27 Eylül 2010 Pazartesi

Galatasaray 3 - 1 İstanbul Büyükşehir Belediyespor


Açıkçası ilk 11'i gördüğüm zaman pek endişe etmemiştim galibiyetten. Galatasaray'ın tek sıkıntısı defans ile ofansı birbirine bağlamaktı ve Cana bu bölgede oynadığı gibi etki edeceği belliydi. Öyle de oldu.

Galatasaray çok az pozisyon veriyor, hatta hiç vermiyor bazı maçlarda. Insua'nın gelişi, Servet'in formunu çok çok üste taşıyışı, Neill - Servet uyumunun sağlanmasıyla beraber gerçekten sağlam bir savunmaya sahip oldu Galatasaray. Fakat bu savunmanın hakkını hücumla teslim edebilirsiniz. Onu yapamadık. Ta ki Belediyespor maçına kadar.

Hücum hattı Baros - Aydın - Misimovic - Pino'dan oluştu bu maç. Rijkaard'ın Cana'nın ilk topları çok iyi kapması ve doğru pas verebilme özelliğini düşünüp 2 hızlı kanatla hızlı hücumlara çıkmaya çalıştı ve doğru yaptı. Galatasaray hem doğru pozisyon alabilen, hem top kapabilen, hem de kazandığı topu dikine oynayabilen bir adamın gelişiyle birlikte vites yükseltti. 12 dakikada 3 pozisyon, 2 gol buldu Galatasaray.

Tabii ki bu gollerde aslan payı Serkan Kurtuluş'un. Bucaspor maçında yarı yarıya oluşan Pino - Serkan uyumu bu maçta daha sağlamdı. Pino da bencil bir adam değil. Serkan'ın koşularını çok iyi değerlendirdi. Bu sayede 2 pozisyon yarattı Serkan. Bu ikilinin savunmaya verdiği katkıyı da unutmamak gerekiyor. Bana göre en az Sabri kadar etkili oluyor sağbekte. Umarım yükselişi devam eder. Pino'nun ise savunma yönü beni çok şaşırttı doğrusu. Bir çok top çaldı, bir de üstüne takım savunmasına çok yardım etti alan kapatarak. Hücumda Bucaspor maçı kadar etkili olamadı belki ama savunmada çok iyiydi.

Sağ kanattan bahsetmişken sol kanattaki iki yükselen yıldızı da es geçmeyelim. Geldiği, takıma girdiği andan beri bariz bir şekilde savunma kalitesini yükseltti Insua. Rıdvan efendi oturduğu yerden vasat ya diye fetva versin dursun, hem hücum, hem savunma dengesini çok çok iyi ayarlamaya devam etmekte. Gereksiz faulu olmayan, fazla riskli işler yapmayan, çok iyi ters kademeye gelen ve hücuma zamanlı çıkan bu adam Galatasaray'da kalacaktır umarım. Bir diğer sözde yeni transfer ise Aydın. Önce sonradan girerek, dün ise ilk 11 başlayarak bir şeyleri değiştirebileceğini gösteriyor yavaştan. Birincisi eski Aydın yok. Top kaybedince arkasından bakan, koşmayan, mücadeleden kaçan Aydın gitmiş. Aksine tercih hataları yapsa da kaptırdığı topun peşinden koşan; kısaca topun değerini, Galatasaray'ın değerini yeniden anlamış bir Aydın var.

Oyuna tekrar döndüğümüzde 2-0'a kadar Galatasaray'ın topu rakibe hiç vermediğini ve ileride oynadığını görüyoruz. 2-0'dan sonra takımın vites düşürmesinin sebebi ise çok açık. Takım fiziksel olarak yeteri kadar hazır değil. Bunun sebebi ise Rijkaard ve ekibinin geçen seneki düşüşün önemli payından birini erken form tutma olarak görmesidir. Bu yüzden yavaş yavaş ısınan, kısaca arap atı gibi sonradan iyi olan bir takım izleyeceğiz. Gün geçtikçe daha iyi olabilmeyi düşünüyor Rijkaard sanırım. Eh bu da bir tercihtir. Saygı duymayı gerektirir.

2-0'dan sonra Galatasaray ön alan baskısını Baros, Aydın ve Pino'ya bırakıp kendi sahasında alan savunması yapmaya başladı. Bunun da amacı gayet açık. Topu kapıp hızlı kontralarla farkı açmak. Zaten üçüncü golde böyle geldi. Pas arası yapan Aydın topu sürüp Baros'a aktardı ve Baros'un enteresan olduğu kadar da estetik golü geldi. Düştükten sonra o topu o kadar dengeli ve kuvvetli vurmak hakikaten büyük bir ustalık. Üstelik sol ayağıyla yaptı bu golü Baros ve aslında bir devrede atılan üç gol için söylenen "hat-trick" söylemini gerçekleştirmiş oldu.

İlk yarıyı 3 golle kapattıktan sonra Galatasaray'ın aynı tempoda devam edeceği belliydi. Belediye baskı yapıyor gibi gözükse de pozisyon bulamadı. Cana'nın topa cezasahasında ıska geçtiği ve İbrahim Akın'ın kaçırdığı golü saymıyorum. Bana göre Belediyespor sadece duran toptan gol atabilirdi ki öyle de oldu. Ayhan'ın hakikaten gereksiz faulünde çok çok güzel bir orta geldi, Tum dokundu, Ufuk çıkarabilirdi de biraz şanslı olsaydı ama o kadar yakından, bu kadar boylu bir adamın o pozisyondaki refleksi göstermesi bile büyük yetenektir. Golü engelleyemedi belki ama Ufuk güven vermeye devam ediyor. Galatasaray'ın yükselen savunma kalitesindeki önemli isimlerden biri. Stoperler ona, o takım arkadaşlarına güveniyor saha içinde. Devamı da böylece geliyor.

Belediye golden sonra baskıyı arttırdı. Rijkaard hazır olmadığını söylediği ve sarı kartı olan Cana'yı ve bence çok iyi işler yapmış olan Aydın'ı çıkarıp Sarp ile Kewell'ı sahaya sürdü. Kewell direkt olarak etkisini gösterdi zaten. Tıpkı Sarp gibi. Fakat Sarp olumsuz anlamda yaptı etkiyi. Takımın yine boyu uzadı Sarp oyuna girince. Zira Sarp çok geride başlıyor savunma yapmaya. Cana gibi daha top ortasahaya geldiğinde baskıyı yapmıyor. Bu da rakibin daha rahat topu döndürmesini sağlıyor. Bu da Galatasaray'ı hem top çalma konusunda sıkıntıya sokuyor, hem de bu sıkıntının etkisi olarak da hızlı hücumları azaltıyor. Pino, Insua, Ayhan,Misimovic ve özellikle Neill bu dakikalarda hızlı hücumlarımızı işler tutmaya çalıştılar. Başarılı da oldular doğrusu. Kewell bir çok kez teketek kaldı rakip defansla. Şut seçimleri pek doğru olmayınca gol olmadı.

Neill demişken dün özellikle ikinci yarı oynadığı oyunun eşi benzeri yok. Türkiye'de böyle stoper yok zaten. Avrupa'da ise çok az miktarda bulunuyor. Gerçekten Neill'e sahip olmak çok büyük şans. Savunmadaki liderliğiyle, oyunu okuma konusundaki bilgisiyle, takımı, arması için mücadele etmesiyle zaten örnektir Galatasaray'da. Bu gibi performansları yine gösterecektir. Ayrıca son dakikalarda vurmuş olduğu inanılmaz akrobatik şut gol olsaydı Baros'un golü unutulabilirdi. Fakat sanırım futbol daha fazla estetik golü istemedi ve top direkten döndü. Baros maçın kahramanı evet ama Neill'i asla unutmamak lazım.

Cana'nın takıma katkısından, Insua'nın yaptıklarından bahsetmişken Misimovic'i geçmeyelim. Hala Wolfsburg'daki Misi'yi izleyemiyoruz. Fakat gün geçtikçe takıma ısınan, takım arkadaşlarının ne tarafa koşabileceklerini, ne kadar zamanda koşabileceklerini kafasına yazan bir Misimovic var. Üstelik yavaş yavaş ipleri de eline almakta. Daha fazla topla buluşup, daha fazla atak yaratıyor. 1-2 haftaya, yani Fenerbahçe maçına kadar tamamen hazır olacağına eminim.

Sonuç olarak Galatasaray 4'de 4 yaparak puanını 12'ye yükseltti. Böylesine rezil bir başlangıçtan sonra tekrar potaya girmek hakikaten çok keyifli bir durum. Üstelik Galatasaray'ın adım adım yükseldiğini görebiliyoruz. Tek maçlık bir durum değil yani. Fenerbahçe maçına kadar bir kayıp olmazsa hele çok farklı bir Galatasaray izleyebiliriz o maçta.

Hiç yorum yok: