31 Mayıs 2010 Pazartesi

ESPN Dünya Kupası Posterleri #2




Transfer Söylentileri #1

Bu aralar transferlerle alakalı, özellikle 3-4 isimle ilgili çok haber duyuyoruz. Vincenzo Grella, Miroslav Stoch, Veli Kavlak ve Yasin Pehlivan için ciddi ciddi görüştüğümüz söyleniyor. Hatta bazı forumlar, bloglar, bu transferlerin bittiğini bile iddia ediyor.


Bana göre de bu 4 isimle de görüşülüyor. Olur mu, olmaz mı bilemiyorum. Özellikle Wien'li gençlerin takıma büyük hareket getirebileceğini düşünüyorum. Tabii ki canlı olarak bir, bilemedin iki kez izledim bu çocukları. Yani çok az. Fakat özellikle Veli için Youtube semalarında bulunan Veli Kavlak Part 1, Veli Kavlak Part 2 isimli videoları izlemenizi öneririm. Çünkü bu videolar öyle sadece gollerinden oluşmamakta. Eğer Gel Gidersin isimli blogu biliyorsanız, Mustafa Yalçın beyin hazırladığı futbolcunun, maç içinde yaptığı her şeyi gösteren videoları görmüşsünüzdür. İşte bu iki videonun yapımı da onlara benziyor. Yani maç içinde ne yaptıysa görebiliyoruz. Veli'yi az çok tanımak isteyenler o videolara bakabilir.


Bir diğer isim Vincenzo Grella. Vincenzo Grella uzun süre Serie A'da görev yapmış, daha sonra 4.5 milyon € civarı bir bonservisle Blackburn Rovers'a geçmiş bir oyuncu. Burada bir iki sakatlık yaşaması tam bir performans vermesini engellese de bu sene 2010 Dünya Kupası'nda daha güzel seyredebileceğimiz bir adam. Şöyle diyebiliriz; Muhteşem top dağıtmaz, muhteşem bir tekniği yok, çok gol atacak bir yapısı yok. Fakat Galatasaray ortasahasının o kırılganlığını tek başına bile giderebilecek bir adam. Çok kart görecektir orası ayrı fakat bam güm tekme tokat oynayan Turkcell Super Lig'in sözde savunma takımlarına bir nevi ilaç olacaktır. Ayrıca Aussie'lerin Galatasaray'da iyi işler yaptığını gördük. Harry Kewell'ımızı unutabiliyor muyuz ki? Lucas ise yarım sezon oynamasına rağmen takımın en sevilen isimlerinden olmayı başardı. Grella'da da böyle bir potansiyel var. Taraftar takımı için savaşan oyuncuyu sever. Grella'yı da çok seveceklerdir.


Ve bana göre en önemli isim olan Miroslav Stoch'tan bahsedelim. Miroslav Stoch, 1989 Nitra doğumlu bir genç. 1.68 boyunda ve iki ayağını da kullabiliyor. 1995'te FC Nitra altyapısına dahil olmuş. 2005'e kadar altyapıda kaldıktan sonra FC Nitra ile 3 maç oynamış ve 2006'da Chelsea'ye transfer olmuş. Bu sezona kadar Chelsea'de neredeyse hiç(4 kez oynamış sadece) oynamadıktan sonra Twente'ye kiralanmış. Orada müthiş bir patlama yaptı bildiğiniz gibi. Twente şampiyon oldu. Stoch'un da değeri arttı. Twente kariyerinde 32 maç, 10 gol, 4 asistlik bir performansı bulunuyor. Özellikle Fenerbahçe - Twente maçlarında çok iyi işler yapmıştı. Pek takip edemedik fakat Hollanda Ligi'nin ikinci devresinde, biraz performans düşüklüğü yaşadığından bahsediliyor. Ligi takip eden arkadaşlarımız yazarsa bizde öğreniriz. Stoch'un gelmesi bana göre Milli takımda, sol kanatta şov yapan Arda'nın, Galatasaray'da göbeğe geçmesi demek olacak. Stoch - Arda - Keita gibi bir 3'lü olacak Baros'un arkasında. Stoch, Kewell'dan sonra skorer kanat ihtiyacımızı giderebilecek türde bir adam. Zaten o üçlü bir senede toplam 25-30 gol atmadığı sürece başarılı olmak zor olduğu için Stoch'un skorer yönü çok işimize yarayabilir eğer gelirse. Birebirde çok etkili bir adam olduğu belli. Fakat Türkiye'deki savunma özürünü tekmeyle kapatan defanslara karşı ne kadar dayanıklı olabilir bilemiyorum. İzleyenler çok hırslı bir oyuncu olduğundan bahsediyor. Bu kazanma hırsı Galatasaray'ın takım ruhuna da artı etki yapacaktır.

Şimdilik bu kadar diyelim. Bu 4 isim gayet iyi takviyeler olacaktır. Tabi gidecekler de önemli. Arda Turan'ı Tottenham, Arsenal ve Liverpool'un izlediği, hatta Tottenham'ın 13 milyon €'luk bir teklif sunduğu söyleniyor. Ben Arda Turan hayranı bir adamım. Çok severim Arda'yı. Fakat gitsin istiyorum. Zira basın, taraftar çok çabuk tüketiyor burada değerleri. Orada, buradaki gibi ünlü olmayacağı için çok daha rahat hayatına, futboluna konsantre olabilecektir. Gitsin. Tolga Seyhan'a değil, Rio Ferdinand'a çalım atmaya çalışırken izleyelim biz onu.

30 Mayıs 2010 Pazar

ESPN Dünya Kupası Posterleri #1

ESPN inanılmaz güzel posterler hazırlamış. Her gün 4 tanesini yayınlarız blogdan. Hakikaten çok güzeller ve çok yaratıcı olmuşlar. Üzerilerine tıklandığında daha büyük görebilirsiniz.




28 Mayıs 2010 Cuma

Euro 2016: Fransa


Ev sahibi Fransa oldu. Dünden beridir Fransa'nın ön plana çıktığı konuşuluyordu. Büyük turnuva tecrübesi, eh biraz da Platini etkisiyle ev sahipliğini yapacaklar. Biz ise pes eder miyiz bilmiyorum. Üstüste 3. turnuvayı alamayışımız yanılmıyorsam. Ukrayna'nın 2012 turnuvası hazırlıklarını eline yüzüne bulaştırması da tecrübeyi ön plana çıkarmış olmalı bu turnuva için. Diyecek bir şey yok. Yazık oldu.

Hayırlı olsun.

Oylamada 7-6 kaybetmişiz. Yazık olmuş hakikaten. İlk tur puanları ise;

Fransa 43
Türkiye 28
İtalya 23

Bitiyor Yahu

27 Mayıs 2010 Perşembe

Mourinho'nun Son Sınavı


Önce Porto, sonra Chelsea, daha sonra Inter. Alınmadık kupa bırakmadı. Yapılmaz denen her şeyi yaptı. Şimdi ise Real Madrid'in başına geçti. Inter'in 16 milyon € tazminat alacağı konuşuluyor. Bir teknik direktör düşünün; bonservisi 16 milyon €.

Severim Mourinho'yu. Kendine özgü konuşmaları, hareketleri vardır. Fakat iş top sahasına indi mi ondan zekisi, ondan mütevazisi çok azdır. Yönettiği her takım haddini bilmiştir. Kendisi de saha kenarında haddini bilir. Çok başka bir zekadır onda varolan.

Şimdi Real Madrid'de, bu sene durumu toplamda 1-1'e getirdiği Barcelona karşısında son sınavını verecek bana göre. Neredeyse FM tarzında bir teknik direktör Mourinho. Tercümanken, Van Gaal'in yardımcısı olması... Daha sonra Portekiz ligi maceraları... Porto gibi son derece mütevazi bir takımla CL'yi kazanması... Chelsea'ye gidiş... CL dışında kazanmadık kupa bırakmama... Daha sonra Inter... İtalya'da bir takımın ilk kez 3 kupa birden kazanmasını sağlama... Ve şimdi ezeli rakibi Barcelona'ya karşı lig, kupa, CL savaşında sıra.

Başarabilir mi? Müthiş bir adamdır. Yaparsa o yapar zaten. Üstelik elinde muazzam bir kadro ve müthiş imkanlar var. Inter'de belki her istediği adamı alamazdı. Fakat söz konusu Real ise neredeyse Dünya'daki her oyuncuyu takımına katabilir. İstediği sistemi oynayabilecek bir kadrosu ve bunların dışında Dünya'daki 2 insan olmayan oyuncudan biri olan C. Ronaldo var elinde. Hakikaten yabancıların deyimiyle müthiş bir "challenge" olacak bu. Sabırsızlanıyorum doğrusu.

İşin öteki tarafı ise Sevilla, Valencia, Villarreal, Atl. Madrid gibi takımların neredeyse seyirci olacak olması. Ligin kalitesi müthiş yükselecek, ligin adrenali inanılmaz artacak fakat 2 takımın artık iyiden iyiye diğer takımlardan ayrılacağı bir durum olacak. Bu sene bile inanılmaz bir puan toplayan, bana göre ahım şahım bir teknik direktör olmayan Pellegrini'yi düşündüğümüzde farkın ne kadar açılacağını tahmin edebiliriz.

Barça tarafında ise işler şimdilik iyi gitmekte. Eğer Fabregas'ı almak gibi bir hata yapmazlarsa, en azından şimdilik, Villa takviyesi, üstüne bir de şöyle güzel bir sol forvet ile ligi domine edebilirler tekrar. Fakat bu sefer Mourinho engeli duruyor önlerinde. Inter'in başında, İtalya'da 3 attığı rakibine, Nou Camp'ta 10 kişi kalmasına rağmen elenmeyen Mourinho bu sefer 38 maçlık bir süreç boyunca engel olmaya çalışacak Barça'ya. Oynattığı futboluyla, açıklamalarıyla, saha içindeki hareketleriyle psikolojik olarak da bir rakip olacak Barça'ya.

Müthiş bir Mourinho vs. Barcelona mücadelesi izleyeceğiz. Real Madrid mi? Real sadece kostüm olacak bu mücadelede.

26 Mayıs 2010 Çarşamba

Türkiye 2 - 0 Kuzey İrlanda


Pek keyifli olmayan bir maç izledik.

Bunların sebepleri var elbette. Birinci ve en önemli sebep havanın çok sıcak olması. Daha sonra sahanın ebatının K. İrlanda için avantaj, bizim için dezavantaj yaratacak derecede küçük olması. Son olarak ise rakibin çok kötü bir takım olması sebebiyle oluşan konsantrasyon ve hırs eksikliği.

Bunların arasında bizi ilgilendiren saha ebatı. Zira elemelerde bu boyutta sahalarla karşılaşabiliriz. Yani oyunu açmanın pek mümkün olmadığı, 4-1-4-1 ile bütün sahanın aralık verilmeden savunulabildiği sahalarda oynayabiliriz. Bugün bunun bir testiydi ve ilk yarıdaki oyunla sınıfta kalırken ikinci yarıda 4 isimle böyle bir sahada bile avantajlı olabileceğimizi kanıtladık.

