30 Kasım 2010 Salı

Elano Da Gider


Beklenen oldu ve gitmez herhalde diye düşündüğüm Elano da takımdan ayrıldı. Beklenen oldu çünkü Elano zaten Santos'a gideceğini söylüyordu. Yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla tartışılır tabi. Fakat benim kafamda bir fikir vardı Hagi geldiğinden beri. Yapılan hamleler, çok tepki toplasa bile, bu fikrin gerçek olabilme ihtimalini gözümün önüne getiriyor.

Şöyle söyleyebilirim ki Galatasaray'ın 2-3 yıllık transfer ve Avrupalılaşma projesi sınıfta kaldı. Skibbe'nin dediği gibi Galatasaray isimler alarak bu süreci hızlandırmak istedi. Ama olmadı. Olamazdı zaten. Galatasaray 2-3 yılda bol bol sükse yapabilecek adamlar aldı. Fakat yönetemedi. Şu an ki sportif direktörüyle beceremez çünkü. Şimdi gazetede çıkan haberlerin az da olsa doğruluk payı düşünüldüğünde, Hagi'nin yaratmak istediği oyun ve takım karakteri düşünüldüğünde alınacak adam tipi yavaş yavaş gözümüzün önünde beliriyor sanki.

Fizik olarak iyi seviyede, takıma kolay uyum sağlayabilecek, takımla birlikte kendi kalitesini de yukarı çekebilecek adamlar yeni transfer hedefi olacaktır. Bunu becerebilir miyiz, beceremez miyiz bilmiyorum. Eğer Hagi'nin kafasında varolan isimlere bir de Balkanlardaki, özellikle Sırbistan ve Karadağ'daki oyuncu havuzunu iyi bilen Prekazi ve Simovic'in yardımları eklenebilirse iyi 4-5 oyuncu çıkarılabilir bu bölgeden. Tabii ki önce Prekazi'nin gönlünü almak şart.

Herkes söverken ben niye umutlanıyorum bu hamleleri görünce bilmiyorum. Tabii ki yerli kadrosunda çok büyük değişiklik hala şart. Hala adam gibi bir sportif direktör şart, hala çok çok iyi bir Florya düzeni şart. Fakat eğer bir şeyleri düzeltmek için, sağlam bir plan için atılan bir adımsa bu, bu adımı atan insan Hagi'yse, kusura bakmayın ama ümitleniveriyorum.

Hagi değil, X olsaydı bu kadar sebepsiz hayal kurar mıydım onu bile bilmiyorum.

Yanıltma beni bu sefer be Galatasaray.

Yanıltma.

Duyuru: Elano Blumer Santos FC’ye Transfer Oldu

Galatasaray Profesyonel Futbol Takımı oyuncumuz Elano Blumer'in 2.900.000 avro bedelle SANTOS FC'ye transfer olması konusunda anlaşmaya varılmıştır. Oyuncu 31 Aralık 2012'ye kadar başka bir takıma daha yüksek bir bedelle transfer olduğu taktirde elde edilen karın %50'si de şirketimize ödenecektir.

Oyuncu aşağıda belirtilen alacaklarından vazgeçmistir:

2010-2011 sezonuyla ilgili olarak tahakkuk etmiş: 1.558.364 Euro
12.000 ABD Doları

2010-11 sezonu sonuna kadar tahakkuk edecek: 1.200.000 Euro

İleriki sezonlarda tahakkuk edecek toplam: 6.200.000 Euro

Menajer alacağı: 200.000 Euro

olmak üzere şirketimizin toplam taahhüdü 9.158.364 Euro ve 12.000 ABD Doları kadar azalmıştır.

Elano Blumer’e bugüne kadar Galatasaray’a vermiş olduğu hizmetlerinden dolayı teşekkür eder ve bundan sonraki futbol yaşamında başarılar dileriz.

Galatasaray Sportif AŞ.

Bu arada resmi sitenin açıklaması gayet gerizekalı bir açıklama. Bakın şu kadar kâr ettik demek yerine, biz adamları yönetemiyoruz, şöyle zarar ettik demek daha dürüst ve tepki çekmeyecek bir açıklama olurdu doğrusu. Satışın tek iyi yanı 2 yıl içindeki olası bir transferde yüzde 50 kar payı sahibi olmak. Başka bir özelliği yok.

Bildiğin Aynı Lan!





Dün Messi'nin 2. asistinden sonra aklıma direkt Hagi'nin Elland Road'da yaptığı harika asist geldi. Gol vuruşları tabi farklı.

Yahu hakikaten benzemiyorlar mı birbirlerine?

Mourinho'nun Son Sınavı: Jose İlk Golü Yedi


Jose Mourinho... Öyle veya böyle Dünya'nın en büyük teknik direktörü. Öte yandan Dünya'nın en karizmatik teknik direktörü. Fenomen denilen zımbırtının karşılığı işte bu adam. Dün Real, Barça'dan 5 tane yedi. Zerre topa dokunamadı, ezilmenin tam karşılığını aldı.

Fakat bir Allah'ın kulu Real'e koydu Barça demedi. Mourinho'ya koydu Barça dedi. Çünkü gerçekten öyle oldu. Mourinho bu yüzden büyük adam. Real gibi Dünya devini, kendi ismi arkasında bıraktırabilecek kadar büyük bir adam.

Çünkü başarılı, çünkü imkansızı yapabilen bir adam, çünkü zeki, çünkü burnu havada... Kişiliğini seversiniz veya nefret edersiniz. Benim umrumda değil söyledikleri. Oynattığı, oynatmaya çalıştığı futbola bakarım ben.

Porto, Chelsea, Inter, Real... Bu takımların hepsine imzasını atmıştır Jose. Bundan sonraki hedefi muhtemelen Dünya Kupası olacaktır. Milli takımlara da atacaktır imzasını.

Dünkü maçtan sonraki yüz ifadesi çok çok fazla şaşkın olduğunu gösteriyordu. Muhtemelen egosu çok büyük bir darbe yedi. Fakat eğer Jose bu mağlubiyeti güzel sindirir, hatalarının üstüne giderse "unstoppable" denen kavram olabilir.

Barça'yı devirmenin yolunu bilen bir adam çünkü. Dün sadece savunma yaparak kazanmak istedi. Savunmasını önde kurdu, en önde bastı, dikkat edin bazen kameranın kadrajına Real'in tüm oyuncuları giriyordu. O kadar birbirine yakın tuttu hücum ile defansı. Takımın boyunu kısalttı da kısalttı. Tıpkı geçen seneki Inter - Barça maçı gibi. Fakat tek farkı bunu ortasahada yaptı. Muhtemelen Barça'dan başka hiçbir takım o bölgeden sağ çıkamazdı fakat Barça'nın oyuncuları, Real'in oyuncularına göre çok çok süratli. O 30 metrelik bölge Real'in ölümü oldu. Pas hızına, Barça'nın oyuncularını manevra hızına yetişemedi Real ve farkın geleceğini belli etti.

Barcelona ise dün hakikaten mükemmel oynadı. Açıkçası dünkü oyuna Dünya'nın hiçbir takımı karşılık veremez. Hatta şöyle karma bir takım kurulsa bile karşılık veremez çünkü dün gerçekten çok başkaydı Barça. Her maç böyle oynasa zaten bir daha futbolda rekabetten bahsedemeyiz. Fakat işte bu tip anlar Barcelona'nın neden en özel olduğunu anladığımız anlar.

Bu takımın ömrü Xavi ve Iniesta'nın alternatiflerine göre daha da uzar. Fakat 3-4 sene daha tam performans bu adamların hükümdarlığı geçer futbol hanedanlığında. Umarım Barça altyapısında yeni Xaviler, yeni Iniestalar tasarlanıyordur. Çünkü bu futbolu bir daha izleyememe ihtimali bile korkunç geliyor insana.

29 Kasım 2010 Pazartesi

Derbi Sonrası Halet-i Ruhiye

Galatasaray'ın hali ortada. Ligdeki kötü durum, ligin 7.'siyle bile arada olan puan farkı vs. Bu duruma hakederek, anamızın ak sütü gibi geldik.

Nasıl geldik peki? Kadroya 5 senedir bağıran ortasaha takviyesini yapmayarak, gönderilen adamların yerine sürekli daha kötüsünü alarak, yaptığımız transferleri, teknik direktör seçimlerini sürekli alakasız kullanarak, Rijkaard gibi bir değerin harcanmasına izin vererek geldik.

Galatasaray'ın parası şimdilik olmayabilir. 10-15 milyon € bir futbolcuya veremeyebilir. Zaten bunu isteyenin de olduğunu sanmıyorum. Varsa bile azınlıktır. Kimse 15 milyon €'luk topçu meraklısı değil. Galatasaray'ın teknik direktörünün ne oyun oynattığını iyi bilecek, buna göre doğru oyuncu seçimi yapabilecek ve satabileceği oyuncusunun değerini düşürmeden pazarlayabilecek bir sportif direktöre, bir futbol beynine çok ama çok acilen ihtiyacı vardır. Şu takım 5 senedir çırpınıyor iç oyuncusu diye bir tane bile takviye yapılmıyor. Ayıp yahu.

Aslında bunlar işin hikayesi. Kadronun kalitesizliği olsun, teknik direktör seçimleri olsun. Hepsi hikaye. Yönetimin en çok eleştirdiğim kısmı Galatasaray adını yere çalması. Biri Arda seks yüzünden sakatlanmıştır diyor, 2 hafta sonra sadece işini beceremeyen bir adam için GS TV'ye çıkarıyoruz o adamı. Yahu bunu yapmayın. Gözünüzü seveyim yapmayın bunu. Her boku yiyin, kötü transfer yapın, sürekli teknik direktör kovun razıyım. Ama bizim armayı yerlere çalmayın. Her yandan kötü haber gelirken,(Galatasaray kötü durumda olduğu için gördüğünüz gibi ne Galatasaray, ne Arda haberi izliyoruz.) Galatasaray'ın adını koruyun. Adamlar Telegol denen rezalet bir programda sallayıp duruyorlar. Çık oraya, bağlan yayına "Siz kimsiniz kardeşim?" demeyi öğren. Tüm eski topçuların takıma neredeyse sövüyor, çık konuş, "Sizi buraya Galatasaray getirdi." demeyi bil. Haddini bildir tükürenlere. Yap bunu da benim Galatasaraylı gönlüm en azından vicdan azabı çekmesin.

Peki ya taraftar ne yapıyor?

Oyuncusunu yumruklar, oyuncusuna laptop atar, teknik direktörünün üzerine yürür, istifaya davet eder, Hagi gibi bir değere, sırf yönetim istedi diye tüm stad "HIRSIZ" diye bağırır, onun bunun maşası olur, takıma bir gram olumlu destek sağlayamaz; bir tane orjinal tezahürat bulamaz, eskileri hiç kullanmaz, zerre temposuz destekler; bir yerden sonra duyulmayan bağırışlar; hakeme, rakibe baskı kurmak zaten hak getire.

Doğru tepkiyi zaten vermeyi unuttum ben. Servet stoperdir, topla çıkar Servet Servet diye bağırılır yuhalanacağına. Sonra Servet efendinin kalçaları uzaya değer, teknik direktörüne gider yapar. "BİLEREK OYNAMAZ". Ama ancak takım 10. sıradayken şöyle geçiştirme bir uğultu.

Ne yana dönsem içimdeki yazma hevesi sönüyor. Kime ne yazayım bilmiyorum. Galatasaray taraftarlığımı kenara aldım ki gerizekalı söylemlerde bulunmayacağım elbette. Amma ve lakin üzülüyor insan. Benim için farketmez. Ben Galatasaray'ı 10. olduğu zamanda çok seviyorum. Fakat bir yerden başlamalı artık. Galatasaray'ın Hakan Şükürlerden, Arda Turanlara geçişi çok çok başarısız olmuştur. Bunu kabul etmemiz lazım. Üstelik bu geçiş Hakan Şükürlerin çok iyi olmasından değil, tamamen yerli kadrodaki seçim zaafından dolayıdır. Elden kaçan yerli isimlerden birkaçına bakalım hemen; Gökhan Gönül, Sezer Öztürk, Özer Hurmacı... Şu 3 isimin gelmeme sebebi toplam 2-3 milyon €'luk maliyetleri. Bonservisi olmadığı için gelen oyunculardan yapılan zarar ise bu fiyatın 50 katı neredeyse.

Bir jenerasyonu kaybetti Galatasaray. Şimdi yeniden oluşturabilir. Fakat çok para harcayacak bu sefer. Sözleşmesi bitecek olan Selçuk, ne olursa olsun kazandırılmalı takıma. Gurbetçilerden iyi durumda olanlar ne olursa olsun kazandırılmalı. Mesela Hamit'in gerekirse kapısında yatılıp Galatasaray'a imza atması sağlanmalı. Jem Paul Karacan, Nadir Çiftçi, Gökhan Töre gibi Premier Lig görmüş Türk oyuncular öyle veya böyle ikna edilmeli. Çünkü artık paramız az devri geçti. Takıma gelecek yabancılar isim değil, karakter katkısı yapmalı. Cana gibi, Neill gibi, Baros gibi, Kewell gibi. İlla süperstar gelmesine gerek yok. Önce takım olalım, sonra 1-2 tane yıldız zaten gelir.

Derbi için söylenecek bir şey yok. Galatasaray çok kötü oynamadı. Fakat gücü bu kadar. Yine 50'den sonra, Cana yorulunca çöktü ortasaha. Devre arası Cana'nın kondüsyonunu en azından 75-80 dakikaya çıkarabilirsek çok maç kazanırız. Fakat şimdilik işi erken bitirmek gerek. Hagi'nin değişiklikleri çok konuşuluyor. Şöyle bir bakalım;

Ali Turan - Mehmet Batdal: Devre arası yapıldı bildiğiniz gibi. Bu bir tercihtir. Benim tercihim Batdal yerine Barış olurdu mesela. Ortasahada Cana'nın yanına bir tane daha koşan adam ekleyerek Cana'nın biraz daha oyunda kalması için. Fakat Hagi Batdal'ı aldı diye eleştiremem. Çünkü onun tercihi o yöndeydi ve saçma bir karar değildi.

Servet Çetin - Barış Özbek: Bu çok konuşuluyor fakat 50'den itibaren Cana'nın oyunda olmadığını görmüyorlar sanırım konuşanlar. 50'den sonra ortasahayı aldı Beşiktaş. Hagi'nin elinde bende isterdim Lassana Diarra falan olsun fakat eldeki bu. Barış giriyor oyuna, Cana ileri çekilen savunma hattında hem daha iyi top çıkarmak, hem de savunmayı daha süratli yapmak adına stopere çekiliyor. Bu değişikliğe yanlış diyen gitsin yemek falan yesin. Aç kalmış çünkü.

Elano Blumer - Milan Baros: Tek eleştirdiğim değişiklik budur. Başta söylediğim gibi oyuna Barış erken girse Elano daha rahat oynardı göbekte. Bir başka bakış açısı ise bu değişiklik olduğu sırada oyundan Ayhan çıkmış olabilirdi ki maçta yaptığı bir şey yoktu o dakikalarda zaten. En azından Elano gibi hem şut, hem duran top tehlikesi yaratabilen bir adam oyunda kalırdı. Baros'un oyuna girmesi doğru fakat çıkan adam yanlış bana göre.

Neyse artık bunların da pek önemi yok. Ali Turan'ın yaptırdığı gerizekalı penaltıyı bile konuşmuyorum. Önümüzdeki maçlara bakacak da pek yüzümüz yok. Devre arasını bekleyeceğiz artık.

25 Kasım 2010 Perşembe

Valencia 6 - 1 Bursaspor


Şimdi yine dönecektir Türk futbolu geyikleri...

Biz de katılalım;

Birincisi maçı konuşacak bir şey yok. Klasik Bursaspor CL maçlarından biri. İyi başlanan maç, yenilen gol sonrası dağılma. Budur.

Peki ya Türk Futbolu'nun rezilliği midir bu? Hayır. Türk Futbolu'nu idare edenlerin rezilliğidir. Keşke imkan olsa da Trabzonspor mesela şu grupta oynasa. İddia ediyorum ki Valencia ve Rangers'a 4 maçta da yenilmez. Çünkü nispeten iyi yönetilen, modern futbol oynatılan bir takım Trabzonspor. Oyuncuları tecrübeli ve kaliteli. Belki CL tecrübeleri az fakat saha kenarında müthiş bilge bir teknik direktörleri var. Sıkıntı çekmezler bu yüzden.

Mesela bugünkü maça Şenol Güneş kesinlikle Stepanov'la başlardı. Zaten gömülü oynatılan savunmada İbrahim'in zerre beceremediği pozisyon almayı Stepanov her seferinde yapardı. Formsuz vs. olsa da Stepanov kesinlikle oynardı. Mesela Şenol Güneş olsa en azından bir sağbek ya altyapıdan yetiştirirdi ya da transfer ederdi.

Şimdi yanlış anlamayın Ertuğrul Sağlam'ı, Şenol Güneş üzerinden eleştirmiyorum. Sadece Türk Futbol sorunu değil bu performans, Ertuğrul Sağlam'ın ve Bursaspor'un yaz başında yaptıkları ve yapmadıkları işlerin sonucudur bu performans.

Benim tahminim Bursaspor, CL'de fazla da ileri gidemeyeceğini düşünerek transfere çok fazla bütçe ayırmayıp, kulüp içindeki sözleşmelerde yapılandırmaya ve diğer giderlere para ayırdı. Olabilir. Tercihtir. Eğer böyleyse şu yazdıklarımın hiçbir anlamı kalmaz. Fakat CL için yapılan onca pazarlama, açıklamalar vs. derken bunun böyle olmadığını ister istemez düşünüyoruz. Demek ki baştan yanlıştı planlama. Neyse.

İşin futbol tarafına çok az değinecek olursak;

Beşinci maçın sonunda artık tecrübesizlik diyemem aynı tip yenilgiye. Düpedüz aptallık çünkü. 4 maçı aynı şekilde kaybedip, aynı şekilde beşinci maça hazırlanıyorsan tecrübe eksikliği artık sebep değil, boş bir bahanedir. Yine aynı konsantrasyon kayıpları bize Bursaspor'un mental olarak hiç mi hiç maça hazırlanmadığını gösteriyor. Beşinci maç yahu. Yine aynı başlangıç, yine aynı bitiriş. Zerre fark yok. Bir tek bu sefer Sercan çok net pozisyon yakaladı o kadar.

Ömer Erdoğan'ın yaptığı penaltıyı anlamak mümkün değil mesela. Vederson ile İbrahim Öztürk'ün performanslarını, Mustafa Keçeli'nin sağbekte dökülmenin de ötesine geçmesini saymıyorum bile. Yazık yahu. Bu kadar kötü hazırlanılır mı maçlara?

Sercan için 5-6 milyon € istiyorlardı bu adamlar. Gülüyorum artık. Sercan'ı alacağına kulüpler 500-600 bin €'ya Bratu'yu alabilirler çünkü. Aynı işi yapar. Yemin ederim hiç sırıtmaz. Hatta daha fazla atar. Artık Sercan'ın forvet olarak değerlendirme zamanı geçmiştir benim için. Bana göre direkt kanat forvet oynatılmalı. Çok değerli bir oyuncu olabilir yeniden bu bölgede. Hem hızlı, hem de topla çok iyi. Üstelik şut yerine asist yaparsa daha isabetli oluyor. Bugün yaptığı asist müthişti mesela. Bu sebeple Sercan'ı forvet mevkisinde denemek yersiz. Nasıl Henry ortalama bir kanat oyuncusuyken dünya çapında bir forvet olduysa, Sercan için de buna benzer bir durum gerçekleşebilir. Denemek, görmek lazım.

Maç için fazla konuşacağım bir şey yok.

Bu kötü performans sadece Bursaspor'u bağlar diyebilirim.

18 Kasım 2010 Perşembe

Zvjezdan Misimovic Kadrodışı!


Geldiğinde çok sevinmiştim, yalan yok. Bugün olur, yarın gerçek performansını sergiler diye düşünürken önce Rijkaard'ın gidişi, daha sonra Hagi'nin gelişiyle performans umudum iyice azaldı. Vasat üstü maçlar çıkardı fakat Almanya'dakiyle kıyasladığımızda verdiği performans "0".

Bu kadro dışı kalmanın sebebi midir peki sizce? Hayır!

Misimovic'in kadrodışı kalmasının tek sebebi başta inanmadığımız, ama gerek Misi'nin açıklamaları, gerek Hagi'nin söylemleriyle doğru olduğu kanıtlanan saçmasapan sözleşme. Bu sözleşme neydi? Galatasaray, Wolfsburg'a belli bir para ödeyip, sezon sonuna kadar bir nevi kiralıyor Misimovic'i. Eğer performansı beğenilmezse geri gönderebiliyor, yok beğenirse geri kalan bedeli ödeyip takımda kalmasını sağlıyor. E Misimovic zaten Almanya'ya döneceğini söylemişti. Böyle de bir opsiyonu varken, Galatasaray felaket durumdayken, ben kendi adıma oynamasını beklemem. Muhtemelen Hagi de beklemedi ve temizliğe en kolay seçenekten başladı.

Zaten kiralık oyuncu istemiyorum diyerek belli etmişti topun ağzındakini. Insua'ya biz bakarken Misimovic gerçeğiyle yüzyüze geldik. Yönetimin ne rezil bir sözleşme imzaladığına şahit olduk böylece. Misimovic'e böyle bir açık kapı bırakmamak gerekirdi. Zaten ligde kötü giderken, Misimovic'in böyle bir takımda yapacakları bellidir. Eğer sözleşmesi olsaydı ciddi manada, Hagi'nin bir şekilde onun aklını çelebileceğine emindim. Burada da yazmışımdır. Nasıl Cana'nın performansı günden güne artıyorsa, Misimovic'ten de bekliyordum. Fakat muhtemelen aralarında yaşanan bir sorunun da etkisiyle bu karar alındı.

Şimdi gelelim fasulyenin faydalarına;

Galatasaray için bir yolu açtı Hagi. Eğer bu yoldan Servet, Ayhan, Barış, Sarp, Gökhan Zan, Serdar Özkan, Aydın Yılmaz, Aykut Erçetin, Hakan Balta gibi isimleri de geçirebilirse bir devrimin başlangıcı olur. Yok bu operasyon Misimovic'le sınırlı kalırsa, Hagi ikinci Galatasaray serüveninde bu sefer haklı bir kararla ayrılır. Geçen sefer başarılı olduğu için haksız şekilde gönderilmişken, bu sefer bu durum böyle olmaz yani.

Ben Hagi'ye güveniyorum. Muhtemelen yine çok tepki çekecektir bu karar ki çekiyordur bile, fakat bir yerden başlamak lazım. En kolay yolu tercih etti Hagi şimdilik. İşin kötüsü yönetimin işgüzarlığı yüzünden rezil bir sözleşme ile alınan Misimovic'ten faydalanamadık.

Bundan sonraki adımları dikkatle izleyeceğiz.

14 Kasım 2010 Pazar

Alnımızın Akı



Bugün sahada beni duygulandırdı, utandırdı bu güzel adam, bu cesur yürek;

Lorik Cana.

Ne desem, ne yapsam anlatamam performansını, 11 kişilik koşunu, 20 kişilik mücadeleni. Helal olsun be adam.

SANA HELAL OLSUN!

Rijkaard Giderse Bu Takım Düzelir


Maçın yorumu budur. Başka yok. Kadromuz kaliteli, tek suçlu Rijkaard diyenler bugün sözde protesto yapıyor.

Gülüyorum.

13 Kasım 2010 Cumartesi

Yeni Kadro


Kaleciler: Volkan Demirel (Fenerbahçe), Onur Recep Kıvrak (Trabzonspor), Ufuk Ceylan (Galatasaray)

Savunma Oyuncuları: Gökhan Gönül (Fenerbahçe), Sabri Sarıoğlu, Servet Çetin (Galatasaray), Serdar Kesimal (Kayserispor), İbrahim Öztürk (Bursaspor), Ersan Adem Gülüm, İsmail Köybaşı (Beşiktaş), Gökhan Süzen (İstanbul Büyükşehir Belediyespor)

Orta Saha Oyuncuları: Hamit Altıntop (Bayern Münih), Yekta Kurtuluş (Kasımpaşa), Selçuk İnan (Trabzonspor), Yiğit İncedemir (Manisaspor), Orhan Gülle (Gaziantepspor), Nuri Şahin (Borussia Dortmund), Mehmet Ekici (1.FC Nurnberg), İbrahim Akın (İstanbul Büyükşehir Belediyespor), Engin Baytar (Trabzonspor)

Hücum Oyuncuları: Batuhan Karadeniz (Eskişehirspor), Burak Yılmaz (Trabzonspor), Umut Bulut (Trabzonspor), Kazım Kazım (Fenerbahçe)


Eleştiriler, başarısızlıklardan sonra bir sil baştan yapacağımız belliydi. ABD kampı kadrosunda biraz yenilenmiş kadronun bile üstüne gidilmemesi şu kadro için biraz olsun şüphe duyurmuyor değil. Fakat Türkiye'nin Milli takım konusunda yeniden heyecan duyması için bu kadroların değişmesi, artık performans bakımından ortaya başarı koyamayan(Tuncay, Nihat vs.) gibi adamlara iyi oynamazlarsa bu formayı giyemeyeceklerini hatırlatmak için güzel bir hamle olacaktır. Yani bu hamle hem yeni isimler kazandırabilir, hem de eski oyuncular kendilerine bir çekidüzen verebilirler. Kendi takımlarında oynamıyor olmaları, Milli takımdaki bu isteksiz oyunun sebebi değildir.

Kadroya şöyle bir baktığımızda Kazım Kazım yeniden görmek şaşırtıcı doğrusu. Yani herkes değişirken, Kazım Kazım'ın kadroda kalma sebebini anlayamıyorum doğrusu. İyi bir oyuncu olması, iyi oynadığını göstermez bana göre.

Kadroya göz gezdirirken Mehmet Ekici'yi de görüyoruz. Hiddink'in Türk Futbolu'na ilk armağanı oldu Ekici. Nürnberg'in çıkışında İlkay Gündoğan'la birlikle müthiş bir katkı yapıyorlar. 2 golü, 2 asisti var şu ana kadar. Nuri ile birlikte katkı verebilecek şekilde Milli takıma seçilmesi top tekniği ve zeka bakımından takımımıza büyük bir katkı sağlar. Bir Selçuk gibi hakikaten Türkiye'nin en formda çift yönlü oyuncusu olduğu düşünüldüğünde topla oynayabilen, bu işi de iyi yapabilen bir takımı seyredebiliriz.

İşin bir diğer kısmıysa Trabzonspor'un fazla oyuncu vermiş olması. Senede +10 gol ortalamayla oynayan Umut'a bir şans gelmesi iyi bir durum. Pek beğenmediğim ama bu ara bilhassa skor bazlı katkı yapan Burak'ı görmek de iyi bir durum. Fakat Serkan Balcı'nın kadroda olmamasını anlayamam. Hem Gökhan, hem de Sabri'den çok çok daha formda oynayan bu adama Milli takım ödülü vermek gerekiyordu.

Stoperlere ise yeni isimler eklenmiş. Tecrübe bakımından Servet yine kadroda olsa da Serdar Kesimal ve Ersan Adem Gülüm heyecan verici isimler. Muhtemelen bu iki oyuncudan bir tanesi Servet'in partneri olacaktır. Servet'in bu sezon ki felaket formu düşünüldüğünde her iki oyuncu birden bile ilk 11'de maça çıkabilir tabi.

İ.B.B'nin senelerdir süren istikrarlı performansını 2 milli oyuncuyla ödüllendirmek de gerçekten güzel bir davranış. Bu senenin formda isimlerinden Gökhan Süzen savunmanın soluna iyi bir alternatif olabilir. Diğer taraftan bu istikrardaki en büyük pay sahiplerinden İbrahim Akın'ı tekrar üst seviyede forma giyerken izlemek heyecan verici olacak.

Gaziantepspor'dan Orhan Gülle, Manisaspor'un iyi ön liberosu Yiğit İncedemir Anadolu'dan gelen diğer isimler. Bu isimlerin yanında Kasımpaşa'nın 2 senedir en çok dikkat çeken oyuncusu Yekta'nın da sonunda ödüllendirildiğini görüyoruz. Bu tip seçimler performans arttırıcı seçimlerdir bana göre.

Tabi bu seçimler olurken bu kadrodaki kaç kişinin performansını milli takıma taşıyacağını bilemiyoruz. Sadece Nuri - Mehmet Ekici - Selçuk üçlüsünün tam manasıyla takıma kazanılması müthiş bir iş olur.

Yeni kadro hayırlı olsun.

11 Kasım 2010 Perşembe

Galatasaray 3 - 1 Denizlispor


Öyle maçtan bahsetmeyeceğim.

Galatasaray için söyleyebileceğimiz tek şey 1-1'den sonra müthiş bir refleks gösterip gücünü tam olarak sahaya dökmesidir. Bu refleksi gösteremiyordu Galatasaray. Hagi'nin gelişiyle eş zamanlı olarak bu ruh takıma işlemiş.

1-1'den sonraki 10-15 dakikalık hücum oyunu çok keyifliydi. Özellikle Emre'nin bu dakikalardaki performansı göze batmakta. Sol çizgiyi mükemmele yakın kullanması iyi bir sınav oldu. Fazla içe kat etmeyerek, gücünü daha ekonomik ve yararlı kullanarak buraya çok güzel bir hareket getirdi.

Pino'nun maç boyu sürekli rakip savunmayı rahatsız etmesi, sürekli denemesi yine iyi bir gelişme. Sirk topçusu gibi saçmasapan bir eleştiriye de kurban gittiğini biliyoruz. Bülent Timurlenk gibi, gerçekten işini iyi bilen ve yapan birinin bu popülist, bu durumdan nemalanan yorumunu hiç anlamadım ve anlamayacağım. Bir adamın yetenekleri sadece skora etki ettiği için değişmez. Burada da sürekli belirttiğimiz gibi oynadığı her maçta Galatasaray'ın tüm tehlikeli ataklarında imzası olan bir adamdı Pino. Açın bakın eski maçlara. Skora çevirince bir anda çok sivrildi. Klasik tabelacı yorumlar işte.

Halbuki Pino her zaman için yetenekli ve müthiş bir şutördür. Şut tercihleri tartışılabilir. Fakat Galatasaray'ın yıllardır bir şutörü yoktu. En son bu kadar istikrarlı iyi şut atabilen adam kimdi inanın hatırlamıyorum. Gerçekten iyi vuruyor bu adam. Üstelik 2 ayağını da müthiş kullanıyor. Denizlispor maçında attığı iki golde sol ayak. Özellikle attığı ikinci goldeki vücut dengesi, zamanlaması mükemmel. Umarım bu ekstra katkısını daha da arttırarak devam edecektir.

Elano'nun hem asist, hem gol atması da güzel bir gelişme. Golü yeteneğini zaten anlatıyor. Soğukkanlı bir kontrol, forvetvari bir son vuruş. Asisti dışında maçın genelinde oyunun içinde olması da sevindirici. Çok büyük bir yıldız ve yararlanamıyoruz. Bir şekilde tekrar oyuna döndüğünü görmek güzel.

Cana'nın stoper performansı da fena değildi. Biraz sert ve agresif oynuyor fakat eksiklik çekildiğinde gözü kapalı forma verebiliriz o bölgede. Ama şu an için ortasahadaki yeri bozulmamalı. Zira burada daha çok ihtiyacımız var kendisine.

Sonuç olarak güzel goller izledik. Denizlispor'da hakikaten ne gereğinden sert oynadı, ne de oyunu çirkinleştirecek hareketler yaptı. Keyifli bir kupa maçı oldu.

9 Kasım 2010 Salı

Spor Toto Hayaller Ligi


Türkiye'de takımlar gerçeklerle değil, hayallerle yönetildiği sürece bu lig, böyle yoğrulmaya devam edecektir.

Biri çıkar, "En iyi yerliler Galatasaray'da!" der, öteki "Fenerbahçe'deki oyuncular dünyanın en iyi futbolcuları gibi davranmak zorundadırlar." der vs. vs. bir ton örnek var. Bu gazı alan bizler de Sarp pas veremeyince, Bilica sıçınca bu nasıl teknik direktöre getiririz işi.

Rijkaard'ı getirirsin, önüne rezil kadro koyarsın, taraftar çıkar madem oynayamıyoruz Rijkaard efendi sistemini değiştirsin der. Hayır efendim. Öyle bir olay yok. Dünyanın neresinde görülmüş böyle şey. Bir teknik direktör getiriyorsan ya kadronu teknik direktörüne göre şekillendireceksin ya da kadrona göre teknik direktör getireceksin. Senin 3 yılda ortasahaya yaptığın tek adam akıllı transfer Cana'ysa, Skibbe'nin, Rijkaard'ın biraz bile suçu yoktur bu konuda. Savunmayı ileri kurmayı seven teknik direktörlerle çalışıyorsun, bir tane hızlı stoper almayı akıl edemiyorsun. Kanat oyuncuların Arda, Kewell; yedekleri Aydın, Yaser falan filan. Ulan bu kadar uçurum olur mu arada? Hangi takımda görülmüş bu kadar kalite farkı. Tüm adamların sağlamsa 10 oynuyorsun, bir iki tanesi eksik olunca takımın kalitesi 4'e düşüyor. Sonra vay efendim x suçlu, x değişsin hayat bayram olur diyorsun.

Şimdi hagi geldi mesela. Adama 3. haftadan işini öğretmeye çalışıyorlar. Yok çift forvet oynasın, yok şöyle yapsın. Lan senin tek forvetin bile yok ki iki forveti çok iyi olmak zorunda olan bir sistemi oynasın diye ısrar ediyorsun. Kanat oyuncun yok, göbeğinde Cana'dan başka adam yok. 4-4-2 oynatsın, korkaklık yapmasın diyorsun. Bu hayallere kapılmanın sonucudur başka bir şey değil.

Stoperler alan kapatmayı bilmez, Schuster'in defans yapısı rezil derler. Adam stoperleri pozisyon vermesinler diye geri çeker, hani bu takım hücum oynayacaktı derler. Lan bir kere de oyuncunu, altyapı sorumlularını eleştirsene. Arda'nın kendi açıklamasıdır; "4-4-2'yi milli takımda öğrendim." dedi adam. 23 yaşında ve 4-4-2'yi yeni öğreniyor. Böyle yetiştiriyoruz zaten adamları. Stoper misin, kafa vur, topu taca at. Ama halbuki son 10 yıldır böyle değil stoper olmak. Oyuna katılmak, düzgün pas atmak, takım hücuma çıktığında takımın boyunu düzgün olarak kısaltmak, alan kapatmayı becermek hep stoperin işi. Beynini kullanmayı yasaklıyoruz stoperlere. Sonra Servet gibi götü kalkık canavarlar yaratıyoruz.

Ortasahaya sadece adam geçmeyi, forvete sadece şut çekmeyi gösterirsen böyle göt olur kalır takımlar. Kadrona göre adam getireceksin. Rijkaard, Schuster, Aragones, Del Bosque gibi adamlarla çalıştırmayacaksın bu futbolcuları. Adamlar dediklerini beceremeyen, sahada boşuna koşturup duran futbolcuları görünce deliriyorlar haliyle. Rijkaard'ın saçları simsiyahtı lan geldiğinde, Schuster kendinden geçmiş gibi açıklama yapıyor.

Tamam diyelim Rijkaard suçluydu, Schuster de suçlu diyelim. Babam kaç tane adam geldi gitti, futbolcular hep aynı. Hep mi bu adamlar suçlu? Skibbe Frankfurt'la döktürüyor. Adamın en pahalı transferi 1 milyon €'ya Gekas. Niye döktürüyor? Zira oynatacağı oyunu bilen oyuncular var kadrosunda. Yaser falan yok.

Türkiye'de, Süper Lig'de teknik direktör olmak dünyanın en zor mesleklerinden biridir. Cahil futbolcuların yanına bir de her boku bildiğini sanıp, ön libero çıkar forvet sok takım hücum yapsıncı aptal yorumcularla uğraşırsın. Hala 92392013 forvetle daha iyi hücum yapacağını zanneden adamlardır bunlar.

Neyse. Acıyorum lan bazı adamlara. Gelip hayatlarını mahvedip, gidiyorlar.

8 Kasım 2010 Pazartesi

Servet'in "Bana Güvenmiyorlar Geni": Trabzonspor 2 - 0 Galatasaray


Hagi'nin geldiği gibi takıma kazandırdığı kimliğe sahip çıktığı, buna göre oynattığı bir maç oldu. Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz bu oyun stilini. Fakat Hagi, bir şekilde imzasını atmıştır Galatasaray'a. Nedir peki bu imza?

Birincisi ortasahaya değil kanatlara topla daha iyi olan oyuncular koyuyor Hagi. Hücumu kanat oyuncuları olan Misimovic ve Elano'yla şekillendiriyor. Bu oyuncular gerek içe kat ederek, gerekte kanattan ters toplar atarak hücumlar geliştirmeye, pas trafiği oluşturmaya çalışıyor. Göbek oyuncularının asıl görevi ise savunma. Hücumdayken ise minimum bir adamla hücuma katılan oyuncu sayısını arttırma. 3 maçtır genellikle Sarp, Cana çıktıktan sonra ise Barış bu görevi yerine getiriyor.

Fakat bu sistemin açıklaması belli; "Ben gol yemeyeceğim.". Galatasaray 3 maçtır neredeyse pozisyon vermiyor rakiplerine. Baskı yiyor, top büyük oranda rakipte oluyor fakat rakibi pozisyona sokmuyor, uzaktan şutlara zorluyor. Dün de Servet efendi maçın içine edinceye kadar bu böyleydi. Hagi tam maçı beraberliğe bağlıyordu ki büyük bir hatayla maç Trabzonspor lehine döndü.

Maçın başından sonuna kadar Fenerbahçe - Galatasaray maçının bir benzerini sahada gördük. Sarp, Ayhan ve Cana hücum oyuncuları ile Selçuk ve Colman'ın bağlantılarını kesti. Trabzonspor Jaja'nın ilk dakikalarda yakaladığı pozisyon dışında tek net pozisyonu ikinci gol. Bu bile Galatasaray'ın ne kadar başarılı bir savunma planı çizdiğinin, takıma belli bir savunma disiplini geldiğinin açık açık göstergesi ki Trabzonspor liderliği hakedecek, hatta şampiyonluğu hakedecek bir oyun oynamakta şu an için. Bizim savunmamıza Şenol Güneş'in hamlesi ise Pino'yu ilk yarı Giray, ikinci yarı Egemen'le durdurmaya çalışması ve kanat oyuncularına beklerle baskı kurması. Nispeten bu iki durumda işleyince ilk yarı son derece kısır, birbirini kitleyen iki takım seyrettik. Bir iki pozisyonda Pino Giray'ı mahvedince, Şenol Güneş'in ikinci yarı hemen Pino'yu Egemen'le eşlemesi ise gayet başarılı bir hamledir.

İlk yarıdaki kısır oyun, 75'e kadar da devam etti zaten. Duran toplar dışında Trabzonspor'un topu cezasahasına neredeyse hiç taşıyamadığını gördük. Keza Galatasaray da bu durumdaydı. Duran toplardan bahsetmişken Ayhan'ın bu göstere göstere tehlikeli bölgelerde faul yapma durumu hakikaten can sıkıcı olmaya başladı. Ben Ayhan'ın adama doğru hamlesinden faul yapıp, yapmayacağını bile TV başında anlıyorum. O kadar bariz ki. İlk pozisyonda topu alamazsa direkt agresifleşip hemen faulu yapıyor. Faul yapacak tabi bir oyuncu. Fakat Ayhan gibi tecrübeli bir adamın çok tehlikeli yerlerde ki Trabzonspor bu sene hayli gol attı bu tip organizasyonlarla, bu faulleri yapmasını aklım almıyor doğrusu. Halbuki adamın arkası dönük, tek yapacağın rahatsız edip adamın topla kalemize dönmesine engel olmak. Faul yapıp adama ödül vermek değil.

75'e kadar sakin devam eden oyun ise Servet'in benim bu sene artık sayamadığım sayıda hatalarından birini daha yapmasıyla tamamen Trabzonspor lehine döndü. Kalecisine dönebilecekken, taca atabilecekken, kornere atabilecekken, çıkmayacak topa vücudunu koymak bir futbol aklı noksanlığıdır. Bunun başka bir izahı yok. Bu kendine aşırı inanma, maçı takip edememedir. İlk yarı Pino karşısında rezil olan Giray'ın bile hiç riske girmeden bu hamleleri yaparken Şampiyonlar Ligi'nde oynamış, Fenerbahçe'de oynamış, Milli takımda halen oynayan, 4 seneye yakın süredir Galatasaray'da oynayan bir adamın bunu yapmaması hakikaten çok çok anlamsız. Galatasaray'ın olası puan veya puanlarını tek başına rakibe hediye etmiştir Servet. Kutluyorum kendisini ve onlarca açıklamasına rağmen hala sözleşmesini feshetmeyen yönetimi.

Golde belki Ufuk'un da savunma oyuncuları varken çıkması anlamsızdı fakat Ufuk daha yeni bir oyuncu olduğu için O'nun hatası affedilebilir. Ama Servet'in hele ki Rijkaard'a yönelik Güven/Performans açıklamaları varken şu kerizliği yapmasını ben ne anlarım, ne affederim kendi adıma. Zira "Benim Terry'den neyim eksik", "Bana güven duyulursa performansım yükselir." gibi açıklamalar yapan bir adamın özürlük bir hata yapmasına imkan yoktur. Fakat Servet futbolu aklıyla değil kaslarıyla oynadığı için bu açıklamalar da, hatalar da oluyor ve olmaya devam edecek.

Trabzonspor'un golden sonra Yattara, Engin, Jaja ve Umut'la rahat rahat hücuma gideceği belliydi. Galatasaray'ın oyunu riske edip, disiplininden de kopması da bu tip oyuncular için bulunmaz bir nimet ve Galatasaray için bu hücumlar alınması gereken bir riskti. Aslına bakarsak Pino'nun ıskası olmasa Galatasaray yine puanla ayrılabilirdi bu maçtan. Fakat Pino tam bir santrafor olmadığı için gollük vuruş konusunda beceriksiz bir adam. Daha çok kendi pozisyonunu kendi hazırlayıp, şutla bitirmeyi tercih ediyor. Klasik bir ikinci santrafor anlayacağınız. Mesela Baros ve artık çok tecrübeli bir Kewell o pozisyonu affetmezdi. Bu arada o pozisyonda topu müthiş düzelten ve pası veren Barış'ı da tebrik etmek lazım. Benim her zaman için tuttuğum bir oyuncudur Barış fakat Hagi'nin sisteminde daha savunma disiplinine bağlı, pozisyonunu kaybetmeyen bir adama ihtiyaç var özellikle deplasmanlarda. Bu sebeple Rijkaard dönemindeki gibi Sarp yerine Barış oynasın ısrarımı yapmıyorum.

Trabzonspor açısından bakarsak oldukça zorlu bir maç oldu. Son 15 dakika hariç pozisyon kısırlığı tamamen Galatasaray'ın çok iyi alan kapatması yüzündendir. Bunu kanatlardan gelerek bozmaya çalıştılar fakat başaramadılar. İyi pas yapan, iyi hücum planları olan, duran topları müthiş kullanan bir takım Trabzonspor. Fakat şu maçta bir şey daha ortaya çıktı; "Şampiyon takım şansı". Insua'nın ortasının direkten dönmesi, Pino'nun ıskası, Servet'in hatasıyla Trabzonspor'un Umut'un çok kötü vuruşuna rağmen golü bulması tamamen bu şanstır işte. Eğer Insua değil orada Sabri olsa zaten o pozisyonda topu çıkarırdı. Ters ayaklı Insua denge sağlamak için zaman kaybetti. Fakat bu da Trabzonspor'un bana göre şansıdır. Yanlış anlamayın, kötü anlamda kullanmıyorum. Galatasaray'ın şampiyon olduğu senelere, hatta her takımın şampiyon olduğu senelere bakın. Dünkü gibi kısır bir maçı çevirdiği, çok acayip toplarda gol yemediği bir çok maçı vardır. Dün Trabzonspor, futbolun o pek aklımızın almadığı olaylarından birine sahipti. Bu da benim için Trabzonspor'un şampiyon olacağına bir işarettir şimdilik. Eğer Bursaspor maçını kazanıp, şöyle 2-3 maçlık bir seri daha yakalarsa Trabzonspor kopar gider. Tek dezavantajları bütün derbileri dışarıda oynayacak olmaları ve bazı maçlarda konsantre kaybı yaşamaları. Bunu aşacaklarını umuyorum ve başarılar diliyorum bu güzel takıma. Şenol Güneş'e ayrıca saygılar sunmalıdır tüm Türkiye. Müthiş işleyen bir takım yaratmış.

Galatasaray'ın çok zorlu 4 haftasından ilki kayıpla başladı. 2-3 galibiyet çıkarabilirsek bu periyottan CL şansımızı devam ettireceğimizi düşünüyorum. Şimdilik şampiyonluk ilk planlar arasında değil.

1 Kasım 2010 Pazartesi

Galatasaray 2 - 1 Antalyaspor

Hagi sanırım çoğumuzu şaşırtarak Fenerbahçe maçındaki dizilimle sahaya çıktı. Şaşırtmasının sebebi iç sahada Pino 2. forvet, Batdal santrafor diye beklememizdi galiba. Fakat Hagi iyi oynayan sisteme, sistemine sadık kaldı.

Galatasaray'ın eksikleri çok bildiğimiz gibi. Bu maçta grip nedeniyle oynamayan Elano dışında, Arda, Baros ve Kewell gibi takımın temel direkleri sayılabilecek futbolculardan yoksun oynamakta. Bu da bilhassa hücum anlamında Galatasaray'ın seçeneklerini çok çok kısıtlıyor. Hagi bu dönemi 3'ü defansif olmak üzere 5 ortasaha ile maçı tutarak, gol yemeden bulabileceği gollerle mümkün olduğu kadar çok puan toplayıp geçmeyi düşünüyor. Tıpkı Rijkaard'ın üstüste 4 galibiyet aldığı haftadaki gibi. Fakat fark takımın çok çok agresif oynaması. Bunun sebebini ise oyunculara sormak lazım.

Bunları geçip maça dönelim;

Galatasaray maça çok çok süratli başladı doğrusu. Ben hiç beklemiyordum, muhtemelen bizim taraftarlarımızda beklemiyordu çünkü ilk 20 dakika muazzam bir destek verdiler bu durumun şevkiyle. Yani şöyle diyebiliriz; Galatasaray'ın ilk 20 dakikadaki temposu taraftarı ateşledi. Normalde tam tersi olması gerekirdi. Fakat Galatasaray bu periyot süresince golü çıkaramadı. Daha sonra Antalyaspor boşuna 17 puan toplamadığını gösterircesine güzel bir oyun oynamaya başladı. Direkt toplarla rakip yarısahaya geçip; Tita, Necati ve Veysel üçlüsüyle, ortasahadan yanaşan 2 oyuncunun katılımıyla oluşan 5 kişilik hücumlarını izledik. Kimi zaman kısa paslar, kimi zaman kanat ortalarıyla güzel bir oyun oynamaya başlıyordu ki Galatasaray'ın golü geldi. Bu gol Galatasaray'ın rakibe bıraktığı oyunu tekrar ele geçirmesine yaradı doğrusu. Zaten hemen ardından Pino'nun golüyle Galatasaray iyice rahatladı. Hatta Misimovic'in pasına Neill dokunabilseydi ilk yarıda 3 gol bulup, muhtemelen ikinci yarıda çekeceği sıkıntıları çekmeyecekti.

İkinci yarı Galatasaray'ın hem Antalya, hem de kendi yaptığı temposuna dayanamayacağı belliydi. Cana'nın yorulmasının ardından takım iyice geriye çekildi. Bu da topu Antalyaspor'un ayağına verdi. Bu oyun Antalyaspor'a gol getirebilirdi ki Musa Nizam'ın hakikaten garip ve kaleci hatası golüyle gol de geldi. İkinci golün de geleceği belli gibiydi. Böyle devam eden oyunu değiştirmek için oyuncu değişikliği şarttı doğrusu. Hagi de iyi bir hamleyle Emre Çolak - Cana değişikliğine gitti. Bu değişiklik Misimovic'i göbeğe atarken Emre'yi sol çizgiye yakın oynamaya itti. Esasen daha kırılgan bir adamı oyuna sürmüş gözükse de Hagi, topu Galatasaray'da tutarak, yani en güzel savunma yöntemi olan topa sahip olmayla Antalyaspor ataklarını önce yavaşlattı, sonra durdurdu. 70'ten sonra oyun tekrar Galatasaray'ın istediği tempoya döndü. Galatasaray topa sahip olmaya başladı, Misimovic'in de etkili oyunuyla pozisyonlar buldu.

85'ten sonra ise skoru koruma psikolojisiyle takım iyice gömüldü. Bu baskının bir diğer sebebi ise Bünyamin Gezer'in saçmasapan faullerle topu Antalyaspor'a vermesi. Bünyamin Gezer'in böyle maçlarına alışkınız gerçi artık. Klasik hamleleridir bunlar. Antalyaspor bu baskıdan 2 tehlikeli pozisyon çıkardı. Özellikle ilk yarı sakatlanan Serkan'ın yerine giren Ali Turan'ın ofsayt diye durakladığı pozisyon hakikaten çok tehlikeliydi. Bir defans oyuncusu sadece oyuna konsantre olmalı. Maçın hakem kararlarına değil. Ali Turan'ın bir türlü sene başındaki kötü oyunundan kurtulamaması çok kötü. Serkan'ın da sakatlandığını düşünürsek şans bir şekilde bulacaktır ve artık Ocak ayında gitmek istemiyorsa bu şansı değerlendirmek zorunda.

Maç bizim istediğimiz ve ihtiyacımız olduğu gibi bitti. Bu maçın diğer bir önemi ise takımın özgüven kazanması. Önce Fenerbahçe'ye karşı oynanan güzel oyun, ardından ligin hakikaten kadrosuyla ters orantılı oyunuyla Antalyaspor maçlarından 4 puan çıkarıp, şampiyonluktan kopmamak iyi bir güven getirir. Fakat asıl maç Trabzonspor'la oynanacak maç şu an için. Çok çok zorlu 4 maç bekliyor bizi. Trabzonspor ise bu dörtlü arasında en çetin ceviz. Hem oyunu, hem teknik direktörleri düşünüldüğünde Fenerbahçe maçından çok daha zor geçeceğini tahmin etmek zor değil. Bana Fenerbahçe maçındaki dizilişe Baros'un eklenmesi ideal bir tercih olacaktır. Fakat Fenerbahçe maçındaki rakipten daha iyi takım oyununa sahip bir ekiple oynayacağımız unutulmamalı.

Umarım alnımızın akıyla şu 4 maçtan çıkarız.