünü eskitmek yerine. Ayrıca Bülent Ünder her zaman için kulüp tarafından sevilen, sayılan bir isim olmuştur. Her zaman için aklın, sakinliğin göstergesi olmuştur. Şimdi görüyorum bu adam bile tartışılıyor. Yok şu kadar yıl teknik direktörlük yapmamış falan diye. Beyler, kendinize gelin isterseniz. Bu takımın, bu hale gelmesinin en büyük sebebi yönetimden önce taraftarının obezliği, açgözlülüğüdür. Daha sonra yönetim, daha sonra futbolcular ve en son olarak teknik direktörler suçlu sıralamasını doldurur deyip işin yönetim boyutuna gelelim;

Kimse kimseyi kandırmasın. Adnan Polat en başından beri istenmeyen adamdı. Fakat ona doğru düzgün bir rakip çıkmadı. İlk çıktığında nasıl zorlandığını da hatırlıyoruz. Burada taraftarın desteği çok önemliydi. Zira Adnan Polat kazanmıştı çoktan taraftarı. Bunun yanına rakipsizlik eklenince o koltuğa oturdu ama her dönem, her an daha fazla istenmeyen adam oldu. Bugün biz istemedik, demokrasi kazandı, Galatasaray başkanını halk devirdi vs. gibi çok acayip ve saçma laflar duyuyorum. Olacak olan, taraftarın da kaybedilmesiyle hemen oldu. Dün TT Arena açılışındaki olaylar çok ağza konu oldu ama 2-3 kişi hariç hiçbiri samimi değil, bildiğin leş kargasıydı. Olay sıcakken çıkıp konuşmayan, susan andavallar, iş menfaate, iş çıkara gelince aslan kesildiler. Bu adamların kuracağı yeni yönetimin içine şimdiden tüküreyim.

Dün Telegol'de Ahmet Çakar, "Galatasaray bitmiştir. Rant kapısı haline gelmiştir." gibi şeyler söyledi. Ömründe ettiği en doğru laftır bu. Galatasaray içindeki irinleri, pislikleri temizlemeden düzelemeyecektir. Umutlu olmak için hiçbir sebep yok şu an. Zira kulübün içi pis. Adnan Polat'ı göndermek hiçbir zaman sorun değildi ki? Hiçbir zaman dert olmadı ki? Doğru zaman, yanlış yönetim tarzıyla ortaya çıktı ve bu iş oldu. En kötü bir yıl sonra zaten yine başkan seçilemeyecekti. Fakat sorun Galatasaray'ı rant kapısı gören zihniyetteki bir dolu sahtekar adamda. Dün Mehmet Helvacı denen kımıl zararlısı gülüp duruyordu. Dünya'nın görüp görebileceği en karaktersiz insandır kendisi. Daha dün aynı boku sıçarlarken, bugün etrafı nasıl pisletmişler diyebilecek kişiliksizlikte bir insandır. Galatasaray'ın bu ve bunun gibi bir çok uru temizlemesi, gelecekteki sağlığı için şart oğlu şarttır.

Konuşmak bile mide bulandırıyor artık. Galatasaray'ın hali içler acısı şu an. Bu halden kurtulmak için önce taraftar başlayacak pisliğini temizlemeye. Daha sonra bu temizlik yönetime, oradan futbolculara... Kısaca herkes taşın altına elini sokacak artık. Başka bir Galatasaray, başka bir doğru yok çünkü. Futbol başarısı vs. ikinci plan şu an. Büyük bir arınmaya, büyük bir silkenişe ihtiyacı var Galatasaray'ın. Çünkü sportif olarak başarısızlık çok önemli olmasa da, artık Galatasaray'ı şamaroğlanı haline getirmiş bir yönetim ve muhalefet var ortada. Bir hakeme, hakemliği bıraktıracak kadar güçlü bir duruştan, tüm hakemlerin doğradığı ve bundan rahatsız bile olmadığı bir duruşa geldik. Muhalif, yönetim herkesin Galatasaray'a küfreden adamlarla, Galatasaray'la dalga geçen adamlarla aynı sofralara oturduğunu, röportaj verdiği bir döneme geldik. Bugün hakikaten hiçbir şey, şu duruşu kaybetmekten, şu kuvveti kaybetmekten daha mühim değildir.

Galatasaray'a ve O'nun taraftarına hakaret eden onlarca iktidar sahibi ve onların yalakaları karşısında susmak değildi Galatasaraylı olmak. Gerekirse alın stadınızı deyip, Ali Sami Yen'e veya Florya'ya dönebilmekti Galatasaraylı olmanın özelliği. Kimseye boyun eğmemekti. Ama bizimkiler Egemen Bağış'ın karşısında ezildi. Padişah... Pardon başbakandan özür üstüne özür diledi. Abdurrahim Albayrak gibi zavallı adamların, Galatasaray'ı temsil ediyormuş gibi "Umarım bizi affeder başbakanımız. Büyüklük yapar." gibi sözler söylemesine karışılmadı. Sustuk. Sustukça ezildik. Sustukça dağıldık. Şimdi can çekişiyoruz. Tabii ki çıkıp bizi savunan, TT Arena konusunda devletin kazandığı bir çuval parayı mertçe söyleyen Hayrettin Kozak gibi müthiş Galatasaraylılar ve BAĞIMSIZ GALATASARAY TARAFTARLARI vardı. Bunları unutmamak lazım. Çürüyen değerleri korumaya çalıştılar bu isimler.

Son olarak İzzet Ungan'ın dün söylemiş olduğu muhteşem bir cümleyle noktalayalım yazıyı;

"Galatasaray bayrağı dalgalansın, ben altında huzur bulayım."

Saygılar.

26 Mart 2011 Cumartesi

Rijkaard Gitti, Hagi Gitti; Galatasaray Kurtuldu

Evet.

Bugün itibariyle iki isme de neredeyse ana avrat gidenler rahatlamışlardır umarım Galatasaray'ı kurtardıkları için.

Yeni bir ismi, yeni bir efsaneyi elbirliğiyle yok edene kadar rahat uyuyabilirsiniz.

Her şeyin en kötüsünü hakedenler batmıyor size nasılsa.

8 Mart 2011 Salı

Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun


Tüm kadınların bu kutsal günü kutlu olsun.

Ben bu konularda yazmayı pek beceremem. Ama her kadının özellikle ülkemizde daha iyi, daha güvenli; dayak yemeden; iş yerinde, otobüste, evde, sokakta tacize uğramadan; sadece kadın olduğu için hor görülmeden yaşamasını isterim, arzularım.

Umarım daha başka bir dünya, daha başka bir ülke, daha başka bir insan topluluğu olur ileride ve şu durumu değiştirebiliriz.

Dip Not: Ayrıca Galatasaray'ın resmi sitesindeki görsel tek kelimeyle rezalet. Ya doğru düzgün yapın, ya hiç yapmayın be. Umarım en kısa zamanda değişir.

Galatasaray - Karabükspor | Beşiktaş - Trabzonspor


Hemen Galatasaray'la başlayalım.

Önce Gaziantepspor, ardından Karabükspor. Hatta bunlardan bir seviye altı oynayıp 3-1 kaybettiğimiz İ.B.B maçı...

Bunların hepsinin işareti tek. Galatasaray psikolojik olarak, özgüven olarak bitmiş durumda. İ.B.B bizim sahaya 2-3 kere gelip 3 gol attı. Top oynayamamıştı tüm maç üstelik. Gaziantepspor neredeyse şut bile çekemeden Galatasaray'ı eledi. Tüm maç Galatasaray'ın pozisyonlarıyla geçti. Şimdi Karabükspor neredeyse topu bile ayağına almadan 1 puanı götürdü.

Bu etmenler sezon içinde değişmez. Bu sebeple şimdilik biraz erteleyelim işin bu kısmını sahadaki farklılıklara bakalım. Birincisi Hagi sanıyorum ki artık Serkan'a yeterince şans verdiğini düşündü ve oyuncunun bunları değerlendiremediğini gördü. Yani tamamen adil bir şekilde formayı aldı. Sabri'nin yokluğunda Neill sağbeke geçti. Ortasahadaki boşluğu Ayhan, Barış ve Sarp ile dolduramazdı Hagi. Üstelik Neill kadar hızlı düşünen bir ortasaha oyuncusu da yok elinde. Bu yüzden 4-3-3'ten, 4-2-3-1'e döndü. Cana'nın yanına Culio'yu çekerek Cana'nın toplu oyundaki eksikliğini Culio ile dengeledi. 4-2-3-1'deki 3'lünün ortasında oynayabilecek tek adam olan Stancu'yu forvetin arkasına, soldaki boşluğa ise Gaziantep maçında sonradan girip çok iyi katkı veren Yekta'yı koydu. Tabii ki Gökhan Zan da kadroya girmiş oldu ve bana göre iyi oynadı hemen ekleyelim bunu.

Yani sahaya çıkan kadro eldeki isimleri düşündüğümüzde en doğru, en kusursuz kadroydu. Bu da Galatasaray'ın tüm maçı domine etmesi olarak geri döndü. Açıkçası Karabükspor'un puan çıkarması biraz hakem, biraz bizim beceriksizliğimiz. Hakem yüzde yüz bir penaltımızı vermedi ki bu sene bakmayın kötüyüz diye hakem konuşulmuyor bizim maçlardan sonra. Oysa ki bu sene Galatasaray'ı kötü oyun kadar yıkan bir diğer etmen rezalet hakem kararlarıdır. Verilmeyen onlarca penaltı, hatalı hakem kararları sonucu yediğimiz onlarca gol var. Bu sene Galatasaray'ı mahvettiği kadar kimseyi mahvetmemiştir hakemler.

Maça dönelim tekrar;

Galatasaray klasik bir TT Arena başlangıcı yaptı yine. Hemen baskı, hemen tempo bunun sonucunda Kazım'ın verilmeyen bariz penaltı pozisyonu geldi. Bu dakikadan sonra Galatasaray zaman zaman tempoyu arttırdı, zaman zaman top çevirdi. Yani oyunu istediği gibi oynadı. Fakat son 20-25 metrede karar yanlışları çok yaptı. Şut yerine pas tercihleri, pas yerine dribbling tercihleri bir çok pozisyonu tehlikeli pozisyondan gole çevirmemizi engelledi. Yani bir nevi kendi kendimize çelme takmış olduk.

Bu böyle ne kadar gider bilmiyorum. Oyun olarak düzelme zaten var ama şu psikolojik eşikleri bir türlü geçemiyoruz takım ve taraftar olarak. Tabii ki geçmek için kazanmak, üstüste 4-5 maç kazanmak en kolay, en sağlıklı yol ama biraz da şansa ihtiyacı var Galatasaray'ın önümüzdeki sezona sağlıklı ve daha az masraf yaparak başlaması için.

Zira böyle giderse bu oyuncuların mental formunu zirveye çekmek mümkün olmayacak.


Beşiktaş - Trabzonspor maçı enteresan bir maç oldu.

Önce maç çok hareketli başladı, sonra durdu. Daha sonra Beşiktaş çok tehlikeli oldu, durdu. Bu sefer Trabzonspor sazı eline aldı. Ortaya düştü sonra maç. Bütün 90 dakika bu tip gelgitlerle geçti zaten.

Birincisi hem Trabzonspor, hem de Beşiktaş bana göre doğru ilk 11'lerle sahadaydı. Maç bu yüzden çok çekişmeliydi. Serkan'ın gereksiz kırmızısından sonra Piotr'ı sağa çekti Şenol Güneş. Bu hamle Simao'yu durdurdu belki ama TS'nin ortasahasından bir adamı da eksilttiği için Beşiktaş ortasahayı ele geçirdi.

İşin açıkçası maçın skorunu teknik direktör Schuster'in devre arasında, bana göre çok kötü hamlesi belirledi. Schuster ikinci devreye Nobre - Fernandes değişikliğiyle başladı. Maç sonunda Trabzonspor 10 kişi kaldığı için bu değişikliği yaptım dedi. Yani bir karar aldı ama bence 10 kişi kalan bir takıma karşı ortasahaya Necip ve Guti'ye, yani topsuz oyunda sadece Necip'e bırakarak maçı ortaya attı. Selçuk ile Colman hemen orayı işledi TS pozisyonlar bulmaya başladı bu sebeple. Oysa bana göre yapması gereken maça aynen devam etmek, sürekli pas yapıp TS'nin 10 kişi kalmasından dolayı oluşan dezavantajı gole çevirmekti. Fakat sabredemedi Schuster ve oyun gelgitler içinde ilerlemeye devam etti.

Önce Bobo, Onur'un büyük hatasıyla golü buldu. Ardından TS hemen Ceyhun'la cevap verdi ve Sivok en az Serkan kadar gereksiz yerde, 2 dakika içinde 2 sarı görüp maçı tamamen TS lehine çevirdi. Evet Simao'nun bir golü verilmedi ama maç bariz şekilde TS lehine döndü doğrusu. Nitekim önce Burak yüzde yüzlük bir golü atmak yerine penaltıyı düşündü. Daha sonra çok zor bir pozisyonda, çok güzel yere vurup maçı Trabzonspor'a getirdi.

Burak'ın penaltı pozisyonu bana göre tartışılabilir. Bence Burak golden çok, penaltı ve kırmızı kartı düşündü. Aksi halde düşse bile kalkıp tekrar vurabilecek kadar zamanı vardı diye düşünüyorum. Burak hızlı bir adam çünkü. O ikinci ağır hamleyi yapamayacak kadar ağır olamaz. Böyle pozisyonlarda golü düşünmesi kendisi için en doğrusu olacaktır. Üstelik maalesef kendisinin hakederek insanlara kazandırdığı bir önyargısı var. Sürekli kendini yere attığından artık hakemler 2, hatta 3 kere düşünüyorlar faul için. Umarım en kısa zamanda vazgeçer. Bu kadar üst seviyeye çıktığı bir sezonda, bu tip davranışlar performansın devamını engeller çünkü. Üstelik sempatik değil, antipatik olursunuz.

Sonuç olarak Trabzonspor 3 puanı alıp, şampiyonluk için koşmaya devam etti. Fenerbahçe de bu arada Gençlerbirliği'ni yendiği, Bursaspor ise yine puan kaybettiği için sanki yarış 2 takıma düşmüş gibi gözüküyor şu anda.

FB ve TS arasındaki yarış ise daha yeni başlıyor diyebiliriz.

4 Mart 2011 Cuma

Yeni Bir Sayfa Açmak: Şampiyonu Belirliyoruz!!!!


Evet sonunda ortasıra takımı hedeflerimize de kavuşmuş olduk. Başkan dün Adnan Sezgin'in istifasını açıklarken araya bunu da sıkıştırdı;

"Galatasaray bir noktada Türkiye Ligi'nin şampiyonunu belirleyecek konumda. Şampiyonluk adaylarından 3 tanesi Türk Telekom Arena'ya gelecek. Biz aynı ciddiyetle devam edeceğiz."


Tabii ki her durumda bir hedef bulundurmak çok önemlidir. Ama daha da önemlisi hedefi doğru koymaktır. Inamoto'lu kadroyla "Road to Athens" dersen elinde patlar mesela. Bu da onun gibi bir şey. Galatasaray'ın hedefleri arasında tabii ki derbileri kazanmak vardır. Bunlar her zaman için kısa vadeli ve mental olarak takımı etkileyen hedeflerdir. Bu hedeflere ulaşmak takımın motivasyonunu arttırır.

Ama Allah aşkına Galatasaray'ın işi ne zamandan beri "Şampiyon Belirlemek" olmuştur? Ne zaman olduk yahu. Ben kaçırmışım oraları. Bu gibi açıklamalara, bu gibi komplekslere ne gerek var? Bildiğin kulübü küçük düşürmek bu. Galatasaray 10 sene bile şampiyon olmasa ne kaybedebilir kimliğinden?

Hakikaten Galatasaray'ın haklarını savunmayı, sportif başarıyı geçtim, başkanı olduğu kulübün büyüklüğünü bile anlayamıyorsa Adnan Polat, orada durmanın hiçbir manası yok.

Adnan Polat'ın yaptığı en rezil açıklamalardan biriydi bu.

Adnan Sezgin'in İstifası


Sonunda oldu ve dün Adnan Sezgin'in istifasının kabul edildiği basın toplantısıyla açıklandı. Sonunda oldu diyorum çünkü 6-7 deneyişten sonra geldi. Sevinme belirtisi yok anlayacağınız. Neden mi yok?

Birincisi Adnan Sezgin maaşla çalışan bir personel. Yani onun görevleri, yetkileri, başarıp başaramadıkları bellidir. Ama Galatasaray futbol takımını şu hale getirenler ne Adnan Sezgin'dir, ne Haldun Üstünel'dir, ne Hagi'dir, ne Rijkaard'dır. Bu seçimleri yapan, altyapısız hamleler yapan başkan Adnan Polat'tır.

Şimdi Adnan Polat tepede hala duruyorken Adnan Sezgin'in istifası ne ifade edebilir ki? Eldeki her şey kaybedilmiş, futbolla ilgili her yerde rezilken Adnan Sezgin istifa etse ne olur? Sonuçta O'nu, o göreve layık gören, o görevde başarılı olacağına inanan kişi tepede değil mi?

Bir Adnan Sezgin gider, bir başka Adnan Sezgin gelir. Mühim olan bu hamlelerin bir anlamı olması. Ama maalesef tüm bu hamlelerin altı boş. Hepsi taraftara kurban vermek. Rijkaard, Hagi, Adnan Sezgin... Bir sezonda tam 3 kurban verdi Adnan Polat. Hepsi de taraftarın tepkilerini bastırmak içindi.

Muhtemelen sezon sonuna doğru son kurban Hagi olacak. İşte asıl hikaye oradan sonra başlayacak. Çünkü o noktadan sonrası olmayacak.

Sportif Cümleler'le Verkaç Yaptık


Burak Eren'i GSCimbom Forum günlerinden beri tanıyorum.

Ortak bir proje hakkında konuştuk. Sağolsun beni düşünmüş böyle bir proje için. Artık her hafta çarşamba günleri Sportif Cümleler'de kendi yağımızla kavrulacağız.

Umarım beğenilir, umarım iyi bir şeyler üretebiliriz.

Hayırlı olsun. Ayrıntılar için buraya alalım.

27 Şubat 2011 Pazar

"Kazanan" Takım Kimliğini Kaybetmek


Dün geceden beri düşünüyorum. Aklıma tek mantıklı sebep olarak kazanan, yani yabancıların winner dedikleri karakterimizi kaybetmiş olmamıza bağlayabildim sonucu.

Hasan Şaş, Hakan Şükür, Ergün Penbe, Okan Buruk, Mondragon vs. bu adamların hepsi winner karakterde adamlardı. Nedir bu karakter? Bakınız bugünün Fenerbahçe'si. En kötü durumdayken bile üst üste müthiş performanslar sergiliyor oyuncuları ve bugün şampiyonluk için TS ile çekişir hale geldi Fenerbahçe. Aykut Kocaman'ın büyük payı var evet ama eldeki Alex, Lugano, Gökhan Gönül, Emre, Volkan gibi oyuncuların her kötü durumda performanslarını bir, hatta iki kademe yukarı çekmesiyle takım toparlanabiliyor.

Galatasaray bunun son örneğini Kalli'nin ayrılmasından sonraki 6 maçlık periyotla gösterdi. O Galatasaray 6 maçını da kazandı. Sivas'a deplasmanda 5 tane attı, Fenerbahçe'yi içeride yendi. Gitti şampiyon oldu. Ve bunları yaparken sahadaki adamlar bütün takımı etkilerdi. Hakan Şükür'e bugünlerde yaptığı açıklamalarından vs. dolayı bir çok taraftarımız gibi benim de kırgınlığım olsa da sahadaki Hakan'a her zaman saygı duymuşumdur. Çünkü sahada Şükür varsa takım bir şekilde vites atar.

Bugün yaşadığımız bunalım budur takım içinde. Takım dışında da bir çok sorun var tabii ki. Tek sebep bu değil. Ama bu da çok önemli sahadaki sonuçlar açısından. Mesela son maçımız. İnanın Belediye'nin sahada yaptığı hiçbir şey yoktu dün. Değil 3, 1 gol atmaları bile mucizeydi. İşte biz bu mucizeyi gerçekleştiriyoruz başkaları adına artık. Mesela geçen seneki Belediye maçı da böyleydi. Bütün maç müthiş oynadık ama son 5 dakika sahamıza hapsolduk. Halbuki gerek yok. Galatasaray'ı bunalımdan çıkaracak, ne olursa olsun sahadakileri itekleyecek adamlar kalmadı artık.

Fenerbahçe'nin neredeyse her sene ilk 2'de olmasının en büyük sebeplerinden biri budur. Bu karaktere sahip oyuncuları vardır. Bu adamlarda ne olursa olsun takımı tutar bir şekilde. Aragones Alex'i reddetmişti mesela. Mevkisini değiştirmişti. Yani takımın en büyük winner'ını yoksaymıştı. Sonu belli oldu. Aykut aynı işe girişti, sene başında denilenleri hatırlayın. Daha dün Aykut'a adam ol diyen antu'nun bugün giriş sayfasında Aykut'un fotoğrafıyla "Efsane Geri Dönüyor" yazılmış mesela. Oradan buraya getiren Alex'tir bu takımı. Alex bir anda yanılmıyorsam 16 gole ulaştı. Dile kolay; 16 gol. Bir o kadar da asisti vardır mesela. Aykut'u, Fenerbahçe'yi taşımıştır sırtında. Tabii ki tek başına değil. Sakat sakat maçlara çıkan Gökhan, her kötü oynanan maçta 2-3 tane gollük top çıkaran Volkan, sevin veya sevmeyin ortasahayı toparlayan Emre, sürekli takıma skor katkısı yapan Lugano. Bu adamlar winner'dır. Winner adamlara sahip olan takım ise kolay kolay hedeften kopmaz.

