
Galatasaray tarihinin en büyük başarısını elde ettiği günden, üstüne bir de Süper Kupa'yı aldığı günden neredeyse tam 10 yıl geçti. 10 yıl içinde sürekli çarpıklaşan, sürekli daha fazla kelle alan, sürekli daha fazla gitsincilik oynanan bir kulübe döndü.
Lucescu, Fatih Terim, Hagi, Gerets, Kalli, Skibbe, Bülent Korkmaz ve sıradaki yalnız adamımız olan Frank Rijkaard. Her şey Canaydın'ın kongreyi kazanmasıyla start aldı sanırım. Hiç sevmesem de bize başarılar kazandıran Lucescu'yu, Fatih Terim uğruna yolladık. Fatih Terim'i her zaman çok severim. Fakat Lucescu'nun başarılarından sonra gelmesi? Kongre kazanmak için bir takımın kimyasıyla oynamak? Bilmiyorum. Yakışmadı Galatasaray'a. Olmadı yani. Bizim gömleğimiz bu değildi. Sonra Fatih Terim'i de kongre vaadiyle gönderdik. Bu sefer teknik direktör başarısız oldu belki fakat Fatih Terim yahu. İki kongre arasına krema oldu. Belki de gördüğüm en kuvvetli adam, Galatasaray camiasının bu beliren adam yeme huyuna kurban oldu. Sonra Hagi geldi. Fatih Terim'in gidişiyle dağılan takımı toparladı. Türkiye Kupası finalinde Fenerbahçe'ye tam 5 gol attı takımı. Ama Nobre'nin saçmasapan bir golü yüzünden bir efsaneyi küstürdük. Stadlarda Hırsız Hagi diye bağırttık taraftarı. Hagi ulan! Fenerbahçe'ye yenilirken, kendiyle uğraşan rakip taraftara eliyle 5 işareti yapabilecek kadar baba Galatasaraylı'ya çöp muamelesi yaptık.
Hagi'den sonraki dönem daha da iç yakıcı. Gerets geldi. Değişik bir oyun sistemiyle, puan rekoru kırarak şampiyon oldu. Yeri geldi üç, yeri geldi 4 forvetle oynadı. Bitmiş Hasan Şaş'ı tekrar diriltti. Türk futbol tarihinin en garip şampiyonluklarından birini yaşattı. 83 puan. Dile kolay. Şu an 83 yapabilecek takım daha yok. Yok yani. CL'ye katıldı o takım. O zaman GS Cimbom forumda bas bas bağırdık. Transfer olsun, transfer gelsin. Bu takımla bir yere kadar diye. Ama dalga geçer gibi mevkiisi bile ön libero olmayan Inamoto ile Marcelo "Kumaşı İyi" Carrusca transfer edildi. Gerets de Arda'yı çıkardı sahaya. Arda'yı Galatasaray'ın ilk 11'ine yazdı. O gerçekten en az bugünkü kadar kalitesiz yerlilerden oluşan kadroyla CL'de Liverpool'u yendi, Anfield'da Liverpool'a 3-0'dan bile sahayı dar etti, salladı ama yıkamadı. Sonra sürekli haberler gelmeye başladı. Gerets'in taraftar üzerine yürüdü, Gerets hakkında bir ton konuşmalar yapıldı, Gerets kötü, Gerets rezalet diye diye adam sene sonu yollandı. Yerine Kalli geçti. Kadro tamamen değişti. Kalli böyle bir ortam için ideal adamdır. Hasan, Hakan, Ayhan gibi adamlardan oluşan "abi" takımına ayarı verebilecek bir adamdır. E verdi de zaten. Hepsini mum etti. RW Essen'den gelen Serkan, Barış'la, Antalyaspor'dan gelen Volkan'la, kalede Orkun'la takımına top oynatmayı başardı. Ama işte. En ufak mağlubiyette kadroya bakmadan adama saydırıldı. Gitmesi için her şey yapıldı. İspatlayamasam da takım içindeki bazı adamlar kesinlikle gitsin diye işler yaptı. Sonra Kalli hastayım diye gitti. O takım, Kalli gidince sözde "kenetlenip" şampiyon oldu. Halbuki bugünkü işlerin, bu noktaya gelmesini sağlayan en önemli kurşun o gün, takım şampiyonluk kupasını kaldırırken atıldı.