Avantaja gelmeden önce ilk yarıyı konuşalım;

Türkiye'nin sahaya çıkardığı 11'in yüzde 70'i yedek ağırlıklı oyunculardı. Kim girebilir o kadrodan ilk 11'e? Servet, Tuncay ve Hamit. Bu sebeple diğer oyuncular için bir test maçıydı. Öncelikle genelde yedek kalacak isimlerden Nuri ve Selçuk'un çok etkisiz kaldığını belirtelim. Başta dediğimiz saha koşullarında oyunu açmak için dikine oynamak, adam eksiltmek zorundasınız. Fakat iki oyuncuda hiç sorumluluk almadılar. Sürekli markaj dışından takımı yönetmeye kalktılar fakat boşluk bulamadılar haliyle. Bu sebeple gerek göbekten, gerekse kanatlardan hiç etkili olamadık. Tuncay'ın hırslı oyunuyla yarattığı 1-2 pozisyon var o kadar. Fakat organizeyi geçtim, bilinçli ataklar değil bunlar.

İkinci yarı ise ilk başta bahsettiğim avantaj işlemeye başladı. Özellikle Sercan'ın oyuna girişi, Tuncay'ın forvet arkasına geçişiyle birlikte hem defansın arkasına daha rahat sızmaya, hem de hücumun temposunu arttırmaya başladık ki ikinci yarının hemen başında Sercan'dan klasik bir Torres golü izledik. 10 pozisyonun 6'sında bunu yapabilse Sercan şu an Bursaspor'un kapısında yatıyor olurdu Avrupa kulüpleri.

Daha sonra oyuna giren Semih - Emre - Arda üçlüsüyle ise tamamen dikine oynayan, Emre'nin önderliğinde İrlanda ortasahasının kilidini bir çok kez açabilen bir takım izlemeye başladık. Semih'in özellikle ortasahaya gelip pas trafiğini hızlandırmasıyla rakibin alan savunması yavaş yavaş çökmeye başladı. Oyun böyle giderken Emre'nin dribblingi, topu Semih'e yuvarlaması, Semih'in cezasahası üstünden müthiş bir golcü vuruşuyla topu köşeye plaselemesiyle maçı 2-0'a getirdik. 2-0'dan sonra Emre - Arda bağlantısıyla pozisyonlara girmeye başladık ki Arda'nın desteğe gelen solbeki müthiş kullandığı 2-3 pozisyon gördük. Bu bağlantının bize elemelerde çok iyi işler yaptıracağı aşikar. Arda'nın bu sezon skorer olarak da performans göstermesi bu bağlantının işe yararlılığını çok arttırıyor.

Şöyle maça bakarsak Sabri'nin ikinci yarı performansının ve ikinci yarı oyuna giren İsmail'in hücum desteğinin etkileyici olduğunu söyleyebiliriz. Öte yandan Ozan İpek'in de gayet iyi bir kanat oyuncusu olduğunu görmüş olduk. Daha tecrübesiz fakat 1 sene içinde Bucaspor'dan, Bursaspor'a gelip şampiyonluk yaşamış, oradan Milli takım seviyesine yükselmiş bir oyuncu için daha fazlasını şimdilik beklemek hayal olur. Bir diğer Bursaspor'lu Sercan'ın ise oyuna sonradan girip müthiş işler yaptığını söylemek lazım. Sağ forvette de verimli olabileceğini görmüş olduk. İnanılmaz hızlı bir adam. Son vuruşlarını daha istikrarlı yapmayı öğrenir umarım. Tuncay'ın da çok iyi oynadığını belirtelim.

Onur'un yan top zaaflarından blogda bahsetmiştik. Kısa boyu ve pek kalıplı biri olmaması bu tip topları hep tehlikeli yapacak O'nun için. Bunun dışında kendini gösterebileceği bir durum oluşmadı. Caner aynı rezillikte oynamaya devam ediyor. Bütün tercihleri hatalıydı, tüm çıkışlarında dönmekte güçlük çekti. Çok zor şu haliyle solbek oynaması. Sol açık içinse Arda bir numaralı aday gözüküyor. Öte yandan Ozan İpek ve Volkan Şen ise Caner'den daha iyi performanslar sergilediler. İbrahim Toraman ise uzun bir aradan sonra formayı giydi. Topla çıkışları daha hızlı yapması lazım. Çok oyalanıyor. Önündeki boşluğu direkt topla katetmeli.

Sonuç olarak dar alanda da iyi işler yapabilecek, çözüm üretebilecek oyuncu topluluğumuzun olduğunu görmek açısından iyi bir maçtı. Tabii ki rakip sadece güzel kapandı fakat bu yapılan pasların, organizasyonların sürekliliği için böyle rakiplerle oynamak şart.

3'te 3 ile gidiyor milli takım. Bundan sonraki ABD maçı kuvvetimizi test etmek için en önemli maç olacak.

24 Mayıs 2010 Pazartesi

Geliyorum, Geliyorum.. Maalesef Yine Gelemedim


Türbülent Uygun - Gaziantepspor nikahı, Gaziantepspor tarafının yüzüğü atmasıyla bozulmuş.

İsabet oldu.

Edit: Bucaspor'a gitti adam. Kırk yılda bir İzmir takımı çıktı diye sevinmiştik yahu.

23 Mayıs 2010 Pazar

Konyaspor Süper Lig'de: Konyaspor 2 - 2 Altay


Özellikle son 10 dakikası müthiş heyecanlı bir maç izledik.

Maçın başından gol atıncaya kadar Altay çok iyi top oynadı. Top çevirdi, kanatlarını kullandı. Kaue'nin defansif zaaflarını çok iyi değerlendirdi. Sürekli sağdan bindirdi ve golü de Kaue'nin hatasıyla kapılan topun ortalanması sonucu Molina ile buldu.

Golden sonra Altay'ın topu çevirmesi, topu ayağında tutması gerekiyordu. Birinci sebebi Konyaspor ortasahasının sadece koşan adamlardan kurulu olması. Böylelikle topu koşturup, rakibi koşturarak Konyaspor'u oyundan düşürebilirdi Altay. İkinci sebep ise Konyaspor'un çok etkili hücumcuları Erdal ile Eser'e minimum miktarda top gelebilirdi.

Fakat Güvenç Kurtar bunun yerine takımını geriye çekip Konyaspor'un kadrosundaki kaliteli ayaklara imkan sağladı. Özellikle ilk yarı Mesut ile Molina'nın oluşturduğu sol kanadı darmadağın etti Erdal ile Ömer. Kaue'nin duran toplardaki başarısı, Erdal'ın açık ara Bank Asya'ya fazla gelen bir performans sergilemesi, Eser'in ise üst lig tecrübesi Altay defansına fazla geleceği belliydi. İlk yarı gol bulamadı Konyaspor fakat Güvenç Kurtar'ın en azından sol kanadını değiştirmesi gerekiyordu. Fakat seyretti. Öte yandan Ziya Doğan 30. dakikada hemen sol kanadını da çalıştırmak için Ramazan'ı oyuna aldı ve maçın kaderini değiştirecek hamleyi yapmış oldu.

İkinci yarı ile birlikte yine Altay defansif bir oyun oynamaya, Konyaspor ise bilinçsizce saldırmaya başladı. Bilinçsizce diyorum çünkü Konyaspor geriye düştüğü bir maçta hücum yapmasını bilmiyor. Bireyselliğe dayalı bir hücum anlayışları var. Duran toplarda güzel organizasyonlar yapması Konyaspor'un bu oyun planına yakışan bir hücum şekli. İlk gol zaten böyle bir yolla; Kornerde defanstan seken topa Ramazan'ın çok net bir vuruşuyla geldi.

Golden sonra Altay maçın başındaki gibi sakince hücum etmesi gerekirken 2 stoperini geride bırakıp fena bir şekilde panik halinde saldırmaya çalıştı. Bunun sebebi yıllardır Play-Off finallerinde takılıyor olması sanırım. Fakat Konyaspor en iyi yaptığı işi, kontraatağı yine müthiş uyguladı. Biraz defans hatasıyla oluşan pozisyonu yine Ramazan Hagivari bir vuruşla gol yaptı. Altay buradan bile maçı çevirebilirdi. Çünkü düzgün hücum yaptığında pozisyon bulabilen bir takım. Fakat yine yapmadı.

Konyaspor çok rahat 3-4 gol atabilecekken atamadı 87'e kadar. Eser, Erdal üstüste goller kaçırdı. 87 ise bana göre Altay savunmasının Bülent Korkmaz'ı Yiğitcan'ın golüyle 2-2 yaptı Altay maçı. Fakat o panik dağılmadı bir türlü. Gereksiz fauller, kaleci Soner'in çok aptal bir hareket sonucu kırmızı görmesi derken zaten 4 dakika olan uzatmaların 2 dakikasını yemiş oldular ve Konyaspor zafere ulaşmış oldu.

Turnuvanın geneline baktığımızda Konyaspor'un en parlayan isimlerini Erdal, Haluk ve Eser olarak sıralayabiliriz. Öte yandan Altay'da Yiğitcan iyi bir turnuva geçirdi. Adanaspor'lu Ersan Gülüm ve Emre Aktaş da fena olmayan performanslar sergilediler. Karşıyaka'da ise sadece Taha gözüme çarpan isim oldu. Turnuvanın en değerli oyuncusu bana göre Erdal'dır. Hakikaten çok çalışkan, ayağına hakim, iyi şutları olan bir oyuncu. Zaten yanılmıyorsam Almanya'da altyapısını almış bir adam. Konyaspor'un seneye de en büyük silahlarından biri olacaktır.

Turnuvanın en beceriksiz takımı ise Adanaspor. İyi futbol oynadığı maçları saçmasapan goller yiyip kaybettiler. Turnuvanın ilk maçında 2, ikinci maçında ise 1 olmak üzere birbirinin aynısı 3 duran top golü yenmez yahu. Yazık oldu.

Altay ise bundan sonra Play-Off'lara kalmadan çıkmayı hedefleyecek sanırım. Kadrolarını ise yeterli bulmadım kendi adıma. Halbuki ismi olan, geçmişi çok iyi olan bir kulüp Altay. Daha kuvvetli bir kadro oluşturması gerekiyor.

Son olarak puan durumunu yazalım;

1. Konyaspor 7 puan
2. Altay 5 puan
3. Karşıyaka 2 puan
4. Adanaspor 1 puan.

Write the Future



Nike'ın gelmiş geçmiş en iyi reklamı bana göre. İnanılmaz yahu.

Bize Böyle Ön Libero Lazım

22 Mayıs 2010 Cumartesi

Bambaşkasın Mourinho: Inter 2 - 0 Bayern Munich


Çok keyifli bir maç izledik. Mourinho ikinci kez kupayı kazandı. Sanırım yapacağı da bir şey kalmadı artık Inter'le. Real Madrid'e geçecektir muhtemelen. Maça gelince;

Mourinho, Barça maçından kalma dizilişini koydu sahaya. Bayern'in hakikaten çok çok ağır stoperleri de bu kontra oyuna avantaj sağladı. Maç boyu top Bayern'de kaldı belki fakat sanırım tehlikeli tek atağı Hamit'in pasıyla oluşan ataktı Bayern'in. Inter müthiş kilitledi cezasahası önünü. 4'lü savunma, önünde Zanetti, Cambiasso, Eto'o, Pandev ve Sneijder beşlisi tamamen köreltti Bayern'in hücum silahlarını.

Bayern ise maç boyu top çevirip durmak zorunda kaldı. Hamit, Robben, Van Bommel bol bol şut çekse de tehlikeye çeviremediler 1-2 şut dışında bu topları. Olic zaten Samuel ile Lucio arasında kayboldu. Müller çok yetenekli bir adam olmasına rağmen o da bu savunma blokları arasında silindi gitti. Lahm bol bol dribbling yapsa da yapılan ortalar da Olic; Lucio + Samuel eşitsizliğinde kayboldu.

Inter'in hücum silahları ise çok çok etkiliydi. Az ama öz ataklar yaptılar Milito - Sneijder ikilisiyle. Özellikle Milito'nun oynadığı müthiş oyunu alkışlamak lazım. Çok çalışkan, çok yetenekli bir golcü. Özellikle ikinci golde, Van Buyten'e attığı çalım anlatılmaz. Hala bardak çekiyordur beline Van Buyten. Sneijder ile birlikte Inter'in hücum için gerekli olan tüm şeyleri yaptılar. Kanattan top taşıdılar, göbekten verkaç ile girdiler, orta açtılar, şut çektiler. Kısaca o azimli savunmanın hakkını verircesine bir hücum performansı sergilediler.

Van Gaal'in yapabilecek bir şeyi olduğunu düşünmüyorum. Belki Olic ve Müller'i oyundan çıkarabilirdi Hamit yerine. Zira ikinci yarı Hamit iyi işlemeye başlamıştı Inter'in sağ kanadını. Hamit çıktıktan sonra Müller orayı da kullanılmaz hale getirdi. Belki Hamit'i oyunda tutup Klose veya Mario Gomez'i oyuna sürse yapılacak ortaları, Hamit'in pasları daha iyi değerlendirilebilirdi. Tabii ihtimaller üzerine konuşup bok atmak oluyor bu dediklerim ya neyse.

Sonuç olarak Mourinho'nun taktik olarak, mental olarak Bayern Munich'i ezdiği bir maç izledik. Topla oynama, şut vs. gibi istatistiklere bakmamak lazım söz konusu Mourinho ise. Zira hücum konusunda hakikaten aciz kaldı Bayern. Savunma konusunda da iki adam tüm Bayern savunmasını delik deşik etti.

Mourinho bambaşka bir adam...

Valla bak.

Türkiye 2 - 1 Çek Cumhuriyeti


Hiddink'in ilk, Hiddink'li dönemin ikinci maçını da güzel bir oyunla ve galibiyetle kapattık.

Maça inci gibi bir 4-4-2'yle başladı Türkiye. İlk 10 ve son 10 dakika haricinde Çek Cumhuriyeti oyun boyunca ne topu ayağına alabildi, ne de varlık gösterebildi. Çok genç oyuncuları çağırmışlar. Pekhart olsun, Mazuch olsun, Necid olsun yeni bir jenerasyon, yeni bir takım. Daha uyumları sıfır olsa da Türkiye'nin oynadığı oyuna laf söyleyemeyiz.

70 dakika müthiş oynadık. Müthiş paslaştık. Selçuk ile Emre'nin kurduğu orta ikili hem savunma hem hücum anlamında çok iyi işler yaptı. Özellikle bugün Selçuk müthiş oynadı. Hücum anlamında bazı pas hataları yapsa bile defansif olarak üst düzey bir performans gösterdi. Böyle oynadığı sürece kolay kolay yerini kaybetmez. Takımımızın diğer iyi yönü ise yaptığı müthiş alan daraltma. Taçlarda, karavana hücumlarda sürekli öne çıkardığı savunması ile Çek oyuncularını rahatsız etti. Sanırım top çalma konusunda bir çok oyuncumuz 10'un üstüne çıkmıştır istatistik olarak.

Bir diğer olumlu taraf ise pas futbolu oynamamız. 4-4-2'ye rağmen, ileride Hamit gibi Target striker olabilecek bir adam varken bu oyunu oynamak bile kafa yapımızın değiştiğini gösterir. Savunmalar beklere, bekler içlere, içler kanatlara, kanatlar forvetlere gibi çok basit olan ama bir türlü yapamadığımız pas trafiğini yapmak hakikaten sevindirici. Adı geçmişken Halil'in müthiş bir oyun ortaya koyduğunu unutmayalım. Frankfurt ve Skibbe yaramış anlaşılan.

Bu isimlerin dışında Galatasaray'la adı geçen Çağlar da iyi bir performans gösterdi. Savunması çok iyiydi özellikle. Topla oynama konusunda biraz sıkıntıları olsa da birinci öncelikli görevini, savunmayı aksatmaması, bir çok kez hücuma çıkmasıyla oradaki alternatiflerden biri olabileceğini gösterdi.

İkinci yarı oyuna giren Kazım'ın da güzel oynadığını söyleyebilirim. Mehmet Topuz'a boşuna 7-8 milyon € verdi Fenerbahçe. Ellerindeki en iyi kanat oyuncusunu Toulouse'a yollamaları tamamen hatadır. İstikrarsız bir oyuncu Kazım evet. Fakat büyük potansiyel. Fransa'da kendine iyi baktığı belli oldu.

Savunmamız da fena değildi. Servet bugün Galatasaray'daki gibi kahraman olma çabalarına girmeyince faydalı olabileceğini anlamıştır umarım. Keza Gökhan Zan'ı da beğendim. Topla iyi işler yapabiliyor. Sakatlanmadığı sürece hem Galatasaray hem de Türkiye için iyi bir alternatif olmaya devam edecektir.

Özellikle bir Arda vardı ki sahada hakikaten müthişti. Hücum lideriydi takımın. Attığı gol çok iyiydi fakat bana göre ikinci yarı yaptığı asist müthişti. Tatlı su Galatasaraylıları tarafından Fenerbahçe'ye bile gitmesi istenen bu güzel adam umarım en azından bir yarım sezonluk sus payı vermiştir şu taraftara. Arda'yı bitirmeye çalışanlar umarım az biraz utanmışlardır ve anlamışlardır; Sorun Arda'nın göbeği değil, taraftarın çenesi!

Takımın en etkisiz ismi bana göre Volkan Şen'di. Daha yeni yeni alışıyor milli takım seviyesine. Bu yüzden normal olarak görüyorum bu etkisizliğini. Hızı ve tekniğiyle o da iyi bir alternatif olacaktır.

Neyse hazırlık maçı sonuç olarak. Bu oyun stratejisiyle iyi işler yaparız. Diziliş farketmez. Felsefe bu olsun yeter.

It's Time to Leave

21 Mayıs 2010 Cuma

#19 Gitti


Kewell da geçti Ali Sami Yen'den...

Bordeaux maçında attığı gol, Hamburg maçlarındaki özverisi, 90+2'de oyuna girerken sesini bile çıkarmaması vs. Karakter olarak müthiş katkı verdi Galatasaray'a. Futbolcu olarak da zor zamanların adamı oldu. Galatasaray kötü döneme girdi; golünü attı, forvet yoktu; golünü attı, eksikler çoktu; 2 kat performans gösterdi.

Fakat sonunda sakatlık ve kontrat sebebiyle Galatasaray'dan ayrıldı. Hiçbir zaman gerçek bir sol kanat performansı veremedi Galatasaray'da. Bir sol kanadın yapması gerekenleri pek yapamadı. Gerek geçmişinde yaşadığı sakatlıkları, gerek yavaş yavaş ilerleyen yaşı pek izin vermedi. Fakat skorer olarak müthiş katkılarda bulundu. 64 maç, 27 gol gibi müthiş bir skor katkısıyla ayrıldı Galatasaray'dan.

Dünya Kupası'na da yetişebileceğini düşünmüyorum. Umarım yetişir, şöyle doya doya izleriz biraz daha. Fakat bundan sonra Galatasaray'daki performansını da gösteremeyebilir. Zira yarım sezon oynamadı, zaten kuvvetsiz bir kasığı var. Şimdi idmansız kaldı iyice. Bizim sağlık kurulumuzun muhtemel hataları da tuzu, biberi olmuştur işin. Sakatlandığı maçın ise Orduspor'la oynanan alelade bir kupa maçı olması daha çok yürek burkuyor tabi.

Neden gitti, niye gitti bilemem. Bana göre hata değildir gitmesi futbolculuk bakımından. Fakat karakter bakımından kesinlikle takımda bulunması gerekirdi. Kewell gibi bir skorer bulabiliriz. Fakat Kewell karakterinde bir adam bulmak zordur.

Yolun açık olsun güzel adam. Unutulmayacaksın.

20 Mayıs 2010 Perşembe

Yakınca Daha Masum Oluyor


Fenerbahçe'nin hayali şampiyonluk kutlamalarının ardından oluşan olayları biliyorsunuz.

PFDK 2 maç ceza vermiş stadın yakılmasına. Şimdi ne dese az Galatasaray'ın. Benim Galatasaray'la ilgili en kızdığım olaylardan biri nam-ı diğer "Sulu Derbi"'dir. 5 maç cezaya laf bile etmemişimdir. Zira hakettik.

Fakat Saraçoğlu'nda yaşananlar maç oynanmıyor diye mi farklı muamele görüyor bilemiyorum. 2 maç yahu. Stad yandı, koltuklar sahaya atıldı, bir dolu olay çıktı. 2 maç.

Ne diyelim. Allah bildiği gibi yapsın.

Bank Asya 1. Lig Play-Off: 2. Maçlar


Önce sonuçları yazalım;

Altay 2 - 1 Adanaspor
Konyaspor 1 - 0 Karşıyaka

Maçların ilk 30 dakikasını seyredemedim. Daha sonra 2 maçı da takip etmeye çalıştım. Buna göre yorum yapayım.

30. dakikadan itibaren Altay - Adanaspor maçında ortada bir oyun vardı. İki takımda pozisyon bulabiliyordu fakat pek keyifli bir maç yoktu açıkçası. Konyaspor - Karşıyaka maçında ise Erdal güzel bir gol atmıştı. Daha sonra klasik Ziya Doğan takımı olarak savunmaya çekilip, kontra aramaya başlamışlardı.

İkinci yarı ise Konyaspor kontra bile yapamadı doğru düzgün. Karşıyaka yoğun fakat bilinçsizce saldırdığı için Konyaspor'un savunmasını aşamadı. Eğer daha sakin, daha akıllı oynasalardı en kötü beraberliği çıkarabilirlerdi buradan. Karşıyaka'nın Taha isimli oyuncusunu çok beğendiğimi söylemeliyim. 8 numaralı formayı giyiyor. Ortasahada oynuyor eğer bu maçlık bir mevkii değişikliği yoksa. Çok soğukkanlı, iyi pas dağıtan bir adam. Konyaspor'da ise kaleci Haluk iyi bir günündeydi. Güzel toplar çıkardı.

Altay - Adanaspor maçı ise heyecanlı geçti. İkinci yarı Molina ve Burak Çalık'ı oyuna sürdü Güvenç Kurtar. Hakikaten direkt skora etki etti. Molina duran topu kullandı, Burak kafayı vurdu ve öne geçti Altay. Adanaspor Play-Off'larda duran top golleri yemeğe devam ediyor. Konyaspor maçında Görkem'in attığı golün aynısını Burak Çalık attı. Hakikaten enteresan. Ersan ve partneri iyi bir savunma göbeği kurmuşlar fakat duran toplarda bu kadar error vermeleri garip.

Golden sonra Altay biraz daha dengeli oynadı. Savunmayı sağlama aldı. Ataklarda da bulundu. Adanaspor ise Okan Salmaz, Emre Aktaş ve M'billa ile pozisyon yaratmaya çalıştı. Yine M'billa'nın boş koşuyla savunmayı götürdüğü bir pozisyonda Emre uzaktan vurup maçı 1-1'e getirdi. Aklıma direkt Altay'ın Play-Off'lardaki şanssızlığı geldi doğrusu. Sürekli Play-Off finallerine çıkıp elenir Altay. Fakat bu sefer Tiago müthiş bir frikik golü attı. Adanaspor böylece yediği 5 golün 4'ünü duran toptan yemiş oldu. Golden sonra Tiago'nun kırmızı görmesi Altay için kötü oldu. Zira maç boyu iyi işler yapmıştı Tiago.

Yeni transferimiz Musa'yı da izleme fırsatı buldum. Savunma yönü kuvvetli bir oyuncu olarak biliyordum. İzlediğim maçlarda da savunma ağırlıklı oynamıştı. Fakat bugün ofansif yeteneklerini de baya gösterdi. İyi top çalıyor, alan markajını iyi uyguluyor. Topla oyunu açacak pasları pek atmıyor ama hücuma katkısı, pozisyon sezgisi çok iyi. Şut imkanı buluyor, boş koşu yapıp savunma arkasına sızmaya çalışıyor. Kısaca hücum kalitesi iyi bir iç oyuncusu. Rijkaard güzel işlerse, Musa çok çalışırsa iyi bir oyuncu kazanırız.

23 Mayıs'ta final gibi bir maç izleyeceğiz; Konyaspor - Altay. Konyaspor'a beraberlik bile yetiyor. Altay ise kazanmak zorunda. Bakalım Altay Play-Off şanssızlığını kırabilecek mi?

Son olarak puan durumunu yazalım;

1. Konyaspor 6 puan +3 averaj
2. Altay 4 puan +1 averaj
3. Karşıyaka 1 puan -1 averaj
4. Adanaspor 0 puan -3 averaj

Caner Erkin


15 Mayıs'ta sona erecek olan opsiyonu için bir hamle yapmamışız ve yapmayacakmışız. Sözün özü; yollar ayrılmış Caner Erkin'le.

Hızı, dengesi, kuvveti, tekniği çok iyi bir oyuncu Caner. Herkes bu konuda hem fikir. Fakat kafa yapısı inanılmaz kötüydü. Özellikle A. Madrid maçlarında yaptıkları, ligin son 10 haftasında yaptığı saçmasapan tercih hataları onun gönderilmesine sebep oldu sanırım. Arda Turan'la kavga etmesinin yolların ayrılması için bir neden olduğuna inanmıyorum kendi adıma. Kavga her zaman olur.

Bana göre gönderilmesi hem doğru hem yanlış. Doğru karar çünkü kesinlikle değişecekmiş gibi durmuyordu. Saçmasapan şut tercihleri, felaket ortalar, felaket pas tercihleri, alakasız yerde dribbling yapmaya çalışmaları vs. Hiç geliştirecek gibi değildi kendini. Fakat yaşı daha genç olduğu, 3.5 milyon €'luk bir bonservisi olduğu için denenebilirdi.

Olmadı. Yolu açık olsun. Umarım daha iyi performanslarını gerek Milli takımda, gerek Avrupa'da görürüz.

19 Mayıs 2010 Çarşamba

David Villa Barça'da


İşte Barça'nın eksik parçasını tamamladığı an budur bana göre.

Bundan sonra nasıl kaybederler, bir senede 120-130 gol mü atarlar bilemem. Şu an için kağıt üzerinde Eto'o'nun gidişiyle oluşan, Ibra ile tam anlamıyla kapanmayan boşluğu Villa harekatıyla tam manasıyla yoketmiştir Barça. Transfer 40 milyon €'ya bitmiş.

Ibrahimovic gider muhtemelen fakat Barça, Real ve diğerleri şeklinde oluşan La Liga, bu saatten sonra diğerleri kısmını da siler. Olası bir ki sanırım oluyor Real - Mourinho buluşmasıyla birlikte inanılmaz heyecanlı bir kapışma izleriz.

Fakat o kadar. Şu saatten sonra diğer takımların lige pek fazla etki edebileceğini sanmıyorum. Taş çatlasa iki takım, diğer takımlara 5-10 puan arası kaybedecektir.

Tabii ki toplamda..

Türbülent is Back !


Gaziantepspor bana göre rezalet bir kararla Couceiro'yu yollayıp yerine Bülent Uygun'u getirmiş. Ezelden beri sevmediğim, oynatmaya çalıştığı futbola bir anlam veremediğim, ne alakaysa dağ gibi egosu olan bir adam Bülent Uygun. Tabii ki bu durum Sivasspor gibi bir kulübe kazandırdığı başarılara bok atmamı engelleyecek değil.

Fakat eldeki kadroya bakıldığında çok hatalı bir hamle olduğu açık. Top oynamaya hevesli oyunculardan kurulu Gaziantepspor. Bülent Uygun buna uygun bir futbol oynatmaya çalışırsa başarılı olacaktır. Yoksa Sivasspor'la son senesi gibi bir sezon geçirecektir.

Ne diyelim hayırlı olsun.

18 Mayıs 2010 Salı

Serdar Özkan ve Mehmet Batdal


İsimleri çok önceden beridir belli olan iki ismin transferi siteden duyuruldu. Öncelikle Serdar Özkan transferine değinelim;

Bana göre Galatasaray kanat rotasyonu için gayet iyi bir adam transfer etti. Kewell'ın sakatlığı, Keita'nın Afrika Kupası durumu ve olabilecek cezalar vs. derken kanat rotasyonunda zayıf kalmıştık. Barış'ın bile oynadığı maçlar var bu bölgede. Bu sebeple Serdar Özkan transferine ben olumlu bakıyorum.

Ayrıca tıpkı Batuhan gibi, Aydın Karabulut gibi değerlendirilememiş bir yetenek olarak bakıyorum Serdar Özkan'a. Evet Serdar Özkan'ın da hatası vardır. Fakat her oyuncunun hatası var. Batuhan'ın bir lafından dolayı ki Batuhan 18 yaşında, futbol oynaması engellendi neredeyse. Serdar ise tipik Güiza hadisesine kurban gitti. Harika bir sezon geçirmedi. Fakat 10 cm. daha içeri gitseydi çektiği şutlar bugün 35'lik Yusuf ile sözleşme imzalamak yerine Serdar Özkan'la sözleşme imzalardı Beşiktaş.

Serdar Özkan'ın hızı, gücü, top tekniği gayet iyi seviyededir. Eksikleri ise tercih hatalarıdır. Bu sorunun üstüne hem Rijkaard, hem de Serdar Özkan giderse bana göre Serdar Özkan çıkış yapabilir. Üstelik yaşı hala genç sayılabilir. Sabri'nin 25'inden sonra yaptığı müthiş çıkışı gördükten sonra Serdar'dan da aynı şeyi beklememek için bir sebep göremiyorum ben.

Bir diğer isim Mehmet Batdal'ı da hepimiz duymuşuzdur. Geçtiğimiz senelerde Beşiktaş, Fenerbahçe ve Trabzonspor'la da ismi anılmıştı. Fakat başarısız Altay performansı ve Bucaspor'un yüksek bonservis beklentisi bu transferi gerçekleştirmedi. Altay'dan tekrar Bucaspor'a döndü. Bu sene ise beklenen çıkışı yaptı ve 16 gol attı.

Hiç izleyemediğim için sadece tahminde bulunabiliyorum ve okuduklarımı aktarabiliyorum. Bana göre 16 gol atabilecek adamın iki özelliği vardır. Birincisi topun nereye düşeceğini bilir, ikincisi ise son vuruşları iyi yapar. Okuduklarımız kadarıyla ise Mehmet sol ayağını çok iyi kullanıyor, çok iyi top saklıyor ama 1.96'lık boyuna göre hava toplarında pek iyi değil, pek hızlı değil. Fakat kuvvetli bir oyuncu olduğunu söylüyorlar.

Bucaspor'un altyapısından çıkan, Dardanelspor'dan aldığımız Hasan Kabze bize bir şampiyonluk yaşatmıştı. Bucaspor'un altyapısı ise Avrupa'da çok iyi işler yapmakta. Ayrıca yine altyapı ürünleri olan Ozan İpek'in bu sene gösterdiği performans ortada. Kısaca referansı gayet iyi bir altyapıdan yetişen, bu sene 16 gol atmış bir forveti transfer ettik.

Her iki oyuncuyla da 3 yıllık anlaşma imzalanmış.

Kulübümüze ve oyunculara hayırlı olsun.

17 Mayıs 2010 Pazartesi

İlk Kupa


Bursaspor'un yaptığı devrimden pek ayrıntılı bahsedemeyeceğim. Yani yolculukları, zorlukları pek yazamayacağım. Zira haddim değil. Pek maçlarını izlemedim, izledikleriminse yorumunu yazdım.

Bana göre ligin en iyi top oynayan takımı değillerdi. Fakat ligin en istikrarlı takımıydı kesinlikle. Galatasaray bir hafta 10 oynayıp, diğer hafta 2 oynarken, Bursaspor hep 6-7 arası oynadı. Mesela 2-0'dan çevirdikleri Fenerbahçe maçı benim izlediğim maçlar arasındaki, en kötü Bursaspor oyunudur. Açık ara üstelik. Ama işte burada kötü oynarken de kazanabilmek durumu devreye giriyor.

Evet. Bursaspor bu sene büyük dediğimiz takımlar gibi oynayıp, kupayı kazanmıştır. Hakkıdır. Ben tahmin etmiyordum. Yanıldım. Hala Bursaspor'un bir çok eksiği olduğunu, bu yazın iyi çalışmazlarsa CL'den büyük hayal kırıklığıyla ayrılabileceklerini düşünüyorum.

Ama...

Yukarıda yazdığım gibi Bursaspor, büyük dediğimiz takımlar gibiydi bu sene. Bu yazı iyi değerlendirirlerse bu başarı kesinlikle kalıcı olur. Yedek kulübesini güçlendirmelidir bana göre Bursaspor. Sercan Yıldırım'ı iyi bir bonservise satmalıdır. Zira bundan sonra bu kadar değerli olacağını sanmıyorum. İmkan varken yollanmalıdır. Takım bozulmasın diyenler olabilir. Fakat Sercan Yıldırım'dan kazanılabilecek 10-12 milyon € arası bir para ki Turkcell Süper Lig'de Fenerbahçe'ye rahat satılabilir, takıma getirisi çok büyük olacaktır. 1 stoper, 2 ortasaha kesinlikle transfer edilmelidir. Sercan Yıldırım'ın yerine bir adam transfer edilmelidir ki bana göre CL'ye direkt katılma durumu bir çok yabancı oyuncunun ilgisini çekecektir.

Stadyum için 3 gün sonra çalışmalara başlayacaklarmış. 6000 kişilik bir eklenti olucak diyordu İbrahim Yazıcı. Güzel haber. Bursaspor'un çok iyi bir seyircisi var. CL'ye renk katacaklardır. Bana göre en azından bir Unirea Urziceni kadar performans göstermelidir Bursaspor CL'de. Taraftarın büyük katkısı gerekiyor bu sebeple. Umarım stadyumları CL için gereken kriterlere sahip olabilir.

Neyse sonuç olarak Bursaspor kimlik değiştirmek zorunda. Altyapıya aynı önemi vererek, yabancıların kalitesini yükselterek, yedek kulübesini güçlendirerek kalıcı başarılar elde edebilirler.

Tekrar tebrikler Bursaspor. Çok çok çok zor bir eşiği geçtiler. Şimdi akılcılığı öne çıkarmak gerekir.

Konyaspor 3 - 1 Adanaspor


Bank Asya 1. Lig'den yükselecek son takımı play-off belirleyecek bildiğiniz gibi. Lig usulü olacak ve her rakiple 1 maç oynanacak bu sistemde atılan golün ne kadar önemli olduğunu düşündüğümüzde Konyaspor'un bu akşam aldığı skorun, Altay - Karşıyaka maçının da berabere bitmesiyle müthiş bir avantaja dönüştüğünü söyleyebiliriz.

Maça dönersek;

İlk 10 dakika hakikaten çok keyifsizdi. Ziya Doğan'ın yönettiği takımların böyle kontra ve duran toplara dayalı bir oyun sistemine sahip oldukları malum. Pek takip edemediğim Adanaspor'un da böyle oynayacağını sanıp hayal kırıklığına uğradım doğrusu.

Fakat 10. dakikadan sonra Adanaspor yavaş yavaş istediği oyunu oynamaya başladı. Topa hakim olan, pas yapmaya çalışan, oyunu kanatlara yayan, beklerini de hücuma katan bir takım Adanaspor. Böyle bir takıma da Erdal, Eser gibi hızlı oyunculara dayalı bir hücum planı olan Konyaspor eklenince heyecanlı bir maç izlemeye başladık.

Adanaspor'un set hücumları yapmaya çalışması, Konyaspor'un ortaalan baskısı derken pek net pozisyon çıkmadan ilk yarı bitti zaten. Kaue'nin uzaktan şutlar, Erdal'ın dribblingleri, eski futbolcumuz Anıl Karaer'in iyi bek performansı akılda kalanlar. Bir de sürekli itiraz eden M'bamba var.

İkinci yarı bir 10 dakika daha oyun tutulacak diyordum ki Konyaspor sürekli kullandığı duran toplardan bir gol buldu Görkem Görk ile. Yanılmıyorsam bu oyuncu da Galatasaray çıkışlıdır. Golden sonra Adanaspor bu sefer hakikaten müthiş oynamaya başladı. Konyaspor'u tamamen sahasına yıktı ki İlyas'ın bir şutu direkten döndü bu dakikalarda. Sonra bir kontrada bu sefer Eser'in güzel ve akıllı şutu direkten döndü.

Derken Konyaspor bir duran top golüyle 2-0'a getirdi maçı. 2-0'dan sonra, hele Ziya Doğan'ın takımına karşı geri dönüş yapmak kolay değil. Oyunu Adanaspor rakip sahaya yıksa da maç boyu olduğu gibi pek pozisyon çıkaramadı. Eh İlyas en yaratıcı oyuncuydu Adanaspor'da. Hal böyle olunca zor oluyor tabi.

Adanaspor kanatlardan çok bindirse de yanılmıyorsam 6-7 kişiden oluşan bir stoper bloğuna takıldı doğal olarak. Fakat İzzet'in arka direğe kestiği bir ortadan golü bulmayı başardı Adanaspor. Bana göre bu dakikadan sonra biraz panik havasından çıkabilseydi Adanaspor, maçı 2-2'ye getirebilirdi. Ayaklarındaki topu çok kaybettiler, çok kontra yediler ki böyle bir pozisyonda Eser müthiş bir gol attı doğrusu. Beşiktaş çıkışlı bir oyuncu Eser. Aslında baya umutluydu Beşiktaşlılar. Fakat olmadı.

Eh 3-1 olduktan sonra zaten maç da bitmiş oldu.

Maçtan verebileceğimiz notlar;

Atmosfer fena değildi. Tribünler maçın heyecanını arttırdı. Galatasaray'la adı anılan Adanaspor'lu Ersan ile Okan Salmaz'ı da izleyebildik. Okan Salmaz çok çok az oynadı ama belirtmek lazım. İkinci yarı girdi, sakatlandı ve çıktı. 2-3 dakikada yaptığı 1-2 slalom var yalnız. Ayaklarına hakim olduğunu buradan çıkartabiliriz. Fakat o kadar.

Ersan ise fena olmayan bir stoper. Gökhan Zan ve Servet'in gönderilmesi durumunda bana göre takıma kazandırılabilir. Topla fena değil ve sol ayaklı. Fiziği ve hızı da güzel. Yani alternatif olarak bir çok takımda kullanılabilir.

Son olarak puan durumunu kabataslak yazayım;

1. Konyaspor 3 puan +2 averaj
2. Altay 1 puan 0 averaj
3. Karşıyaka 1 puan 0 averaj
4. Adanaspor 0 puan -2 averaj

Hadi Oğlum Popescu: Bugün 17 Mayıs


UEFA Kupası'nı kazanmamızın 10. yılını kutluyoruz. O büyük kadrodaki bazı insanların seçtiği yol şimdi biraz garip olsa da tekrar teşekkürler Hakanlar, Hagiler, Popescular, Taffareller...

Eşiği geçmek, tarihi değiştirmek, yeni bir rota, yeni bir hedef belirlemek sizin ve emeklerinizin sayesinde olmuştur.

En büyük teşekkür ise Fatih Terim'e...

Büyüksün.

Kutlu olsun.

16 Mayıs 2010 Pazar

Fenerbahçe 1 - 1 Trabzonspor


Öncelikle Bursaspor'u tebrik edelim.

Maç içinse Fenerbahçe'nin maçı hakettiğini ama Egemen, Giray ve Onur'u geçemediğini söylemek gerekiyor.

Trabzonspor'u maç boyunca 25 metre içine tuttu Fenerbahçe. İlk yarı sağdan, ikinci yarı soldan müthiş saldırdı. Fakat direk, Onur Kıvrak derken golü bulamadılar. Fenerbahçe için hakikaten denecek bir şey yok. Yıllardır izlerim Fenerbahçe'yi, ilk defa böyle futbol oynadığını gördüm.

Bu maçı beceriksizlik, kötü oyun vs. gibi faktörlerle anlatamaz kimse. Burak Yılmaz'ın attığı gol tamamen topun istemesidir. Futbolun bana göre tüm doğrularını yapıp, maçı kazanamamak çok ilginç. Bazen istemiyor futbol bir takımı. Galatasaray bu sene çok yaşadı böyle durumları. Fakat bu en acı verici örnek oldu.

Bundan sonra Güiza nasıl takımda durur, Daum nasıl takımda durur, Aziz Yıldırım nasıl başkan olarak kalır bilemem. Bildiğim tek şey bugün 90 dakikada futbol topunun canının olduğu bir kez daha kanıtlandı.

Geçmiş olsun Fenerbahçelilere. Özellikle maç sonu sahaya girmek... Bilemiyorum. Hakikaten çok komikti yahu. Biz maçı izlerken Bursaspor golü mü yedi yahu diyorduk. Bakıyoruz maç 2-1 ama hala seviniyor Fenerbahçeliler. Garip bir andı.

Neyse sonuç olarak unutulmayacak bir maç, unutulmayacak bir kaleci performansı, unutulmayacak bir son...

Bursaspor'u tekrar tebrik ederim.

Şampiyon Bursaspor



Ama size ne oluyor yahu?

14 Mayıs 2010 Cuma

Ve Denizli'den Gol Haberi Geliyor!



Sanırım hayatımda yaşadığım olaylar arasında beni mutluluktan ağlatan ikinci durum bu. İlki UEFA Kupası'ydı tabii.

Fakat...

Bu başka be. Bu çok başka. Rize'de okuyordum o zaman. Evde kimse yok. Maçı radyodan takip ediyorum. Şampiyon olacağız diye değil, inanılmaz bir sezon geçiren Galatasaray'ı son kez dinleyeyim diye.

Çok değil 3-4 hafta evvel Fenerbahçe'den 4 yemiş bir takımın şampiyon olmasını beklemiyorduk. Ama Galatasaray aşkı işte. 1-0, 2-0, 3-0 derken bizim maç bitiyordu. Denizlispor maçının sonucu ise 0-0 devam ediyordu. Derken Mustafa Keçeli golü attı. O sırada radyodan gelen uğultunun ne olduğunu, maçın özetlerini izlerken anladım. Galatasaray'ın hiçbir golünde böyle bağırıldığını, böyle tribünün toplu halde ağladığını göremedim, duyamadım. Ağlayanların sesi, bağıranların sesi, dualar, hepsi birbirine karışmış sanki. Derken 16 dakika uzatma haberi gelince gardım düştü. Mutfak tezgahının üstünde bitirdim maçı. Zira Fenerbahçe'nin müthiş bir kadrosu vardı o sene. Appiah'lar, Anelka'lar, Alex'ler... Elbet gol gelirdi. Ama Appiah'ın topu direkten dönünce işin bittiğini anladım. Tabii o zamanlar radyodan dinlediğimiz için maçları, görüntüleri izleyince daha çok etkileniyor insan.

Aslında çift taraflı bir hikayedir 14 Mayıs 2006 akşamı. Galatasaray'ın ve Fenerbahçe'nin kupaya doğru koştuğu 16 dakikalık bir maratondur, Melih Gümüşbıçak'ın "Ve Denizli'den gol haberi geliyor!" çığlığıyla başlayan. Bu yüzden çok büyük bir andır. Unutulmaz. Nasıl bir çok Galatasaraylı son 16'nın stresini kaldıramadıysa, aynı şeyler Fenerbahçe içinde geçerli. Düşünün karşınızdaki rakibiniz şampiyonluk için hazırlık bile yapmamış. Taraftarları evlerinde veya kahvelerinde maçı izleyip, dinliyorlar. Ama işte... Futbol güzel oyun hakikaten. Galatasaray şampiyonluğa koşarken, Fenerbahçeli oyuncuların hislerini, çabalarını, dakikalar geçtikçe artan baskıyı, stresi düşünmek lazım. Dediğim gibi çift taraflı bir hikayedir. Yumruk atarsanız, aynı şiddette eliniz acır ya o hesap. İki tarafında canı yanmıştır 14 Mayıs 2006 günü, Denizlispor - Fenerbahçe maçının son 16 dakikasında.

Fakat sadece Galatasaray gülerek ayrılmıştır o 16 dakika sonunda.

Çok garip, çok mutlu, çok yüce bir akşamdır 14 Mayıs 2006 akşamı. Unutulmaması dileğiyle.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Hoşçakal Mehmet Topal


Zaten 1 aya yakındır Valencia haberleri çıkıyordu oyuncumuz hakkında. Bugün resmi sitede açıkladı transferi.

Hayırlı olsun. Transfer hakkında düşündüklerimi buraya yazmıştım. Tekrarlamanın lüzumu yok. Çok çalışırsa, denileni yaparsa, zaten varolan yeteneğiyle birlikte takımının değişmezlerinden biri olur.

Şansın bol, yolun açık olsun Topal. Çanakkale'den, Valencia'ya 4 yıl içerisinde ulaşmak hem bir oyuncunun kalitesini hem de büyük turnuvaların ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Euro 2008'deki stoper ve ön liberodaki başarılı performansları unutulmamış demek. Halbuki bu sene ortalamasına kıyasla çok çok kötü oynuyordu.

Neyse. Konuşacak pek fazla şey yok.

Hayırlı olsun Topal.

Mehmet Topal'ın Valencia'ya Transferi Hakkında Açıklama

Profesyonel futbolcumuz Mehmet Topal'ın İspanya'nın Valencia takımımına transferi için taraflar arasında her türlü konuda anlaşma sağlanmıştır.

Mehmet Topal'ın Valencia'ya transferi yapılacak olan sağlık kontrolü sonrasında gerçekleşecektir.

Galatasaray Futbol A.Ş.

11 Mayıs 2010 Salı

Batuhan Karadeniz Eskişehirspor'da !


Beşiktaş'lı yöneticilerin son bombası bu oldu. 2 milyon € gibi hakikaten sudan ucuz, sudan çok çok daha ucuz bir rakama Batuhan'ı Eskişehirspor'a satmışlar.

İnanamıyorum gerçekten. Galatasaray'ın almasını çok isterdim onu söyleyeyim baştan. Adam her şekilde gol atıyor. Ayak, kafa vs. Müthiş bir fiziği var. Top oynamadığı için biraz hantallaşmış olabilir belki. Fakat Eskişehirspor'a bu adamı vermek, Eskişehirspor'a kafadan 10 gol kazandırmaktır bana göre.

Mustafa Denizli ile problemleri olmuş, gece hayatı varmış, sorunluymuş falan hikaye. Adamı kullanacaksın. Nobre'ye milyon dolarlar verip, bu adamı yedek kulübesine bile oturtmazsan adam gece kulübüne de gider, karı kıza da. Balotelli'yi biliyoruz. Adam neler yapmadı ki? Ama Mourinho gayet güzel kullanıyor kendisini.

Hakikaten inanamıyorum. Bu rakama, bu potansiyelli oyuncuyu, üstelik bonservisiyle vermek...

2 sene sonra 10 milyon €'ya geri alırlar.

Hayırlı olsun Batuhan ve Eskişehirspor'a. Beşiktaş forvet arasın dursun.

P.S: Transfer için resmi açıklama geldi. Alıntılıyorum;

"Şirketimizin profesyonel futbolcularından Batuhan Karadeniz'in Eskişehirspor Kulübü'ne 2.100.000.Euro sözleşme fesih bedeli karşılığında transferi konusunda sözleşme imzalanmıştır. Sözleşme şartlarına istinaden 7 yıl içerisinde, futbolcunun Eskişehirspor tarafından başka bir kulübe transferi ya da kiralaması durumunda Eskişehirspor Kulübü kendisine ödenecek olan sözleşme fesih bedelinin %25'ini Şirketimize ödemekle yükümlüdür."

Billy Mehmet Gençlerbirliği'nde!


St. Mirren'de oynayan Billy Mehmet'i duymuşsunuzdur. En azından FM oynayan bir çok oyuncu farketmiştir bu oyuncuyu. 26 yaşında, 1.88 boyunda, Türk pasaportu da bulunan, diğer pasaportu İrlanda, bir forvet oyuncusu. Kontratı bu sene bitiyordu ve bu çift pasaportlu, İskoçya'da oynayan forveti Gençlerbirliği kadrosuna kattı.

Hakikaten ilginç bir transfer olduğunu söylememiz lazım. İsmi 1-2 senedir yavaş yavaş duyulsa da Türkiye'ye bir transfer yapmasını beklemiyordum doğrusu. Bu sene tüm kulvarlarda 46 maça çıkmış, 12 gol atmış, 8 asist yapmış. Yalnız ligde 3 gol atmış sadece fakat 7 asist yapmış, 37 maçta ki gayet istikrarlı bir şekilde görev aldığını görebiliyoruz takımında.

Kendisinin bir açıklaması olmuş transferi hakkında. Onu alıntılayalım;

Gençlerbirliği'nin St. Mirren'den transfer ettiği Billy Mehmet, kırmızı-siyahlı kulüpte parlayacağını söyledi.


Bu sezon hücumda sıkıntı çeken Gençlerbirliği, bu sorunu İskoçya'nın St. Mirren takımından transfer ettiği 26 yaşındaki Billy Mehmet ile çözmek amacında.

Ankara 19 Mayıs Stadyumu'nu gezen İrlanda pasaportlu Kıbrıs Türkü Billy Mehmet, "kariyerim için çok önemli bir transfer yaptığımı düşünüyorum" dedi.

"Gençlerbirliği'nde parlayacağım" diyen Mehmet, sürekli olarak golü arayan ve gol için mücadele eden bir futbolcu olduğunu söyledi.

Mehmet, "Gençlerbirliği'nde olabildiğince gol atmak istiyorum. Gollerimden sonra ilginç gol sevinçlerine hazırlıklı olun. Taraftarlarımız bana ve kulübe destek versinler. Gelecek sezon UEFA Avrupa Ligi'ne katılmak için mücadele vereceğiz" dedi.

Mehmet, "Türkiye'deki ateşli taraftarların karşısına çıkmak için sabırsızlanıyorum. En büyük Gençlerbirliği" diye konuştu.

Kaynak: CNN Türk Spor


Diğer yandan Gençlerbirliği, Hearts'ın ortasaha oyuncusu Micheal Stewart ile anlaşmak üzereymiş. Bu oyuncunun da kontratı bitiyor bu sene. Altyapısı sağlam bir oyuncu olduğunu söyleyebiliriz en azından. Man Utd çıkışlı bir adam. 29 yaşında, 1.80 boyunda ve İskoçyalı. İskoçya Milli Takımı'nda 4 kez görev yapmış. 2007'den beri Hearts'ta forma giyiyor. Man Utd'de 8 maç görev yapmış. Daha sonra Antwerp, Nottingham Forest ve Hearts'a kiralanmış. Man Utd'dan ayrıldıktan sonra Hibernian'da oynamış. Daha sonra ise şu anda oynadığı takımına transfer olmuş. Bu sene toplamda 31 maçta görev alıp 8 gol kaydetmiş. Asisti yok. 31 maçın 25'i ligde. 3 sarı, 1 kırmızı kart görmüş.

İlginç isimler peşinde Gençlerbirliği. Zaten bu denemeleri sebebiyle çok iyi paralar kazandı Gençlerbirliği. Thomas Doll'un da takımda kalması kesinleştikten sonra özellikle merak ediyordum transfer döneminde yapacaklarını. Ben Bundesliga'dan transferlerine devam edeceklerini düşünüyordum fakat tamamen Ada'ya yönelik 2 isim gördük. Bu arada bizim Barış Özbek'in kardeşini de denemeye almışlar.

Billy Mehmet, olursa Michael Stewart, Thomas Doll... Gençlerbirliği'ni daha sık takip edeceğiz anlaşılan.

Turkish Hiddink


Altay Play-Off dönemi için takımın başına Güvenç Kurtar'ı getirmiş. Biliyorsunuz ki Hiddink de Dünya Kupası için de yeni Milli Takımlar Teknik Direktör'ümüz Hiddink, Fildişi Sahilleri tarafından istenmişti.

Güven Kurtar ise şu 3 maçlık Play-Off dönemi için para almayacakmış. Eğer takımı çıkarsa muhtemelen takımın başında kalır. Çıkamazsa ise ayrılır. Altay'ı Süper Lig'e çıkarması durumunda 300.000 TL prim alacağı vs. söyleniyor fakat NTV Spor'a katılıp yalanlamış sanırım bu durumu. Altay'ın her sene play-off'larda elenmesi, onları farklı arayışlara itti sanırım. Umarım Bucaspor'dan sonra onları da görürüz TSL'de. Ne diyelim;

Hayırlı olsun.

9 Mayıs 2010 Pazar

Ankaragücü 0 - 3 Fenerbahçe


İnanılmaz kötü bir maçtı bunu söylemek lazım.

Fenerbahçe 9 maçtır aynı oyunu oynuyor. Az pozisyon buluyor, bulduğunu öyle böyle atıyor. Savunmasını en dibe çekip olası hataları engelliyor ve gol yemiyor. 9. maçta da gol yemeden ayrıldı Fenerbahçe. Bu bir takım için, özellikle şampiyonluk hedefi olan bir takım için çok ama çok müthiş bir özgüvendir. Daha iyi savunma yaparsınız, daha rahat savunma yaparsınız, soğukkanlı davranırsınız bu sayede.

Ankaragücü de klasik oyununu oynadı. Savunma ve hücum berbat, ortasaha bir çok takımdan çok daha iyi. Pas trafiğini kurabiliyorlar fakat işi bitirecek pozisyon yaratamıyorlar. Sebebi ise çok ama çok toplama bir takım olmaları. Takım ve teknik direktör bozulmazsa çok daha iyi işler yapacaklardır. Fakat her ne kadar bugün stoper oynamasa da Rajnoch'un yanına çok iyi bir partner ve kesinlikle bir kaleci almak zorundalar.

Şu maçta konuşulacak hakikaten bir şey yok. Belki Fenerbahçe'nin özgüveni yüksek savunmasını, belki Serkan Kırıntılı'nın yediği acayip... pardon çok acayip golleri, Rothen'i TSL'de izlemenin keyfini konuşabiliriz. Zira maç adına öncekilerden farklı konuşulacak bir şey yok.

Ayrıca duran topların önemini görüyoruz bu maçta yeniden. Fenerbahçe, Alex takıma katıldığından beri müthiş kullanıyor. Önce Nobre - Fabio Luciano ile goller buluyordu Fenerbahçe. Sonra Edu - Lugano ikilisiyle devam etti, şimdi Lugano ağırlığını koyuyor. Onun yanında diğer oyuncular da arasıra gol atarak bu hücum opsiyonunu değerlendirmeye devam ediyorlar. Daum'un yaptığı en iyi işlerden biri şüphesiz budur.

Keyifsiz ve sıkıcı futbol, garip Ankaragücü seyircisi, Lugano'ya kart gösterebilen bir hakem vardı maçta.

Bu kadar yazı bile fazla oldu sanırım. Şampiyonluğa oynayan takım böyle maçları alabilmeli. Fenerbahçe ve Bursaspor bunları başardığı için son haftaya kadar götürdüler işi.

Bakalım haftaya kim bu yarışı önde bitirecek?

Rüyadan Uyanmak


Rijkaard'ın haftalardır bahsettiği kalite eksikliğine sonunda yöneticilerde katıldı. En sonunda gerçeği görmüş olduk böylece. 2-3 yıldır sürekli lafı edilen, en iyi yerli oyuncular bizde gibi saçmasapan bir söylemden, bir hayalden uyanmak iyi oldu. Her sene aynı rüyayı önce Türk Spor Basını, daha sonra yöneticilerimiz yaşar. Biz de inanırız buna. Zira bu takıma top oynama felsefesini yerleştirmek isteyen teknik direktörler hiç gelmedi.

Topun peşinde koşmak değil, topu koşturmaya çalışan Skibbe ve Rijkaard ilk senelerinde başarısız oldular. Zira yetmiyor elindeki adamların kalitesi. Servet, gözbebeğimizdi. Fakat ne zaman aklını kullan dediler. Adam Forlan'a çalım atmaya kalktı, 10 metre yanındaki adama pas atmak yerine, 50 metre ileriye toplar atmaya başladı. Zira aklını kullan denildiğinde topun bizde kalmasını düşünen kimse olmuyor takımda. Kimse egosunu törpüleyemiyor. Halbuki egoların en az olduğu oyunu oynamaya çalışıyoruz. Sonra Servet efendi ısınmaya çıkmıyor falan.

Başta Ayhan, Barış, Sarp, Gökhan Zan, Servet Çetin, Aykut, Serkan Kurtuluş, Uğur Uçar gibi kalitesi düşük oyuncuların yanında Sabri, Caner, Emre Güngör, Caner gibi mental özellikleri düşük oyunculardan oluşan bir Türk kadromuz var. Bana göre kalitesi düşük olanlar hemen gönderilmeli. Tutulmamalı bile. Çabalarına saygı duyduğum Sarp, Barış ve Aykut belki kalabilir. Zira bu adamlar uğraşıyorlar. Yedek kaleci olabilir Aykut. Barış ve Sarp ise kadroyu yedeklemek için kalabilir. Fakat diğerleri hakikaten yer kaybı.

Mental özellikleri düşük oyunculara ise hakikaten iyi bir mentör gerekiyor. Zira Caner, Emre Güngör ve Sabri'den yararlınabilir. Caner özellikle bana göre hakikaten acayip bir oyuncu. Kuvveti var, hızı var, ayağına hakim. Ama inanılmaz kötü seçimler yapıyor. Böyle giderse gönderilecek sanırım. Hatta bende gönderilsin diye düşünüyorum. Fakat kalacaksa eğer hakikaten özel emek gerekiyor o kafa yapısını düzeltmek için. Sabri bu sene sakatlanana kadar bildiğimiz Dani Alves performansı gösteriyordu. Fakat sakatlandıktan sonra Cihan Haspolatlı'yı aratır oldu yine. Oynadığı her maçta arkasına adam kaçırdı ki son Antalyaspor maçında yediğimiz ilk golün mimarıdır.Emre Güngör ise aralarında en fazla adam olabilecek oyuncu. Zira bir yaptığı hatayı bir daha yapmamaya çalışıyor kesinlikle. Öte yandan fena olmayan bir defans oyuncusu. Yani kadroda tutulması gerekiyor bana göre.

Peki elimizdeki kaliteli adamlar kimler?

Birincisi bu sene rezalet başlayan, sonra toparlayan, şimdi ise en iyi performansı gösteren Hakan Balta. Almanya kökenli olduğu için mental sorunları yok. Hız problemi dışında hiçbir eksiği yok. Zaten stoperde her oynadığında gayet iyi işler yaptı. Özellikle topu kullanma konusunda bana göre Neill ile birlikte ortasahamızdan çok çok daha verimli olduklarını söyleyebilirim.

İkinci isim çok çok eleştirilse de Arda Turan. Farklı bir oyuncu. Bu ara mutsuz olduğu belli. Taraftar diyemediğim adamlar baya bir küstürmüşler. Fakat biraz daha dayanıklı, biraz daha dik olmalı Arda. Maldini, 20 küsür yıl hizmet verdiği Milan'daki son maçında yuhalanmıştı. Unutmaması lazım. Önemli olan armadır çünkü. Arda, armaya sımsıkı sarılıp işini yapmalı. Gerisi gelecektir.

Türk oyuncular konusunda altyapı ve transfer ağırlıklı büyük bir değişim olacağına inanıyorum bu sene. Özellikle forumlarda dolaşan bir çok söylentiye göre bir çok gurbetçi oyuncu transfer edilecekmiş. Veli Kavlak ismi şu an çok konuşuluyor mesela. Zaten gazetelerde de çıkmıştı haberi. Rapid Wien'li bir oyuncudur. Gayet iyi iş yapacaktır gelirse. Avusturya Milli Takımı'nda oynamakta. Hatta baya bir umutla bakılıyor bu isme Avusturya'da.

Sonuç olarak Galatasaray'ın bir an önce Serdar Özkan gibi, Hakan Arıkan gibi Türkiye'deki yerlilerden vazgeçmesi gerekiyor. He bu arada ben Serdar Özkan'ı da kalite değil, mental eksikliği olan bir oyuncu olarak görüyorum. Eğer üzerinde çalışılırsa iyi bir rotasyon elemanı olur o ayrı. Türkiye'den alınabilecek 2 adam var bana göre. Birisi Mustafa Pektemek, diğeri ise Aykut Demir. Bu ikisi dışında gelebilecekler bana göre çok yüksek bonservis gerektirecek isimlerdir ve gerek yoktur. Özellikle Aykut Demir'in alınması savunmaya müthiş bir sertlik katar.

Galatasaraylı yöneticilerin "en iyi yerliler bizde" rüyasından uyanmasını sağlayan Skibbe ve Rijkaard'a teşekkür etmeliyiz.

8 Mayıs 2010 Cumartesi

Galatasaray 1 - Antalyaspor 2


Baros'un yokluğunun tekrar aşırı derecede belli olduğu bir maç oldu.

Oysa ilk 10 dakikaya müthiş başlamıştı Galatasaray. Emre'nin 3 kişi arasından Keita'ya topu aktarışı, Keita'nın inanılmaz güzel pasıyla Jo net bir pozisyona girmiş fakat golü atamamıştı. Bu maçta son 4-5 haftadaki gibi oynayacağız derken Antalyasporlu oyuncular hababam faul yapıp oyunu soğutmaya, Ömer Çatkıç ise tekrar tekrar ne kadar karaktersiz bir adam olduğunu Türkiye'ye ispatlamaya başladı.

İşte burada iyi iç oyuncuları olan bir takım o şuursuz Antalyaspor baskısını 2-3 pasla kırar, direkt olarak savunma elemanlarıyla karşı karşıya kalırdı. Ama Galatasaray'ın en büyük sorunu, orada yarım yamalak görev yapan Elano'nun da olmamasıyla iyice belli etti zaafı. Baros'un yokluğu rakip savunmanın rahat top çıkarmasını sağlayınca oyun Antalyaspor'un istediği gibi gitmeye başladı. Sürekli kanatlara doğru top şişirdi Antalyasporlu defans oyuncuları. Sağolsun iki bekimizde bugün rezalet oynayınca Tita'ya, Necati'ye, Ali Zitouni'ye müthiş alanlar doğdu.

Galatasaray'ın acilen ama acilen iç problemini gidermesi gerekiyor. Bugün Neill ile Balta değil de farklı iki stoperimiz olsaydı 1-2 değil 1-4 vs. bitebilirdi maç. Antalyaspor'un o aptal baskısını kıracak kadar kaliteli iç oyuncuları yok çünkü Galatasaray'ın. Üzülmemek elde değil. Bir Emre Belözoğlu, bir Colman bu maçta Galatasaray formasıyla oynasaydı Antalyaspor top yüzü göremezdi. Topu bırak fark olurdu. Acıklı bir durum, bu kadar rezalet baskı yapan takıma 2 doğru pas yapamamak.

Öte yandan Sabri ile Caner ne hücuma ne savunmaya destek verebildiler. Sabri sakatlıktan çıktığından beri geçen senelerdeki Sabri'ye döndü. Bugün bir gol yedirdi zaten. Benim aklım almıyor. Tita koşuyor, beyefendi izliyor. Delirmemek elde değil. Caner desen savunmayı zaten bilmiyor ama aklını da kullanmıyor. Arkasında kimse yok adama basıyor. Vallahi çok zor Rijkaard'ın işi.

Ayrıca Baros'un yokluğunu bir türlü dolduramıyoruz. Jo bugün çok çabalasa da hızlı bir oyuncu olmadığı için kolay savunuldu. Buna rağmen iyi top sakladı. Zaten 15. dakikadan sonra Neill / Hakan -> Jo bağlantısıyla topu ileride tutabildi Galatasaray. Yani stoperler Jo'ya, Jo ise kanatlara topu attı da atak yapabildik.

Gio, oyuna girmesiyle tekrar hareketlendirdi Galatasaray'ı. Hakikaten çok başka bir yetenek. Bonservisi alınmayacak vs. diye haberler çıkıyor. Yani böyle bir hata yapılmaması lazım. Zira müthiş bir adam. Oyuna girdiği gibi Keita'nın, Arda'nın başedemediği Şenol'u her pozisyonda ezdi. Şut attı, pas attı, top taşıdı. Müthişti. Kesinlikle ve kesinlikle kalması gerekiyor.

Galatasaray'ın sıkıntılarını yazmak, puan kayıplarının sebebini aramak çok kolay artık. Zira hep aynı sebep. Başka bir sebebi yok. Kesinlikle şimdilerde adı çıkan Guti falan değil, Emre Belözoğlu, Colman, Selçuk tipinde, yani oyunun iki tarafını da iyi oynayabilecek adamlar almalı Galatasaray. Guti ancak Elano veya Arda'dan biri satılırsa düşünülebilir. Bunun dışında sağ ve sol bek, bir de Baros'un stilinde, mesela Mustafa Pektemek, bir santrafor acilen lazım.

Kaleye adam alınacak mı bilmiyorum. Fakat bugün iki golü de yememeliydi Aykut. İlk golde hatanın büyük bölümü Sabri'nin ama ikinci golde Aykut uyudu. Çok geç çıktı. Ya erken çıkacaktı ya da hiç çıkmayacaktı. Ama Leo Franco ile ilgili konuda dediğim gibi Aykut'un potansiyeli bu. Ne fazlası olabilir, ne azı olabilir. Galatasaray karar vermek zorunda.

Antalyaspor'un oyununun övülecek tek tarafı vardı. O da Necati'nin yaratmaya çalıştığı pas trafiği. Farklı bir stilde oynuyor Necati. Zaten iyi bir forvettir fakat kesinlikle oyun görüşünü çok geliştirmiş. Çok iyi oyunu okuyan bir oyuncu olmuş. Ligde böyle adam az var. Çok az var hatta. Antalyaspor'un kesinlikle olmazsa olmazı hücum için. He Galatasaray'daki son yılında 100 kilo olduğu için böyle oynamıyordu o ayrı.

Maçın süprizi Emre Çolak'tı. Bana göre fena değildi. Özellikle pas ritmini oturtabildiğimiz dakikalar potansiyelini gösterdi. Öte yandan Neill'in atılan golden sonra Yalçın'ı teselli etmesi güzel bir görüntüydü. Bunun dışında Emre Aşık'a hoşçakal dedik. Ayrı bir başlık açarız bu olay için.

Taraftar ve hakem kesinlikle maçın en kötüsüydü. Bu sene Ali Sami Yen deplasman falan değil rakipler için. İnanmıyorum. Maçın bitmesine 25 dakika var Emre Aşık'a tezahürat yapıyorsun. Maç 1-1. Yahu Emre Aşık'ı ben çok seviyorum da maçın bitmesine var ulan. Maç bitsin sonra naparsan yap. Hakem uyuyor, zaman geçirmeleri vs. seyrediyor sen Ömer'le uğraşıyorsun.

Niye uğraşıyorsun adamla sen? Adam karaktersiz. İstediğini yapıyor. Onu cezalandırması gereken uyuyor. Ona bağırsana. Yok arkadaş. Bir de bu sene taraftar şampiyon mu ne, öyle bir şey bağırdılar. He canım. Şampiyonsunuz. Öte yandan hakem, Ömer Çatkıç'a sarı kart göstermemeyi başararak benden FIFA kokartı kazandı.

Galatasaray kazansaydı lig 3.'lüğünü garantileyecekti. Şimdi son maçını kazanmak zorunda. En azından Beşiktaş'la aynı puanda kalmak zorunda.

Yazın, transfer döneminde çok akılcı hareket etmeli Galatasaray. Çok çok önemli bu durum.

Hoşçakal Leo


Biraz geç de olsa Leo'ya veda etmenin zamanı geldi.

Geldiğinde çok tartışılmıştı. Tartışılmasının sebebi bu adamı ligde falan izlediklerinden değil, 10 yıl önce Galatasaray - Mallorca maçında, 22-23 yaşında yediği goller yüzündendi.

Geldiği zaman forumlarda yazdıklarım bellidir. Bonservisi olmayan bir oyuncu için gayet iyi bir kalecidir. Fakat genel bakımından yapabilecekleri bellidir. Artıları, eksileri belliydi. Mesela ayağı ve eliyle iyi oyun kurardı, özellikle Servet - Gökhan ikilisiyle oynarken araya atılan topların bir çoğunu Leo zamanında çıkışlarıyla temizlemişti. Yani kaleyi terketme konusunda çok başarılıydı ki bana göre Aykut'un son 4 haftada bu konuda geliştiğini göstermesi Leo sayesindedir. Ayrıca fiziği hakikaten müthişti. Kaleyi kaplayan bir kaleciydi.

Fakat eksileri vardı; Konsantrasyon! Zaten bu eksiği de hata yapmasına yol açıyordu. Fakat dediğim gibi bonservis verilmeden takıma kazandırılmış bir kaleci, bir sistem kalecisiydi. Sistem kalecisi diyorum çünkü bir çok oyuncumuzdan daha çok ayağına hakim bir adamdır Franco. Oyunu bilir, pozisyon almayı bilir, defans oyuncularıyla pas yapar vs. Hatalı goller yiyebilir ama 2-3 pasla cezasahasına girdiğimiz onlarca pozisyon Franco'nun doğru oyun başlatma tercihleri sayesinde başlaşmıştır.

Sadece gol yedirmesin diye bakıldığında vasat, sistem kalecisi olarak bakıldığında iyi bir kalecidir. Bu fikrim de değişmeyecek. Aykut'un geri paslarda topu taca atmasına vs. alışmamış gerekiyor. Aykut'u kötülemiyorum. Hatta kalecilik olarak son 4 haftada çok iyi işler yaptı. Fakat oyunu başlatma konusunda bir sıkıntısı var. Kendisini geliştirmiş ama daha yeterli değil. Umarım sezon başı kampında bu eksiğini giderebilecek çalışmayı yapar.

Eh konuşulacak edilecek bir laf yok. Fenerbahçe maçında, maçın bitmesine 20 küsür dakika kala Leo'yu ıslıklayıp, sus pus olan taraftardan çok daha fazla katkı vermiştir Galatasaray'a.

Umarım şans seninle olur Leo.

Hoşçakal...

6 Mayıs 2010 Perşembe

6 - 6 Maç Mı Biter Ulan ?!



Bu sene Ligue 1'deki Lyon 5 - 5 Marsilya maçından sonra sanırım böyle bir skor çok acayip duruyor. Bu sefer ise Motherwell - Hibernian arasında oynanmış bir maç.

6 - 6 yahu. El insaf!

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Trabzonspor 3 - 1 Fenerbahçe


Öncelikle Trabzonspor'u maç boyunca akıllı oyun oynadığı için, kupayı kazandığı için tebrik edelim.

Fenerbahçe'nin zaafı bellidir. Burada da bir çok kez yazdım. Fenerbahçe kesinlikle TSL'ye göre bir oyun oynuyor. Savunma hattı geride, ön alanda korkunç düzensiz bir pres, Alex gibi inanılmaz oyuncunun yapacağı işlerle skoru değiştirmek.

Böyle bir oyunu TSL stili oynayarak zor yenersiniz. Çünkü TSL'de baskı gören takım topu ileri vurur, rakibe teslim eder. Fenerbahçe'nin de Emre gibi geriden gayet iyi top taşıyan bir adamı olduğu için, Alex gibi ortasahadan taşınan topu çok iyi kullanan bir adam olduğu için golünü atar. Zaten geriye kurulmuş, iki önliberolu savunmayı da pas yapmadıkları için bir çok takım açamaz ve maçı Fenerbahçe kazanır.

Bugün de aynısı oluyordu. Fakat Trabzonspor'un doğru oyunu hemen maçı çevirmesini bildi. Fenerbahçe'nin panzehiri pastır. Doğru 2-3 pas yaparsan çünkü Fenerbahçe'nin defansıyla karşı karşıya kalıyorsun. Sebebi üstte yazdığım düzensiz pres. Savunma geride, ortasaha elemanları alan savunmasından, pozisyon almadan bihaber, hurra diye topun olduğu yere koşuyorlar. Böyle olunca çok ama çok büyük boşluk oluyor ortasahada. İşte Trabzonspor'un bana göre Türkiye'deki en iyi iç oyuncularına, Selçuk ve Colman'a sahip olması Fenerbahçe'nin sonunu hazırladı.

Her baskıdan müthiş akıllı paslarla atağa kaldırdı takımlarını bu ikili. Böyle olunca Fenerbahçe'nin tüm kuvvetini aldı zaten. 1-1'den sonra Fenerbahçe'nin hali kalmamıştı. Spiker her ne kadar Trabzonspor yoruldu gibi saçmasapan laflar etse de asıl yorulan, asıl biten Fenerbahçe ortasahasıydı. Nitekim daha ilk yarının sonuna doğru Emre elini beline koymaya başlamıştı. Bu ikiliye bir de özellikle 0-1'den sonra müthiş oynayan, ilk yarı da sorumluluk alan Alanzinho eklenince çok sağlam paslaşan bir 3'lü ortaya çıktı. Üstelik maç boyu hiçbir şey yapmayan, daha doğrusu olumlu bir şeyler yapamayan Burak'a rağmen iyi bir ortasaha oyunu oynadı Trabzonspor.

Umut'un beceriksizlikleri olmasa daha çabuk öne geçerdi TS belki. Fakat aynı umut Trabzonspor'un bu iyi oyununun faktörlerinden biri oldu. Sağa sola çok iyi deplase oldu. Colman'a, Alanzinho'ya çok iyi boşluklar açtı. İyi top taşıdı. Bilica'yı, Lugano'yu çok yıprattı. Zaten iki adama da kart gösterten Umut'tu yanılmıyorsam.

Fenerbahçe'ye baktığımızda ise bana göre 3 oyuncu dışında bir şey yapacak olan yoktu. Özer, Wederson ve Mehmet Topuz hakikaten iyi oynamaya çalıştı. İlk yarı soldan Wederson özellikle çok iyi top taşıdı. Fakat geri kalan takım hiçbir şey yapmadı. Yapamadı. Şimdi Galatasaraylı'sın, onun için böyle yazıyorsun diyebilirsiniz. Fakat bir elin parmağı kadar şut çeken bir takım vardı sahada.

Alex'in golüne ise bir şey denemez. Hakikaten büyük oyuncu Alex. Çok da güzel yere bıraktı topu. Maçın en güzel golüydü bana göre. Trabzonspor'u ise tekrar tebrik ederim. Gerçekten hem doğru hem de güzel bir oyunla kupayı kazandılar.

Fenerbahçeli arkadaşlara şimdiden sabır diliyorum. Tüm gazetelerde, tüm sitelerde Fenerbahçe ve Türkiye Kupası hakkında espriler yapılacaktır. Bazıları hakikaten çekilmez oluyor.

4 Mayıs 2010 Salı

Ricardo Andrade Quaresma Bernardo


Mutlaka duymuşsunuzdur. Beşiktaş bu adam ile görüşmelere başladığını İMKB'ye bildirmiş. Eğer Beşiktaş ile anlaşırsa ve Mustafa Denizli kullanabilirse sırf Türkiye değil, Avrupa Ligi'nde de çok büyük katkılar verebilecektir bana göre..

Birincisi bu adam Inter'de, Barça'da hiçbir zaman as adam olamamıştır. Yani ilk 11 oynasa bile hücumun üçüncü veya dördüncü tercihidir. Top ilk onla buluşmaz, onun işlediği pek atak oluşturulmaz vs. Fakat hücum lideri olduğu Porto'da gayet iyi işler yapmıştır mesela. Mustafa Denizli eğer onun üzerinden hücum planları yaparsa, bu liderliği ona iyi anlatabilirse müthiş verim alır Quaresma'dan.

Ters kanatta oynar, forvet oynar, çok sıkışırsan forvet arkası oynar.. Oynar babam oynar. Yeter ki o motivasyonu sağlayabilsinler. Böyle bir adam için özel bir eğilim gerekir. Öyle ben futbolcularımı ayırmam gibi bir bakış açısıyla verim alınmaz. Gerektiğinde antrenman harici bile buluşup bu adamla anlatacaksın neler beklediklerini. Yani birden değil ama yavaş yavaş sorumluluk yükleyeceksin.

Çünkü bu adamın pek öyle futbol sahasında eksiği yok. Hızı vardır, tekniği vardır, kuvvetlidir, gol atar, pas atar, iyi orta atar. Yani her şeyi yapabilecek bir adam. Mesela bizim Kader Keita çalışılması daha kolay bir oyuncu olsa da az gol atar, tercih hatası sık yapar. Zira altyapısı pek iyi değildir. Ama bu adamın böyle bir sorunu yok. Tek sorunu çalışması zor bir oyuncu.

Tek başına Beşiktaş'ı taşıyabilir veya tek başına Beşiktaş'ı darmadağın edebilir.

Umarım pozitif katkılarını izleriz de Beşiktaş izlerken esneme hali geçer gider sonunda.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Beceriksizlik: İ.B.B 0 - 1 Galatasaray


Sezona dair pek beklentimiz kalmadı fakat en azından güzel futbol bekliyoruz haliyle. Bursaspor ile Fenerbahçe'nin maçları varken Galatasaray'ı izlememin sebebi de bu beklenti aslında.

Nitekim beklediğim gibi güzel bir maç izledik. Fakat son 3 maçtır başa bela olan bu son hamlelerdeki beceriksizlik bugün doruğa ulaştı doğrusu. Maçın 0-1 bitmesi ise tamamen garip kaçanları görünce. Çok rahat 7-8 farka ulaşacak bir maçtı çünkü. Galatasaray bazı dakikalarda topu rakibe göstermedi bile. Tabii ki iki takımında bir iddasının olmaması pek maçı önemli kılmıyor ama sonuçta Galatasaray arması varsa seviniyor insan.

Küçük üçgenler kuran, sürekli pas yapan bir takım izledik. İlk yarı soldan, ikinci yarı ise Arda çıktıktan sonra sağdan iyi getirdi topu Galatasaray. Goldeki becerinin yarısını tüm pozisyonlarda yapabilseydi zaten çok çok rahat bitirelebilecek bir maç oynanacaktı. Galatasaray'ın 4-2-4 gibi bir dizilimle sahadaydı. Gibi diyorum çünkü Arda serbest adam gibi oynadığı için 4-2-3-1'e de dönüyordu sistem maç içerisinde.

Neill'in yokluğunda savunmanın 1-2 aksaklık dışında pek aksamadığını, topu oyuna sokma konusunda ise Hakan Balta'nın takıma müthiş katkılar yaptığını söylemek gerekiyor. Hem soğukkanlı hem de ayağına hakim bu adam bir çok pozisyonda ki bazılarında hakikaten iyi baskı yapmıştı Belediye, topu takım arkadaşlarına kazandırıp kontra başlangıçlarına iyi katkılar yaptı.

Ortasaha ise Elano çıkana kadar iyi, çıktından sonra ise idare eder şekilde çalıştı. Mehmet Topal'ın iyi oyununu devam ettirdiğini söyleyebiliriz. Keza Arda'nın da iyi oynadığını eklemeliyiz. Bunun yanı sıra Sarp'ın da sorumluluk alarak oynadığında pas trafiğine iyi katkılar yaptığını tekrar hatırlamış olduk.

Jo'nun iyi top sakladığını ve çalıştığını, Caner'in bekten çok sol kanat oyuncusu gibi oynadığını ve bunda geçmiş haftalara göre başarılı olduğunu, Baros'un sakatlığının Galatasaray'ın 9-12 puan arası kaybına sebep olduğunu, Kewell'ın hoşgeldiğini ekleyebiliriz ekstra olarak. Ayrıca ikinci yarının sonlarına doğru Keita'nın sağ kanatta 3 kişiyle dansettiği pozisyonu da güzelliklerden sayabiliriz.

Pek konuşulacak, yazılacak bir şey yok. Son haftalardaki beceriksizlik ve güzel oyun devam etti.

Maçın oyuncusu ise Sabri'dir bana göre. Müthiş çalıştı, bir de güzel asist yaptı.