Galatasaray'ın yeni yapılanmasına kadar inmek gerekiyor bu yüzden. Galatasaray bir çok adamı, adamını gönderdi bu süreçte. Fakat bu bir deneydir. Tutar veya tutmaz. Hiç sevilmeyen Okan 35 yaşında, Sarp'tan, Barış'tan daha iyi adamdı. Bir şekilde katkı yapardı takımına. Liverpool'a attığı gol tamamen futbolcu özelliklerinin sonucudur. Top geldi, ayağına oturdu değil. O topun ayağa oturmasında oyuncunun tekniği çok önemlidir ama o topu gol yapan vuruştaki özgüvendir.

Galatasaray eğer bu adamlar gittikten sonra bir şampiyonluk kazanabilseydi yeni oyuncularda da yavaş yavaş bu tecrübe oluşurdu. 3 yıldır tamamen tepetaklak gidiyor takım. Kalitesiz mi takım? Bu seneyi saymazsak pek değil. Elano, Keita, Lincoln, Baros, Kewell vs. Kalitesizlik belası bu sene çok vurdu. Ama bu sene haricinde her zaman ilk 2'ye girebilecek bir takımımız vardı.

Mesela Skibbe'nin oynattığı oyun, eldeki adamlar müthişti. Fakat takım kötü giderken, Skibbe ismi tartışılırken takımı oyuna döndürecek adamlar yoktu o gün. Belki bir Hakan Şükür, yedek dahi olsa Skibbe'nin ömrünü 1 yıl daha uzatabilirdi. Takımı göt üstü düşmekten kurtarabilirdi. Hakan Şükür'e ağıt yakmıyorum. Yanlış anlamayın. Sadece takımı birleştirebilen adamlar bunlar.

Yabancı takımlarda bu var mı? Herhangi bir takımın içini çok iyi bilemem. Ama vardır herhalde. Barcelona'da Puyol olabilir belki. Gerçi onlar tamamen birey gibi hareket edebilen bir topluluk. Çok uç bir örnek bu. Mesela Chelsea'de Lampard olabilir bu isim vs. Neyse biz Türkiye'ye göre konuşmak durumundayız. Burada böyle işliyor sanırım işler.

Yeni takımlar çıkıyor tabi. Mesela Bursaspor pek bu karaktere uymayan bir takım fakat Ömer Erdoğan farklı duruşuyla ilk bakışta göz önüne çarpıyor. Trabzonspor'da Egemen'in, Selçuk'un önemi daha farklı mesela. Bir tek Kayserispor pek uymuyor bu duruma sanki. Orada da Şota'nın imzası var. Saf bir Hollanda takımı gibi oynuyorlar.

Neyse pek uzatmayalım. Sonuç olarak Galatasaray kazanan takım kimliğini tamamen kaybetmiştir. Rijkaard'lar, Hagi'ler, Skibbe'ler, Kalli'ler değişse de bu sonucu düzeltmenin pek yolu yok gibi gözüküyor. Çünkü zaten ince bir çizgide olan yeni takım sürekli mağlup olarak kazanmayı öğrenemez. Özgüven yok olur. Çok iyi oynadığınız bir maçı kaybedersiniz. Kötü oynadığınız hiçbir maçı kazanamazsınız. 3 senedir Galatasaray'ın yaşadıkları bunlar. İlk şut gol olur, iyi oynarsın son dakikada yersin, kötü oynarsan zaten hiç kazanamazsın.

Baştan aşağıya yenilenme gerekiyor;

Yönetimden, futbolcusuna, antrenöründen, çaycısına kadar.

Edna&Harvey: The Breakout


Bir hafta kazanıp, bir hafta kaybettiğimiz şu günlerde (beraberlik tarzımız değil), hayat yoğunluğu işin içine girince insan kafayı farklı şekilde dağıtmayı deniyor. Edna&Harvey'i açıkcası birkaç gün önce duydum. Grafiklerini görünce çoğu insanı uzak tutsa da, bir adventure adına bu grafikler benim için biçilmiş kaftan. Monkey island serisini sevenler kesinlikle denemeli diyip konuya giriyorum.

Oyuna başladığımızda Edna hiçbir şey hatırlamamış olarak kendini akıl hastanesine kapatılmış olarak buluyor. Harvey ise sürekli elinden düşürmediği oyuncak tavşanının adı ki bize göre o canlı bir tavşan. Basit olarak burdan kaçmak ve geçmişini hatırlamak isteyen ednaya oyun boyunca eşlik ettikçe, 2008 yılında bu oyunun neden Almanya'da en iyi senaryo/kurgu ödülü aldığını anlıyoruz. Kesinlikle çok eğlenceli ve sağlam bir kurguya ek olarak esprili bir oyun. Örnek olarak bir sahnede içinde büyük bir çiçek olan vazoyu devirdiğimiz de, Harvey'in eriyorum tonajında "murdererrrr" deyişi oldukça eğlenceliydi. Klasik olarak maus ve menü yardımıyla kolayca oynanan bir oyun. Macera oyunu sevenler kaçırmasın derim.

26 Şubat 2011 Cumartesi

İ.B.B 3 - 1 Galatasaray | Sorun Nerede?

61'e kadar maç Galatasaray'ın çok iyi oynamasa da kendi elinde bulundurduğu, istediğini yaptığı, rakibe pozisyon vermediği bir maç olarak geçiyordu. Hatta Stancu'nun net kaçırdığı bir pozisyon da vardı 45-61 arası.

Ne olduysa buradan sonra oldu zaten. Klasik bir maç yazısı yazmayacağım. Çünkü durum taktikle, teknikle, hocayla, futbolcuyla anlaşılacak bir şey değil. Galatasaray 3 senedir bu durumda. Çok iyi oynadığı maçı rahat veren, ilk çekilen şutta golü yiyen, rakip oyun oynamasa bile onu pozisyona sokan vs.

3 yılda futbol anlamında rezalete doğru koşar adım gidiyoruz. Her sene, bir önceki seneden daha kötü oluyoruz üstelik. Ben ne kadar kabul etmek istemesem de bu durumu böyle maalesef. Bugün Belediye top oynamadan 3-1'i buldu. Top oynamadı yahu. Ne o etkili kontraları vardı, ne sağlam savunmaları, ne agresif oyunları. Hiçbiri yoktu ve 0-1'den 3-1'e sadece 15 dakikada skoru getirdi.

Evet Hagi iyi bir teknik direktör değil. Bunu kendi de söylüyor zaten. Ama iyi de bize dünyanın en iyi teknik direktörlerinden biri de geldi; Frank Rijkaard. Ama aynı sıkıntıları o da yaşadı. O da anlam veremedi. Oyuncular kalitesiz dedi. Evet kalitesizlik var. Bu gün gibi ortada. Ama hakikaten tek sorun bu mu? Tek sorun Sarp'ın oynaması mı gerçekten? Ne bileyim 2 senelik kaybı Sarp mı yaptı sadece? Ben artık kalitesizlikten öte bir sorun olduğunu düşünüyorum. Çünkü benim mantığım kalitesiz futbolcu kavramının Galatasaray'ın bir numaralı sorunu olduğu düşüncesini siliyor. Bu değil.

Teknik direktör hiç değil. Gerets'ler, Kalli'ler, Skibbe'ler, Bülent Korkmaz'lar, Rijkaard'lar vs. Hepsi mi suçlu? Evet klasik bir soru, klasik bir düz mantık ama hakikaten hepsi mi suçlu? Eğer böyleyse işimiz kolaylaşır aslında. Bütün Galatasaraylıların yatıp kalkıp dua etmesi gerekir sorunun çözümünün bu olması için. Keşke tek sorunumuz teknik direktörler olsa. Dünya'nın en kolay çözümü olurdu çünkü.

Bugün Hagi'nin suçu yok muydu? Vardı tabii ki. Yekta'nın olmaması, geç gelen hamleler hatadır ve ilk de değildir bu. Yalnız sorun bu hata değil. Bu hata ne zaman sorun olur? Mesela takım şampiyonluğa giderken böyle bir hata yapılır işte burada sorunun ana kaynağı teknik direktör olur. Galatasaray 3 senedir şampiyonluğu geçtim, ilk 2'ye oynayamıyorsa sorun teknik direktörün hatalı 11 seçimi veya maç içindeki hamleleri değildir.

Bugün taraftar büyük sıkıntılarla oraya gitmişti. Haklarını teslim etmemiz lazım. Biz evde bile üşürken Allah'ın dağında desteklediler Galatasaray'ı. Maçın sonuna doğru Misimovic tezahüratı yapıldı. Olası kupadan elenme durumunda "Hagi İstifa" diye de bağıracağının sinyalini çaktı. Zaten bugünkü tezahürat "Hagi İstifa"'nın dolaylı yoldan söylenmesiydi. Ama sorun bu değil ki? Hagi gitse, yerine Mourinho gelse farklı mı olacak?

Yukarıda yazdığım gibi keşke bu kadar kolay olsa da düşünmekten kafayı yemesek! Keşke bu kadar kolay olsa da kendimizi tekrar edip, okuyana işkence çektirmesek. Ben bu düğümü çözemiyorum. Tek fikir var aklımda kim varsa bu takımda yollayıp; başta yönetim, futbolcu, antrenör, yeniden bir takım kurmak. Galatasaray'ı resetlemek.

Başka bir kurtuluş reçetesi, başka bir çıkar yolu ben bilmiyorum.

Düşünemiyorum.

İ.B.B - Galatasaray | Maç Öncesi

Galatasaray
Zapata, Serkan Kurtuluş, Servet Çetin, Lorik Cana, Çağlar Birinci, Sabri Sarıoğlu, Mustafa Sarp, Culio, Kazım Kazım, Milan Baros, Bogdan Stancu

Yedekler
Ufuk Ceylan, Gökhan Zan, Ayhan Akman, Insua, Emre Çolak, Yekta, Pino


Kadro üstte.

Mustafa Sarp, Neill'ın yerine kesici olarak kadroya girmiş. Yekta niye oynamaz eleştirileri bana göre Sarp değil, Sabri üzerinden yapılmalı. Sabri Es-Es maçından sonra o bölgede hiç iş yapamadı. Bu sebeple aynı kadroya Serkan yerine Sabri, Sabri'nin görevinde ise Yekta yer alabilirdi.

Sabri'nin görevi orta üçlüde oyun kurmak falan değil bu arada. Takımın temposunu arttırması, ön alan baskısına liderlik yapması ve kazandığı topları en kısa zamanda Culio'ya veya kanatlara aktarması gerekiyor. He Yekta'nın orada görev aldığı Gaziantepspor maçında felaket kötü oynaması, Hagi'nin o bölge için Yekta'ya güvenmemesini sağlamıştır muhtemelen. Fakat Sabri 2-3 maçtır kötü o bölgede. Bu yüzden Yekta tekrar denenebilirdi o bölgede.

Bunun dışında alışılmış 11 sahada. Ne olur maç? Sabri'nin, Kazım'ın ve Baros'un performansları hücumumuzu belirler. Bu da otomatikman skoru belirler. Bana göre Bucaspor maçının bir benzerini izleriz. Biraz kısır geçer maç muhtemelen. Eğer saçmasapan bir gol kalemizde görmezsek maçı kazanabiliriz.

Stat çok kötü, hava felaket ama buna rağmen taraftarımız orada gördüğümüze göre. Helal olsun diyelim her gidene.

Şans yanımızda olsun.

21 Şubat 2011 Pazartesi

Galatasaray - Bucaspor | Beşiktaş - Fenerbahçe

İki maçtan da kısa kısa bahsedelim istiyorum.

Öncelikle tabii ki Galatasaray;

Galatasaray maça beklediğimin, belki de herkesin beklentisinin tersine çok temposuz başladı maça. Daha önceki tüm maçlarında Hagi bir şekilde baskı kurduruyordu takıma. Bu sefer o baskı olmadı. Olmayınca Bucaspor beklerini, kanatlarını iyi kullanabildi. Bunun da ötesinde Galatasaray'ın oyunu yavaşlatıp oynayabileceği oyuncuları yok. Bu sebeple oyundaki temposuzluk her zaman Galatasaray aleyhine oldu.

Bucaspor ilk yarı Erkan ve Mendy ile bu baskısız oyunda rahat rahat topu hücuma taşıdı. Bu rahatlık Bucaspor'un maçı daha ilk yarıda koparmasını sağlayabilirdi. Fakat önce Zapata ve direk, daha sonra sadece direk maçın Galatasaray adına tamamen bitmesine engel oldu. Açıkça söylüyorum, bu sezon Galatasaray ilk defa maçın büyük kısmında kötü oynamasına rağmen maç kazandı. Galatasaray'ın 2 senedir iyi oynadığı maçlarda bile mağlup olduğunu gördüğümüzden bu duruma Aslantepe uğuru diyebiliriz.

İlk yarıdaki rezil görüntüden sonra Hagi'nin devre arası takıma mecazi anlamda bir tokat atacağı belliydi. Nitekim Galatasaray müthiş bir pres ve tempoyla ikinci yarıya başladı. Bucaspor da güzel kontralarla cevap verince seyri çok güzel bir maç izlemeye başladık. Baros'un kuvvetsizliği yine çok belliydi fakat bu haldeyken bile takımın onu pozisyona sokabilmesine yardımcı olması ne kadar büyük bir forvet oyuncusu olduğunun göstergesi. 3-4 haftaya daha da iyi olacaktır.

İkinci yarı yine maç kısırlığa doğru giderken Sabri'nin pasının Bucasporlu oyuncular tarafından kesilememesiyle ligin ikinci yarısında bol bol attığımız kanat organizasyonu golümüzü kaydettik. Bunun sürekli olması çok çok güzel bir durum aslında. Golü atan ismin Culio olması ise çok daha güzel. Çünkü bu golü hakediyordu maç içerisindeki müthiş oyunuyla.

Golden sonra Kazım'ın dokunamadığı bir top var ki Galatasaray'ı kesinlikle çok rahatlatırdı o gol olsaydı. Fakat olmadı. Bucaspor ise golden sonra Mendy ile çok çok net bir gol kaçırdı. Cana'nın buradaki zamanlama hatasını belirtelim. Maç boyunca iyi olsa da bir ıskayla puanı veriyorduk az daha.

Maç için başka denecek bir şey yok. Galatasaray'ın bugünkü standartlarında bile çok temposuz sayılabilecek bir ilk yarıdan sonra Hagi'nin hem maç içi, hem devre arası müdehaleleri maçı bize getirdi. Bucaspor'un beceriksizliğini de buna ekleyebiliriz.

Kötü oynarken kazanmak da güzel.

***

Derbi için söylenebilecek tek kelime Ferrari'dir sanırım.

Fenerbahçe maça yine beklenildiği gibi tempoyu ve baskıyı üst seviyeye çekerek, hücum ağırlığını Dia'nın omuzlarına bindirerek maça başladı. Hemen duran toptan golü buldu ve üstüste golleri kaçırdı.

Beşiktaş'ın bu tempoya, öndeki bu baskıya cevap verememesi normal aslında. Bu kadar moralsiz bir takımdan başka bir şey beklemek manasız olurdu. Otuzuncu dakikaya Fenerbahçe farkı 3-4 yapamadıysa tek sebebi Rüştü'dür sanırım. Uzun zamandır kendisini bu kadar iyi seyretmemiştik ki zaten uzun zamandır kaleye bile geçmiyordu. Bu kadar uzun süredir oynamayan bir kaleci için harika bir performans sergilediğini mutlaka söylemeliyiz. Hakan Arıkan şu Rüştü'nün yarısı kadar oynayamadı hiçbir zaman.

30'dan sonra Beşiktaş silkindi ve Guti'nin önderliğinde hücum yapmaya başladı. Zaten ilk yarının sonuna doğru ise sahanın en kötüsü Ekrem ile golü buldu. Ekrem'in golü hakikaten muhteşem bu arada. Vuruş stili, şut hedefi tamamen mükemmel. Volkan'ın yapacağı hiçbir şey yoktu golde. İlk yarının 1-1 bitmesi ise tamamen Beşiktaş şansı. Maça yeniden tutundular.

İkinci yarının başında hemen golü buldu Beşiktaş ki daha güzel bir zamanlama olamazdı sanırım. Fenerbahçe'nin geriye düştüğü maçlarda genelde müthiş açıklar bulursunuz. Çünkü Fenerbahçe baskısını akıllı yapmaz. Şuursuz yapar. Türkiye ligi için bu durum gayet yeterlidir. Geçen senede bahsetmiştik burada. Fener müthiş baskı yapıyor gibi gözükebilir, hatta etki olarak müthiş yapar. Fakat oyunu ve işi bilen ortasahalar bu açıkları çok çok iyi değerlendirir. Guti müthiş toplar attı Ferrari kırmızıyı görene kadar bu boşluklara. Quaresma ile Simao bir çok top taşıdı hücuma fakat bitiremedi. En büyük pozisyon ise Almeida'nın kaçırdığı gol. Kalecinin sağı Almeida yay üzerine geldiği andan itibaren boşken Almeida kalecinin seçtiği köşeye topu vurup Volkan'ın topu çıkarmasını sağladı. Dönen topta zaten penaltı - kırmızı olup maç Fenerbahçe'nin eline geçti.

Penaltıyla birlikte Alex'in müthiş 3 golünü izledik. Derbiye imzasını attı. Büyük oyuncu Alex.

Beşiktaş seyircisi hakeme küfredeceğine, Ferrari'yi ıslıklamalıydı çıkarken. Alkışlar bile duydum ben.

Maç heyecan olarak muhteşemdi. Bir Fenerbahçe'ye, bir Beşiktaş'a geçti, en son Fenerbahçe'nin elinde kaldı.

18 Şubat 2011 Cuma

Hagi


Hagi Bucaspor maçı öncesi bir basın toplantısı yaptı bugün. Her yerde bulabilirsiniz söylediklerini. Fakat benim değinmek istediğim bir cümlesi var;

"Galatasaray'a o kadar şeyler verdim ki o kredi daha fazla olmalı. Bu evin bir adamı olarak bana, o zaman verilmeli."


Ben Hagi'nin inanılmaz gururlu bir adam olduğunu düşünüyorum. Lafını esirgemeyen, onun bunun ağzına bakmayan, rüzgara göre yön değiştirmeyen. Hem müthiş başarılı olup, hem de inanılmaz mütevazi olan bir insan. Utana sıkıla yaptığı konuşmaları biliyoruz. Fakat üstteki cümleyi kurması...

Hakikaten utandım ben. Hagi bu cümleyi kurmaya mecbur edilmemeli, Hagi gibi bir değere bu muamele yapılmamalı. Sanki bu takımı daha evvel rezalet yönetmiş gibi davranılmamalı. Bu kadar kolay atıp tutulmamalı. Sadece 3-4 aydır burada olan, üstelik de adı Hagi olan bir insana böyle davranılmamalı.

Utanmasa Hagi'ye futbolu öğretecek dallamaları görüyoruz. Romanya'dan başka bir şey bildiği yok diyen zavallılar bile vardı transfer döneminde. Zaten bu ülkedeki tek eleştiri biçimi hakaret etmek. Rijkaard geldiğinde özel hayatıyla, futbol bilgisi sorgulanmıştı mesela. Schuster'e karton teknik direktör dediler aynı öküzler. Aragones'e denmedik bırakılmadı. Del Bosque kasap, Lucescu çingene, Gerets korkak, Skibbe stajyer oldu bu ülkede. Bir kişi çıkıp yahu bu Selçuk 10 yıldır aynı Selçuk, bu Ayhan 10 yıldır aynı Ayhan, bu İbrahim Toraman kaç yıldır aynı niye kendilerini geliştirmediler demedi. Bu ülkedeki altyapıyı, eğitim eksikliğini, 4-4-2'yi bile bilmeden piyasaya sunulan yıldızları tartışmadı. Evet ülke futbolunun son 10 yıldaki tek yıldızı Arda, 4-4-2'yi milli takımda öğrendiğini kendi söyledi. Bu altyapıdakiler ne bok yiyor diye bir kere konuşuldu mu? Arda'nın şu açıklaması haftalarca konuşulmalıydı oysa. Neyse.

Yine nereden, nerelere geldik.

Demek istediğim Hagi işte. Hagi yahu. Skibbe ile birlikte bu kadar hakkı yenilen, bu kadar gaddarca davranılan bir teknik direktör görmedim ben Galatasaray'da. Allah aşkına şu ntvspor.net'in basın toplatısı hakkındaki haberin altında yer alan yorumlara bir bakın. Yahu orada yazılanlar bile ayıp ötesi ve cahilce. Malın teki komisyoncu manasında bulunmuş mesela. Sövmek bile az geliyor bazen.

Biraz sabır, biraz güven. Rijkaard'a haklı olarak gösterilen sabırdan bile bahsetmiyorum.

Onun yarısı bile Hagi'ye yeter zaten.

14 Şubat 2011 Pazartesi

Gaziantepsor 1 - 0 Galatasaray


Geçtiğimiz senelerde EPL'de üstüste Chelsea - Liverpool maçları izlerdik. CL'de, FA Cup'ta ve ligde karşılaşırlardı. Neredeyse 1 ayda 3-4 maç oynarlardı. Gaziantepspor - Galatasaray maçları da bu yönde bu sene. Önce Türkiye Kupası'nın grup aşaması, daha sonra çeyrek final, şimdi de lig.

Galatasaray'ın Es-Es maçından sonra nasıl başlayacağını tahmin etmek zor değildi. İleride baskı, tempoyu sürekli yükseltme isteği, dikine oyun... Nitekim yine bunlar oldu. Fakat bir farkla, Galatasaray bu sefer golü bulan değil, yiyen taraf oldu. Daha maçın birinci dakikasında Kazım, Stancu iş birliği vardı. Es-Es maçından tek farkı bu sefer ortanın ön direğe kesilmiş olmasıydı. Buradan sonucu çıkaramadığı gibi golü kalesinde gördü Galatasaray.

Golde hata aranacaktır tabii ki. Bana göre golü getiren ilk hatayı Hakan Balta adamını kovalamayarak yaptı. İkinci hatayı Servet kendisinden çok daha kısa bir oyuncuya hava topunu teslim ederek yaptı. Üçüncü hata ise kronikleşmiş kaleci hatası. Golü Zapata olmasa Aykut veya Ufuk çıkarır mıydı? Hayır. Çok sert ve kalecilerin zayıf bölgelerinden birine yapılan bir vuruştu. Fakat Galatasaray, kalecisine zaten bu tip durumlarda ihtiyaç duyuyor. Bu hataları temizlesin diye. Maalesef 2 senedir, hatta Mondragon ayrıldığından beri böyle bir kalecimiz yok.

Galatasaray golü yedikten sonra pek bocalamadı. Mesela kupa maçında 2-2'den sonra dağılmıştı tamamen Galatasaray. Burada da belirtmiştik bu durumu. Bu sefer başta Culio olmak üzere, Neill ve Stancu takımı tutan isimlerden biriydi. Ayrıca unutulmaması gereken bir detay da Galatasaray'ın pozisyonlara girmesi. Kewell gibi 2 maçtır bu takımın tek hücum aklı olan bir oyuncunun yokluğunda takımın yine de pozisyon üretmesi o kısır dönemi yavaş yavaş geride bıraktığımızın bir göstergesi bana göre.

Mesela hücum anlamında bana göre iyi iş yapan Hakan'ın 2 tane direkt pozisyona sokan pas attığını görüyoruz. Maçın başındaki Kazım - Stancu işbirliği ise çalışmış olduğunu gösteriyor. Zaten Hagi'nin takımı süratle oynaması gereken bir takım. Bu tip oyunlarda golü göbekten yapılan hücumlar değil, daha çok kanat organizasyonlardan bulabilirsiniz. Nitekim gollerimize bakarsanız neredeyse hepsi kanat organizasyonlarının bir sonucu. Kewell ise bu takımın sarkık forveti olarak takıma ekstra hücum opsiyonları sunuyordu. Pas dağıtıyordu, şut çekiyordu, orta açıyordu. Evet artık yaşlı, evet kuvvetsizliği çok top kaybına yol açıyor ama Baros henüz hazır değilken orada Bergkamp, Kanu tadında bir oyun stiliyle Kewell, Galatasaray'ın hücum ufkunu genişletiyor.

Gaziantepspor ise hakikaten çok çok etkili bir takım olmuş. Wagner, Sosa, Popov üçlüsü özellikle Galatasaray gibi ağır savunma hattına sahip takımlara çok etkili olabilir. Bize karşı ikinci kez etkili oldular fakat bu sefer hızla kanatları kullanmaları, yüksek isabetli pas sayılarına rağmen pek etkili olamadılar. Yani maçta Gaziantepspor iyi oynuyor gözükse de pozisyon anlamında golden başka bir durumları yoktu. Bir de Sosa'nın neredeyse sıfırdan çekerek çektiği şut vardı ki Zapata'dan dönmüştü hatırlarsanız. Yani Galatasaray kupa maçındaki gibi bir dağılma yaşamadı maç boyunca.

Fakat çok da etkili olamadık. Bunların en büyük sebeplerinden biri Sabri'nin Es-Es maçında yaptığı müthiş katkının yüzde 10'unu bile bu maçta yapmaması. Hep topla hem de topsuz oyunda çok kötüydü Sabri. Hagi 60 dakika dayanabildi. Özellikle göbekteki bu verim kaybı tamamen birbiriyle bağlantılı ve yeni yeni ayağa kalkmaya çalışan takımın dengesini bozdu. Çünkü neredeyse hayati bir görev Sabri'nin yaptığı; Hücum presini 4'lemek, aynı zamanda içte kurulacak oyuna yardım etmek. Bunların eksikliği yıprattı takımı doğal olarak. Buraya Yekta gelecektir; Yeterli tempoyu sağlayabildiğinde. Hatta Yekta müthiş bir akla sahip olduğu için burada yeni yeni opsiyonlar sunabilecektir Galatasaray'a.

Maçın ikinci yarısına hızlı başlayacağımızı düşünmüştüm. Fakat Sabri çıkıp, Yekta girene kadar pek böyle olmadı açıkçası. Yekta girdikten sonra Galatasaray risk alarak 4-2-4'e döndü ve direkt oyunu eline geçirdi. Yekta'nın yarattığı 2 pozisyon ki biri direkten dönen şuttu, maçı en kötü beraberliğe getireceğine dair umutlandırdı bizi. Fakat olmadı. Baros'un tam hazır olmaması da yapabileceği 2 gol kaçırmamıza sebep oldu aslında. Sağlıklı bir Baros ayakta kalıp en azından birini döve döve atardı içeri. Fakat olmadı. Stancu'nun da bir şutu yanılmıyorsam Yalçın'ın müdehalesiyle kornere çıkınca Galatasaray golü bulamadı.

Galatasaray'ın oyunu yeterli miydi? Kesinlikle hayır. Fakat Gaziantepspor maçında oynadığı oyunun hakkı mağlubiyet miydi? Asla! En azından beraberlik almalıydı bu oyunun karşılığında. Yine ilk giren şutun gol olması, Culio'nun direkten dönen şutu, Baros'un kaçırdığı 2 pozisyon vs.

Ben mağlubiyete çok üzülmedim bu yüzden. Çünkü bağıra bağıra gelen bir Galatasaray var ve yazın yapılacak 3-4 transferle ki en önemlisi kaleci olacaktır şu an, Galatasaray seneye şampiyon olabilecek bir oyun oynayabilir. Üstelik bu oyun hem lig, hem de Avrupa'da etkili olacak türden bir oyun.

Son olarak Anıl Dilaver'e değinelim. Beklemediğim şekilde sağlam ve yararlı oynadı. Top sakladı, hücum presi yaptı fakat daha zamana ihtiyacı var. Bir net pozisyonu da tecrübe eksikliğinden kaçırdı. Oysa direkt yapılacak bir vuruş henüz açılmakta olan bir kaleciyi gafil avlayabilirdi. Ama bunlara rağmen iyi çalıştığını düşünüyorum.

He Hagi'ye güvenirler mi? Hayır. Hem taraftar, hem basın Skibbe'ye yapılan haksızlığın aynısını Hagi'ye yapıyorlar. Bana göre Rijkaard'a yapılandan daha zalim bugün Hagi'ye yapılanlar. Bir aşağıdaki postta, yalakalık uğruna bir insanın ne hale gelebileceğini de gördük zaten. Peki işin yönetim kanadı Hagi'ye süre verir mi? Pek sanmıyorum. En azından kupa veya ilk 4-5 olmadıktan sonra vermezler.

Ben Hagi'nin dağılmış, bitmiş, harab olmuş takımı 3 ayda bu hale getirmesine, bu denli sağlam oynatmasına, kör gözle bakan adamlara bile Galatasaray'da bir şeyler değişiyor dedirtmesine ayağa kalkış diyorum.

Umarım yanılmam, umarım taraftarımız sırtını dönmez Hagi'ye.

Şerefsizlik


Maç yazısını akşama doğru yazacağım.

Bunu sabah gördüm. Galatasaray'ın Yalçın Dümer ve onun gibi diğer karaktersiz, şerefsiz, kan emici piçlerden kurtulması ligde şampiyonluktan daha da önemlidir.

Çoban, Komisyoncu...

Kokain fazla gelmiş anlaşılan Yalçın Dümer'e...

13 Şubat 2011 Pazar

Prehistorik 2


Hepimizin bir nostalji algısı vardır, bu söylemi en iyi ifade eden öğelerden biri Prehistorik 2'dir benim için. Heryere vurup yemek çıkartma hevesi ile "ilerlemeli oyun" açlığımızı doyuran oyunlardan biriydi. Yıllar sonra kavuşmanın heyecanıyla oynadım tekrar. Aşağıda linki var, hatırlayanlar ve oynamak isteyenler denesin derim. Selam çakalım çocukluk yıllarımıza

Oyun: http://www.bestoldgames.net/eng/old-games/prehistorik-2.php

Not: DosBox programını indirirseniz, hiç bir sorun yaşamadan oynayabilirsiniz. Ek olarak gamepad bile görüyor bu program. Ayrı bir keyif gamepad ile oynamak

8 Şubat 2011 Salı

Galatasaray 4 - 2 Eskişehirspor


Oyunun, sonuca dönüştüğü bir maç oldu.

Maç yazısını biraz geç yazıyorum, eğer 1 kişi bile okuyorsa beni özür dilerim bundan dolayı. Maça dönelim;

Galatasaray Hagi geldiğinden beri buna benzer bir çok maç oynadı. Bu sefer, oyuncu kalitesinin Aydın seviyesinden, Kewell seviyesine geçmesi sebebiyle sonucu aldı. Maçın ilk 25 dakikası inanılmaz bir baskı yapıyor Hagi'yle Galatasaray. Bursaspor maçında da, Gaziantepspor maçında da bunları yaptı. Sivasspor maçında da yaptı. Hep yapıyor. Ama bugünün farkı sonuca hemen gitmesiydi.

Hagi'nin geldiğinden beri belli ettiği, yavaş yavaş artık skora gitmeye başladığı şey bu zaten. Başlangıçtaki müthiş pres. Rakip daha maça ısınamadan 10 kişiyle rakibi boğuyor. Bazen kendi boğuldu bu yolda, bazen de ortaya kitledi maçı. Dün ilk kez sonucunu aldı.

Maça başlayan üçlü hız ve pres konusunda iyi seçilmiş bir üçlü. Sabri - Culio - Neill. Gaziantepspor maçında Neill - Cana konusuna değinmiştik. Eğer bu takım gol atmak istiyorsa Neill ileride oynar diye. Bugün oyunu bu kadar hızlandıran etmenlerden biri de Neill'dir. Müthiş doğru ve dikine paslar attı. Cana harika bir kesici ama bunu yapamazdı. Bu sebeple 3-0'dan sonra Cana'yla, Neill yer değiştirilseydi maçta Eskişehirspor'un 5 dakikalık baskısı bile olmazdı. Hagi bu değişiklik yerine Sarp'ı oyuna aldı. Geleceğiz oraya da.

İlk yarı bulunan 3 gole bakarsak hücum planları çalıştığımız belli oluyor. 3 golün, 2'si birbirinin kopyası. Tabii ki 2. ve 3. goller. İkinci golde kanattan Kazım bindiriyor, içeri kesiyor ve Kewell stoperi yalancı koşusuyla taşıyarak Stancu'ya bomboş alan bırakıyor. Üçüncü golde ise Stancu bu koşuyu yapıp stoperi taşıyor ve Kewell'a penaltı üzerinde bir boşluk sağlıyor. Bunlar gerçekten harika haberler. Galatasaray bu işleri yaptığı, daha fazla hücum şekli çalıştığı sürece çok daha iyi maçlar seyredeceğiz.

İkinci yarıya aynı baskıyla başlamayacağımız ortadaydı. Galatasaray biraz daha rahat, biraz daha esnek oynadı. Yine de pozisyonları buldu. Culio'nun kaçırdığı gol mesela. Mesela Stancu'nun harika şutları. Bunlar iyiye doğru gidişatın izleri. Galatasaray ne olursa olsun baskıyı yerdi bu tip durumlarda. Hagi'nin kattıklarını illa sadece gol skoru alınca gören özürlü basınımız sağolsun pek konuşulmuyor bunlar. Bu takıma dik durmayı öğretti Hagi bu kadar sürede. Bu bile alkışı gerektirecek durumdur.

Gelelim yediğimiz gollere;

Bir çok kişi Mustafa Sarp'ın oyuna girmesiyle 2 gol yediğimizi düşünüyor. Ben bu kadar içkili değildim o sırada. Galatasaray'ın iki gol yemesinin tek sebebi var. Birincisi Servet ile Hakan'ın 1 metre geride durması ilk golde, ikincisi bana göre gereksiz bir faul yapan Serkan Kurtuluş. Aynı takım, aynı Sarp'la, 2. golden sonra hemen baskıyı kurdu mesela Eskişehirspor'a ve golü de buldu. Sarp kötü oyuncudur; Tamam. Sarp tempo yapmaya çalışan bir takımı geriye iter; Tamam. Sarp'ın oynadığı bir takımın baskı yapması zordur; Doğru. Ama 2 gol yememiz Sarp'ın eseri değildir. Ön yargı kötü şeydir. Girdiği gibi Hagi'ye söven adamlar, Hagi'ye değil de şu takıma Hagi istediği halde bir ortasaha daha almayan zavallılara sövsünler lütfen. Elde Sarp'tan başka ön libero yoksa yapabilecek bir şey yok.

3-2'den sonra Galatasaray hemen tempoyu ve baskıyı kurup skor üretmesi de muhteşem bir andı. Uzun zamandır istediğinde gol atan bir Galatasaray görmemiştim. Çok iyi bir özgüven takviyesi oldu benim için.

Maç içinde hayranlıkla izlediğim tek adam Culio oldu. Bir de bu adam yüzünden Hagi'ye "vizyon" dersi vermeye kalkan mal bir topluluk vardı. Siz kim, Hagi kim derim başka da bir şey demem, diyemem. Culio bütün maç müthiş etkiliydi. Pres yaptı, topu çok hızlı şekilde ileri taşıdı, top sakladı, pas dağıttı. Yani şu işleri yapan bir ortasahayı İngiltere veya İtalya'da 10 milyon €'dan aşağı alamazsınız. Hagi bu adamı 2 milyon €'ya getirtti. Gerçekten son 10 yılda yaptığımız en iyi transferlerden biri. Ben bir oyuncunun gelip de bu kadar çabuk yaraya merhem olmasını Song'da görmüştüm. Song gelene kadar felaket kötü çift stoperlerimiz varken Song geldiği gibi bir Porto maçı oynamıştı Galatasaray'ın ABD kampında. Hepimiz hayranlıkla seyretmiştik. İşte Culio her maç bu etkiyi veriyor. Basındaki abuk yazılar da saygı yazılarına dönüşüyor yavaş yavaş. Düşünün dün gol atmayan bir adama maçın yıldızı dedi bütün gazeteler. İlk defa belki de! 11 km. koştu ayrıca maçta.

Stancu yine çok çalıştı, yine güzel bir koşuyla golünü attı. Açıkçası ben hücumun her bölgesinde oynayabileceğini düşünüyorum. Hem gol şansı var, hem fiziksel olarak çok iyi durumda. Böylece top saklıyor, defansa geliyor, şut çekiyor, yıkılmıyor. Gerçekten çok başarılı bir transfer daha Hagi'den. Çok para kazandırabilir Galatasaray'a bu adam. Genç olduğunu unutmayalım. Hagi'ye bu iki transfer için teşekkür edelim.

Sabri ise maçın Culio'dan sonra kahramanlarından biridir. Takımın sürekli ileri gitmesinin bir numaralı sebeplerinden biridir. Yaptığı baskı, attığı olumlu paslar, çektiği şutlarla Eskişehirspor'u karıştırdı resmen. Özellikle Serkan ve Kazım'la çok iyi anlaşıp sağ tarafı çok çok iyi kullanmamıza yardım etti. Ayrıca kaptanlığın da çok yakıştığını söylemek lazım. Arda yokken kaptan çıkmalı. Hatta Arda varken de çıkmalı. Ayhan gibi boş işlere girmemek lazım.

Son olarak Zapata hakkında bir laf edeyim. Yediği iki golde de suç bulmuyorum. İlk gol iyi bir vuruş ürünü. Kaleciyi çaresiz bırakır o üst direğe yapılan şutlar. İkinci golde de topu barajı geçtikten sonra görüyor. Bu golü de çıkartamaması normal. Ama ikinci goldeki yaptığı uçuş benim için soru işareti. Bir kaleci öyle atlayamaz topa. Öyle atlarsa ayağa kalkma süresi çok uzar. Zapata'da da belli bir kalecilik bilgisi noksanlığı var. Buna rağmen takımdaki bana göre en iyi kaleci. Tabi uzun bir süredir oynamadığı için formsuz olduğunu da unutmamak gerekir hakkını yememek için. Bence sezon sonuna kadar götürebilir. Sezon sonu ise bir tane Taffarel ve Mondragon ayarında bir kaleci şart. Parası neyse verilsin ve alınsın lütfen. Bu kadar eziyet çekmemize lüzum yok.

Güzel bir maç izletti bize Hagi. 3 maçta 2 galibiyet almış oldu böylece Hagi ligde, yeni takımıyla. Ben daha da iyi olacağımıza inanıyorum. Baros'un golle dönüşü onun form tutma evresini aşırı hızlandıracaktır. Gol attıkça morali yükselen bir adam Baros. Kewell'ın onca fiziksel eksikliğe rağmen yaptığı müthiş tek santrafor katkısını Baros gibi bir canavar çok daha fazlasıyla yapar. Bu sebeple takıma girmesi hem gol, hem de savunma yönünden müthiş katkı sağlayacaktır. Çok özledik kendisini.

Umarım daha iyi, daha güzel maçlar izleriz ve yazarız bundan sonra.

Yürüyedur Galatasaray!

5 Şubat 2011 Cumartesi

Hagi 46 Yaşında!


Futbolu bana sevdiren, daha da sıkı Galatasaraylı olmamı sağlayan, sol ayağıyla büyüdüğüm, babam diyebileceğim, beni futbolu bırakışıyla ağlatan güzel insanın, Hagi'nin doğum günü bugün.

İyi ki doğdun, iyi ki Galatasaray'a geldin Hagi.

Umarım ömrün bize yaşattığın mutluluklar kadar güzel geçer.

Çok yaşayasın.

Hep bizle olasın.

3 Şubat 2011 Perşembe

Gaziantepspor 3 - 2 Galatasaray


Birincisi çıkan ilk 11 oyuncunun çok iyi olduğunu hemen belirtelim. İsim, isim hepsi çok iyi, hepsi çok yerinde.

Amaaa...

Öncelikle Cana & Neill muhabbetine gelelim. Neill ortasaha, Cana stoperdi bu maç. Bunu anlayış seçimi olarak görmeliyiz. Neill futbolu müthiş bilen, ayağına son derece hakim bir adam. Cana ise hem hareketli, hem de pozisyon bilgisi benim gördüğüm ön liberolar arasında harikulade olan bir adam. Eğer Neill'i önde oynatıyorsa bir hoca, bana göre önce gol atmayı düşünüyordur. Cana'yı da önde oynatabilirsiniz. Ama Hagi Neill'in daha doğru zamanda, daha doğru pası atacağını düşünmüş olmalı. Tuttu mu peki bu? 2-1'e kadar evet. 2-1'den sonra neden hayır? Geleceğiz...

Maçın başında Galatasaray'ın oyuna iyi başladığını, Antep'in buna iyi tepki verdiğini gördük. Fakat şöyle bir şey vardı ki Galatasaray'ın hücum ve ortasaha hattı inanılmaz uyumsuzdu. Zerre pas yapamadı bu kadro. Yeteneksizliğinden değil, nereye koşacaklarını kestiremediklerinden. Ya 1 metre geriye, ya 1 metre ileriye atıldı tüm toplar. Özellikle Kewell topu saklayıp, kanatlara veya iç oyuncularına vermek isterken müthiş pas hataları yaptı. Kewell kalitesiz mi? Asla! Ama uyumsuz mu? Kamp zamanı Asya Kupası olduğu için evet!

Galatasaray'ın maç içerisinde dengede götürdüğü oyun ise savunmanın bir anlık dağılması sonucu gol olarak sonuçlandı. Golü atan isim devre arasında "Galatasaray'a imzayı attı!" denilen Cenk Tosun. Net, tertemiz bir gol vuruşu. Kalecinin yapacak hiçbir şeyi yok. Anıl'ın Konyaspor'a attığı gole benziyor biraz. Topun geldiği yöne, kaleciyi terse yatıracak şekilde.

Maç boyunca da müthiş hırpaladı savunmamızı. 500.000 € verilip alınmaması büyük ama çok büyük aptallık. Diyecek hiçbir şey yok. Belki ilk 11 olmazdı ama bugün Kewell çıkarken yerine girecek oyuncu olabilirdi. Kısaca kadroya 1 kaliteli isim eklenirdi. Hocaya 1 opsiyon verilirdi. Keza devre arasında Sarp + bir miktar paraya, bize gelmek istediğini sürekli belirten Yiğit İncedemir kadroya katılabilir ve bugün kötü oynayan Yekta yerine sahaya girebilirdi. Bir kaç altyapı oyuncusunu 1.5 yıllığına İBB'ye kiralayıp Ali Güzeldal'ı takıma koyarak, yedek kulübesinin top tekniği seviyesi 2 kademe yükseltilebilirdi.

Bunlar çok küçük ama büyük resmi etkileyen ayrıntılardır. Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'nin çeyrek finalinde kötü takım olduğu için, kötü oynadığı için elenmedi. İyi bir yedek kadrosu olmadığı için elendi. Ali Bilgin'ler oyuna girdiği için elendi. Hocaya opsiyon şansı bırakmadığı için elendi. Bugün Trabzonspor şampiyon olamazsa Selçuk sakatlanacağı, Colman cezalı duruma düşeceği zamanlarda yerlerine bir tane bile onların yerini dolduracak adam koyamayacağı için şampiyonluktan olacak.

Maçın gidişatı da büyük miktarda büyük resim, önemli bir miktarda da Hagi'nin strateji hatasıyla belirlendi. Galatasaray 2. golü bulduktan sonra bariz şekilde ağırlaşan Sarp - Neill ikilisini Cana - Sarp'a çevirerek oradaki müdehale hızını yükseltmeliydi. Yediğimiz 2. gol belki bu sebepten değil ama maçtaki 3. gol bağıra bağıra geldi. Buradaki hamle zamanlaması eksikliğiyle Wagner'in çabukluğu birleşince kanatlara çok hızlı top taşıyan bir Gaziantep vardı ortasahada. Neill zaten kupa dönüşünde olduğu için varolan hızını da yorgunluktan düşürünce haliyle o bölgedeki insiyatif tamamen Gaziantepspor'un eline geçti. Göbekten, kanatlardan çok rahat adam eksilterek, bize göre çok çok hızlı olup savunmayı tamamen dağıtarak etkili oldular. Pozisyonları var mıydı? Belki çok net pozisyonları yoktu ama bu dağınıklığı daha yetenekli oyuncular çok iyi değerlendirebilirdi.

İşte Hagi bu noktada Cana'yı oraya sürebilseydi en azından göbekte topla buluşan adam bu kadar rahat göremeyecekti hızlı adamları. Zira Cana oralarda müthiş önemli markajlar ve top çalmalar yapabilen bir adam. Bana göre şu maçın tek heba olma sebebi de budur. Ve Hagi'nin hatasıdır. He Hagi gitsin mi? Asla! Yok oyuncu değişiklikleri hatalıydı falan hikaye. Çıkması gerekenler çıktı ama yerlerine girmesi gerekenler Galatasaray'ın oyuncusu değildi. Baros'un bir şekilde takıma ısınması içinde o değişiklik şarttı.

Galatasaray 3-2 kaybetmesine rağmen son 15 dakika hariç kötü değildi. Son 15 dakika ise ilk defa Hagi'nin savunmasının dağıldığını gördüm. 10 kişilik Bursaspor maçında bile daha dik duruyordu savunma. Zira bu kadar hızlı değildi Bursaspor. Popov, Cenk, Wagner, Sosa. Hakikaten müthiş hızlı bir hücum hattı. Özellikle Hakan'ın bölgesini feci şekilde yıprattılar. Gol ise göbekteki boşluğu Sosa'nın iyi değerlendirmesi, Cenk'in iki kişiyle boğuşup, yapılabilecek en güzel gol vuruşunu yapmasıyla geldi.

İlk defa 11 çıkan Stancu müthiş oynadı bana göre. Hem çok çalıştı, hem de müthiş bir gol attı. Keza Zapata'da bir pozisyonda çok kötü bir hamleyle çıkmasına karşın kalede daha güvenilir bir isim olduğunu gösterdi. Stancu çok iş yapacak ve çok para kazandırabilecek, Zapata da en azından sezon sonuna kadar iyi kötü idare edecek gibi duruyor.

İkinci maçta Gaziantepspor'u eleyeceğimize eminim. Ama sonrasındaki Beşiktaş maçı, bizdeki bu hız problemini düşününce oldukça zorlayacak gibi duruyor. 1 ay sonra daha uyumlu, daha stabil bir ortasaha - forvet hattımız olacağı aşikar. Ama Cana'nın göbekte oynaması şart. Özellikle Antep'i eleyebildiğimiz düşünülürse Beşiktaş maçında Guti'ye neredeyse nefes aldırmaması oldukça mühim.

Hagi bana göre ilk hatasını yaptı. Ama gitmesini isteyenler, dün de Rijkaard'ın gitmesini isteyenlerle aynı kişiler. Kadro yapımız çok dengesiz ve bozuk. İlk 11 transferlerle vasat üstü oluyor ama yedekler tamamen Bank Asya kalitesinde.

Burada en az 10 transfer gerektiğini yazmıştık. 5 oldu. Sezon sonu en az 10 isim gelmeli, yerli kadrosu tamamen elden geçmeli.

Aksi durumda Hagi gitmiş, X gelmiş bir şey farketmeyecek.

31 Ocak 2011 Pazartesi

Bursaspor 2 - 0 Galatasaray


Açıkçası geçen haftaki Konyaspor - Bursaspor maçını izledikten sonra Bursaspor'dan en kötü 1 puan alacağımıza emindim bu maç öncesinde.

Aslında maçta saçmasapan ilk gol gelene kadar da Galatasaray'ın çok top çaldığı, çok baskı yaptığı ve Bursaspor'un bu baskıyı kaldıramayıp top şişirmeye başladığını gördük. Ama Galatasaray'ın en büyük eksisi bu kadar top çalmasına rağmen çaldığı topları en hızlı ve doğru şekilde pozisyona çevirememesi zaten.

Yine bu sınıra takıldı Galatasaray. Rijkaard'dan sonra aldığı takıma hemen imzasını attığından bahsetmiştik Hagi'nin. Artık bariz şekilde belirginleşiyor bu durum. Takım kondüsyon olarak üst seviyelerde, tempo olarak üst seviyelere çıkıyor, baskı yapabiliyor, sertliğe cevap verebiliyor. Yani işin fiziksel kısmını müthiş kaldırıyor. Fakat sorun da buradan sonrası zaten. Bu kadar ön alanda top çalan takımın pozisyona girememesi, pozisyon fazla üretememesi kesinlikle aşılması gereken bir sorun Hagi için. Yoksa kısacık dönemde yaptığı müthiş ilerlemeler kesinlikle göz ardı edilecek.

Maç içinde bu handikapı geçemeyen Galatasaray yine en kötü oyunu tutabilirdi ki yine, yeniden kaleci problemi ortaya çıktı. Rakibin ilk ortasına önce boşa çıktı Ufuk. Sonra ikinci ortayı ise rezalet bir hamle yaptığı için çelemeyince topu Kenny Miller gol yaptı. Şimdi herkes hakeme ofsayt ve Kenny Miller'ın eli var diye yüklenebilir. Bu da bir yol. Ama altıpasa düşen topta rakibide yıkması gerekirken bariz şekilde korkarak müdehale yapan Ufuk bana göre golü yediren adamdır. Altıpas kalecinin namusudur. Orayı böyle korursan golü yersin.

Golden sonra Galatasaray daha da baskılı oynamaya başladı. Kanat organizasyonları çok denese de Kazım'ın pozisyon alma beceriksizliği olası tehlikeleri başlamadan bitirdi. Kazım çok sağlam bir adam. Fiziksel olarak hakikaten üst düzey. Üstelik vasat üstü bir gol vuruşuna da sahip. Fakat tek forvet görevi yapabilecek bir oyuncu değil. Top iç oyuncularımızdayken kesinlikle ortasahaya yanaşmıyor. Bu da Galatasaray'ın hücumdaki kısırlığına büyük bir etken. Halbuki oraya yanaşıp takım arkadaşına duvar olmak, kanatlara servis yapmak zorunda.

Bursaspor aslında 10 kişi kalana kadar hiçbir şey oynamadı. Zaten bayadır kötü oynuyorlar. Bir çok maçlarını takip ediyorum. Ama o eski oyunlarından eser yok kesinlikle. Ertuğrul Sağlam maç sonrası şampiyonluğun en büyük adayıyız demiş ama şu oyunla olmasına imkan yok bana göre. Böyle devam ederlerse ilk 3'ün dışında kalabilirler.

Maçı bitiren gol ise ilk yarının uzatmasında geldi. Yine Ufuk'un resmen kalecilik bilgisi eksikliği sayesinde yenmiş bir gol. Neredeyse 50 metreden attı Vederson golü. Şut üstelik hiç de sağlam bir şut değil. Şutun tek avantajı yerden sekmesi o kadar. Bu topu kucağına alacağına çelmeye çalıştı Ufuk ve golü yedirdi.

Bu kaçıncı kaleci hatası anlamıyorum ben. Tamam kalecilere sabredelim ama yeter yahu. Başta Nezihi olmak üzere kalecileri çalıştıran kim varsa kesinlikle gönderilmeli. Bu kadar bilgisiz kalecilere muhtaç kalmamalı Galatasaray. Takım çok iyi değil evet ama her defasında kaleciler tarafından bu kadar yakılan bir takımın özgüveninin sıfır olması, öncelikle skoru korumaya çalışması normal. Galatasaray'ın sezon sonunda Mondragon, Taffarel ayarında bir kaleci transfer etmesi, kaleci antrenörünü kesinlikle değiştirmesi gerekiyor.

İkinci yarı için konuşulacak bir şey yok. Hagi Stancu'yla 4-4-2'ye döndü. Yine kısırlık vardı. Ayhan'ın takımı 10 kişi bırakmasından sonra da maç tamamen Bursaspor'un eline geçti. İyi pas yapıp, Galatasaray'ın adam eksikliğinden iyi yararlandılar. 2 tane de gol pozisyonu kaçırdılar.

Bana göre maçın hakkı bu değildi. Galatasaray çok mu iyiydi? Hayır. Ama Bursaspor Galatasaray'dan da kötüydü. İki adet kaleci hatası bu sene defalarca olduğu gibi puan veya puanları Galatasaray'ın elinden alıp, rakibe verdi.

Sıkıntılar belli, takımdaki eksikler de belli. Ben Hagi'nin iyi bir yolda olduğuna yürekten inanıyorum. Sonuna kadar Rijkaard demiş biri olarak, Rijkaard'ın takımının, Hagi'nin takımından daha kötü olduğunu ve ayakta bile duramadığını düşünüyorum. Eğer Rijkaard'a bütün bunlara rağmen, haklı şekilde, destek veriyorsak, yeni kurduğu takımla henüz 2. maçına çıkmış olan Hagi'ye haksızlık etmemeliyiz.

23 Ocak 2011 Pazar

Galatasaray 1 - 0 Sivasspor


Şunu söyleyelim en başta;

Hagi bu işi kıvırır arkadaş!

2-3 senedir Galatasaray'ın kronikleşmiş fizik problemini yarım dönem kampla sıfırladı. Bu da bu maçta Galatasaray'ın hem tempoyu müthiş şekilde yükseltmesini, hem de maçın sonunda bile oyuna hakim olmasını sağladı.

Maçın ilk 25 dakikasındaki müthiş baskı Hagi'nin geldiğinden beri üzerinde durduğu fakat oyuncu ve fizik kalitesi biraz da seyirci yüzünden tam anlamıyla yürürlüğe koyamadığı bir baskıydı. Fatih Terim'in unutulmayacak Galatasaray'ının imzalarından da biriydi bu baskı. Tabii ki organizasyon anlamında eksileri var. Sadece 1 pozisyon çıkarabildi Galatasaray bu baskıyla amma ve lakin takımın neredeyse yeni olduğunu unutmayalım. Hemen başta belirttiğim oyuncu ve fizik kalitesi giderilmiş biraz. Culio ve Yekta bu saldıran takımı iyi şekilde yönlendirmeye oyunu her iki kanada da eşit şekilde yaymaya çalıştılar. Özellikle Culio'nun böyle giderse bir Galatasaray efsanesi olabileceğini buraya yazalım. Oyuncu ve fizik kalitesine stadın getirdiği müthiş baskı ve taraftar coşkusu eklenince Galatasaray stoperlerini ortasahaya kadar çeken, stoperlerini oyuna sokan, bekleriyle saldıran bir takıma dönüştü. Evet eksikler var. Ama bu takımın iyi yolda olduğunu görmeye engel kesinlikle değil.

Galatasaray'ın yirmibeşten sonra biraz durulmasının sebebi Sivasspor'un yavaş yavaş tempoyu düşürmesi oldu. Biraz faul aldılar, biraz da faul yaptılar ve tempoyu bitirip ilk yarıyı böyle kapattılar. Galatasaray'ın golünün öyle ya da böyle geleceği belliydi. Galatasaray'ın ikinci devreyle birlikte yine müthiş yüklendiğini gördük. Bu devrede özellikle Culio'nun harika işler yaptığını belirtmek lazım. Ama dediğimiz gibi yine organizasyon ve pozisyon eksikliği vardı. Bunun bir numaralı sebebi forvet Kazım. Kazım çok çalışıyor maç içerisinde. Rakip stoperleri kesinlikle ama kesinlikle hücuma çıkarmıyor. Bu onun müthiş bir özelliği. Kuvvetli, rakibe sırtını dayayabilen ve servis yapabilen bir oyuncu. Ama maalesef set hücumuna döndüğümüzde pek kendini gösteremediği için hem top alamıyor, hem de takımının hücum aksiyonlarını kısıtlıyor. Ama hırsına dikkat çekmek isterim. Bugün gol atmak için biraz da top ezse de faydalı olacağına eminim.

Hagi'nin ilk değişikliği Emre - Stancu oldu. Stancu'nun girişiyle Galatasaray çift santrafora döndü. Stancu'nun hücumdaki görevinin Hagi'nin ilk dönemindeki Necati'yi anımsattığını söyleyebiliriz. Galatasaray'ın 4-4-2 görünümlü 4-4-1-1'inde eğer Yekta ve Culio olmasaydı Galatasaray kesinlikle dağılırdı. Fakat bu iki isim hem top sürerek, hem de doğru paslar vererek oradaki 1 eksikliği, hücuma 1 artıya çevirdi. Barış'ın da fena olmayan oyununu da unutmamalıyız. Sivasspor'un da pozisyonlar bulduğunu unutmamalıyız ki Mehmet Yıldız ve Kamanan'ın üstüste kaçırdığı pozisyonlar, bir de Eneramo'nun enteresan bir kafa vuruşu. Bu pozisyonlar neden oldu? Ayhan'ın oyundan düşmesiyle ortasaha üç kişiye döndü. Bir değişiklik yapılması gerekirdi bu da Sarp'la oldu. Sarp'ın girişiyle tekrar ortasaha canlandı ve tekrar oyun Galatasaray'ın kontrolüne girdi ve maçın sonu geldi.

Biraz yeni oyunculara değinelim;

Yekta benim beklemediğim kadar uyumlu oynadı takımla. Daha 2 antrenmana çıkmış bir oyuncunun bu denli özverili oynaması, bu denli takıma uyumlu olması çok enteresan. Kesinlikle çok çok faydası olacak. Hem iç, hem de kanatta çok iyi işler yaptı. Zaten böyle bir oyuncuydu Kasımpaşa'da. Tabii ki daha çekingenliği var ama daha fazla sorumluluk alacaktır.

Stancu ise çok çok yararlı olacağını hemen belli etti. Böyle oynadığı sürece, Yekta ve Culio'nun beraber oynayacağı her maçta ikinci santrafor olarak görev alabilir. Çok da gol atar. Birincisi hızlı bir oyuncu. İkincisi ayağına hakim ve en önemlisi fizik olarak da ezilmiyor sahada. 1-2 şut girişimi de onun en önemli özelliklerinden biridir. Dedim ya, Necati'yi alamayınca, Hagi ona benzer, daha genç ve daha potansiyelli birini hemen getirdi takıma.

Artık tamamen takıma uyum sağlayan Culio ise yukarıda belirttiğim gibi efsane olmaya doğru koşar adım gidiyor. Sahanın her yerinde, yorulmadan, akıllı bir şekilde oynamaya devam ediyor. 2-3 maç sonra kendi adıma blogun sağ tarafına Culio'yu ekleyip ona saygımı sunacağım. Daha geldiği gibi 2. lig topçusu, Carrusca ilan edilen adamın teker teker o saçmalayanlara laflarını yedirmesine şapka çıkarırım.

Öte yandan Cana'nın gereksiz gördüğü kart dışında müthiş oynadığını, Servet'in lanet olsun ki performansını tekrar tepeye taşıdığını ekleyebiliriz. Lanet olsun ki diyorum çünkü her iyi oynadığı maç takıma ihanet ettiğini daha fazla kanıtlıyor. Yazık; Rijkaard'a, Neeskens'e.

Sonuç olarak TT Arena'ya güzel başladı Galatasaray. Eksikler var; hücum organizasyonlarında özellikle ama kadroda da eksikler var. Benim Hannover maçından sonraki iddiam bu devre 17 maçta en az 10 galibiyet alacağımızdı. İlki güzel bir mücadele sonucu geldi. Umarım 10 veya daha fazlası da gelir.

Yürüyedur GALATASARAY! Yürüyedur HAGI!

21 Ocak 2011 Cuma

HE'S BACK!

Aman tanrım diyorum sadece.

Bağımsız Galatasaray Taraftarları

BASIN VE KAMUOYUNA DUYURUDUR

15 Ocak 2011 Cumartesi akşamı, uzun yıllardır beklediğimiz yeni stadımıza kavuşmanın heyecanını, gözbebeğimiz Ali Sami Yen Stadını terkedip, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'ya taşınmanın buruk sevincini tattık.

Tarihimizin mihenk taşlarından biri olacak o gecede yaşananları takip eden bazı hadiseler, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın açılış kutlamalarını gölgelemiştir.

Bu sebeple, müşterek olarak Galatasaray Kulübü taraftarlığından başka hiçbir kurum, grup, örgüt, kişi, veya siyasi hareket ile ilişkisi olmayan bağımsız vatandaşlar ve taraftarlar olarak kamuoyuna seslenmeyi görev sayıyoruz.

15 Ocak 2011 gecesi Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın stada girişi anons edildiğinde, taraftarımızın bir bölümü kendisini alkışlamış, diğer bir bölümü de ıslıklamıştır. Söz konusu tepki, medeniyet sınırları içerisinde kalmış, her hangi bir kötü söz içermemiştir. Tepkilerin boyutunun en üst noktaya çıktığı an, Toplu Konut İdaresi (TOKİ) başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar'ın, merhum başkanımız Özhan Canaydın'ı, geçmiş yönetimlerimizi ve Galatasaray camiasını kabul edilemez bir üslupla eleştirerek, tüm Galatasaray taraftarları, kulüp ve kongre üyelerini ağır şekilde tahrik ettiği konuşmasıdır.

16 Ocak 2011 günü Galatasaray Spor Kulübü Başkanı Sayın Adnan Polat, protestocuları yönetim olarak "Galatasaraylı kabul etmediklerini" söyleyerek stadyumda bulunan Galatasaray taraftarlarına ağır şekilde hakaret etmiştir. Ayrıca protestocuları emniyet ile birlikte tespit ederek stada almayacaklarını söyleyerek onları tehdit etmiştir.

Yukarıda özetlenen hadiselerin ışığında Bağımsız Galatasaray Taraftarları olarak aşağıdaki tespit ve taleplerimizi kamuoyuyla paylaşırız:

* Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının mevcut ya da muhtemel iktidar organlarını övme, eleştirme ve protesto etme hakları, altında Türkiye'nin de imzası bulunan uluslararası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın teminatı altındadır.

* Önemle ifade etmek gerekir ki, siyasi liderler bireylerin gündelik yaşamlarına doğrudan etki eden kararların mimarlarıdırlar ve övgüye de eleştiriye de hazır olmalıdırlar.

* Galatasaray taraftarlarının bu protesto sebebiyle devlet kademesi, medya organları ve Galatasaray Yönetimi tarafından hakarete maruz bırakılmasına, tehdit edilmesine ve baskı altına alınmasına Galatasaray Spor Kulübü ve kamuoyu seyirci kalmamalıdır.

* Söz konusu gecede yapılan protestolar neticesinde ortada kamera kayıtlarıyla tespit edilecek bir suç unsuru ve buna bağlı suçlular yoktur. İstanbul Emniyeti'nin güvenlik kaynakları suçla bağlantılı olmayan eylemlerin tespiti için seferber edilemez.

* Galatasaray Başkanı Adnan Polat ve Yönetim Kurulu üyeleri Galatasaray taraftarlarına karşı yapılan tehdit ve hakaretlere karşı kayıtsız kaldıkları gibi, söz konusu eylemleri gerçekleştirenlerle söylem birliğine giderek bulundukları mevkiye ihanet etmişlerdir. Bahsi geçen şahıslar Galatasaray camiasından ve taraftarlarından özür dilemeli ve derhal istifa etmelidirler.

* Galatasaray Kulübü Kongre Üyeleri , Başkan Adnan Polat ve yönetimini kınamalı, haklarında gerekli disiplin cezalarını uygulayacak süreci hemen başlatarak sorumluluklarını yerine getirmelidirler.

* TOKİ Başkanı Sayın Erdoğan Bayraktar, haddini aşan ve tahrik edici konuşması sebebiyle tüm Galatasaraylılardan özür dilemelidir.

* Protesto eden Galatasaray taraftarlarına medya aracılığıyla ve alenen ağza alınmayacak küfürler ve hakaretler savuranlar, onları "nankörlük", ve "teröristlik" ile itham edenler hakkında gerekli yasal işlemler Galatasaray Kulübü ve taraftarlarınca müşterek olarak başlatılmalıdır.

* Bağımsız Galatasaray Taraftarları olarak, Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın Galatasaray Kulübüne kazandırılması adına çalışan herkese sonsuz müteşekkiriz. Emeği geçen bütün kişiler ve kurumlar teşekkürü ve saygıyı hak etmektedir.

* Ali Sami Yen Spor Kompleksi'nin yapımıyla ilgili, tarafımızdan teşekkürü öncelikle hak edenler, stadın her köşesine emeklerini harcayan işçilerdir. Stadın yapımına ilişkin katkısı olanlara teşekkür edilirken hayatlarını kaybeden işçilerin anılarına saygı sunulmamış olması üzüntü vericidir.

* Tüm Türkiye'yi defalarca gururlandırmış, ülkenin adını tüm dünyaya duyurmuş kulübümüz, bu tesisleri ve çok daha fazlasını sonuna kadar hak etmiştir. Camiamızın, bu tesisle ilgili hiçbir kuruma veya şahsa en ufak bir borcu yoktur. Unutulmamalıdır ki; Galatasaray Spor Kulübü, arazisi son derece değerli olan Mecidiyeköy'deki Ali Sami Yen Stadyumu üst kullanım hakkı ile birlikte Seyrantepe'deki yaklaşık 384 dekar arazinin 264 dekarlık üst kullanım hakkından feragat etmiştir. Bu arazilerin ihalelerinden devlet ciddi bir kazanç sağlamıştır ve sağlamaya da devam edecektir.Ayrıca bu kazancın yalnızca bir bölümü Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın yapımı için ayrılmıştır.

* Konumu ne olursa olsun, hiçbir kişi veya kurum Ali Sami Yen Spor Kompleksi Türk Telekom Arena'nın Galatasaray'a kazandırılmasını kişisel bir lütuf olarak gösteremez.

* Bu tesislerin Galatasaray Spor Kulübü'ne söz verildiği gibi teslim edilmesinin, şartnamelerle belirlenmiş taahhütlerin eksiksiz olarak yerine getirilmesinin sonuna kadar takipçisi olacağız.

BAĞIMSIZ GALATASARAY TARAFTARLARI