Kalli'den sonra benim Gerets ve Hagi'yle beraber en çok üzüldüğüm futbol aklı olan Skibbe listeye alındı. Yıllardır topu ileri şişir, önde baskı yap, topu kazan, gol at gibi klasik Anadolu takımı felsefesiyle oynayan takıma geldiği gibi 4-2-3-1'i, pas futbolunu, topu yerde tutmayı öğretti bize. Ama ona da damgayı hemen vurduk; "Stajyer". Adam Türkiye'nin görmüş olduğu en modern futbolu oynattı Galatasaray'a. Benfica'yı, Olympiakos'u, Hertha Berlin'i deplasmanda darmadağın etti. Top yüzü göstermedi. Kullanılamayan Lincoln'ü parıl parıl parlattı. Ama ne oldu? Daha ligin 2. haftasında istifası istendi taraftar ağzından, 2. haftada yardımcıları kovuldu, 2. haftada istifa etmedi diye "adam değil" konumuna sokuldu bu güzel insan. O ne yaptı? Topunu oynattı. Ona, buna 3 attı. Rezil zeminlerde, rezil hakemlerle futbol nedir, Avrupa'da ne oynanıyor hepsini gösterdi. Bin yıldır topu ileri diken defans oyuncularına yerden oynamayı gösterdi. Ama stajyer işte. Oysa Türk Futbolu stajyer, Skibbe profesördü. Ama onun da ipini hem oyuncular, hem basın, hem yönetim, hem de taraftar olarak ipini çektik. Yerine ise yine bir günü kurtarma aracı olarak "Efsane İsim" getirildi. Bambaşka bir oyun anlayışının, bambaşka bir sistemin savunucusu geldi. İyi isim veya kötü isim tartışmıyorum. Fakat 3. maçından sonra onun da ipini kesmeye başladık. Sene sonu yolladık.
Bütün bunlardan sonra tam güvenimi yitiriyordum ki müthiş bir mimar, mühendis, teknik direktör vs. geldi takımın başına; Frank Rijkaard. Barça'nın yıllarca kupasız geçirdiği seneler sonunda Xavi'yi, Iniesta'yı, Messi'yi takıma kazandırıp CL ve La Liga şampiyonlukları yaşayan, Avrupa'nın belki de görmüş olduğu en uç futbolu oynatan adam geldi. Keita, Elano gibi çok iyi isimler alındı. Fakat bu sistemi oynatacak en önemli elemanlar transfer edilmedi. Sezona müthiş başladı Galatasaray. Sadece Avrupa elemelerinde 30 gol attı. Lige harika başladı. Sonra bu sorunlar yavaş yavaş ortaya çıktı. Rakip ileride bastığında defanstan top çıkaramayan, ortasahası topu ileri taşıyamayan, sadece isimler üzerinden skor üretebilen bir takım olduğumuz görüldü. Bu sırada Kewell, Baros gibi direkt sistem için kilit adamlar sakatlandı. Devre arası beklendi. Sadece bir doğru transferle, transfer döneminden çıkıldı; Neill. Jo, Giovanni gibi yetenek olarak harika ama bize lazım olmayan adamlar alındı. Jo forvet belki evet. Ama Avrupa'da oynayamıyordu. Bu yüzden lazım değildi. Yine de direndi Galatasaray. Eksiklere, sürekli yaşanan sakatlıklara rağmen ligin ikinci yarısı liderliği bile kazandı. Fakat bu kilit eksiklikler, bu kilit noktaya yapılmayan transferler ligi 3. bitirmemizi sağladı. Bu noktada bir soru soruldu; Rijkaard gidecek mi?
Bana göre yönetimin aldığı en radikal karar sezon sonu Rijkaard'ı yollamamaktır. Tam her şey iyi olacaktı ki bir sabah Keita'nın takımdan ayrılış haberiyle uyandık. Keita bu takımın kazandıran en önemli oyuncularından biriydi. Satılabilir. Normaldir. Muhtemelen çok iyi bir para önermiştir Al-Sadd, gitmek istemiştir. Fakat sorun gitmesi değil, yerinin doldurulması. Eğer Keita kalsaydı hem Pino hem Serdar transferleri çok daha anlam kazanacaktı. Galatasaray bir şeyler başarmak istiyorsa Pino'nun yedeği Serdar/Aydın değil, Keita'nın yedeği Pino olmalı. Olmadı. Bugün Ağustos'un 27'si; Gelenler sadece Pino ile Cana. Yerli kadro zaten kötüydü, daha da kötü oldu. Geçen sene gönderilen Aydın, kadroya girmeye başladı. Galatasaray ortasaha, solbek, stoper, forvet diye bağırıyor. Alınacak adam sayısı hatır gönül için iki. O da belli değil. Peki biz ne yaptık bu durumda? Transfer yapmadık, kadroyu iyice daralttık, Rijkaard laf söylemesin diye tercümanını değiştirdik. Bir de baktık ki söyledikleri ya yanlış çevriliyor, ya da çevrilmiyor. Karpaty maçından sonra Rijkaard çok önemli bir cümleyi herkes duysun diye İngilizce söylemeye çalışıyor. Niye? Biliyor ki yönetim sansür uygular kendisine. Hasan Şaş gibi bu takımın huyunu suyunu bilen adam çıkıp, "Oyuncular Fatih Terim gelsin diye bilerek oynamıyor." diyor. Yönetim uyuyor. Kim bunlar diye araştırıp, kellelerini almıyor. Basın Galatasaray'ı şamaroğlanına çevirmeye, Rijkaard'a "Kara Balon" demeye başlıyor. Hakaretler diz boyu, savunmuyor.
Şimdi ise Rijkaard gitsin, Fatih Terim gelsincilik oynamaya başladık; Sanki Fatih Terim Barış'la, Sarp'la bambaşka bir oyun oynayacak. Bu takıma 4-3-3 olmaz demeye başladık; Sanki bu takım 4-4-2 oynayabilecekmiş gibi. Sanki sistem 4-4-2 olunca Ayhan bir anda deli deli arapasları atacak, oyunun hızını kesmeyecek. Ama yok işte. Bizi bu yönetim, bu basın böyle alıştırdı. Bir şey oldu mu TD gider. Lucescu CL'de çeyrek final, ligde şampiyon yapar; Gider. Fatih Terim eline Lukunkular verilir takımı oynatamaz; Gider. Hagi Türkiye Kupası finalinde 5 tane sallar Fenerbahçe'ye, ölmüş, bitmiş, darmadağın olmuş takımı diriltir ama şampiyon yapamaz; Gider. Gerets puan rekorları, gol rekorları kırar, takımını CL'ye sokar, şampiyon yapar. Ama takviye diye Inamoto, Carrusca gelir; Gider. Kalli yepyeni takımı 2 ayda taş gibi yapar, koşan mücadele eden bir takım yaratır, mağlubiyet alır, oyuncular çok disiplinli bulur, bilerek oynamaz; Gider. Skibbe futbol oynamayı öğretir, Avrupa'da Galatasaray adını tekrar yüceltir ama futbolcuya iyi yaklaşıyor diye altı oyulur, yardımcıları görevden alınır; Gider.
Bu adamlar hep mi yalnız olur bilemem. Bildiğim tek şey artık bir dur denmesi gerektiği, bu "dur"un adının da Frank Rijkaard olduğu.