28 Mart 2011 Pazartesi

Olan Biten


Baya hareketli bir hafta geçirdik.

Önce Hagi gitti, Bülent Ünder geldi. Dün ise Adnan Polat dönemi sona erdi ki bir dönem aday olamayacağı şekilde sona erdi. Hepsine değineceğiz. Baştan başlayalım;

Hagi'nin gidişi sürpriz değil açıkçası. Bekliyorduk. Fakat bizim muhteşem(!) taraftarımız, Adnan Polat'ın yemini o kadar çabuk yuttular ki hedefi hemen değiştirdiler. Hagi geldiği andan itibaren istenmeyen adamdı. Kimse kimseyi kandırmasın. Medya yavşaklarının sevmediği, vakti zamanında satılmış köpeklere "Hırsız Hagi" diye hakkında bağırtılan bir adamdı "teknik direktör" Hagi. Rezalet kadroyu, kemik kadro yapmış. Bugün F5 gibi sefil esprilerin ortaya çıkmasını sağlamış adamdır Hagi. Başarısız diye sıfatlanan takım 75 puan toplamıştı ve son ana kadar şampiyonluğu kovalamıştı.

Bütün bunlara rağmen iyi bir teknik direktör müydü? Hatasız mıydı? Tabii ki hayır. Hataları hep vardı, hep de olacaktır. Kendisi bile büyük teknik direktör olmadığını söylemiştir zaten. Fakat iki adet rezalet yapılanmanın başına getirildiğini ve bütün bunlara rağmen şu takımın müzesine bir kupa koyduğunu unutmamak gereklidir. Rezalet kelimesiyle eş değer yönetilen bir takımda çalışmak kolay olmasa gerek. Gittiği için sevinen adamlar da olmadı değil tabi. Görüyoruz çeşitli platformlarda. Sanki Hagi'ymiş bütün suçlu da gitti kurtuldunuz. Rijkaard, Hagi sadece kurbandı. Tıpkı bugün "yönetim kurulunu devirdik heyt be!" diye sevinen bir ton Galatasaray taraftarı gibi. Geleceğiz oraya da.

Hagi'nin gidişiyle takım olabilecek en iyi isme teslim edildi bana göre; Bülent Ünder. Şu 8 haftayı iç işlerini iyi bilen, tecrübeli, zamanında çok çok büyük katkılarda bulunmuş biri ile geçirmek en doğrusuydu, Tugay'ın yüzünü eskitmek yerine. Ayrıca Bülent Ünder her zaman için kulüp tarafından sevilen, sayılan bir isim olmuştur. Her zaman için aklın, sakinliğin göstergesi olmuştur. Şimdi görüyorum bu adam bile tartışılıyor. Yok şu kadar yıl teknik direktörlük yapmamış falan diye. Beyler, kendinize gelin isterseniz. Bu takımın, bu hale gelmesinin en büyük sebebi yönetimden önce taraftarının obezliği, açgözlülüğüdür. Daha sonra yönetim, daha sonra futbolcular ve en son olarak teknik direktörler suçlu sıralamasını doldurur deyip işin yönetim boyutuna gelelim;

Kimse kimseyi kandırmasın. Adnan Polat en başından beri istenmeyen adamdı. Fakat ona doğru düzgün bir rakip çıkmadı. İlk çıktığında nasıl zorlandığını da hatırlıyoruz. Burada taraftarın desteği çok önemliydi. Zira Adnan Polat kazanmıştı çoktan taraftarı. Bunun yanına rakipsizlik eklenince o koltuğa oturdu ama her dönem, her an daha fazla istenmeyen adam oldu. Bugün biz istemedik, demokrasi kazandı, Galatasaray başkanını halk devirdi vs. gibi çok acayip ve saçma laflar duyuyorum. Olacak olan, taraftarın da kaybedilmesiyle hemen oldu. Dün TT Arena açılışındaki olaylar çok ağza konu oldu ama 2-3 kişi hariç hiçbiri samimi değil, bildiğin leş kargasıydı. Olay sıcakken çıkıp konuşmayan, susan andavallar, iş menfaate, iş çıkara gelince aslan kesildiler. Bu adamların kuracağı yeni yönetimin içine şimdiden tüküreyim.

Dün Telegol'de Ahmet Çakar, "Galatasaray bitmiştir. Rant kapısı haline gelmiştir." gibi şeyler söyledi. Ömründe ettiği en doğru laftır bu. Galatasaray içindeki irinleri, pislikleri temizlemeden düzelemeyecektir. Umutlu olmak için hiçbir sebep yok şu an. Zira kulübün içi pis. Adnan Polat'ı göndermek hiçbir zaman sorun değildi ki? Hiçbir zaman dert olmadı ki? Doğru zaman, yanlış yönetim tarzıyla ortaya çıktı ve bu iş oldu. En kötü bir yıl sonra zaten yine başkan seçilemeyecekti. Fakat sorun Galatasaray'ı rant kapısı gören zihniyetteki bir dolu sahtekar adamda. Dün Mehmet Helvacı denen kımıl zararlısı gülüp duruyordu. Dünya'nın görüp görebileceği en karaktersiz insandır kendisi. Daha dün aynı boku sıçarlarken, bugün etrafı nasıl pisletmişler diyebilecek kişiliksizlikte bir insandır. Galatasaray'ın bu ve bunun gibi bir çok uru temizlemesi, gelecekteki sağlığı için şart oğlu şarttır.

Konuşmak bile mide bulandırıyor artık. Galatasaray'ın hali içler acısı şu an. Bu halden kurtulmak için önce taraftar başlayacak pisliğini temizlemeye. Daha sonra bu temizlik yönetime, oradan futbolculara... Kısaca herkes taşın altına elini sokacak artık. Başka bir Galatasaray, başka bir doğru yok çünkü. Futbol başarısı vs. ikinci plan şu an. Büyük bir arınmaya, büyük bir silkenişe ihtiyacı var Galatasaray'ın. Çünkü sportif olarak başarısızlık çok önemli olmasa da, artık Galatasaray'ı şamaroğlanı haline getirmiş bir yönetim ve muhalefet var ortada. Bir hakeme, hakemliği bıraktıracak kadar güçlü bir duruştan, tüm hakemlerin doğradığı ve bundan rahatsız bile olmadığı bir duruşa geldik. Muhalif, yönetim herkesin Galatasaray'a küfreden adamlarla, Galatasaray'la dalga geçen adamlarla aynı sofralara oturduğunu, röportaj verdiği bir döneme geldik. Bugün hakikaten hiçbir şey, şu duruşu kaybetmekten, şu kuvveti kaybetmekten daha mühim değildir.

Galatasaray'a ve O'nun taraftarına hakaret eden onlarca iktidar sahibi ve onların yalakaları karşısında susmak değildi Galatasaraylı olmak. Gerekirse alın stadınızı deyip, Ali Sami Yen'e veya Florya'ya dönebilmekti Galatasaraylı olmanın özelliği. Kimseye boyun eğmemekti. Ama bizimkiler Egemen Bağış'ın karşısında ezildi. Padişah... Pardon başbakandan özür üstüne özür diledi. Abdurrahim Albayrak gibi zavallı adamların, Galatasaray'ı temsil ediyormuş gibi "Umarım bizi affeder başbakanımız. Büyüklük yapar." gibi sözler söylemesine karışılmadı. Sustuk. Sustukça ezildik. Sustukça dağıldık. Şimdi can çekişiyoruz. Tabii ki çıkıp bizi savunan, TT Arena konusunda devletin kazandığı bir çuval parayı mertçe söyleyen Hayrettin Kozak gibi müthiş Galatasaraylılar ve BAĞIMSIZ GALATASARAY TARAFTARLARI vardı. Bunları unutmamak lazım. Çürüyen değerleri korumaya çalıştılar bu isimler.

Son olarak İzzet Ungan'ın dün söylemiş olduğu muhteşem bir cümleyle noktalayalım yazıyı;

"Galatasaray bayrağı dalgalansın, ben altında huzur bulayım."

Saygılar.

Hiç yorum yok: